Thursday, March 30, 2017

Menbiç, Humus, eskiden

Menbic
Antik Yunanca ve Latince kaynaklarda kentin adı Mabog, Manbog, Mambog olarak geçiyor. Doğrusu ikincisi olacak çünkü nb ikilisinin b’ye sadeleştirilmesi Yunancaya özgü bir deformasyon. Ayrıca Büyük İskender zamanından itibaren Hierapolis yani “tapınakkent” kullanılmış. Suriye yerli halkının en önemli dinî kült merkezi olarak nam salmış. MÖ 300’den MS 200’lere dek yazılı kayıtlar Yunanca ve Latince, ama yerli dilin “Suriyece” (Aramice) olduğu şüphesiz. Bilinen en eski kayıt Büyük İskender dönemine ait Aramice yazılı bir sikke. Konik külahlı ve cübbeli bir figür “Mnbg rahibi Abd-Hadad” olarak etiketlenmiş.
Tapınakta bir kutsal pınar olduğunu Strabon belirtmiş (MS 10-20). Belki Urfa’daki gibi bir havuz düşünmek lazım. MS 2. yüzyılda Samsatlı Lukianos buradaki kutsal balıklardan söz eder; yerel halktan büyük hürmet gördüklerini, isimle çağrıldıklarında geldiklerini, hatta bazılarına mücevher takılı olduğunu belirtir. Tapınmanın odak noktası bir yüce tanrıça, adının Yunanca yazımı Atargatis, ve kocası Hadad. Hadad “demir” ya da “kılıç” anlamına gelebilir, sözlüklerim yanımda olsa daha doğru bilgi verebilirdim. Büyük olanı daima tanrıça; “Aziz hanımefendi” anlamında Uzzā adıyla da anılıyor. [ˁuzzā Arapça ˁaziz kelimesinin dişisidir.] Tahta oturmuş, iki yanında iki aslanla tasvir ediliyor.
Lukianos tapınma usulünü ayrıntılı olarak anlatmış. Rahipler, tepesinde bir hilal olan yüksek külah (kalensüve) ve altın sırmalı beyaz cübbe giyermiş. Tüm tasvirlerde görülen ilahi sancağın yerli dilde adı yoktur, Yunanca sēmeion (“alem, simge”) adı verilir diyor. Buna karşılık Süryanice erken Hıristiyan kaynaklarından Feylesof Militon’un Nutku adlı eserde “Hadad’ın kızı Simi” adlı bir ilaheden söz ediliyor. Soyut kavramların halk imgeleminde şahıslaşma eğilimine nefis bir örnek. Kuran’da zikredilen Kabe’deki “Allahın kızları” kim bilir aslında neydi.
Humus  
Menbic kadar önemli diğer dini ziyaret yeri antik Emesa, yani Humus. Menbic’in Süryani/Arami karakteri özellikle vurgulanırken Emesa’dan daima “Arab” olarak söz ediliyor. Ama buradaki Arab tam olarak ne demektir, bugünkü anlamda Arap mıdır, yoksa “aşiret” veya “yörük” anlamında mıdır, tartışılan bir konu. Strabon bunlardan skēnitai, yani “çadır halkı” diye söz etmiş.
MS 1. yy’da Emesa’da Roma şemsiyesi altında müstakilimsi bir krallık (“demokratik özerklik”?) hüküm sürmüş. Bilinen iki hükümdar Yunanca yazıtlarda Sampsikeramos ve Iamblikhos olarak geçiyor; Şems-i Kerem ve Yemliha adlarını kolayca tanıyoruz. İlki Arapça veya Aramca olabilir; ikincisi Aramca, MLK kökünden “hükümdar” demek. Bunların oğlu veya torunu Claudius Julius Sohaemus, Roma idaresinde mühim biri. Adı belli ki Arapça veya Aramice, Süheym. (Bkz. “asimilasyon”)
Emesa’daki dinî kült 2. yy’dan itibaren büyük üne kavuşmuş, İtalya’ya ve hatta Almanya’daki Augsburg ve Trier’e kadar uzanan alanda hürmet görmüş. Buranın tanrısı Yunanca ve Latince yazımda Elagabalus, yerel dilde ’LHAGBL, yani Alaha-gabal, ya da allah-ı cebel, “dağ tanrısı”. Gökten geldiği söylenen büyük bir kara taş (hacer-i esved) şeklinde somutlaşmış. Emesa sikkelerinde daima bu kara taş (ve bazen üstüne konmuş bir kartal) görülüyor. Tarihçi Herodianus (3. yy) taşı ayrıntılı olarak tarif etmiş. Altı yassıca devasa bir yumurta şeklinde olduğunu, üzerindeki kabarık bir pürüzün ise güneşi temsil ettiğini anlatıyor. Yunanca kaynaklarda Helios Elagabalos ve Zeus Betylos adları da görülüyor. Bu sonuncusu bütün Fenike-Suriye alanında yaygın bir tabir. Aramice Beth-el yani Beytullah (Allah’ın Evi”) deyiminin Grekleştirilmiş hali. Belli ki Elagabal tapınağının cari adı bu.
Geçenlerde bir yazıda biraz yarım yamalak da olsa bu konuya değindim. Libyalı olan imparator Septimus Severus’un Humuslu olan baldızının kızı Iulia Avita ile kuzey Lübnan’da bir şehrin ileri gelenlerinden Gessius Marcianus’un oğlu M. Aurelius Antoninus 218’de Roma imparatoru ilan edildi. Tüm adlarını terk ederek Elagabalus adını aldı, cebel tanrısının ta kendisi olduğunu iddia etti, kendi dinini imparatorluk sathına empoze etmeye kalktı. 222’de öldürüldü.
x
Nereden biliyorsun bunları diye sorarsanız Fergus Millar, The Roman Near East, 31 BC-AD 337 (Harvard Univ. Press 1993). Son derece ayrıntılı ve akademik bir tarama. Birkaç gündür onunla yatıp kalkıyorum.

Eğin, Arapgir

Bir arkadaş kod adı Erzincan-Kemaliye olan Eğin’e fotoğraf turuna gidiyormuş, fikrimi sormuş. Söyledim.
Eğin’de ilk kez 2000’de bütün bir gün dolaşıp fotoğraf çekmeye çalıştım. Hayır, bulamadım. Geçmişten kalma bir güzellik izleniminin altında orası çürümüş bir ceset, bir mezbelelik. Her ayrıntıya, her sokağa, her kapı tokmağına, her çıkma balkona, her banka şubesine, her elektrik direğine, patolojik bir tutkuyla, çirkinlik ve nefret boca etmişler. Kamera arkasından bakınca daha net görüyorsun. Sanki güzel bir tek kare kalmasın diye kararlı bir çaba harcamışlar. Her yer kusmuk. 2005 ve 2007’de birer defa daha gittim. Aynı gözlemleri yaptım. Yakılması lazım oranın. Yalnız oranın değil.
Eğin ve Arapgir iki özel memlekettir. İkisi de 1020 yılı civarında doğudan gelen Ermeni muhacirler tarafından kurulmuş. Her iki ilçede, aşağı yukarı bütün köy ve mezra/mahalle isimleri Ermenicedir.
Daha önceleri orası Rum diyarının doğu ucuydu; önündeki nehir Bizans ile Arap’ın, daha önce Bizans ile İran’ın sınırıydı. 990’lardan sonra Bizans sınırı aşıp Van ve Kars’a kadar Ermeni ülkesini istila etti; oranın halkını kaldırıp, yüzyıllarca Arap harpleri yüzünden nüfusu tükenmiş olan kendi ülkesine iskân etti. Agn/Eğin ve Arapgir adlı iki yerin adı ilk kez bu vesileyle duyuluyor. Tarihî Ermeni ülkesinin dışında kaldıkları halde yer adları Ermenice olan yegâne iki yer bunlardır. Demek ki, 1020’lerde sıfırdan iskân edilmiş olmalı diyoruz. (Yerleşik nüfusu olan bir yere yeni iskân getirirsen yer adları değişmez; yeni yerleşimler kurulsa bile, yerli halk dilinde isim alırlar.)
1600 ile 1605 arası bir tarihte Eğin ve Arapgir Ermenilerinin büyük bir bölümü batıya göçmüşler; İstanbul, Bursa, Rodosto (Tekirdağ) vb. yöresine iskân edilmişler. Osmanlı devrinde İstanbul’un belli başlı Ermeni ailelerinin pek çoğu bu iki yerdendir; eski İzmir Ermenilerinin hemen hepsinin öyle olduğu anlaşılıyor.
20. yy başlarına dek nüfusun dörtte bir kadarı Ermeni kalmış. Gerisi sanırım asimile edilmiş, Müslümanlaşmış, “atalarımız Ortaasyadan geldi” masalı anlatma ihtiyacı duymuşlar. 1970’lerde Arapgir’de halâ beş on hane Ermeni Ermeni vardı. Arapgir’in asıl kasabadan başka güzel bir yazlık yerleşimi var. 1977’de gittiğimizde oradaki evlerin bir kısmı halâ Ermeni mülküydü, metruk ve harap duruyorlardı. Ben merak edince birinin kapısını zorlayıp açtılar, gezdirdiler. 

3 yorum:

  1. Arapkir'in aslını Arapgerd olarak kabul edersek, 'Arab Hisarı' olur. Fakat 'Gerd' kelimesi de Ermenice'ye Farsça'dan geçmiş. İran'da sonu Gerd ile biten çok belde var, bunların en bilinenlerinden biri de güney İran'daki Basra Körfezi'ne yakın Derabgerd şehri.
    Yanıtla
  2. Anadolu’daki açıktaki tarihi eserler de bok içinde. Halk tarihim bu değil diye, hiç gitmediği, görmediği Orta-Asya’daki iki tane dikili taşa sahip çıktıkları kadar, kendi tarihi eserlerine sahip çıkmamışlar. Mısırdaki Araplaşmış Mısırlırlılar, Piramitlerine, bunu Gavurlar yapmış, biz yapmamışız diyorlar mı yani. Hala Anadolu’ya yerleşen Türklerin sayısını çoğalttıkça çoğaltma peşindeler. İnsanların atalarının asimile olmuş olması, Türkleşmiş olmaları bir zayıflık değil ki; Aklı kontrol edersin, fakat gözün gördüğünü hiçbir zaman kapatamazsın.
    Yanıtla
  3. Merhaba,

    Aynı bölgede Elazığ'a bağlı Ağın ilçesi bulunuyor. Bazen hangisi Eğin, hangisi Ağın karışıyor. Agn> Eğin'e dönüşürken 86 km güneyde yine Fırat boyundaki Ağın'ın Ak-in>Ağın dönüşmesini nasıl açıklamalı? Ağın neden Agn'dan gelmemiş?(http://www.nisanyanmap.com/?lv=2&y=A%C4%9F%C4%B1n&t=&srt=x&u=1&ua=0) Türkiye'de bugünkü Doğu Anadolu bölgesi dışındaki tek Ağın, Afyon Şuhut'un bugünkü Güneytepe isimli köyü. Onun Akin'den dönüşmesi anlaşılabilir(Akin varken niye Güneytepe olduğu belli olmamakla beraber) Öbür Ağın ve Ağinler Divriği, Gevaş, Bahçesaray'da.
    Yanıtla

Wednesday, March 29, 2017

Özgürlük ve eşitlik


“Özgürlük mü, eşitlik mi” diye sormuş bir arkadaş, klasik ikilemler faslından. Cevap yazmışım. Epey oluyor, Yenipazar Cezaevindeydim yanlış hatırlamıyorsam.
 
Her gerçek ahlak öğretisinin temel değeri özgürlüktür. Özgürlük, doğru olanı arama yeteneğinin adıdır. Bu yetenekten yoksun olan insan “ahlaklı” sayılamaz. Davranışı objektif olarak doğru bile olsa, bir doğruluk iradesinin eseri değildir. Otomattır. Birinin veya birilerinin kölesidir, ya da kontrol edemediği iştah ve içgüdülerinin oyuncağıdır.

Eşitlik daha zor bir kavram. İki ayrı ve zıt anlamda kullanılıyor. Birincisi, her insanın yukarıdaki anlamda ahlaki özne olma kapasitesine sahip bir mahluk olduğu – dolayısıyla eşya ya da hayvan, ya da mutlak anlamda “düşman” muamelesi görmemesi gerektiği fikridir. Bu anlamda eşitlik, moral otonomi kavramının vazgeçilmez unsurudur. Bu anlamda eşitlik olmadan özgürlük olmaz, ve tersi.

Öbür tarafta, her insanın eylemlerinden ve kazanımlarından bağımsız olarak eşit muamele görmesi gerektiği fikri var ki, insanın emeği ve çabası ve ahlaki sermayesi ne olursa olsun aynı değerde sayılması anlamına gelir. Ahlakdışı, hatta ahlak-karşıtı bir öğretidir. Emeği ve erdemi hiçe sayan, tembelliği ve aptallığı ödüllendiren bir bakış açısıdır. 20. yy dünyasının yüreğindeki kangrendir, mücadele edilmelidir.

İki eşitlik teorisinden ilki liberalizmin, ikincisi sosyalizmin ana fikri sayılabilir. Makul bir insan hangisini seçer, benim tereddüdüm yok. 
 

New Yorker


New Yorker abonmanım iki aydır kesilmişti. Tazelendi, mutlu oldum.

30 Ocak sayısında Philip Roth, ABD’nin en önemli yaşayan romancısı, Trump’a saydırmış. “Sıradan bir sahtekâr” (con-artist). “Aptal ve vicdansız bir emlak simsarı”. “Yönetimden, tarihten, bilimden, felsefeden, sanattan bihaber, incelik ve nüansı tanımaktan ve ifade etmekten aciz, edep yoksunu, yetmiş kelimeden oluşan vokabüleri İngilizce değil Hıyarca” (Jerkish). Ülke Trump’ın “yalanlar ırmağında” boğulmaya yüz tutarsa ne yapmalı diye fikir yürütmüş. Sert.

Aynı sayıda Evan Osnos’un uzun makalesi, kıyamete tedbir alanlara dair. Amerikan zenginlerinin önemli bir bölümü yakın gelecekte toplumsal düzenin ve/veya medeniyetin çöküşünü ihtimal olarak görüyor, kendini kurtarmanın derdine düşmüş. Genel beklenti gelir uçurumu ve işsizliğin artışıyla gelecek silahlı ayaklanmalar. Ek senaryolar, siber savaş ve nükleer saldırı. Kimi ada satın alıp cemaat kurma peşinde. Kimi kuş uçmaz kervan geçmez yerdeki çiftliğine yer altı sığınağı yapıp, yedek deposu dolu helikopteri hazır tutuyor. Yeni Zelanda’da arazi fiyatları Amerikalılar yüzünden uçmuş.

Kansas’ta bir adam, eski kıtalararası balistik füze silolarını alıp yer altı konutuna çevirmiş. Özelliği, direkt nükleer darbeye dayanıklı olarak üretilmiş olmaları. On iki katlı yer altı apartmanı; dairesi üç milyon dolar: beş yıl yetecek yiyecek ve silah stoku, enerji ve temiz hava kaynakları, eğitimli silahlı birlikleri var. Peynir ekmek gibi satıyormuş.

23 Ocak’ta Emily Nussbaum’un siyasi söylemde şaka ve ciddiyet ilişkisine dair olağanüstü ilginç makalesi. Absürt bir şaka olarak başlayan Trump macerası nasıl ve neden gerçeğe dönüştü? South Park dizisi çağdaş ideolojiye dair ne söylüyor?

6 Şubat’ta Paul Rudnick’in komedi şaheseri, Melania’nın Güncesi. Trump’ı indirecek darbenin o cihetten gelme ihtimali, şimdilik şaka düzeyinde de olsa, hissediliyor.

5 yorum:

  1. Ragıb Cüneyd29 Mart 2017 19:11
    Trump'a bir beyinsiz solcular(libtards) bel altı vuruyor, bir de şimdi Sevan. Trump'a kalsa İslamcıların defterini dürerdi ama Sorosçu tayfa parazit yapmaktan vazgeçmiyor,
    Yanıtla
  2. Ragıb Cüneyd29 Mart 2017 22:12
    Sual➡ The New Yorker okuyup mutlu olan bir "jerk"e ne denir?

    El Cevab➡ Ona kendi sözü ile mukabele edilir. Misal: "Sosyalizm? Allah Göstermesin!"
    Yanıtla
  3. Bir yıldan fazla bir süredir, Türkiye'de arsa alıp, yer altı sığınağı yapmak aklımdan geçiyor. Kısa dönemli sığınak da değil. Yıllarca yetcek kadar konserve, su deposu, tuvalet, elektrik vs. Önümüzdeki 20, 30 yıl biraz riskli geliyor. İnsanoğlunun kıçı kaşınmaya başladı çünkü tekrar. Bu gözlemleniyor.
    Yanıtla
  4. amerikanin 11 eylul sonrasi abartili guvenlik tedbirlerinin aslinda halk ayaklanmasi ve kargasaya karsi yapildigi yorumlarini duymustum, detaylarina bakildiginda ciddiye almamak mumkun degil.
    Yanıtla
  5. Dünya'dan sömürdükleri paraları yer altı saraylarına gömüyorlar desenize, vicdansız herifler.
    Yanıtla

Monday, March 27, 2017

Ermeni kitabı

Eski kağıtları aktarırken elime geçti, üç yıl önce bir arkadaş Ermeniler hakkında bir ders kitabı yazmamı teklif etmiş, ben de “hıı” deyip taslak göndermişim, sonra büsbütün aklımdan çıkmış. Paylaşayım o taslağı, belki başkasının ilgisini çeker.
  Buyur 22 bölümlük taslak. Her bölüm 15-20 sayfa. Her bölüme bir ila üç kutu, sol sayfa, kapsül bilgiler için.

Dil. Tanımlayıcı unsur #1. Köken, alfabe, lehçeler. Çok kısaca klasik devir edebiyatı. Kutu: Alfabe. Kutu: Doğu-Batı Ermenicesi. 
Din. Tamamlayıcı unsur #2. Aziz Grigor, Halkedon, mezhep. Manastır sistemi. Kilise yapısı. Kutu: Katolik Ermeniler.
Kadim tarih. Kökenler. Urartu. Eski krallık. Orta krallık. Kutu: Urartular Ermeni mi? Kutu: yerel hanedanlar.
Türklerle karşılaşma. Malazgirt. Bizans. Kilikya. Kutu: Rumkale ve Anavarza. 
Osmanlı düzeni. Huzur ve barış mı? Milleti Sadıka mı? Anadolu nasıl Türkleşti. Kutu: Hemşin. Kutu: Hizan. 
Osmanlı reformu. Amiralar. 1860 Nizamnamesi. Islahat Fermanı. Ermeni rönesansı. Fikir akımları. Basın. Eğitim reformu. Kutu: Mıkhitar Appa. Kutu: Balyan Ailesi. Kutu: Devletin Ermenileri, Odyan, Mihran Ef.
Anadolu’nun Ermenileri. Nüfus. Yerleşim merkezleri. Sosyal yapı. Güvenlik, vergi. Okullar. Bol foto. Kutu: Khrimyan.
Dış mihraklar. Berlin Konferansı. Rus Ermenistanı. Reform Projeleri. Kutu: Gladstone. 
Devrimciler. Devrimci örgütlerin doğuşu. Zeytun, Sason. Kutu: 6 devrimci portresi.
Türk krizi. Türkçülük. İ-T. Meşrutiyet. Adana olayları. Balkan harbi. Kutu: Türkçü literatürde “nihai çözüm” önerileri. 
1915’te ne oldu? Tehcir süreci. Sayılar. Suriye’deki durum. Kutu: Soykırım anlatıları.
Ekonomik boyut. Emval-i metruke. Milli Mücadele’deki rolü. Cumhuriyet’e kalan. 
Soykırım tartışması. Lemkin. 1965’te konunun hortlaması. Kenan Evren, Coşkun Kırca, Halaçoğlu. Türk tezleri. Tazminat.
Cumhuriyetin politikası. Varlık Vergisi. 6-7 Eylül. Vakıflar meselesi. Yıldırma politikaları. Kenan Evren. Özal. 
Anadolu’da maddi miras. Kiliseler, harabeler. Okullar. Köyler. Define avcılığı. Yer adları. 
Günümüzde Türkiye Ermenileri. Sosyolojik veriler. Göç. Patrikhane. Hukuki statü. Kutu: Kınalıada. Kutu: Vakıflı. 
Ermeni’den dönenler. Gizli Ermeniler. Geçmişi unutanlar. Kutu: Fethiye Çetin.
Ermeniler ve Türkçe. 18. yy’da Ermenilerin çoğu Türkofon. Ermeni soyadları. Dilciler. Ermenice harfli Türkçe matbuat.
Ermenistan. Rusya’nın yarattığı ülke. Günümüzdeki durumu. Türkiye ilişkileri. Kutu: Dağlık Karabağ. 
Dünyaya yayılanlar. Diaspora. Sayılar. Sosyal yapı. Siyasi eğilimler. Türkiye’ye bakış.
Günümüzde Ermeni sanatı. Edebiyat. Müzik. Sinema. Resim. Kutu: Egoyan, Ararat. 
Hrant Dink ve Yarına bakış. Tıraş da lazım. Tıraşsız olmaz.

Sunday, March 26, 2017

Hikmet incileri: Tekmili birden



25 Aralık 2016 Pazar
TRT 3 Günlükleri
Şımarık şehirli çocuklarına özgü nazal sesle “Çok değerli hocalarla beraber, ben, bir Türk kemancısı olarak…” Tık, radyo kapatılır. Bu dili konuşan birinin iyi bir müzisyen olması ihtimali var mı? Yok.

Halk Birleşirse

El pueblo unido jamas sera vencido (Halk birleşirse asla yenilmez), totalitarizmin sloganıdır. “Safları bozan vatan hainidir” anlamına gelir. Ayrıca doğru değildir. 1939-40’larda Alman halkı kadar birleşik bir halk yoktu, ne oldu? Pekala yenildi işte.

Mektup
Sevgili ____, düşüncelerime yüzde yüz katıldığını söylemişsin. Nasıl başardığını merak ettim. Ben mesela yüzde yüz katılmıyorum düşüncelerime. Bu durumda mutabık mıyız, değil miyiz, çıkaramadım.

Madonna
Madonna ilgini çekiyorsa ve yolun düşerse Siena şehir müzesini kaçırma. Bütün Avrupa’nın ─ dolayısıyla dünyanın ─ en etkileyici Meryem-ve-çocuk koleksiyonu orada, çoğu 15. Yüzyıl. İlk gidişte uyanmadım. Sonra on sene aklımdan çıkmadı. İkinci gidişte çarpıldım.

Babadan oğula
Evladım, writer’s block berbat bir hastalıktır. Ne kadar erken yenersen o kadar iyi, çünkü alışırsan kurtulması daha zor olur. Tek çaresi vardır, bol bol yazmak, her gün yazmak, “eyvah ne diyecekler, aptal zannedecekler” diye korkmadan yazmak. Yazdıkça açılırsın. İnan bana, bu işleri bilirim.

Cyrano

Cyrano de Bergerac’ı Sabri Esat çevirisiyle orta 3’teyken babamla beraber sahnede izlemiştim. Mücap Ofluoğlu idi galiba. Şahane bir oyun. Bunca yıl sonra yeniden okumak iyi geldi.

19. yüzyıl tiyatrosunda Shakespeare, Racine, Lope de Vega ayarına yaklaşan tek oyun yazarıdır Rostand. Faust büyük eser ama tiyatro değil, Schiller ve Hugo bayar, 19. yüzyıl İngiliz tiyatrosu bir çöl. Ancak yüzyılın en sonunda zuhur etmiş Wilde, Shaw, Ibsen, Hoffmansthal gibileri. Krallar 1790’lardan sonra sahneden el çekmiş. Burjuvazi ise ancak 1890’lardan itibaren “burjuva değerlerine” isyan edince iyi tiyatro üretmeye başlamış.

Ateizm
Dar anlamda ateizm işin kolay kısmı. Akli zeminde tanrıların duracak yeri yok, yirmi sayfada şah matla biter maç. Asıl mesele ondan sonrası. İnsanlar irrasyonel önermeleri neden benimser? Hangi ihtiyaca cevap verir? O ihtiyaç başka türlü karşılanabilir mi? Salak mı bu insanlar, masal olduğu aşikâr olan şeylere inanıyorlar? Salak değillerse onları ikna edecek olan argüman nedir? İkna etmek gerekir mi? Asıl ilginç olan ve yirmi sayfadan çok daha fazlasını hak eden sorular bunlar.

Nuray Mert
Devran değişti, Nuray Mert’i takdirle okuyacak hallere geldik. Ne demiş atalarımız? Tempora mutantur nos et mutamur in illis.

Değiştik mi sahiden? Emin olamıyorum. Perspektif ve bağlam değişti şüphesiz. Ama mesela Kemal ve Kemalizm hakkında söylemiş olduğum her sözün arkasında dururum. 2007’ye dek süren askeri vesayet hakkındaki görüşüm de, beterini görünce nüans kazandı belki, ama özünde değişmedi.

Belki üslubumuza daha dikkat etmeliydik. Belki heyecanımızı gemlemeliydik. Belki siyah-beyaz çözümlere itibar etmemek gerektiğini kendimize daha sık hatırlatmalıydık. Belki Nuray’ın da bir dediği var diye kulak kabartmalıydık.

Ahmet Altan
Kim ne derse desin, bu ülkenin matbuatına kırk yıldan beri Ahmet Altan’dan daha düzgün biri gelmedi. Düzgün: yani dürüst, onurlu, edep ve kişilik sahibi. Ve akıl. Ve muazzam bir belagat.

Esir alınmış olması acı verici. Çamurdan adamların ağzında oyuncak olması daha da acı.

TRT 3 günlükleri
Çaykovski kötü diyorsan bir de Glazunov’u dene. İçeriksiz jestler diyarının prensleri.


9 Ocak 2017 Pazartesi

Babil ırmakları
Tüm zamanların en tüyler ürpertici şiirlerinden biri sanırım 137. Mezmur: “Babil ırmakları kıyısında oturup ağladık…”. Alabildiğine insanî bir acıyla başlar, trajik bir pathos’a açılır, dehşet verici bir intikam çığlığıyla biter. Beni en çok Almancası etkiliyor, belki Luther’in Bach’ın ekolarıyla dolu olduğu için. King James İngilizcesi de görkemlidir. Ermenicesini keşke hatırlayabilsem!

Cahil tanrılar
Sözde Zebur’u Davut’a “indirmiş”  birileri. Babil’in Davut’la ne alakası var? MÖ 6. yy ortaları ya da sonları olmalı, Davut’tan en az 450 yıl sonra.

TRT 3 günlükleri
Brahms, ikili konçerto, Yascha Heifetz ve Gregor Piatigorsky’den. Yıpranmış bir eser bu kadar mı canlanıp kanatlanır? Birkaç gün sonra Donizetti, Don Pasquale, F. Molinari-Pradelli yönetiminde Napoli Operası’ndan. Bir şampanya şöleni.

Dünya savaşı
Çıkmaz. ABD ile Rusya arasında, dünyanın geleceğini ilgilendiren konularda hiçbir ciddi çıkar çatışması yok. Atışmaları cilvedir. Kırım kimin umrunda? Estonya’ya niye sataşsın Putin?

Asıl mesele Çin. Ama Çin de şimdilik kavgadan uzak duruyor. Feraseti varsa, daha uzun süre uzak durmaya çalışacaktır.

Aslı
Aslı Aydıntaşbaş doğru yere parmak basmış. “(AKP) bugün devletin ‘fabrika ayarlarına’ dönüşünün temel enstrümanıdır. Siz bakmayın görünürdeki ‘islamcılık’ sosuna. Bugün karşımıza İslamcılık diye sunulan, bildiğiniz devlet tapınmacılığı. (…) İslamcılık vaadiyle ortaya çıkan AKP’nin bundan sonraki misyonu, global alanda selefi İslamcılık ve radikalizmle mücadelede koç başı olmak.”

Morg
Onca kara haber arasında son günlerin tek gülümseten olayı: Rize’deki ucube heykelin sarıp sarmalanıp morga taşınması. “Put” söylemini seviyorum. Putları indirmek lazım.






Seelenverwandtschaften
Spiegel’de 1968 hareketinin öncülerinden Martin Altmeyer’in makalesi, “ruh ikizleri” diye çevirmek mümkün belki. Bütün Batı aşırı sağ korkusu ile ayakta. Ama modern anti-liberal sağın, 1968’den sonra yolunu kaybeden sol söylem içindeki köklerini deşen adam akıllı bir yazıya ilk kez rastladım. Horkheimer’i, Che’yi, Žižek’i de fena biçmiş. Her satırının altı çizilesi.

TRT 3 Günlükleri
Perşembe sabahlarını işgal eden Vivace diye bir program vardı. Boş müzikal klişeler, eşliğinde manasız bir laf kalabalığı, her hecesinde sahte gülücükler tomurcuklanan bir “bayan” sunucu. Yeni yılda kaldırılmış. “Allah kaldırandan razı olsun” diye sevinirken ne görelim? Cumhuriyet’te Özgen Acar “eyvah Atam elden gidiyor” diye kanlı göz yaşları dökmemiş mi?

Meğer Atam varmış o programda. Beş on dakikadan fazlasına tahammül edemediğimden farkına varamamışım.


14 Ocak 2017 Cumartesi

Sulutekne Tepesi
Watership Down (Watership Tepesi?) yazarı Richard Adams vefat etmiş. Bütün gazeteler “çocuk kitabı” diyor. Pek değil aslında, her yaş için etkileyici bir kitap; bir siyasi alegori. Ben 34 yaşımda okumuş “vay” demiştim.

Tutsak tanrıça
İştar Gözaydın’ı da tutuklamışlar. Tanıdığım en cabbar insanlardan biridir. Haddini bildirir bu densizlere tahminimce.

Medeni kanattan gelip, din, diyanet, muhafazakârlık konularına sakin ve akılcı bir açıdan bakmayı deneyen ilk akademiklerden biriydi, ta 15-20 yıl önce. Böyle birini kim ve neden esir alır, düşündükçe aklıma gelenler beni korkutuyor.

Akademik
Türkçe kullanımda “akademisyen” yerleşti, ama ben bir türlü alışamıyorum. Akademisyen diye, benim bildiğim, Fransız Akademisi’ne, ya da ona kıyasla Sovyetler Birliği ve sairede oluşturulan Devlet heyetlerine mensup olanlara denir. Üniversite anlamında akademinin üyeleri akademik’tir.
Mamafih halk akademisyen diyorsa bir süre sonra ayak uydurmaktan başka çare yok.

Kayıp akrabalar
Marx, Markus soyu demek. Markus burada muhtemelen işaret, simge, alamet ya da nişan. Karl eğer “yiğit” demekse, Yiğit Alemdar diye çevirebiliriz sakallının adını, biraz geniş bir yorumla.

Ayın, lam, mim
Arapça ˁalem “işaret, simge, anlamlı iz”. Dolayısıyla “bayrak, sancak”. ˁilm “bilim”, yani anlamlı işaretlerden sonuç çıkarma sanatı. Uzun a ile ˁâlem “dünya”. Ama bilhassa “anlamla donatılmış dünya”; Yunanca tam karşılığı kosmos, düzenli dünya, kaos’un zıddı.

Bir felsefe kitabı yazılabilir üç kelime üzerinden. Her bilim özünde semiyoloji midir? Epistemoloji Kozmolojiden ayrılabilir mi? vs.

Pek yakında sinemalarda
1848’den beri tam 168 yıldır kapitalizmin batmasını bekliyorlar, bu yıl olmadı önümüzdeki yıl kesin. “Kapitalizmin yapısal krizinin içinde mali krizle belirginleşen dönüşümler 2017’de hızlanacak.” Mış. İnşallah.

Mesih’i de bekliyorlar iki bin senedir, hala gelmedi.

Ateşten gömlek
Aslı Erdoğan, ı-ıh, taşıyamadı. Taşıyamazdı. Necmiye Hanım daha olgun. Kürtlerin vekarı hiç birinde yok.


30 Ocak 2017 Pazartesi

Keyfiyet
Kabak tadı veren yanlışlardan. Keyfiyet “keyfilik” demek değil. Arapça keyfa, yani “nasıl”dan, “nasıllık” demek. Esasen “nitelik” ile eş anlamlı. Daha çok, “bir şeyin ya da olayın özgül niteliklerinin toplamı” gibi. Misal: Keyfiyeti müdür beye arz ettim. Zıddı “kemiyet”tir. Güzel bir kelime, harcanması yazık.

Kapitalizm
“Dünya o kadar tuhaf bir hal aldı ki, kapitalizmin kalesi sayılan ABD’nin müstakbel başkanı tüm serbest ticaret anlaşmalarını yırtacağını söylerken, dünyanın en büyük komünist partisi tarafından yönetilen Çin’in lideri Xi Jinping, Davos’ta çıkıp serbest ticareti ve globalleşmeyi savunuyor.” Aslı Aydıntaşbaş

TRT 3 Günlükleri
Richard Strauss, Capriccio operasının yaylı çalgılar altılısı için prelüdü. Asalet ve ağırbaşlılıkla dolu bir eser. 1942 tarihliymiş. Cücelerin istila ettiği bir dünyada böyle bir dev nasıl yürüyebildi?

İki gün sonra yine Richard Strauss, op. 39, no 4 mü 5 mi duyamadım, Befreit adlı şarkı. Tüyler ürpertici bir güzellik.

Palm yağı
Başka ülkeleri bilmem, Sri Lanka’da A’dan Z’ye her şeyi palm yağında kızartıyorlar. Her yemekte uzaktan uzağa Reksona tuvalet sabunu tadı duyuluyor. Kanser oranları yüksek miymiş? Hiç sanmam.

Çağdaş hayatın geyikleri bunlar.

İşgücü
Davos’ta demişler ki, kadınların işgücüne katılımında önemli adımlar atılırsa ülkeler çağa ayak uydurabilir, mutlu ve sağlıklı bir geleceğe doğru emin adımlarla ilerleyebilirmiş. Miş. İyi de, önümüzdeki dönemde istihdam kapasitesinde ve işgücü talebinde feci düşüşler beklenirken kadınlar daha çok çalışsın demek niye? Milyonlarca insanı evine yollarken kadınlara niye öncelik verilmesin? “İşgücüne katılmak” iyi bir şey mi?

Hani kölelik kötüydü?

Demokrasinin sonu

Mounk ve Foa’nın araştırması ne kadar güvenilirdir bilemem. Ama sonuçları dehşet. Dünyanın sayılı ülkelerinde 35 yas alti nüfusta “illa ki demokrasi şart” diyenlerin oranı yeri öpüyor; Hollanda ve ABD’de %30 dolayı, İngiltere ve Yeni Zelanda’da %25’in az üstü. Buna karşılık yetmişlik ihtiyarlar arasında demokrasi hala muteber, %70 dolaylarında destek var.

Doğruysa bu iş bitmiş demektir. Demek ki demokrasi tapkınlığı 1930’ların 40’ların krizlerine verilmiş bir konjonktürel tepkiymiş, çağını doldurmuş. Değişmez güdüler olan özgürlük ve güvenlik arayışına artık yeni formüllerle cevap bulmak gerekiyor.
  
Lastik
Yazılarım neden hep kısa başlayıp durmadan uzuyor?


7 Şubat 2017 Salı
  
Pedagoji
Ortanca oğlum “ben konservatif oldum galiba” diye bildirdi. İskoçya’da lisede okuyor, oralarda makul sayılan seçeneklerdendir. Hoşuma gitmedi. “Kırk yaşın üstündeysen ve ensen kalınsa mazur görülebilir” dedim. “Yoksa çirkin bir şey. Herkese söyleme.”

Spectator
“Sen de hala Spectator okuyorsun” dese ne cevap verirdim?

Eskiden bir aykırı düşünce şöleniydi o dergi. Kimler vardı? A. A. Gill, Julie Burchill, Paul Johnson, Auberon Waugh … Şimdi sırf Matthew Parris’in hatırına aboneliği kesmeye kıyamıyorum.

İngiliz muhafazakârlığı müthiş bir dejenerasyon içinde. Özgün ve elit olan her şeyi kaybetti. Nefret ve ırkçılıktan başka anlatacak öyküsü kalmamış bir alt orta tabaka popülizmine dönüştü.

Antique
Fransızca antique, 1. eski, eski moda, 2. eski Yunan ve Roma’ya ait. İngilizceantique bu anlamlardan sadece ilkini karşılar; ikincisi ancient. Türkçede de var o ayrım: antika adam, antika eşya, fakat antik şehir.

Sortition
Seçimler yerine kurayla demokrasi fikrine geçen gün değindim. O fikrin bir de adı varmış: sortition. Avustralya’da yerel yönetimlerde denemişler.

Post-liberal
“Doğum yeri olan Britanya’da liberalizm, popülizme mağlup oldu” demiş Guardian. “Post-liberal çağ için liberalizmi yeniden kurgulamak gerekiyor” diye bağlamış.

Yeniden ne?
Remake demiş. “Yeniden yapmak” diye çevirsen olmaz, anlamsız. “Yeniden inşa etmek” yanlış geliyor kulağa: rebuild karşılığıdır, aslına rücu etmek, eski haline getirmek gibi. En iyisi “yeniden kurgulamak”.

Eski pornolar
Matbaanın icadından sonra yayınlanan ilk porno koleksiyonu, Marcantonio Raimondi, I Modi ─ “usuller” ya da “pozisyonlar”. Sene 1524, Roma. Rafael’in dostu ve gravürcüsü imiş. Ressamın vakitsiz ölümünden sonra atölyesi ekonomik sıkıntıya düşünce bu yola başvurmuşlar. Çok satmış.

Şahane gravürler. Geçen de Manchester’da sergisi varmış, ondan gördüm.

Maymun aklı
Frans de Waal, Are We Smart Enough to Know How Smart Animals Are. İsim ucuz ama ilginç bir kitaba benziyor. Yazar dünyanın bir numaralı maymun psikologu. Bizi akrabalardan ayıran, ya da ayırmayan, şeyleri incelemiş ─ dil, benlik bilinci, alet kullanımı, empati, işbirliği, geçmiş ve gelecek algısı, hatta “kültür”.

TRT 3 Günlükleri
“Müziğin, mutluluğun ve huzurun neş’eli bir melodiye dönüştüğü bir başka Radyo 3 sabahında … dünyanın müziğini ruhunuza keyifli bir dokunuşla …”

Müziği muhallebiye bulayınca halkımız daha kolay yutar diye mi düşünüyorlar, nedir?

Pet şişe
Mavi plastik su şişeleri hangi tarihte çıktı hatırlayan var mı? Dünyada ilk 1990 yılında görülmüş. Bize de aynı yıl ya da bir iki yıl sonra gelmiş olmalı.

Kolektif çılgınlığın abidesi olarak tarihe geçecektir. Pasifik Okyanusunda şimdiden dört milyon kilometrekarelik bir plastik çöplüğü oluşmuş. Çorba kıvamındaymış.


15 Şubat 2017 Çarşamba

Küresel
Küreselleşmenin sonu gelmiş, o model tükenmiş, bir mali kriz küreselleşmeye noktayı koymuş: Cumhuriyet'te Ergin Yıldızoğlu muştuluyor.

Bizim koğuşa yeni bir arkadaş getirdiler, Doğu'daki bir kaza cezaevinden sürgün gelmiş, cep telefonu yakalatmışlar. Ne yapıyorlarmış? Bütün gün Tayland'da manita ayarlıyorlarmış. Bir de Mozambik mi, Madagaskar mı adını hatırlayamadığı bir ülkede.  

Otomotiv
Citroen önümüzdeki yıl Türkiye'de pazar payını arttıracakmış, 40.000 oto satmayı umuyormuş.

Ben mi değiştim dünya mı? Bu gibi şeyler iki-üç yıl öncesine dek bana normal gelirdi. Şimdi cinnet belirtisi görüyorum. Daha fazla asfalt, daha fazla otopark, daha fazla trafik polisi, daha fazla benzin istasyonu, daha fazla oto sanayi sitesi, daha fazla kasko acentesi lazım mı gerçekten? Nereye kadar?

Rıza yaşı - 2
Marienbad'da karşılaştıklarında Ulrike von Lewetzov 17, Goethe 74 yaşındaydı. Öpüşmeden ileri çok gidemediler anlaşılan, ama o aşktan Goethe'nin Marienbad Ağıtı (Marienbader Elegie) doğdu.

Was soll ich nun vom Wiedersehen hoffen,
Von dieses Tages noch geschlossner Blüte?
...
Bir Marienbad Ağıtı kaç Ulrike eder sizce? Bin? Yüz bin?

Kartel
Avrupa Birliği küreselleşmenin sonu geldi diye mi batıyor? Yoksa tam tersine, küreselleşmeye direnen bir koruma karteline dönüştüğü için mi batıyor?

Marienbad
Marienbad çığırından çıkmış bir düğün pastasıdır. 19. yy fantezi mimarisinin Avrupa'daki en katıksız örneğidir. Şimdi Çekya'da, resmi adı Mariánské Lázně. Hayatta bir kere mutlaka görülesi yerlerden.

Alain Resnais'in Geçen Yıl Marienbad'da filmi var, aklın ve hafızanın labirentlerine dair, bilir misiniz? Gençken öyle şeyleri beğenirdik; şimdi olsa sıkılırım herhalde. Gene de iz bırakmış kafamda.

Şehzade Mustafa Sendromu
"...gücün bu denli yoğunlaştığı, merkezileştiği ve özerkleşerek mutlaklaştığı bir yönetim yapısında sadece muhaliflerin değil, kendini iktidarın yanında görenlerin de her an keyfi bir uygulamanın, keyfi bir kararın mağduru olma endişesi içinde yaşamaya mahkum olmalarıdır." Ahmet İnsel.

Örf ve adetlerimiz
Osmanlı  matbaayı 270 yıl milli sınırların dışında tutmayı başarmıştı. Ahfadı şimdi genetik mühendisliğin ürünlerini sınır dışında tutma mücadelesi veriyor.

270 yıl direnebilirler mi? Sanmam. Devir hızlandı, 27 yıl yeter çöküşü tetiklemeye. 


15 Şubat 2017 Çarşamba

Mühür
"20 Yıllık sahte öğretmen" sahte sayılabilir mi? Öğretmenlik sıfatı bileğinin hakkıyla kazanılan bir şey mi yoksa, üfürükten bir devlet dairesinin basacağı bir mühürden mi ibaret?

Hazır konu oraya gelmişken MEB damgalı öğretmenlerin yüzde kaçı sahte öğretmen sizce? Benim kendi tecrübemden ve çocuklarımınkinden çıkardığım kadarıyla %95 ila %98 gibi bir şey olmalı.

Tesadüf
Gambia cumhurbaşkanı Yahya Jammeh'i tanıdınız. 22 yıl memleketin üstüne çöktükten sonra seçim kaybetti, çamura yatmayı denedi, olmayınca devlet hazinesini soyup kaçtı. Giderayak eline aldığı kitaba dikkat edin.

Halen TC cezaevlerine resmen sokulmasına izin verilen tek kitap aynısı.
Referandum
"Hayır"ı desteklemek için yapılacak en iyi iş nedir, size söyleyeyim. CHP'nin susması ve ortalıktan çekilmesidir. Allah göstermesin, "hayır" oyunun "CHP yandaşlığı" ile eşitlenmesi halinde yüzde 25 ila bilemedin %30 kaçınılmaz olur.

Esed
Esad mı Esed mi sorunsalının ideolojik önemini anlamadığımı itiraf edeyim. Adamın soyadı elif-sin-dal ile, İngilizce usule göre Asad, Türkçe yerleşik usule göre Esed, "Arslan" demek. Bizim Esat diye bildiğimiz erkek adı ayın ile Esˁad'dır, "en kutlu" ya da "çok mutlu" anlamında. Doğrusu Esed ise Esed, adamı sevmekle ya da sevmemekle ne ilgisi var?

Ayrıca İngilizcesi Abu Dhabi olan ülkenin adı Türkçenin bin yıllık kurallarına göre Ebu Zâbi olmalıydı, o da aklımızda olsun.

TRT 3 Günlükleri
31 Ocak, kontrbasçı Tahir Sümer resitali. Önce 23 Nisan mı diye düşünüyorsun. İlkokul öğrencisi olsa gülümseyip başını okşarsın, "çocuğum sana başka meslek düşünelim" dersin. Ama değilmiş. Hacettepe'de hoca ve profesyonelmiş. İşin enteresanı alkışlanıyor da.

Meral Danış Beştaş
Mecliste en beğendiğin şahıs kim diye sorarsan, tabii Sırrı Süreyya'dan sonra, HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş. Ne kadar şahane bir cumhurbaşkanı olurdu, değil mi?


15 Şubat 2017 Çarşamba

TRT 3 Günlükleri
Cumartesi akşamları Vefa Çiftçioğlu ile Antonio Pirolli'nin Yorum-Analiz programı. Antonio ilginç şeyler anlatacak gibi oluyor, lafı toparlayamıyor, ımm ve gımm'larda boğuluyor. Vefa boş laf çayırlarında deli bir tay gibi. İyi bir program olabilirdi. Henüz olamamış.

PEN
PEN Club: ikinci sınıf yazarlar karteli. Tescilli yazmanlardan meslek örgütü kurma fikri Sovyet memurokrasisinin insanlığa armağanıydı. Batılılar oradan taklit ettiler. Soğuk savaşla birlikte çağı geçti.

Zülfü Livaneli'nin içinde olduğu bir heyetten kime ne fayda gelebilir?

Junot Diaz
The Brief Wondrous Life of Oscar Wao. İnsanı ta dibinden sarsan muhteşem bir roman. New York'un Dominicano gettosunun diliyle yazılmış insancıl bir destan, gönlünü ve kafanı büyüten cinsten. 
Dili piç kurusu bir dil.  Türkçeye ya da başka bir dile nasıl çevrilir bilemedim.

Dil bilgisi
Sanırım halen dünyada ortalama İngilizce bilgisinin en düşük olduğu ülke ya da ülkelerden biri Türkiye. Beceriksizlik midir, yoksa bilinçli bir politikanın sonucu mudur diye insan ister istemez düşünüyor. 79 milyonu eşek ahırına hapsetmenin bundan daha mükemmel bir yöntemi olabilir miydi?


21 Şubat 2017 Salı

Yatay Büyüme
"Yatay büyüme iyidir" diyor çevreciler ve Yüce Cumbaşkanı -- yani eskiden buralar dutluktu olan yerler artsın. Hangisinin ekosisteme zararı daha fazla? Yatay büyümenin her metrekaresi için kaç çevreyolu, kaç otopark, kaç litre benzin ve mazot lazım?

Nüfusu azaltmaktan başka çare yok.

Nüfus
Tek çare kitlesel kısırlaştırma diyenlerin sayısı artıyor. Ama öyle görünüyor ki yakında o da çare olmaktan çıkacak. DNA örneğinden klon almak bugün yarın mümkün olacakmış. Bir kaba tükürüp "getir bana yüz çocuk" diyebiliyorsan nüfusu kontrol altına alma imkânı mı kalır?

Taaddüdü zevcat
Abdülhamit'in torunu olduğunu iddia eden hanımefendiye CHP milletvekili Özgür Özel olağanüstü orijinal bir yanıt şaklatmış: “Sen Atatürk'e dil uzatıyorsun ya, eğer Atatürk olmasaydı sen mutlaka yine yaşardın. Ama hangi paşanın kaçıncı karısı olurdun, sen düşün.”

Hanımefendi yerine ben düşündüm. Bildiğim kadarı ile 18. yy sonrasında Osmanlı hanedanına damat gelenlerin çok eşliliği söz konusu değildir. Daha önce nasıldı emin değilim ama çok farklı olacağını sanmam.

CHP
Referandum konusunda bildiğim tek şey var: CHP'nin her çabası ters tepecektir. Hayır oyunun "CHP pozisyonu" olarak algılanması bir tek sonuç doğurur, o da hayır oyunun yüzde 25 (artı yüzde on küsur HDP) bandına hapsolmasıdır. 
Yapabilecekleri en verimli iş susup ortadan kaybolmak.

Atam yatam
Öbür türlü çok makul, çok güzel şeyler söyleyen bir güzel kadın da demiş ki "Sıradan bir seçim değil bu. Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyet'i ilelebet payidar olmaya devam etsin mi yoksa bitirelim mi oylaması resmen."

Böyle sorarsanız ben bitirelim derim. Büyük çoğunluk da öyle der. Sahiden farkında değiller mi bunun?

İlelebet payidar
'İlelebet payidar olmaya devam etmek' oksimoron oluyor. Etmese ne olacak. Eskiden ilelebet payidardı artık değil mi olacak. Temporary eternity?

Kendiliğindencilik
" ABD'de havalimanlarında, sokaklarda, İngiltere'de çeşitli kentlerde yaygın, kendiliğinden protesto eylemleri..." (Ergin Yıldızoğlu)

Mitinglerin demir yasası: Tasvip ediyorsak kendiliğindendir, etmiyorsak manipüle edilmiştir. Kamyon kamyon adam taşımışlardır. Mihraktır.

TRT 3 Günlükleri
4 Şubat akşamı Rudolf Serkin'den Beethoven 32, yarabbi ne büyük bir hediye! Dehanın alameti farikası: her dokunuşunda uyanık bir aklın varlığını hissediyorsun.

Beethoven son sonatları yıllarca Maurizio Pollini'den dinledim. Sonra Arrau, Backhaus ve Kempff geldi. En son Glenn Gould'da karar kılmıştım. Şimdi de bu.

Amerikan Sapığı
Bret Easton Ellis, American Psycho. Amerikan toplumunun beyinsizleşmesine dair bir beyinsiz Amerikan romanı. Kötü. İlginç olanı 1991'de yazılmış, beyinsizliğin ilahı ve simgesi olarak seçtiği karakter kim? Donald Trump.


22 Şubat 2017 Çarşamba

Türk marşı
İlerici   Türk: 21. yy diktatörlerine hayır! 20. yy diktatörleri neyimize yetmez?

Gerici Türk: Kahrol gerici! En çağdaşı 19. yy diktatörüydü. Okullar açtı, demir ağlarla ördü yurdu.

Referandum
Hayır istiyorsan sorulacak tek soru "RTE ile 17 yıl daha mı?" olmalı. Soruyu "RTE mi Kılıçdaroğlu mu?" diye sorarsan cevabı bellidir. Kılıçdaroğlu yerine öbür Kemal'i koysan, 23 Nisan şairleri ne dese desin, sonuç gene bellidir.

Poe
Poe'nun yalnız öykülerini okudum, o da yıllar önce. Şiirlerini bilmiyorum. 19. yy Amerikan edebiyatı bana genellikle yavan geliyor. Longfellow, Emerson şablon, Melville abartılı, Henry James boğucu, Mark Twain hoş ama geveze.

Tasfiye
1933 üniversite reformu ile bugünkü tasfiye arasındaki ideolojik, siyasi ve idari benzerlikleri inceleyen bir makale okuduğumuzda diyeceğiz ki, hah, Ege'nin doğusunda da akıl varmış, az da olsa.

Yok aslında birbirimizden farkımız
Angela Merkel "islamist" ile "islami" arasındaki ince ayrımı vurgulamaya özen gösterdi. Bir kaç yıl önce - tam olarak 2013 ortalarından önce - olsa alkışlardım. Şimdi emin olamıyorum.

Din bir kimlik, bir gelenek, bir ecdat saygısı, evet. Ama o kimlik adına girişilen siyasi zorbalığa hayır diyecek enerjisi ve entelektüel donanımı var mı, veya kaldı mı? Orası şüpheli.

TRT 3 Günlükleri
Barok Şarkılar programını yapan Nükhet hanım kimdir ve adı sanı duyulmadık bu kadar şahane müzikleri nerden buluyor? 8 Şubat'ta Hasse'nin üç operasından seçmeler: Didone Abbandonata, Artaserse, öbürünün adını duymadım. Tüyler ürpertici güzellikte: "tutto mi spira rimorso ed orror."

Nükleer
Nükleer enerjiye neden karşıydık unuttum, hatırlatır mısınız? "Tehlikeli" olduğu içinse, otomobili, kamyonu, uçağı, sigarayı, şekeri, patatesi, kömür sobasını, tüp gazı, elektrik prizlerini vb. gibi yasaklamak gerekmiyor mu? "Artıkları milyon sene erimiyor" diye ise, hani pet şişeye karşı gösteri yürüyüşleri?


23 Şubat 2017 Perşembe

TRT 3 Günlükleri
Chick Corea'ya bayıldığımı söyleyemem. Ama Bach ve Mozart kayıtları, hakikaten, ferah bir nefes gibi.

1974'te Yale'e ilk gidişimden birkaç hafta sonra New Haven'de bir kafeye Corea geldi. Ondan kısa bir süre sonra da Django Reinhard konseri duyuruldu. Farnam Hall'daki odamın duvarları bomboş olduğundan bu ikisinin posterini bir yerden söküp yapıştırdım. Aylarca baş ucumda durdular.

Güzel yerler
Siena'daki Piccolomini kütüphanesi en güzeli dedik bir yazımızda.  İsviçre'de St. Gallen manastırı kütüphanesi ile Avusturya'da Melk manastır kütüphanesi ikincilik için kapışırlar. Barok'un şaşaası var tabi, ama Rönesans'ın insanın ayaklarını yerden kesen cüretli içtenliği başka.

Prag yakınındaki Troya şatosunun büyük salonu beni etkilemişti; tavan resimlerine daldın mı kolay kolay çıkamazsın. Salisbury katedralinin dantel misali tonozları var.  Canterbury katedrali ise, inanmayacaksın, yamuk olduğu için insanın yüreğini yakalıyor.

Bunlar gibi daha bin tane var mutlaka. Benim aklımda kalanlar bunlar.

Hoparlör
İsrail geceleri hoparlör ile ezan okumayı yasaklamış. Bu zalim kararın mağdurları da "kimliğimize saldırıdır" diye ayaklanmışlar.

Hoparlör İslam kimliğinin mütemmim cüzü müdür? Düşünürsen evet, olabilir. Hoparlörsüz zor. Devlet dini olmadığı bir yerde İslam dediğin kaç sene yaşar?

Kömür
" Türkiye yılda 30 milyon ton taşkömürü tüketirken bunun sadece 1,5 milyon tonunu üretiyor...Yani %92 oranında dışa bağlı durumda. Vıy vıy aman." (Cumhuriyet, 8 Şubat)

Peki içte bunun tonunun üretim maliyeti kaç para, Çin'den alınca kaç para?  Fiyat düşürmek için işçinin köle koşullarında çalıştırılmasına var mısın? Overhead gideri kısıldı diye Soma'da 300 işçi ölünce bağıracak mısın? Dışarıda 3 dolara satılan kömürü içeride 7 dolar verip alan hükümete şarlayacak mısın?

Ulusların Düşüşü
Acemoğlu'nun tezinde beni rahatsız eden taraf şu. Diyor ki, kalkınma için barış, hukuk, saygı, düzen, kural vb. gibi lazım. Oysa benim bildiğim kırmızı ışıkta duran adamdan yatırımcı olmaz. Cortes mi durmuş, Rockefeller mı, Afrika'yı feth eden Cecil Rhodes mu?  

Büyümenin şartları yanılmıyorsam üçtür. Bir, sonsuz inanç. İki, kahredici güç. Üç, teknik üstünlük. Bugünün dünyasında ilki yok, ikiyle üç sadece ABD'de var. Yeter mi, göreceğiz.

1921 ruhu
13 Şubat'ta Cumhuriyet'te Orhan Gazi Ertekin'in son derece aydınlık ve aydınlatıcı röportajı.  Tek anlamadığım cümle "1921 ruhu üzerinden yol alacağımız dönemdeyiz," onu da Cumhuriyet manşet yapmış.

Nedir 1921 ruhu? Başkomutanlık Kanunu mudur? Mustafa Kemal'in bir yandan İngilizlerle öbür yandan Enverciler arasında sıkışıp orduya sığınması mıdır? Kuvayı Milliye'nin tasfiyesi midir? Bilemedim.


13 Mart 2017 Pazartesi

Kutsal devlet
" Devleti kutsama sporuna öteden beri karşıyım. Al MGK'sini vur müsteşarına. Bana hiçbiri kutsal gelmiyor. Hiçbiri vatandaşın huzurundan, özgürlükten, eşitlikten daha önemli değil" demiş Aslı Aydıntaşbaş, haklı olarak.

Belki o listeye "uygarlık" da eklenmeli. Tanımı zor bir kavram, ama en az huzur ve eşitlik kadar hayati.

Uygarlık
Yani medeniyet, nedir? Müktesebattır. İnsanlığın zaman içerisinde biriktirmiş olduğu bilgi, beceri ve eser dağarcığıdır. Ziyan olması yazıktır. "Olsun, yeter ki insancıkların huzuru bozulmasın" diyebilir miyiz?  Ben demem. Gerekiyorsa beş on kişi ölsün derim.
Mesela evrim teorisinin başına gelenleri düşün, Küba'daki camii düşün, beni de fazla konuşturma.

Cennet
İçinden dere akan bir bahçede trilyonlarca sene oturuyorsun. Tek lüksün istabrak kaplı bir döşek, tek eğlencen bir takım kokmaz bulaşmaz lolitalar. Tanıdığın sevdiğin insanların yarısı cehennemde kebap. New York Times'a abone olamazsın, sabahları Nutella istesen muhtemelen bulamazsın.

Yunus Emre ne güzel söylemiş, bunun nesi teselli edici ki?

TRT 3 Günlükleri
Herschel, 14. senfoni. Güzel bir eser. Erken Haydn veya Mannheim ekolü tarzında, 1760'lar olmalı. Hangi Herschel'miş bu? Bildiğimiz bilimci Herschel, Uranus gezegenini bulan, kızılötesi ışımayı keşfeden, asteroid ve nebula kavramlarını icat eden kişi. Meğer bir dönem full-time besteciymiş. Bir sürü senfonisi org eserleri var.
Mahler 6.senfonide Richardo Chailly'nin berraklığı mı, Simon Rattle'ın ritm duygusu mu? İyi ki seçmek zorunda değilim. Keşke Bernard Haitink'i de duysaydık.

Vefa Ç. ile Antonio P.'nin Cumartesileri 9'daki Yorum Analiz programına çemkirdim geçenlerde. Belki de haksızlık ettim.  Belki bir değil iki saat olsa daha rahat olacaklar.

Bilimin amacı
"Bilim barış ve özgürlük için yapılır." Öyle mi gerçekten? Benim bildiğim bilim, bilgi için yapılır. Gerçeği merak edersin, sorarsın, öğrenmeye çalışırsın. Sorabileceğin tek meşru soru "doğru mu" sorusudur. "Barışa hizmet eder mi", "özgürlüğe faydası ne", "vatan benden ne bekler" diye sormaya başladığın gün ruhunu şeytana sattın demektir. Artık hiçbir sözüne güven olmaz. Geçmiş olsun.

Urfa
İslam öncesi dönemde Urfa'da tabip azizler Kosmas ve Damianos türbesi ünlü, hem Doğu hem Batı aleminde tanınan ve sevilen azizlerden. O türbenin yerinde şimdi yanılmıyorsam Hz. Eyüp ziyareti bulunuyor, halen çok aktif. Eyüp hastalanmış, tabiplere başvurmuştu, ondan mı acaba?

Kapitalizmin sonu
Wolfgang Streeck, Alman sosyal bilimci. Kapitalizmin çöküşünü yazmış.  O konuda yazanların çoğunun aksine akıllı birine benziyor. En azından Guardian'daki röportaj o izlenimi veriyor. Yeni kitabı Kapitalizm Nasıl Bitecek, okumalı. 


14 Mart 2017 Salı

TRT 3 Günlükleri
Giovanni Benedetto Platti, daha önce adanı duymadığım biri, Corelli ile Mozart arasında kayıp halka sanki. Hemen peşinden Johann Christian Bach'ın bir Sinfonia'sı. Hayır, Sebastian'ın üç oğlunun hiç birinde babalarının kıvılcımı yok.

1710'lar kuşağında yüzlerce olağanüstü besteci, 1740'lar kuşağında yüzlerce vasat besteci çıkmış. Acaba neden? (20/02)

Verdi Requiem'in yirmi bir stüdyo kaydı, n adet konser bandı varmış elinde. Peki, güzel kardeşim, önce bir kuşbakışı değerlendir, hangisi ünlü, hangisi ilginç, hangisi en iyi, hangisi beş para etmez onu söyle. Detayda boğulacaksan sonra boğul. Celibidache'nin kel alaka bir yorumunu neden dinlettiğini anlatamadan, Verdi'ye dair saçma sapan anekdotlara atlama.

Ayrıca Verdi'nin Requiem'i Brahms'ın yanına yaklaşamaz. Alman tarzına özenmiş, o kadar yapabilmiş. (25/02)

Atatürk-İnönü
Klasik müzik kuşağında Kemal goygoyculuğu yapmak kadar akıllara ziyan bir saçmalık düşünemiyorum. Hazret hayatta Rumeli oyun havalarıyla meyhane gazelleri dışında bir şey dinlememiş. Ha, bir de fokstrot yapmış. Ne alakası var?

İnönü desen anlarım. İyi müzikten hoşlanırmış rahmetli; ülkenin müzik alt yapısına ciddi hizmetleri olmuş.  Başka birçok hizmeti gibi bunları da hayırla anmak lazım.  Ötekine dil uzatmaya cesaret edemeyenlerin şamar oğlanı haline getirilmesi yazık.

Pseudo Religon
"If you spend 75 years building a pseudo religon around anything _ an ethnic group, a plaster saint, sexual  chastity or the Flying Spaghetti Monster – don't be surprised when clever 19-year-olds discover that insulting it is now the funniest fucking thing in the world." demiş Breitbart News, Trump'ın ideolojik besin kaynağı. Bizde olsa "alçıdan aziz"in yanına  beton anıtları da eklerdik.

Çevirisi? Üff üşendim. Rica etsek biri çevirip yorumlara eklese.

Küfür hukuku
İfade özgürlüğünün ilkesel sınırlarından biri de hakaret olmalı diye yazdım, bazı çevrelerde hayal kırıklığı uyandırdım. Bilemiyorum. Belki de hakaret ceza değil, sadece tazminat hukukunun konusu olmalı. Kişisel bir zarar gördüğünü iddia eden, zararıyla orantılı bir tazminat talep edebilmeli. Ölürse dava düşmeli. 80 yahut 1400 yıl önce ölmüş kişilere hakaret absürt bir fikir olarak Garabetler Müzesindeki yerini almalı.

"Anısını sikeyim" desen, merhum bundan ne zarar görebilir ki?

Hain plan
Ne yapmaya çalışıyorsun diye soruyorlar. Kahır, kurşun, gözyaşı estetiğine teslim olmadan da cezaevinde ayakta durulabileceğini göstermeye çalışıyorum belki de. Mahler candarma türküsüne havada karada basar, Marienbad'ın bahçeleri de açık ara Muş'un yokuşlarından daha ilginç. Ee, neden azıyla yetinelim?


Mark Sykes
Modern Suriye ve Irak'ı yaratan Sykes-Picot ikilisinin yarısı. İlk gençliğinde babasıyla beraber sık sık Osmanlı diyarlarını gezmiş, sevmiş. Üniversitede öğrenciyken yazdığı ilk kitabı Through Five Ottoman Provinces, şarklıların adap ve adetlerini küçümseyen Batılılara karşı bir polemik. İkinci kitabında İngiliz askeri bürokrasisinin ahmaklığını, üçüncüsünde popüler İngiliz basınının ikiyüzlülüğünü yazmış.  1914'e dek Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü korumaktan yanayken, savaştan sonra o yolun sonuna gelindiğini idrak etmiş.

Torununun yazdığı biyografisi (The Man Who Created the Middle East) yeni çıktı.

Görsel sonucuÖfke çağı
Pankaj Mishra, son zamanlarda adı sık duyulan bir Hint-İngiliz düşünür. Yeni çıkan kitabı Age of Anger, okumaya değer görünüyor. Modern çağın ürettiği öfke ve irrasyonellik ideolojileri üzerinde durmuş.  Herder ve d'Annunzio'dan, Rus nihilistlerinden başlayıp, yeni İslami fanatizmlere, Hindu fundamentalistlerine kadar getirmiş. "Batı"yı veri alan bir bakışla bu derde deva bulmak mümkün değil diyor.

Kilise müziği
Rum kilise müziği genellikle bizimkinin yanına yaklaşamaz. Monotondur, renkleri soluktur. Mamafih istisnası yok değil. 93 mü, 94 müydü Fener'deki Patrikhane kilisesinde, Paskalya arifesi ayininde kantor Leonidas Asteris'i dinlemiştim, hatırladıkça ciğerimi titretir.

Adamı rüyamda gördüm. Hayırdır inşallah.

Yeni kelimeler
Hygge: İngiltere'de 2016'nın starı. Danimarka usulü doğallık, sadelik, içtenlik. Biraz kitsch, ama tarzdan kurtarıyor.

Ostalgie: Almanca. Eski Doğu Almanya'ya duyulan özlem.

Perfide Albion
Spectator, Brexit'çi İngiliz sağının dergisi, kampanya süresince Trump'ı destekledi. Belki domuzuna öyle yaptı, solculara kırmızı bez gösterdi. İş ciddiye binince ağız değiştirmiş. Başyazıda "Trump kadar grotesk bir adayın kazanması, ülkedeki çaresizliğin göstergesidir," diyor.  "ABD'nin global düzenleyici rolü sona ermiştir" sonucuna varıyor.  "Mr Trump için bu işin sonu iyi gelmeyecek" diye tahmin yürütüyor. 

15 Mart 2017 Çarşamba

Sokrates formülü
Kendi ahlakının kusursuzluğundan emin insan ve öyle bir toplum tehlikelidir. O yüzden, kim neyi mutlaklaştırma eğilimine girerse onun aksini savun. İnsanları şüpheye ve sorgulamaya teşvik et. Mutlak zannettikleri ilkelerin zayıf noktalarını bul ve deş. Bazen sinir bozucu olabilirsin. Ama akla ve özgür vicdana dayalı bir ahlak anlayışının tek temeli böyle bir eleştirelliktir gibi geliyor bana.

Yunanistan
Kıta Yunanistan'ında ilginç olan iki üç yer var.  

1) Peloponnes. Özellikle güneyi, Mani, Monemvasia ve Nafpilion. Yıllar önce Pilos yakınında bir köyde bir süre kalmıştım, o tarafa da bayılırım. 

2) En Kuzeybatıda Zagoria bölgesi. Şahane güzellikte köyler var. Ucuz Avrupa turistinden çok kaliteli yerliye hitap eden bir bölge. 

3) Volos'un doğusundaki dağlık bölge şahaneymiş diyorlar, ama görmedim.

İslamizm
" Sadece terörizmden söz etmek doğru değil. Onun ardındaki asıl mesele siyasi islamizmdir. Bu problemi örtbas etmek yerine adını açıkça koymak gerekiyor" demiş Sebastian Kurz, Avusturya'nın 30 yaşındaki dışişleri bakanı. (Spiegel 30/12)

"Selefilerin camileri derhal kapatılacak, dernekleri tasfiye edilecek, vaizleri sınırdışı edilecek" diye eklemiş Sigmar Gabriel, Almanya'nın yeni dışişleri bakanı.  (Spiegel 7/01)

TRT3 günlükleri
Çarşamba günleri Barok Şarkılar, gün yüzü görmemiş hazineler keşfetmeyi sürdürüyor. Salvatore Galuppi, "La Scusa", kantat. Şahane bir dram: aşk, pişmanlık, özür, yalvarma, baştan çıkarma, hepsi var.

Ertesi gün bir başka beklenmedik başyapıt; Salieri, Armida operasından Rinaldo'nun iki aryası. Miloš Forman'ın gösterdiğinin aksine, Salieri hiç fena bir besteci değil.

Erkilet
Son Kapadokya kralı Archelaus'un (arke-laos "halkın önderi" ya da "milli şef") Roma'da yargılanmasını ve intiharını Tacitus Annales II.42'de anlatıyor. Bu kişi ya da seleflerinden aynı adı taşıyan birinin adı, Archelaida = Arkelaida kentinde korundu. Türkçesi Erkilet, Kayseri havaalanının olduğu yer.


26 Mart 2017 Pazar

Diyarbakır havası
Hollanda krizi sabahı Diyarbakırlı bir arkadaş: " Bizim vekiller kendi memleketine gidemiyi, bunlar tee başkasının memleketine gidemedi diye gürülti yapiyi."

Gürülti
"Doğrusu" demeyelim, aslına daha yakın olanı gürülti'dir.  Oradaki i'nin ü'ye dönüşmesi 18.yy başlarında İstanbul şivesinde belirmiş bir deformasyon. Nitekim aslında "eda, işve, affectation" anlamına gelen şive sözcüğünün "konuşma tarzı" anlamını kazanması da yanılmıyorsam ilk o dönemde.

Taşra lehçeleri genel kural olarak metropol dilinden daha muhafazakârdır. Yani daha yavaş evrilir.

Bartoli
1995 veya 96 olmalı, bir Temmuz dolunayında Efes Antik Tiyatro'da dinlemiştik Cecilia Bartoli'yi. Yanlış hatırlamıyorsam elektrik yoktu veya kesildi, mum ışığında devam etti. Tüyler ürpertici bir deneyimdi.

Henüz mega-star olmamıştı. Sonra büyüdükçe büyüdü, 17. ve 18. yüzyıl müziğinde adeta bir endüstri lideri oldu.  Sesi ve özgüveni kanatlandı. Kastrato aryalarındaki havai fişek gösterilerini bir tür meydan okuma ya da şov gibi görmek lazım. Asıl, kadın ruhunun derinliklerini deştiği dramatik eserlerde yamacına yaklaşılmaz bir ustalık kazandı.

TRT 3 Günlükleri
Haftalardır nefes aldırmamacasına Schumann. Bu sefer kesin karar verdim, Schumann boş bir besteci, şeker tozuna bulanmış bir sürü anlamsız fırfır. Biedermeier salonlarında baygın bakışlı genç kızların ruhunu okşamaktan öte bir değeri yok.

Schubert ile aynı nefeste adının anılması günah.

AB
AB-Türkiye ilişkisi bitti mi? Bence şimdiki yönetimin bittiğine kanaat getirdiler, sonrakine hazırlık yapıyorlar.

ABD ve Britanya ile ilişkilerin krize girdiği bir dönemde AB -yani Almanya- Türkiye'ye muhtaçtır. Yarın bir Alman-Türk-Rus aksı ortaya çıksa ben şaşırmam.