“İnançlar eşdeğer midir” konulu dünkü notumu[1] galiba millet yanlış anladı. İnanç deyince herkesin aklına din geliyor nedense.
İnanç demek bilgi demek aslında. “Grönland diye bir yer var” ya da “Merkez Bankası faizi artırmış, dolar düşer” ya da “meleklerin cinsiyeti olmaz” gibi. “Kesin doğru lan” diye düşünürsek adına bilgi diyoruz. Araya mesafe koyalım, doğru olabilir ama olmaya da bilir dersek adı inanç oluyor.
Şahsi deneyle doğrulanabilir/yanlışlanabilir olanları koyalım bir kenara (onlarda da ciddi teorik problemler vardır, ama geçelim). Diğerlerine dair yaygın bilgi teorisi iki çeşittir.
A. Muhafazakar teori: Otorite söylüyorsa doğrudur. Otorite derken mesela alimler, hocalar, profesörler, kutsal kitaplar, ecdat, ansiklopediler vs.
B. Sübjektivist (ya da Pseudo-liberal) teori: Herkesin doğrusu kendine. Ölü beyaz adamların dogmalarından kendini kurtar, kalbinin sesini dinle, Anadolu bilgeliği, Aborijinlerin kültürü vs.
Her iki teori de sakattır. İlki yeni bilgiye geçit vermez, Kristof Kolomb ve Galileo’ya toslar. Tüm muteber otoritelerin ittifakıyla dünya düz iken, aklı olan herkes bunu biliyorken, “yuvarlaktır” diyeni ne yapacaksın? Batı medeniyetinin topyekün inişe geçtiği bir çağda problem daha da ciddidir. Adam “senin otoriteni tanımıyorum” dediği anda verecek cevabın kalmaz. “Gavurun ilmi yalan, Küba’yı ecdadımız keşfetti, cami bile yaptı, bizden gizliyor şerefsizler.” Hadi bakalım, aksini ispatla!
İkinci teori de sakattır. Son elli yılın “liberal” eğitim deneyleri gösterdi ki bilgiyi tamamen relativize edersen geriye bilgi diye bir şey kalmaz. Bilimsel kuşkuculuk, açık fikirlilik vs. de kalmaz. Dalaktan gelen birtakım böğürtüler ve hırlamalar kalır. İnsanlar en ilkel içgüdülerine sığınırlar, “bizden olan doğrudur, bizden olmayanı kahredelim” hırsından başka tutunacak dal bulamazlar.
Bu ikilemin çözümü var mıdır bilmiyorum. Üç dört senedir ara ara yazılarımda değiniyorum, belki “medeniyet” kavramı bir çıkış yolu sunar mı diye soruyorum. Medeniyet demek müktesebat demektir. Yani birikmiş bilgiler, töreler, usuller, varsayımlar, deneyler yığını. Elbette yanlış olabilir. Feci surette yanlış da olabilir. Ve fakat, bir medeniyet platformunu var saymadan "bilgi"den söz edemezsin. Bilgi, bir medeniyetin kılcal kanallarında üreyen mantardır. Koparırsan kurur.
Yaygın liberal görüşün aksine, bana öyle geliyor ki medeniyetin azı ve çoğu olur. Kimi müktesebat diğerinden daha zengindir. Müktesebatı daha zengin olan medeniyet diğerinden daha çok medeniyettir.
Ölçüsü ne? Dün söylediğim şeyler: “... daha geniş, daha çokyönlü, daha kapsamlı bir akıl ve tecrübe süzgeci.... Daha geniş bir toplumsal danışma ağına hükmeden daha tecrübeli insanlar tarafından, daha etraflıca ve daha serbestçe tartışılmış, daha büyük cesaretle test edilmiş, en azından istatistiki bir tercih olarak daha doğru veya daha öngörülebilir sonuçlar verdikleri görülmüş” olmak.
Bu bir kriter midir? Ölçülebilir mi? “Papua Yenigine yerlileri Paris’in bulvar sosyetesine kırk basar” diyeni mat edecek kesin cevap var mıdır? Tartışırız.
Ama asıl bu tezin ima ettikleri bana ilginç geliyor. Diyor ki, bilgi, ancak bir medeniyetin çerçevesinde var olabilir. Bir medeniyetin müktesebatını, bilgi birikimini, usul ve erkanını, yüzyılların akıl ve tecrübe süzgecini, geçmiş bilgi işçilerinin emeğini... referans almayan bilgi bilgi değildir, boşa nefes tüketimidir. Adam “gavur yalancıdır” (yani: medeniyetinizi paylaşmıyorum) dediği anda, kırk yıl nefes tüketsen “ecdadınız Küba’ya cami yapmadı” tezini kanıtlayamazsın. Çünkü kanıt diye ileri süreceğin her cümle, bir medeniyetin tecrübelerine ve ortak değerlerine referanstır. “Hakikat” dediğin şey ancak bir medeniyetin sağladığı referans sistemi içinde var olabilir. Medeniyet yok, hakikat yok.
Bir adım daha atıp soralım: Medeniyetin dereceleri yoksa, yani bazı medeniyetlerin öbürlerinden daha medeni olduğunu gönül rahatlığıyla ileri süremiyorsan, hakikatten söz edebilir misin? Yoksa “bilgi” zannettiğin şeyler, kumdan kaleler gibi, düşündükçe elinden kayıp gider mi?
"Soru 7. Bütün inançlar birbiriyle eşit değerde midir?
Değildir. Bazı inançlar akıl ve tecrübeyle sınanmıştır. Daha doğrusu: Bazı inançlar diğerlerinden daha geniş, daha çokyönlü, daha kapsamlı bir akıl ve tecrübe süzgecinden geçirilmiştir. Daha geniş bir toplumsal danışma ağına hükmeden daha tecrübeli insanlar tarafından, daha etraflıca ve daha serbestçe tartışılmış, daha büyük cesaretle test edilmiş, en azından istatistiki bir tercih olarak daha doğru veya daha öngörülebilir sonuçlar verdikleri görülmüştür. Bunları diğerleriyle eşit değerde saymak ancak cahillikle –bazı inançları diğerlerinden daha değerli kılan akıl ve tecrübe altyapısından haberdar olmamakla– açıklanabilir."