Showing posts with label etimoloji. Show all posts
Showing posts with label etimoloji. Show all posts

Friday, September 6, 2019

Mutmain

Arapça itminân “dinmek, dingin olmak, sükun bulmak”, faili mutmâin “dingin, sakin, huzur bulmuş”. Son derece nadir olan rübai ifˁilāl vezninde bir türev. Kuran’da fiil dokuz kez, fail adı dört kez geçiyor. بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ “kalpler Allahı anmakla huzur bulur”, مُطْمَئِنٌّۢ بِٱلْإِيمَٰنِ “iman ile sükunet bulmuş”.
Eski sözlüklerde kabul gören görüşe göre kalın t ile ṭmn طمن kökünden geliyor.[1] Fakat bu kökün düzenli basit türevleri yok, sadece taṭâ’mana, ṭumâ’nîna gibi dörtlü türevleri bulunuyor. Neden böyle olduğuna dair bellibaşlı Arap gramercileri tartışmışlar, doyurucu bir sonuca varamamışlar. Kamus muṭmain sözcüğü ṭamn ile eş anlamlıdır demiş, fakat bu ikincisi düzgün dilde kullanılmaz diye eklemiş. Aramicede “teselli etmek, consolation” anlamına gelen bir ṭamâ טָםָא fiili var, ṭmA kökünden. İlgili olmalı, ancak tam ilişkiyi anlamak güç.
Osmanlıcada mutmain ve itminan çok sık olmasa da kullanılan sözcükler. 1930’larda bir ara moda olmuş görünüyor. 1950’lere doğru azalmış, Adnan Menderes birkaç kez demeçlerinde kullanmış. 1960’ların ortalarından itibaren mainstream dilden kaybolmuş. 2000’lerin başında neo-İslamist çevrelerde yeniden duyulmaya başlandı; belki Nur risalelerinin etkisidir, bilemiyorum. 2014’te Alev Alatlı bir röportajda “teselliyi, rejimle mutmain olan daha büyük kitlelerde bulurum” demiş, sosyetik neo-popülizmin temel bir akidesini dile getirmiş. Sanırım mutmain sözcüğünün ana akım medyada uzun bir aradan sonra ilk belirişi olmalı. Kitleler, demek ki, rejimden “memnun” yahut “razı” veya “hoşnut” değil, dini yankıları olan daha derin ve mistik bir ruhsal algılanım içindeymiş. Rejimle sükun bulmuşlar. İç huzura ermişler.
Yahut Bayan Alatlı sadece lugat paralamış.
*
Tatmin تطمين Arapça değil, ne klasik ne modern Arapça sözlüklerde bulabiliyoruz. Osmanlıca eski metinlerde de yok. Bulabildiğim en erken örnek 1900 tarihli Şemseddin Sami Bey sözlüğü, o da katiyen tasvip etmemiş: “taṭmīn: Mutmain etme ve te’min manasıyla kullanılmaktaysa da doğru değildir. İtminān rübaidir, tefˁil babından gelmez.” Son cümlenin anlamı şu: iṭminan fiili ṭmn değil ṭm’an dörtlü kökünden gelir, geçişli/ettirgen türevi öyle yapılmaz.
Sami Beyin itirazlarına aldırış edilmemiş, sözcük hızlıca tutulmuş, hatta 1910’ların başında tatminkâr gibi türevleri peyda olmuş. Neden tutmuş? Belli ki bir ihtiyaca cevap vermiş, yoksa yeni (ve yanlış yapılı) kelimeler tutmaz.
Hangi ihtiyaç? Bianchi’nin, bir devir Osmanlı aydınının el kitabı olan[2] 1843 basımı Fransızca-Türkçe sözlüğüne bakıyoruz. Satisfaction ve contentement karşılığı hoşnudluk, mahzuziyet, rıza, safa-i hatır demiş. Satisfaire: hoşnud etmek, razı etmek, irza etmek, ikna etmek. Bir şey dikkatimizi çekiyor. KİŞİYİ satisfaire etmek anlamında bu karşılıklar yeterli. Fakat bir İSTEĞİ veya İHTİYACI satisfaire etmek anlamında hiç biri uygun değil. Nitekim maddenin devamında zorlanmaya başlıyoruz. Satisfaire ses passions: heva vü hevesine tabi olmak, istifai hazz etmek. Satisfaire ses désirs: istedüğüni yapmak. Satisfaire l’espoir: tasdikı me’mul etmek. Satisfaire l’attente publique: me’muli nası tasdik etmek. Hayır, hiç biri oturmuyor. Tatmin edici değil.
Eksikmiş, giderilmiş.
*
Tatminsizlik Fransızca mécontentement, İngilizce dissatisfaction çevirisi. 1940’larda piyasaya çıkmış görünüyor. 1950’de Milliyet’teki bir yazısında Tarık Buğra “mide ve cinsiyet arzularının tatminsizliği” ifadesini rahatça kullanmış. İlginç olan, 1960’ların ortalarına dek tatminsiz sözcüğü “tatmin edilmeyen” anlamının yanında, “tatmin etmeyen” anlamında da görülüyor. Mesela 1965 tarihli bir haberde Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden profesör filanca, bakanlığın hazırladığı yasa tasarısının tatminsiz yönlerinden söz ediyor. Nitekim tatmin etmek geçişli yapıda bir fiil olduğundan tatminsiz’in de geçişli olması akla daha yatkın.
“Tatmin edilmeyen” anlamında mutmainsiz dense belki daha yakışıklı dururdu.



[1] Modern sözlüklerde genellikle ṭmAn dörtlü kökü altında gösteriliyor.
[2] Bkz. Recaizade Ekrem, Araba Sevdası. Romanın kurgusu, Bihruz Bey’in siyeh-çerde deyimini Bianchi sözlüğünde bulamayıp yanlış yorumlamasından yola çıkar. 

Wednesday, September 4, 2019

Mandalina

Narenciye türü olan mandarin’in Batı dillerinde ilk belirişi Pehr Osbeck’in 1757’de İsveççe yayımlanan Uzakdoğu Seyahati Güncesi (Dagbok öfwer en Ostindisk resa åren 1750, 1751, 1752), özgün basımda sf. 192, kopyası aşağıda.


Ne diyor? Çin’de portakalın iki çeşidi vardır, daha makbul olanına Mandarin-portakalı denir, kabuğu gevşek olur, Çinliler buna kamm der. Kim bu meyveye mandarin adı verir, belirtmemiş; muhtemelen Gwangdong civarındaki Portekizli veya Hollandalı tüccar kolonisi olsa gerek. Neden öyle dendiğini de açıklamamış. Mandarin bu tarihte Çin’in alim ve yönetici sınıfına Avrupalıların verdiği ad; yerleşik ve bilinen bir sözcük. “Mandarin cübbesi sarı renk olduğundan” deniyor, ama bu inandırıcı değil; sonuçta portakal ve öbür turunçgiller de aynı renk. Tahminimce “hocaefendi portakalı” ya da “paşa portakalı” gibi bir şey kastedilmiş olmalı.
Osbeck modern biyolojinin babası sayılan Linnaeus’un talebesi, Çin Denizi balıkları üzerine çalışması çığır açıcı, kitabı tüm Avrupa’da ses getirmiş. J. Gottlieb Georgi’nin Almanca çevirisi 1765’te Rostock’ta basılmış. Reinhold Forster’ın Almancadan yaptığı İngilizce çeviri 1771’de Londra’da çıkmış. Wikipedia 1768 tarihli Fransızca bir çeviriden de söz etmiş, ama Bnf kataloğunda böyle bir eser görünmüyor. Fransızca ikincil literatürde de genellikle İngilizce çeviriye atıf yaptıklarına göre Fransızcası yok ya da yaygınlaşamamış diyeceğiz.
Fransızcada teyit edilebilen ilk örnek Bernardin de Saint-Pierre’in 1773’te Amsterdam’da basılan Voyage à L’isle de France etc. adlı klasik seyahatnamesi. Mauritius adasında mandarine adlı bir tür portakal yetiştirilir diyor, başka ayrıntı vermiyor. Hint Okyanusuna kadar ulaştığına göre o coğrafyalarda bir süreden beri bilinen bir ürün olmalı. Avrupa’ya ulaşması zaman almış.
*
Bianchi’nin Fransızca-Türkçe Sözlüğü 1846 tarihli ikinci basımında mandarin karşılığı “Çinde mansıb sahibi” tanımını vermiş, narenciyeye değinmemiş. Demek ki o tarihte henüz Türkiye’de duyulmuş bir şey değil. Vefik Paşa’nın 1876 basımı Lehce-i Osmani’sinde mandarin için ayrı madde yok, ancak portakal maddesi altında “Çin portakalı: narengî, mandarin” diye bilgi verilmiş. TDK’nın bir cehalet ve özensizlik abidesi olan yeni yazı basımı bunu ‘mandalin’ diye çevirmiş, ama orijinal baskıda r ile مندارين .
Tıngır ve Sinapyan’ın 1892 tarihli Istılahat Lugati’nde Fransızca mandarine “Yusuf efendi ve mandarin denilen yemiş” olarak tanımlanmış. Yusuf efendi’yi duymamıştım, böylece öğrendim.
Cumhuriyet gazetesinde mandarin ve mandalina yazımları aşağı yukarı 1950’ye dek başa baş gitmiş. 1950’den sonra mandarin sadece “Çincenin egemen lehçesi” ve çok nadiren “Çin’de eski yönetici sınıfı” anlamında görülüyor. Meyvenin adı mandalina olarak yerleşmiş.

Wednesday, August 21, 2019

Vurdum hakim bey, ama sebep nedir sor

Latince causa, nihai kökeni bilinmeyen bir hukuk terimi: “dava, iddia, yargıya taşınan konu” Ac-cusare “birini dava etmek, hakkında iddia ileri sürmek, suçlamak”. Ex-cusare “davadan vareste etmek, mazeretini kabul etmek”. Re-cusare “karşı-dava açmak”. İkincil anlamı Cicero zamanından (MÖ 1. yy) itibaren belirmiş: “dava konusu olan şey, bahis mevzuu, sözü edilen şey”. Bu ikinci anlam Ortaçağdan itibaren ağır basacak, Fransızca chose “şey”, İtalyanca ve İspanyolca cosa “dava, şey” biçimlerine evrilecek.
Causatio klasik dilde “mazeret, gerekçe”, sanırım “kendi lehine iddia etmek” gibi bir anlamdan. Ayrıca tıp dilinde “hastalık” demek, aynen Türkçe mazeret gibi. Accusativus gramerde adın +i hali, Yunanca αιτιολογικός’tan direkt çeviri, “hakkında iddia ileri sürülen şey, yüklem”. Aynı anlamda causativus da kullanılıyor, mesela Priscianus sf. 671, “eyleme konu olan şeyin adı”.
Soru şu. Klasik dilde causa “sebep” anlamında kullanılır mıydı? “Vurdum hakim bey, ama sebebi neydi sor” anlamında evet, var, belirgin, problem yok. Ama “hastalığın sebebi yüksek tansiyon” anlamında objektif sebep kastedilmiş mi? Antik çağda öyle bir kavram var mıymış? Yani eski insanlar muraddan (iradeden) veya mazeret beyanından bağımsız bir neden-sonuç kavramına ulaşmışlar mı? Ulaşmışlarsa ne zaman ulaşmışlar?
Epey aradım, ama bu sorulara tatmin edici bir cevap bulamadım. Net olan şu: 13. yy’dan itibaren skolastik felsefede causa’nın yeni moda anlamı: ampirik olarak daima b’den önce gelen, dolayısıyla tümevarım mantığında onun zorunlu öncülü kabul edilen a. Kavramı ilk kez geniş şekilde işleyen Roger Bacon sanıyordum, sene 1270’ler, ama 1170’lerde Aquinas’ta da . (bu anlamda) mevcutmuş. Du Cange sözlüğü Latince yeni anlam için en erken 1170'leri veriyor. Fransızca ve İngilizce cause 1310’lardan itibaren görülüyor. Fransızca chose ile kökende aynı kelime, fakat chose avam dilinden gelmiş, cause ise “okullu dili”. Elit icadı bir kavram.
*
Yunanca aitía αιτία esasen “mesuliyet, suç, kabahat”. Hukuk dilinde “mesnetsiz suç atfı, soyut iddia”. Daha genel anlamda “iddia, bir şey ileri sürme”. Kavramı felsefeye taşıyan Aristoteles’tir. Fizik 194 vd. ile Metafizik 983 vd.’da saydığı dört çeşit aitía hammadde (materia), biçim yahut taslak (forma), eyleyen (agens, efficiens) ve maksat’tır (finis). Aitía kavramı Latinceye her zaman causa diye çevrilir, İngilizcesi de mecburen cause olmuştur. Lakin burada sayılanların hiç birini modern anlamda “sebep, neden, cause” kavramıyla eşitleyemeyiz. Açıkça sanat/imalat modelinden esinlenmiş, iradî ve insan-odaklı (antropomorfik) bir açıklama çerçevesi kurulmuştur. “Mesul kim veya ne” sorusuna cevap aranmıştır. Anonim, iradesiz bir korrelasyon anlamında neden-sonuç ilişkisi tasarlamak için henüz vakit erkendir.
Geç Antik çağın Yeni-Aristocuları o adımı atmış olabilirler mi? Evrenin İlk Neden’i (prima causa) olarak tasarladıkları Tanrı kavramı o denli soyuttur ki, belki iradeden bağımsız bir korrelasyonlar sistemi anlamında nedenselliğin ilk ifadesi sayılabilir. Ama şimdi kim oturup da Porphyrios yahut Augustine okuyup ne demişler anlamaya yahut hatırlamaya çalışacak?
*
Arapça sebeb سَبَب bildiğiniz “ip, urgan” demek. Kuran’da dokuz defa geçer. Dördünde basitçe ip ya da daha geniş anlamda “bağ” demektir, beşinde mecazi anlamda “yol, ulaşım” kastedilmiştir. “Aralarındaki bağlar kopacak”... “tavana bir ip çekip kendini assın”... “onlara bir yol (ulaşım?) verdik” ... “Göklerin ipine/yoluna erişirim”.
Bugün kullandığımız anlamı en geç 10. yüzyılda belirmiş görünüyor. 15. yüzyıla ait Kamus’ta tanım şöyle:
“Bir şeye ulaşmaya araç ve alet olan şey”. Lane sözlüğü, kaynak belirtmeksizin, “asli neden değil özellikle ikincil veya arızi neden” demiş. Yani bir sonuca yol açan ilk irade değil, o iradeden sonuca varan ara basamaklar, ki hem “ip, bağ” kavramına tam uyar, hem de modern/bilimsel nedensellik kavramına giden yolda son derece elverişli bir soyutlamadır.


12. ve 13. yüzyılların tüm skolastik felsefe kavramları gibi sebeb = cause kavramı da batıya Arap medresesinden aktarılmış olabilir mi acaba?,
*
Arapçada nedenselliğin çeşitli nüanslarını ifade eden diğer kelimelerden aklıma gelenler: ˁillet (neo-Osmanlıca ˁilliyet var “nedensellik” anlamında), ˁiye (daha ziyade “gerekçe”), mahall (“bir sıkıntıya mahal vermeyiniz”), mucib, hatta galiba vech (ol vechile = o yüzden).
Sebeb yokken EskiTürkçede ne denirdi diye sormuş birisi. Kaşgarlı’yı didik didik ettim bulamadım. Korkarım o anlama gelen bir kelime yokmuş.
Olmaması da normal herhalde, eski Latincede de (1100’lerden önce) yokmuş görünüyor, İngilizce ile Fransızcada haydi haydi yokmuş, Arapçada da sebeb ne zaman o anlama gelmeye başladı kestirmek zor.
Dil(ler) evriliyor. İnsan aklı da onunla beraber evriliyor. “Atalarımız ne derdi, biz de öyle diyelim” sevdasına tutulanlar yavaş yavaş mağara yaşamını araştırmaya mı başlasalar?

Tuesday, July 2, 2019

Hintavrupa yenilendi


Umut Akkoç ile 2013’te Linz’te kısaca tanışmıştım. Frankfurt’ta olan Mesut Asmên Keskin’le birlikte Zazaca Etimoloji Sözlüğü üzerinde çalışıyorlardı. Bir iki konuda fikrimi sordular, yardımcı olmaya çalıştım.
İki yıl kadar önce Umut Nişanyan Sözlük’te Hintavrupa Anadilindeki etymonlarla ilgili bazı hatalar gördüğünü, düzeltmek istediğini yazdı. Buyur dedim. İki haftada biter dediğimiz iş iki yıla yayıldı. Umut dönem dönem manik bir yoğunlukla çalıştı; bazı günler onu aşkın mail attı. Sonuçta sözlükte yer alan 1687 adet Hintavrupaca örnek ince süzgeçten geçirildi. En önemli kalem olarak gırtlaksıllar (laryngaller) teorisi doğrutusunda nihai köklerin yazımı düzeltildi. Yanısıra Mayrhofer (Etymologisches Wörterbuch des Altindoarischen, Heidelberg 1986-2001) doğrultusunda İrani ve Hindi kaynaklarda epey düzeltme yapıldı. Don Ringe’nin Proto-Germenceye ilişkin çalışmasından (From Proto Indo European to Proto Germanic, Oxford UP 2006) istifade edildi.
Ekteki tabloyu Umut üç hafta önce göndermişti. Geçen hafta hazır Tavit’i adada yakalamışken tabloyu server’a aktarma işini ona yıktım. Dün gece itibariyle 1600 küsur adet Hintavrupa referansı güncellenmiş Nişanyan Sözlük hizmetinize sunuldu.
Şimdi Umut Akkoç’un bu tabloyu uzun bir makaleye, hatta ayrı bir kitaba dönüştürmesini bekliyoruz. Türkçe özelinde bugüne dek benzeri yapılmamış bir iştir. Farsça, Yunanca, Latince, Fransızca, Eski Germence, İngilizce, Almanca ve diğer HA dilleri üzerinden Türkçeye giren tüm PHA köklerin en güncel akademik literatüre uygun olarak yapılmış dökümüdür. Her bir aktarım kanalında gözlemlediğimiz fonolojik değişimler sistemli olarak tanımlanıp belgelense, kompleks alıntıların morfolojik yapısı üzerine birkaç söz eklense, bırakın Türkçeyi, uluslararası sahada ilgi çekecek bir eser çıkar ortaya diye düşünüyorum.
Teşekkürler Umut, teşekkürler Mesut, teşekkürler Tavo.
Tablonun tümü ekte. Kırmızı satırlar bende bulduğu ve silinmesini önerdiği yanlışlar. Sarılar kesin mutabakata varamadıklarımız. Yeşiller Umut’un ekledikleri.

https://drive.google.com/open?id=1HndmwjORMrn9gggWwAupuau-6AryL2b5
Hintavrupa update - Umut Akkoç

Sunday, May 26, 2019

Tarh, matrah

Arapça en dallı budaklı etimonlardan biri tarh طَرْح.  Esasen “atmak”, ayrıca “ayırmak, çıkarmak”. Lane sözlüğü “throw away” ve “cast off” demiş, daha pek çok nüansına değinmiş. Buyurun buradan bakın: http://lexicon.quranic-research.net/data/16_T/026_TrH.html
Aritmetikteki çıkarma işleminin Osmanlıcası tarhtır, bilirsiniz. Bürokratik dilde tarhiyat, bir (parasal) tutardan yapılan eksiltmeler, damga pulu, SGK harcı, Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Fonu vs. Kendisinden eksiltme yapılan ana tutar da mantıken matrah, ism-i mekan formunda bir türev. Bu sonuncusunu ancak 20. yüzyıl başlarında Osmanlıcada görüyoruz. Modern vergi mevzuatına has yeni bir kavram. Arapçada bu anlamı duyulmuş şey değil.
Arapça tarhın diğer anlamı yaygı, kilim, şilte gibi bir şeyi “yere sermek”. Dolayısıyla matrah “yaygı, atkı, yer örtüsü”. Türkçede bu anlamlar da bolca kullanılmış, yeni uzantılar kazanmış. Bina temeli atmanın eski dilde standart deyimi temel tarh etmek, 'temel atmak' deyimi de oradan direkt çeviri (calque) olmalı. Tezyinat sanatlarında bir çerçevenin bölündüğü geometrik alanların her biri tarh. Mesela Evliya Çelebi’de “mihrābın cānib-i yemīni (sağ tarafı) on tarhdır ve cānib-i yesārı (sol tarafı) dahı aynı şekilde tarh olunmışdır.” Buradan mantıki uzantıyla, bir bahçe veya bostanın bölündüğü dikdörtgen alanların her biri de tarh. Bir tarh maydanoz, iki tarh dereotu gibi.
Batı dillerine giren Arapça sözcüklerin çoğu gibi matrah da İber yarımadasında 12. yy sonu, İtalya ve Fransa’da  13. yy başlarında görülüyor. İspanyolca ve Portekizce almadraque, Güney Fransa’nın o zamanlar güçlü dili olan Provansal dilinde almatrac “şilte, ince bir tabaka pamukla doldurulmuş yer yaygısı”. Fransızcada aynı sözcük materas (modern dilde matelas), İtalyancada materazzo halini almış. İngilizcesi mattress. Yatağa konan döşek, bildiğimiz matrah.
Yine 13. yy’da beliren bir İtalyanca ticaret terimi, tara “tartıda brüt ağırlıktan çıkarılan kap payı”. Fransızca ve İngilizcede tare olarak geçiyor, Türkçede de deniz ticareti dilinde İtalyanca veya Venedikçeden aldığımız çok sayıda ticari terimden biri olan dara. Aslı Arapça tarh “eksiltme, çıkarma”.
İtalyancada 1360’larda beliren iskambil destesinin adı olan tarocchio’nun da oradan geldiğini savunanlar var, ama bundan emin değilim. Frenkçesi tarot olmuş.  

Thursday, May 23, 2019

Barutun şeceresi

Bildiğimiz kara barut kesinlikle Çin icadı. 9. yy’da Daoist hekimler tarafından bulunduğu rivayet ediliyor, ancak ayrıntılı tarif ve formül en erken Zeng Gongliang’ın 1040 yılı dolayına ait Askeri Risalelerin Eksiksiz Özeti (武經總要) adlı eserinde verilmiş. Needham ve Yates’in Science and Civilisation in China’sının (Cambridge 1994) beşinci cildinde ilgili bölümlerin çevirisi var. Online bulunuyor.
Genel kanıya göre Ortadoğu’ya Moğollar vasıtasıyla ulaşmış. Konudan ilk kez söz eden Mısırlı Hasan er-Remmah’ın 1270 civarında yazdığı El-fürusiyye ve menâsıbi’l-harbiyye’sine göre İslam ordularında barut ilk kez Moğollara karşı 1260 yılındaki Ayn Calut muharebesinde kullanılmış. Maalesef Remmah’ın aslını veya çevirisini internette bulmak mümkün değil. İkincil kaynaklardan anladığıma göre yazar bu icadın Çin işi olduğunu vurgulamış. Barutun ana maddesi olan güherçile için bārūd بارود sözcüğünü kullanmış. (Ahmad al-Hassan, “Gunpowder Composition for Rockets and Cannon in Arabic Military Treatises”, ICON 2003) Aynı maddeye Arapçada selc-i sînî yani “Çin karı”, Farsçada nemek-i çînî “Çin tuzu” da denirmiş. Farsçadan Türkçeye geçtiği anlaşılan güherçile sözcüğündeki +çile unsurunu açıklayan bir kaynak göremedim. Acaba aslı gûher-i çini “Çin cevheri” olabilir mi?
Avrupa’da barutu ilk kez 1241 yılında Tizsa Nehri muharebesinde Macar ordusunu mahveden Moğolların kullandığı kabul ediliyor. 1267’de Roger Bacon Opus Maius’ta ilk kez güherçile (nitrum) maddesinden söz etmiş ve havai fişekleri ayrıntılı olarak tarif etmiş. Demek ki yeni madde Ortadoğu ve Avrupa’ya hemen hemen aynı yıllarda varmış. En azından harp teknolojisi alanında iki uygarlığın yakın temasta olduğu anlaşılıyor.
*
Tüm muteber kaynaklarda Arapça barud’un aslı Yunanca pyrítēs πῠρίτης olarak gösterilir. “Ateş taşı” anlamında bir sözcük, pyr “ateş” sözcüğünden türev. MS 1. yy’da Plinius, Historia Naturalis 36.138’de ateş çıkaran bir kimyasal madde, ne olduğu belirsiz. Adanalı tabip Dioskorides, De Materia Medica 5.125’te bakır pirit (CuFeS2) minerali. Simya (alchemy) ilminin piri sayılan Mısırlı Zosimos 4. yy’da daha ayrıntılı bilgi vermiş, kükürt, zincifre (kinnabaris) ve magnezya ile aynı başlıkta anmış. (Fransızca çevirisi için bkz. Oeuvres de Zosime, ed. Berthelot, Les alchimistes grecs, Paris 1888. Online var, İngilizcesini bulamadım.)
Pyrites’ten barud’a ulaşmak ilk bakışta zor. Fakat bir başka şaheser sözlük olan Du Cange, Glossarium Mediae et Infimae Graecitatis (Lyon 1688) o meseleye de az çok tatmin edici bir çözüm getiriyor. Hazret bir yaşam boyu didiklediği Fransa kraliyet arşivindeki Bizans elyazmalarında sözcüğü aynı zamanda pyrōton ve pyrotron yazımlarıyla tespit etmiş (I.1277). Bunlardan barud’a giden yol daha kısa. Arapçada p ve o seslerinin bulunmadığını, ilkinin orta ve geç Arapçada genellikle b, ikincisinin daima ū biçimini aldığını biliyoruz. Pyrōton biçimi Arapçada birūd veya bürūd verir. İlk hecedeki a nereden çıkmış? Onu bilemedim.

Peki Moğolların Çin’den getirdiği bir nesneye Araplar neden Yunanca isim versin? Bu da güzel soru, cevabını gene bilmiyorum. O devirde Ortadoğu’da Arapça ile Yunanca (ve Farsça, Türkçe, Moğolca vb.) arasında üst düzey kültürel etkileşim olduğunu mesela 1370’lere ait olan altı dilli Resulid Heksaglot gibi metinlerden biliyoruz. (Peter Golden, ed., The King’s Dictionary: The Rasūlid Hexaglot – Fourteenth Century Vocabularies in Arabic, Persian, Turkic, Greek, Armenian and Mongol, Leiden 2000). Ama 13. yy’da Mısır’da kimya ve simya ilimleriyle uğraşan uzmanların dil tercihleri nelerdi, mesela 4. yy’da yaşayan kimyacı Zosimos’un ilmi mirası Memluklar Mısır’ında daha ne kadar canlıydı, bunları araştırıp okumadan bir sonuca varmak kolay değil.

Friday, May 17, 2019

Elalemin diline neden öykünürler?

Her dil, belli bir tarih döneminde “kültürel norm” kabul ettiği uygarlığın dil(ler)ini, deyimlerini, üslubunu, ifade biçimlerini taklit eder. O uygarlığın sözlüğünden kelimeler alır; doğrudan almasa bile, çeviri yoluyla onun kavram ve deyimlerini kendine mal eder.
Kültürel taklit DAİMA sınıfsal boyut taşır. “Norm” kültürü iyi tanıyanlar, toplumda ayrıcalıklı mevkiye yükselirler. Dolayısıyla o kültürü iyi tanıdıklarını gösterecek davranış biçimleri sergilemeye özen gösterirler. O kültürün kelime ve deyimleriyle konuşmakla saygınlık devşirirler. Hatta norm kültürü yeterince tanımayanlar dahi, sanki tanıyormuş gibi davranarak itibar kazanacaklarını bilirler.
Günümüzde İngilizcenin Türkçe'deki (ve diğer dillerdeki) konumu iyi bir örnektir. İngilizceyi sevip sevmemeniz, bu durumdan hoşnut olup olmamanız bir şey değiştirmez; objektif durum bu. Türkçeye son kırk yılda yeni giren kelime, kavram, deyim ve ifade biçimlerinin ezici çokluğu, belki yüzde 95 gibi bir kısmı, İngilizceden gelmiştir. İngilizceden gelmeyenler İngilizceden çeviridir. Yeni kavram ve deyimlerin “aslı” arandığında otomatik bir refleksle herkes – Anglosakson kültürel yayılmacılığına karşı olanlar dahil – İngilizce literatürü hakem kabul eder. “İtibarlı” sayılan mesleklerin mensupları (mesela milletvekilleri, öğretmenler, yazarlar) şaşmaz kural olarak kendilerini gerçekte olduğundan daha iyi İngilizce biliyor gösterme gereği duyarlar. Bilenler, ince ya da kalın jestlerle bildiğini sezdirirler; bilen diğerlerine “ben sizdenim” diyerek göz kırparlar;  dil bilmeyeni “kıro” sayıp aşağılayacaklara karşı tedbir alırlar. İngilizce havalıdır: yani cool. Havalı dilin kelimeleri önce havalı sayılan zümrelerin diline sızar, sonra umumun diline yayılır.
Yanlış anlamayın lütfen. Böyle olmalıdır ya da böylesi iyidir demiyorum. Kötü demek de bence aynı ölçüde abes. İnsan tabiatı bu, bir şey yapamazsın.
Bugün İngilizce. Eskiden Arapça böyleydi. Türklerin İslamı kabulünü izleyen bin yılda Arapça, nihai kültürel norm olan dinin lisanıydı. Toplumda “alim” ve “arif” sayılan insanlar Arapça bilirdi. Bilmekten öte, bildiğini – edeple veya edepsizce – hissettirme gereği duyarlardı. İlim ve irfana müteallik konuların başka bir dilde gereği gibi ifade edilemeyeceğine inanırlardı. Arapça bilmeyen halka bu konuları anlatmakta zorluk çekerler, mecbur olunca ya Arapça ıstılahatı öğreterek, ya da kör topal da olsa avam dili Türkçeye çevirerek meramlarını anlatmaya teşebbüs ederlerdi.
Tek yaygın eğitim kurumu olan medresede eğitim dili Arapçaydı. Eğitim dili Arapça olunca okumuş adamın okumamıştan farkı nasıl belli olacak? Elbette araya serpiştirilen Arapça ibaratın hacmine ve inceliğine göre kültür puanı verilecek. Arapça bilenin kahvesi bilmeyenden önce takdim edilecek, misafirse bir değil iki kere temenna edilecek.
Dil nasıl evrilir? Buyurun, kahve protokolüne göre evrilir.
Türkçenin Farsçayla ilişkisi daha karmaşıktır. 1071’i izleyen 250 yılda öyle anlaşılıyor ki Farsça “Türk” devletlerinin standart yazı ve belki protokol dili idi. Daha sonraki dönemde de Farsça a) “şehirli” sayılan yaşam tarzının, b) edebi zarafetin, ve c) başta Mevleviye olmak üzere bazı tasavvuf ekollerinin referans dili olarak kaldı. Arapçanın aksine, Türkçe ile Farsça arasında – eşit hacimde olmasa da – iki yönlü alışveriş sürdü.
Sonra sıra Fransızcaya geldi. 19. yy’da Osmanlı/Türk toplumu bir heyula gibi sınırın ötesinde beliriveren Batı medeniyeti ile tanıştı. O medeniyetin anadilinin Fransızca olduğuna karar verdi. (Neden Fransızca? Başka zaman konuşalım.) 1850’lerden 1970’lerin başına dek yüz yirmi yıl boyunca Fransızcayı ana kültürel referans tanıdı. Metropolün şık mahfellerinde Fransızca bilmeyenler “cahil” sayılıp aşağılandı. Yeni kurulan modern mekteplerde Fransızca mecburi ders oldu; imkanı olanlar bununla yetinmeyip özel hoca tuttular, evlatlarını Paris’e okumaya gönderdiler. Önce teknolojiden, moda ve lifestyle kavramlarından başlayıp idari terminolojiye, güzel sanatlara, ticarete, tıbba, şiire dek her alanda binlerce Fransızca sözcük benimsendi. Eşit sayıda Fransızca sözcüğe önce Arapça-Farsçadan çakma Yeni Osmanlıca, sonra birtakım Ortaasya lehçelerinden çakma “Öztürkçe” karşılıklar bulundu. Dil değişti, evrildi, zenginleşti.
*
Modern Türkçe yazı dilinin kelime hazinesinin yüzde 76 kadarı bu saydığım dört dilden – Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce – alıntıdır. Dilin iç çekirdeğini oluşturan yüzde onluk bir kelime dağarcığı Orta Asya Türkçesinden mirastır. Bir başka yüzde on, Orta Asya Türkçesinden türetme veya benzetme veya bileşim yoluyla Türkiye Türkçesinde üretilmiştir. Ne etti? 96.
Türkçenin bunlar dışındaki dillerden edindiği müktesebatın oranı toplamda yüzde dördü bulmaz. Bunun yarıdan biraz fazlası, a) balıkçılık, b) tarım ve c) İstanbul argosu alanında kayda değer katkıları olan Rumcadır. Bakiyesini – Moğolca, Ermenice, Kürtçe, Bulgarca ve Rusça, Çingenece, İspanyolca ve Yahudice, Gürcüce, Çerkesçe, Hintçe – toplasan incir çekirdeğini doldurmaz. Böyle olması da normaldir. Çünkü Türkçenin trendlerini belirleyen toplum kesimleri açısından, bu diller tarihin hiçbir döneminde PRESTİJ DİLİ olmamıştır.
Şöyle düşünün. Diyelim ki memlekette sözü dinlenen biri olarak, hasbelkader, örnek, Kürtçe biliyorsunuz. Aile çevrenizde bu dili severek kullanıyorsunuz; dost ortamında o dilden birkaç kelimeyi şak diye ortaya atmaktan zevk alıyorsunuz. O kelimeleri edebi eserde, siyasi müzakerede, ticari yazışmada, ders kitabında, haber bülteninde kullanmak asla aklınıza gelmez. Çünkü kullanmakla itibar kazanmazsınız, belki kaybedersiniz. Sizden o dilde bilmedikleri bir kelimeyi ilk kez duyanlar “bunlar alim insanlar, demek böyle diyorlarmış” diye düşünmezler. En iyi ihtimalle “egzantriklik”, en kötü ihtimalle “densizlik” görürler. O kelimeler “tutmaz”.
O yüzden, birtakım marjinal tabirler dışında, düşük prestijli dillerden yüksek prestij diline kelime geçmez.
*
Bir dilde “kaç kelime” olduğunu saymak, pratik açıdan da, teorik açıdan da zor bir mesele. Türevleri ve bileşikleri nerede keseceksin? (TDK’nın yaptığı gibi ağı çok geniş tutarsan tutarsızlığa, hatta keyfiliğe düşersin.) Deyimleri nerede keseceksin? Cins adı niteliği kazanan özel adları ne yapacaksın? “Portmanto sözcük” dedikleri bir kerelik kelimeleri ne yapacaksın? Yabancı kelimeleri nerede “yerlileşmiş” sayacaksın? Kullandığınız sayım yöntemine göre modern Türkçe yazı dili leksikonunda 30 bin kelime de bulabilirsiniz, 130 bin de.
Nişanyan Sözlük bir etimoloji sözlüğü olduğu için, köken açısından ilginç olmayan kurallı türevlere (denetleyici, sözlükçülük) ve basit bileşiklere (alakarga, uçuç böceği) yer vermedi. Veritabanında halen 15,263 maddebaşı sözcük bulunuyor. Madde altında belirtilmiş olanlarla birlikte 31,919 kelime sözlükte yer alıyor. Kuralları biraz gevşeterek bu rakamı da iki katına çıkarmak mümkün.
Genel ilke olarak Türkçe sık kullanılan sözcüklerde Türkçe kökenli sözcük oranı artar (gelmek, göz, bir), marjinal sözcüklerde azalır (taaffün, hidroskopi, suşi). Ancak Sözlüğün ana iskeletini sabit tutup türev ve bileşikleri artırsak dahi oranlarda önemli bir değişikliğe tanık olmayız. Sözlükte yer almayan Türkçe kökenli türevler artar (gözyaşı, göz bebeği, göze gelmek); yabancı kökenli türevler de artar (azoik, zootekni, zoolojik). Sadece Arapça ve Farsça kökenli sözcükler Türkçede türetmeye çok yatkın olmadıkları için, veritabanını iki katına çıkarsak Arapça ve Farsça oranları düşecek, buna karşılık Türkçe kökenlilerle Batı kökenlilerin oranı birkaç puan artacaktır.
Etimolojisi belirtilmiş 15,131 kelime üzerinden köken dökümünü görelim:
Köken
Sözcük
Yüzde
Eski Türkçe
1550
10.24
Diğer Türkçe
1571
10.38
Arapça
4442
29.36
Farsça
1274
8.42
Fransızca-Latince
3777
24.96
İngilizce
1513
10.00
İtalyanca
339
2.24
Yunanca
376
2.48

*
Diğer dillere giren Türkçe kaynaklı alıntılar konusunda elimde ayrıntılı dökümler yok. Bildiğim kadarını özetleyeyim:
1) Batı dillerindeki Türkçe alıntılar Osmanlı dönemine ait bir avuç kültür sözcüğünden ibarettir (köşk, harem, yoğurt, türban vb.). Batı dillerinin hiç birinde herhangi bir çağda Türkçe bir “kültürel norm” veya referans dili olmamıştır. [Buna karşılık Arapça 12.-13. yy’larda kısa bir süre için ticarette ve akademik sahalarda önemli prestij kazanmış ve o dönemde sayıları yüzleri bulan Arapça sözcük Batı dillerine ulaşmıştır.]
2) Standart Arapça yazı dilinde Türkçe alıntılar yok denecek kadar azdır. Olanların genellikle askeri ve idari nitelikte olduğu anlaşılıyor. Mısır, Suriye ve Irak’ın halk ağızlarında çok sayıda Türkçe alıntı bulunması doğaldır. Ancak tanımlanmış bir edebi kanonu bulunmayan lehçelerin sayısal analizine kalkışmak anlamlı bir uğraş değildir. Farklı lehçelerde tesadüf edilmiş tekil sözcükleri altalta dizip toplayarak sonuç çıkarmaya çalışmak ise “akademik sahtekarlık” tanımına girer.
3) Standart Farsça yazı dilindeki Türkçe alıntılar, Türkçedeki Farsça alıntılar kadar olmasa da, epey bir yekün tutar. Doerfer’in dört ciltlik Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen’i bu konuda değerli bir kaynaktır. İrani dillerde özellikle 11. yy’dan eski alıntılar ilginç bir araştırma alanı olduğu halde henüz yeterince analiz edilememiştir.
4) Yunanca, Bulgarca, Sırpça ve Arnavutça gibi uzun zaman Osmanlı siyasi ve kültürel hegemonyası altında yaşamış dillerde çok sayıda Türkçe alıntı bulunması doğaldır. Yunancada halen kullanılan Türkçe sözcükleri gösteren popüler bir sözlükte bin kadar kelime vermişler. Yaşadığım adada huzuri, xatiri, çati, siktirizo, boyacis... her gün duyduğum kelimeler.
5) Ermenicenin durumu ilginç. 19. yy başlarında İstanbul ve İzmir’de konuşulan Ermenicenin yarıya varan bir oranda Türkçe alıntılardan oluştuğu, hatta Türkçenin bir lehçesi denebilecek ölçüde onunla içiçe geçtiği anlaşılıyor. Amerikalı Elias Riggs’in 1847 İzmir basımı A Vocabulary of Words Used in Modern Armenian but not Found in the Ancient Armenian Lexicons adlı sözlüğü bu konuda göz açıcı bir kaynaktır. Ancak 19. yy ikinci yarısında yapılan eğitim reformuyla Ermenice yazı dili Türkçe alıntılardan temizlenmiştir. Bugün gerek Ermenistan gerek diaspora lehçelerinin yazı dilinde Türkçe kökenli kelimeye hemen hiç rastlayamazsınız.
Eski avam Ermenicesinin devamı olan İstanbul sokak Ermenicesini yaşatan Lutsika Dudu’dan daha önce bir notumda söz etmiştim (https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154853974646968&set=a.86761076967). Teklifsiz, eğlenceli bir dildir; ben bayılırım. Ama o dili konuşabilen on bin kişi kaldık mı, emin değilim.

Wednesday, April 10, 2019

100 numara

Yüz (100) sayı adı bazı Hintavrupa dillerinde şöyle:
Eski İrlandaca kêt, Galce ve Bretonca kant, Cornwall dilinde kans
Latince kentum, İtalyanca çento, İspanyolca sien, Portekizce sem, Fransızca saŋ
Eski Gotça hund, Eski Yüksek Almanca hundrat, İngilizce hundred
Yunanca hekaton
Litvanca şimtas, Letonca simts
Eski Slavca sıto, Rusça sto, Sırpça sto
Sanskrit śatam, Avesta satım, Farsça sad
Toharca känt
Bu sözcüklerin hepsinin aynı kökenden evrildiğini biliyoruz. Ortak Hintavrupa kaynağı *kmtom şeklinde kurgulanıyor. Daha kökünün *dkmtom olduğu ve *dekm (“on”) sayı sıfatından kurallı türeyişle “onuncu şey” anlamına geldiği açık.
Her bir dildeki evrim rotası net olarak izlenebiliyor. Ses değişim kuralları ayrıntılı olarak tanımlı ve yüzlerce örnekte yeknesak olarak karşımıza çıkıyor.
Misal. Latince ince sesliden önce gelen /k/ sesi İtalyancada DAİMA /ç/, İspanyolca, Portekizce ve Fransızcada DAİMA /s/ halini alır. Latince +um nötr eki İtalyancada /o/ halini alır, diğerlerinde yutulur. Fransızca sonseste /t/ yutulur. Fransızca sonseste /n/ art-damaksıl /ŋ/ değerini kazanır ve bitişik /e/ sesinin arka ünlüye dönüşmesine yol açar. İspanyolca sonseste /n/ Portekizcede daima /m/ olur.
Hintavrupa ortak dilinde önsesteki /k/ Germencede önce /x/, sonra /h/ sesine evrilir. Hintavrupa ortak dilinde ünlü değerine sahip /m̥/ çoğu dilde /e/ fakat Germen dillerinde /u/ olur. Sonsesteki ötümsüz ünsüz (/t/) Germen dillerinde ötümlüleşir (/d/ olur). Almanca rat “saymak” demektir, hundrat “yüz-sayım” anlamına gelir.
Hintavrupa ortak dilindeki /k/ Hint dillerinde /s/ ile /ş/ arası bir ses olan /ś/, İran dillerinde ise /s/ değerini kazanır. Hintavrupa /e/ sesi Hint-İran anadilinde /a/ sesine dönüşmür. Eski İranca yapım ve çekim eklerinin çoğu modern Farsçada düşer, sonsesteki ötümsüz ünlüler ötümlüleşir.
Bu kurallar matematiksel kesinliktedir. İki dilde "aynı" görünen kelimeler eğer ses dönüşüm kurallarına aykırı ise, o kelimelerin ortak kökenli OLMADIĞINA hükmedilir. Mesela Galce kant ile Fransızca veya Farsça kant varsa, eşkökenli OLAMAZLAR.  
Bu kurallar kafadan atılmış şeyler değildir. Bunlar ve benzerleri, binlerce araştırmacının, iki yüz yıl boyunca geceli gündüzlü eşekler gibi çalışarak, tartışarak, birbirlerinin hatasını bularak oluşturdukları bilgilerdir. Emek ürünüdür.
Emek faslını es geçerek “Türkçe aga Sümerce gugu’ya benziyor, gaa” yöntemiyle etimoloji yapılacağını sananlar hezeyan içindedir.
Daha beteri, emeğe saygıları yoktur. Biraz da olsa ahlaki bir sorundur.
   

Tuesday, March 5, 2019

Nişanyan Sözlük'ten son haberler

 20 küsur yıldan beri hayatımın değişmeyen ekseni sözlüğüm. Birkaç kez aylar süren hummalı çalışma dönemleri oldu. Sonuncusu 2017 Kasımında bitti, 2018 Nisan-Temmuzunda da yeni basım için çok sıkı bir tashih sürecinden geçtik, 600’ü aşkın aşkın yazım hatası ve binlerce stil tutarsızlığı düzelttik. Kitap 24 Temmuz’da benden çıktı. O günden beri sözlük işi rölantide.
Rölantide derken şöyle. Saplantı olmuş artık, bir şey okurken ya da konuşurken ya da gece uyurken bir kelime aklıma takılır; “ne demişiz biz buna” deyip sözlüğü açar bakarım. Bir şey aklıma yatmaz kaynakları yeniden didiklerim, yahut virgül hatası bulurum, yahut o Latince kelimenin çevirisi içime sinmez düzeltirim. Yer Adları sözlüğüne çalışırken umulmadık bir detay yakalarım, mesela ‘Ahibaba’ tipi adlarla ‘Ağababa’ tipi adların tarih boyunca eşdeğer sayıldığını fark ederim. Yahut elime yeni bir kaynak düşer, onu tararım. Örneğin cezaevindeyken matbu nüshadan satır satır okuyup alıntıladığım Garibname’nin searchable pdf’i gelir, gözümden kaçmış yirmi tane yeni metin örneğini üçer beşer tuş darbesiyle yakalarım. 
Siteden her gün ortalama yarım düzine kullanıcı mesajı geliyor. Bir kısmı ilginçtir. Gözümden kaçmış olasılıkları deşerler, falan niye yok diye kafa tutarlar, yeni kelimeler önerirler, en azından neyin yanlış anlaşılabildiğine dair beni uyarırlar. Zeus onlardan razı olsun, beş altı da kıdemli düzeltmenim var. Biri hayranlık veren bir özenle literatürü tarayıp etimoloji hatalarıma dikkatimi çeker, dil tarihinin umulmadık inceliklerini – mesela “inatçı” anlamında muannit ile “hain” anlamında muhanet’in ayrı sözcükler olduğunu, ya da feylesof’un Arapçadan ama filozof’un Fransızcadan geldiğini – hatırlatır. Hayli genç olduğunu düşündüğüm bir başkası yeni dilde yaygınlık kazanan sözcükleri – mesela Asya döğüş sanatlarında kullanılan nunçaku, buzdolaplarına yapıştırılan magnet, kamu ulaşım araçlarında biletinizi kontrol eden validatör – fark etmemi sağlar. Biri eski gazete ve dergi koleksiyonlarını tarayıp alafranga kelimelerin ilk tespit tarihini birer yıl birer yıl hesabıyla gerilere götürür. Haftada bir iki onların notlarını toplayıp sözlüklerime dalmak ya da gazete arşivlerinde metin örneği avcılığına çıkmak zorundayım.
Sonuç aşağıda. Kitabı basım için yayınevine teslim ettiğim 24 Temmuz 2018’den bu yana tam 466 maddede değişiklik yapmışım. Listede hepsinin tarihini ve ilk 200 kadarının kısa özetini görüyorsunuz. Gerisine üşendim. Nişanyan Sözlük baskısı elinizdeyse alın web sitesiyle karşılaştırın, yaptığım işi kolayca bulursunuz. Mutfağımız o kadar şeffaf.
1 Ağustosta hafta bir gol bir, Brezilya taşrasını oğlumla turlarken Tupi dili hakkında bilgilenme sevdasına düşmüşüm. Minas Gerais eyaletinde bir otel odasından siteye girip jaguar’ı düzeltmişim. Tupice’den dilimize gelen 9 sözcükten biri. 
Yapılanların çoğu basit tashihler, ya da sözcük tanımlarını daha net ve anlaşılır kılmak için yapılan düzeltmeler. Birçok maddede ya daha eski örnekler bulduğum için, ya da sözcüğün eski ve yeni çeşitli anlamlarının farkını vurgulamak istediğim için, yeni metin alıntıları eklemişim. Bazılarında sözcüğün tarihi anlamını örneklerken güncel anlamı ihmal ettiğimi fark etmişim. Yedi ayda sözlüğe 36 yeni madde katılmış. Onları listede yeşile boyadım.
Kırmızı işaretlediklerim ciddi sayılabilecek etimolojik analiz tashihleridir, hepsi 22 tane. Beş altı tanesi cidden ciddi. Türkçe üst sözcüğünün yüz- fiiliyle alakası yok, yüz adının bir türevi. Eskisi birle olan Türkçe bile sözcüğünü evvelce yaptığım gibi bir+le olarak analiz etmek abes. Arapça sınıf sözcüğünün Yunanca synaphé ile ilgisi yok, ta Elifin Öküzü günlerinden kalma bir hata, nasıl bunca zaman gözüme ilişmemiş hayret. Öğrenmek fiili, Talat Tekin’in vurguladığı üzere öğür adından geliyor, Eski Türkçe “akıllanmak” anlamına gelen öglenmek’le ilgisi yok. Alay sözcüğünü Latince ala’dan türetenlere yıllarca kuşkuyla baktım, çünkü ala’nın Bizans Rumcasına 10. yy’da (dolayısıyla belki Türkçeden) girmiş olduğunu sanıyordum; 1. yy’a ait kapı gibi örnekleri okuyunca süngüm düştü. Osmanlıca dağî’nin Türkçe dağla ilgisi yok, Arapça tuğyan’ın bir türevi. Süpürgenin yoldaşı olan faraş kürek kemiğinin Arapçası, “döşek seren” anlamında farrâştan türemiş değil (Ahmet Vefik Paşa da o hataya düşmüş oysa ki).
Farsçadan alıntı olan nar sözcüğünün daha derin etimolojisi yoktu. Hititçe ve Hurrice adlarını görünce onları da ekleme gereği duydum. Aynı şekilde, tüm klasik kaynaklarda hiç inandırıcı olmayan Farsça sûr-nây (“düğün neyi”) etimolojisi verilen zurna’nın eski Anadolu ve Ortadoğu dillerindeki bariz paralellerini belirttim.
Hırçın ve malafat sözcüklerine etimoloji vermemiştim. İkisi de tatmin ediçi şekilde çözüldü sanırım. Hırçın’ın Ermenice olduğunu Dankoff ve Tietze belirtmişler, ben yoğurdu üfleyerek yemiştim. Eski metin örneklerini görünce haklı olduklarına kanaat getirdim. En çok hoşuma gideni ise pembe. Türkçede 18. yy’a dek sadece “pamuk” anlamına gelen bu sözcük nasıl renk adı oldu? Bunun cevabını bilen veya söyleyen kimseye rastlamamıştım bugüne dek. Ta ki ‘toz pembe’ deyimine metin örneği arayıncaya kadar.
Zaman aralığını biraz daha açsak son bir yılda sözlüğe eklenen maddeler şunlar:
aikido, alabalık, amq, apokrif, apukurya, arjante, aspir, balayı, cosplay, çıvgar, çorla-, daği, dingil1, eboş, efzun, elalem, elaman, elcevap, evamir, eyyorla-, filozof, genelev, halile, harçlık, havşa, iktisa, kalistenik, katavasya, kent2, kentsoylu, kirebolu, kokoroz1, korakor, krinolin, kur2, lahuri, magnet, mamaliga, mel mel, meremet, mığrı, muhanet, muteriz, nunçaku, ormantik,  oro+, öz2, pena, playboy, plevra, politeizm, port+, portbebe, prekarite, pürtük, random, sabuniye, soyka1, soyka2, şıllık2, tekel, tırrek, tik3, triyaj, Türkilizce, usturmaça, üroloji, üstenci, validatör, yanardağ, yoyo

Madde
Tarih
Yapılan işlem
şuh
3.3
Fa tanım iyileştirildi
şaka
3.3
Fa şuxi ile anlam karışması ihtimaline değinildi
efkâr
3.3
Fa efgar ile ilişkisi olmadığı belirtildi.
soyka2
3.2
“ala karga” eklendi
soyka1
3.2
“ölü giysisi” eklendi
nar1
3.2
Hititçe/Hurrice kaynak ihtimali eklendi
zurna
3.2
Farsça klasik sûr-nây açıklaması kaldırıldı; Luwice ve EYun muhtemel paraleller gösterildi
kaburga
3.2
Moğolca tanım ve imla düzeltildi
faraş
3.2
yanlış etimoloji düzeltildi. Ar farrâş değil feraş “kürek kemiği”
sınıf
3.2
yanlış etimoloji düzeltildi. Arapça sözün Yunanca synaphê ile ilgisi yok.
tasnif
3.2
Aşık Paşa metin örneği eklendi
sınır
3.1
Aşık Paşa metin örneği eklendi. 18. yy “sınırlamak” ve “sınırdaş” örn. eklendi
arifane
3.1
alternatif yazımlar eklendi
pilaki
3.1
Yun imla ve tanımlar düzeltildi
pembe
3.1
pamuk sözcüğüyle ilgisi çözümlendi, “toz pembe” deyimi açıklandı
çorba
2.28
Ar şurb ile ilgisi olmadığı vurgulandı; Tr bulamaç ile ilgisi gösterildi.
hemşire
2.28
Fa ve Osm tanımlar netleştirildi.
efendi
2.28
EYun ve OYun tanımları netleştirildi, kaynak eklendi
çorap
2.28
“çorap örmek” ve “çorap söküğü” metin örn. eklendi
şapka
2.28
Arapça şabaka ile irtibatına ? eklendi
poğaça
2.28
Türkçe boğça ile ilgili olmadığı vurgulandı; Latince 1. yy kaynağı belirtildi
cam
2.26
“cam göbeği” metin örn. eklendi
vişne
2.26
Slavca etimoloji açıklandı; viskoz ve ökse otu ile kökteşlik eklendi
viskoz
2.26
HAvr kök düzeltildi, vişne bağı eklendi
ökse
2.26
HAvr kök düzeltildi, vişne bağı eklendi
darbımesel
2.25
Ar tanım düzeltildi
darp
2.25
yazım hatası düzeltildi
bilezik
2.25
Nottaki kesin ifade yumuşatıldı
yüz1
2.25
ETü tanım düzeltildi, 17. yy deyim örnekleri eklendi
yüz-
2.25
ETü tanım düzeltildi, not sadeleştirildi
üst
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda ETü etimoloji elden geçirildi, tanımlar netleştirildi, not eklendi
üzere
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda açıklama notu düzeltildi
yoğurt
2.25
Açıklamaya T. Tekin’in yorumunu reddeden cümle eklendi.
kapı
2.25
nokta eklendi, farklı ETü yazımlar vurgulandı
ağabey
2.25
-
ihvan
2.25
Arapça tanımdan bir kelime silindi
ahi
2.25
Açıklayıcı not ayrıntılandı. axı yazımı düzeltildi.
ağa
2.25
Arapça ax ve axı ile ilişkisi önerildi.
adaş
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda ETü adaş ile özdeş olmadığı vurgulandı.
eşek
2.25
Açıklayıcı not sadeleştirildi, cümle eklendi.
topuk
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda top sözcüğüyle ilişkisi netleştirildi, açıklama sadeleştirildi.
topak
2.25
Açıklama notu gereksiz görülerek silindi.
budak
2.25
Açıklama notu yumuşatıldı, ifade düzeltildi. ETü tanımda köşeli parantezler kaldırıldı.
açık
2.25
“açık ara”, “açık kalp ameliyatı” metin örn. eklendi
açıkla-
2.25
18. yy metin örn. eklendi
insan
2.25
Arapça tanımdan “bir” sözü silindi
öğren-
2.25
kökü ETü öğür adından getirildi, literatür belirtildi
dalak
2.25
T. Tekin ve M. Erdal tezleri açıklamada tartışıldı; etym değişmedi, ? işareti eklendi.
malafat
2.25
İtal. etym eklendi (boştu), Devellioğlu metin ör. eklendi.
melul
2.25
Ar vezin açıklandı
altruizm
2.25
1924 metin örneği eklendi
keko
2.22
“salak” anlamında kek buraya eklendi
kek2
2.22
madde iptal edildi, içeriği keko’ya eklendi
cheesecake
2.22
kek maddesine yönlendirildi
kiş
2.22
kek maddesine yönlendirildi
kek1
2.22
kek1 idi, kek oldu
zeytin
2.22
yazım hatası düzeltildi
aydın
2.21
etym analize ? eklendi, açıklamaya bir cümle eklendi.
azmak
2.21
tanım iyileştirildi
bile
2.21
ETü birle biçiminin analizindeki döngüsel mantık düzeltildi; bağlaç, edat ve zarf kullanımları netleştirildi; 14. yy örnekleri eklendi.
ile
2.21
edat ve başlaç tanımları eklendi, Aşık Paşadan ikinci örnek eklendi
bileş-
2.21
“bileşen” metin örneği eklendi; açıklama notu zenginleştirildi.
bilek
2.21
Etü etimoloji düzeltildi, açıklama notu eklendi
bele-
2.21
ETü fiilin iki ayrı anlamı vurgulandı
moloz
2.19
Evliya Ç metin örn. eklendi
genel
2.16
soru işareti eklendi
genelev
2.16
madde eklendi, ilk metin örneği eklendi
onur
2.13
virgül kesildi
kur2
2.12
kur1 “ders” ve kur2 “yaltaklanma” ayrıldı. İkincisinin hatalı Fr. etimolojisi düzeltildi. kort maddesine yönlendirildi.
kort
2.12
İng ve EFr tanımlar toparlandı
kur1
2.12
numara eklendi
parkur
2.12
kur1’e yönlendirildi
kurye
2.12
kur1’e yönlendirildi
kurs1
2.12
kur1’e yönlendirildi
kurander
2.12
kur1’e yönlendirildi
korsan
2.12
kur1’e yönlendirildi
koridor
2.12
kur1’e yönlendirildi
konkur
2.12
kur1’e yönlendirildi
diskur
2.12
kur1’e yönlendirildi
pikap
2.11
“kamyonet” anlamının kaynağı açıklandı; “plak çalar” anlamının tanımı düzeltildi
çalpara
2.11
“bir tür yengeç” anlamı eklendi, metin örneği bulundu. “bir tür tencere” anlamı açıklamaya eklendi.
mercan
2.10
Aramca alıntı yerine eşkökenli işareti kondu
potasyum
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
tundra
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
ren geyiği
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
çeçe sineği
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
manyok
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
şist
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
fosfat
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
merinos
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
bazalt
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
gravyer
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
ruble
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
filozof
2.09
feylesof’un varyantı değil Fransızcadan ayrı alıntı olduğu belirtildi, metin örneği bulundu
feylesof
2.09
filozof ayrıldı
felsefe
2.09
filozof yerine feylesof maddesine yönlendirildi
cepken
2.09
açıklayıcı not eklendi, literatür tartışıldı.
mantık
2.09
ilm-i mantık anlamında kullanımı örneklendi
el+
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
elaman
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
aman
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
elalem
2.09
madde ve açıklama eklendi
elcevap
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
matrah
2.08
semantik evrim netleştirildi ve açıklandı
televole
2.07
tele+ yerine televizyon maddesine yönlendirildi
pulsar
2.05
Lat pulsare ve pellere ilişkisi netleştirildi
sakin
2.05
“hareketsiz”, “mukim” ve “dingin” anlamları ayrıştırıldı, metin örnekleri bulundu
unsur
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
tazip
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
dun
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
batın1
2.05
içeriksiz Aşık Paşa referansı silindi
yek
2.05
içeriksiz Aşık Paşa referansı silindi
ah2
2.05
“lanet” anlamında Aşık Paşa referansı silindi
nisa
2.05
Aşık Paşa referansı silindi
Yahudi
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
safha
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
misil
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
otlak
2.05
metin ör. yazım düzeltildi
kusur
2.05
Aşık P yanlış metin örneği silindi
harp1
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
idrak
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
iptila
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
sükût
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
zülfikar
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
zabıt
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
vecd
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
tekrar
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi , Ar gramer düzeltildi
silsile
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
sikke
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
ah u zar
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
yakın
2.05
ETü tanım sadeleştirildi, Aşık Paşa metin örn. eklendi
yakış-
2.05
ETü tanım düzeltildi
per+
2.05
HAvr tanım sadeleştirildi
pare
2.05
zampara ve kulampara referansları silindi
kulampara
2.05
Farsça bileşen pâra değil bâra “düşkün, tutkun”
zampara
2.05
Farsça bileşen pâra değil bâra “düşkün, tutkun”
sıkıntı
2.02
“meyve suyu” ve “tasa” anlamları netleştirildi, ayrı metin örn. eklendi
daği
2.02
Türkçe dağ değil Ar tuğyan ile ilgili olduğu açıklandı
tuğyan
2.02
Arapça tağâ fiil tanımı düzeltildi
yanardağ
2.02
madde eklendi, LO metin örneği verildi
bisturi
2.02
Farsça etimoloji terk edildi, İt ve Fr kaynaklar gösterildi
alay
2.02
Lat ala ile bağlantısı gösterildi
evren
1.27
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
muhanet
1.27
muannit’ten ayrı madde açıldı, etimoloji ve metin örnekleri verildi
muannit
1.27
tanım düzeltildi, muhanetle ilgili örnekler ayrıldı
semaver
1.27
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
elastik
1.27
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
çizelge
1.27
ek analizi değiştirildi, +AlgA ekine ilişkin açıklama notu eklendi
tokat
1.23
Burhan-ı Katı metin örneği eklendi
portakal
1.23
III Ahmet mektubundan metin eklendi, açıklama notu tashih edildi
harç
1.23
“duvarcı karışımı” ve “üretim ögesi” anlamları için metin ör. eklendi
düz-
1.23
“cinsel ilişki” anlamı için 19. yy metin örneği verildi
+gâh
1.20
+gâh’lı birkaç bileşik ad eklendi
çöp1
1.19
etimoloji analizine ara basamak eklendi
turp
1.19
yapılmış bir düzeltme iptal edildi
alp
1.19
yapılmış bir düzeltme iptal edildi
al-
1.19
tanım sadeleştirildi
azgın
1.19
Aşık Paşa metin örn. eklendi
vurgun
1.19
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
baskın
1.19
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
coş-
1.19
coşkun eklendi, Meninski’den ‘coşkun’ metin örneği eklendi.
playboy
1.18
playboy eklendi, metin örneği bulundu
ruj
1.18
1929 metin örn. eklendi
dize
1.17
1948 metin örn. eklendi
moket
1.17
1929 metin örn. eklendi, Fr tanım sadeleştirildi
magnet
1.17
magnet (“buzdolabı süsü”) eklendi
mıknatıs
1.17
EYun imla düzeltildi
konsantre
1.17
“yoğunlaştırılmış gıda” ve “zihni yoğunlaştırmak” anlamları ayrıldı, iki metin ör eklendi
halile
1.17
halile eklendi, etimoloji ve metin ör. eklendi
karakter
1.17
EYun xarasso tanımı düzeltildi
herek
1.17
EYun xarasso tanımı düzeltildi
bol
1.16
bol kese, bol kepçe eklendi
ivedi
1.10
ad ve sıfat kullanımı netleştirildi
pat2
1.09
Gövsa sözlüğünden ‘kasımpatı’ örneği verildi
validatör
1.09
madde eklendi “mekanik bilet okuyucu”, etimoloji ve metin ör. eklendi
rapid
1.09
“rafting sporunda çağlayan” ve “bir tür kalem” anlamları örneklendi
tape
1.09
1929’dan itibaren anlam evrimi gösterildi
şaryo
1.09
1929 metin örn. eklendi
araşit
1.09
1929 metin örn. eklendi
trahom
1.09
1929 metin örn. eklendi
anır-
1.06
etym. sunum standartlaştırıldı
böğür-
1.06
etym. sunum standartlaştırıldı
öz2
1.01
“sulak yer” eklendi
öz
1.01
açıklamada öz2 anlamı ayrıştırıldı
sonda
1.01
Fr tanım netleştirildi
sondaj
1.01
Fr tanım deniz ve kara için ayrıştırıldı
amorti
1.01
1929 metin örn. eklendi
+Türkilizce
12.30
eklendi
tecziye
12.28
1918 metin örn. eklendi, açıklama notu yazıldı
pansuman
12.28
1929 metin örn. eklendi
avans
12.28
1929 metin örn. eklendi
pastörize
12.22
1929 metin örn. eklendi
takı
12.19
Derleme S. “geline takılan armağan” metin ör. eklendi
yekin-
12.19
etym denemesi eklendi
hırçın
12.12
Zenker metin ör. verildi, Dankoff’a uyarak Erm etimoloji verildi
töz
12.12
Xuastuanift çevirisi düzeltildi
tüzük
11.27
Çağatayca metin örneği eklendi
sik-
11.26
Yunanca siktirizo fiili nota eklendi
salep
11.25
tanım sadeleştirildi
okul
11.23
açıklama notu yumuşatıldı
efzun
11.22
madde eklendi, etim ve metin ör eklendi
kelepir
11.22
tanım eklendi
hazır
11.12
metin örneklerinde türev ve deyimler başa yazıldı
mir
11.12
tanım düzeltildi, Codex C çevirisi düzeltildi
nunçaku
11.12
madde ve etimoloji eklendi
seyyare
11.08
planet maddesine gönderi marke edildi
teessüf
11.08

bahşiş
11.08

müdahale
11.08

istihfaf
11.08

lacivert
11.08

mübaşir
11.08

uhuvvet
11.08

müsellah
11.08

çuha
11.08

hizmet
11.08

mükâleme
11.08

hercümerç
11.08

istiklal
11.08

cumhuriyet
11.07

yankesici
11.07

meyan2
11.07

yamçı
11.07

dingil1
11.06
onomatope ile “tekerlek aksı” ayrı maddeye taşındı
dingil2
11.06

küfeki
11.06

natura
11.06

tedirgin
11.06

pırtık
11.06

pürtük
11.06
pırtık’tan ayrıldı
evamir
11.06

tangır
11.06

dank
11.06

dangıl
11.06

dangalak
11.06

mihver
11.06

dene-
11.06

denk1
11.06

denk2
11.06

kılavuz
11.06

ampir
11.06

pena
11.06

üftade
11.06

pterodaktil
11.06

helikopter
11.06

semptom
11.06

iktisa
11.06

sahan
11.06

fetret
11.06

dikiz
11.06

inkılap
11.06

mustarip
11.06

tıynet
11.06

döşe-
11.06

hadım
11.06

hademe
11.06

taaddi
11.06

köy
11.06

kabarcık
11.06

kervan
11.06

nişan
11.06

rubai
11.06

neşter
11.06

dehri
11.06

teskin
11.06

küstah
11.06

mil1
11.06

müsavi
11.06

tasdik
11.06

mücavir
11.06

harçlık
11.06

mukataa
11.06

izhar
11.06

vesvese
11.06

müsait
11.06

cerahat
11.06

silah
11.06

küçük
11.06

hor1
11.06

vesaire
11.06

taalluk
11.06

perestiş
11.06

müstağni
11.06

feraset
11.06

mülazım
11.06

şölen
11.05

sinek
11.05

âciz
11.05

şerir
11.05

temettü
11.05

mukarrer
11.05

server
11.05

oturak
11.05

çapul
11.05

bertaraf
11.05

giysi
11.05

rüşt
11.05

tedricen
11.05

emmi
11.05

illet
11.04

eyyorla-
11.04

bidayet
11.04

boy
11.04

şen
11.04

zürriyet
11.04

laçin
11.04

doğan
11.04

sinagog
11.01

kisve
10.27

meri
10.27

triyaj
10.27

ala
10.26

dinamit
10.25

filoloji
10.25

antropoloji
10.25

tırkaz
10.23

güderi
10.23

drom(o)+
10.23

yobaz
10.23

küfür
10.17

kâfir
10.17

rebap
10.10

termik
10.08

blister
10.08

havari
10.08

havil
10.08

havşa
10.08

zabit
10.08

üstenci
10.08

akın
10.08

ürün
10.08

bil-
10.03

der-
10.03

kaleidoskop
09.19

kalimera
09.19

kalistenik
09.19

kaligrafi
09.19

allem kallem
09.19

nevrasteni
09.19

ekstre
09.19

samsa
09.19

sala
09.19

hemşeri
09.19

diyaspora
09.19

ambülans
09.19

çağanoz
09.19

mamut
09.19

tik3
09.19

ahlat
09.19

işlem
09.19

cosplay
09.19

dejavü
09.19

ye-
09.19

üroloji
09.19

aşağı
09.19

balık
09.19

alabalık
09.19

oba
09.16

öbek
09.16

ayin
09.16

güllabi
09.16

balyoz2
09.14

pus3
09.12

petunya
09.11

ananas
09.11

mel mel
09.11

nom(o)+
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
ekonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
+nomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
anomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
astronomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
otonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
taksonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
antinomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
gastronomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
ergonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
aristokrasi
09.11

monarşi
09.11

demokrasi
09.11

eboş
09.07
eboş eklendi
muteriz
09.07

itiraz
09.07

yöneylem
09.07

yatar
09.07

küt3 böreği
09.07

kent2
09.07

rüşeym
09.07

+amq
09.06

huruf
09.06

tekel
09.04

eyle-
09.04

et-
09.04

kimse
09.04

er-
09.04

ergen
09.04

taban
09.04

deve
09.04

mavra
09.04

nonoş
09.04

şabalak
09.04

sap
09.04

aynasız
09.04

kalantor
09.04

mantar
09.04

cart
09.04

şiddet
09.04

milliyet
08.29

paydos
08.29

harikulade
08.29

beynelmilel
08.29

uyuş-
08.29

piyango
08.29

makaron
08.29

makarna
08.29

iskorbüt
08.29

gelir
08.29

gazete
08.29

çizgi
08.29

kupez
08.29

gözenek
08.29

gözetle-
08.29

mantı
08.29

pusula
08.27

kaldırım
08.27

arzuhal
08.26

arkadaş
08.26

muhabere
08.24

iklim
08.24

tarife
08.24

roza
08.24

protesto
08.24

patent
08.24

kalem
08.24

gündelik
08.24

avize
08.24

arife
08.20

mihrap
08.20

palas pandıras
08.20
İsp etimoloji verildi
kurban
08.20

tencere
08.20

öğrenci
08.20

saraka
08.20

zoka
08.20

kül2
08.20

abaza
08.20
yeni metin örneği verildi; Çingenece etimoloji terk edildi, Abaza ulus adı önerildi
yarak
08.20

şifre
08.20

ehemmiyet
08.20

puşt
08.20

antlaş-
08.20

aksisada
08.19

sayın
08.19

sinod
08.19

künefe
08.19

hoşbeş
08.19

ayol
08.15

saygı
08.15

ayal
08.15

ekser1
08.13

ekalliyet
08.13

kamyon
08.11

şimendifer
08.11

id
08.11

pedagog
08.11

otomat
08.11

jaguar
08.01