Andaç Menemen cezaevinde olduğum bir yıl boyunca hiç
aksatmadan her hafta beni ziyaret etti. Felsefeden, tarihten, siyasetten ve
güneşin altındaki diğer konulardan sohbet ettik. Zeki bir insan olduğu ve leb
demeden leblebiyi çıkarabildiği için bana iyi geldi.
Görüşmeyeli o sohbetleri özlemiş, topa belki girerim diye
bana pas vermiş.
*
Soru 1-Merakın ve
bilme isteğinin kaynağı nedir? Bir güdüyle mi yoksa iradi bir tercihle mi
"bilmek" için çaba harcarız?
Soru 2-Her türlü
gündelik ve pratik kaygıdan uzak, hiçbir! fayda gözetmeksizin aşkın bir
"bilme" isteği/faaliyeti var mıdır?
İki soru aynı değil mi?
Kaynağını bilmem, ama bilgi ve hakikat arayışının olağanüstü
ZEVKLİ bir uğraş olduğu muhakkak. Keşif büyüsü: baş döndürücü bir duygu. Belki de
ben’in zindanını aşma arzusu. Her çağda ve her toplumda belirdiğine göre, insan
psikolojisinde derin kökü olmalı.
Nietzsche iktidar hırsıdır diyor, haklı olabilir. İnsanoğlu
son derece radikal bir anlamda sosyal varlıktır. Duygularını ancak dille ifade
edebilir, dil ise başka insanlarla iletişim (ve etkileşim) demektir. Senin
bilgiden aldığın zevk, fiilen veya zımnen başkalarına iletilebildiği ölçüde
vardır. O iletişimden ayrı düşünülemez. Ama böyle olması bir şey değiştirir mi?
Sanmam. Zevk var mı, var. Bitti.
Bilginin pratik faydası ikincildir. Paranın veya devletin
kölesi olmuş toplumlarda, karşılıksız bilim aşkını meşrulaştırmak ya da mazur
göstermek için uydurulmuş bir bahanedir daha ziyade. “Evladımız Jüpiter’i keşfetti
ama mazur görün hakim bey, bundan da para kazanacak.” Ne sefil bir kılıf!
3-Düşünceler tarihi
ilerlemeci bir mekanik mi barındırır, yoksa bir etkileşime açık olmakla
birlikte "özgün düşünceler tarihi" mi demeliyiz?
“Bilgi birikir mi” demek istemiş galiba yazar. Evet birikir.
Doğa bilimlerinde kesin birikir, teknoloji bunun kanıtıdır. İnsan
organizasyonunun gitgide kompleksleşmesi ve çapının genişlemesi anlamında,
sosyal bilimlerde de birikir. O genişleyen ağ içinde birbiriyle haberleşen insanların sayısının ve kalitesinin artması sebebiyle, edebi ve simgesel
alanlarda da (galiba) birikir.
4-Rasyonel düşüncenin tarihi nerede başlar? İyonya
ise, Mezopotamya ve Mısır birikiminin etkisi nedir? Doğuysa neden?
Rasyonel düşüncenin tarihi insanla başlar: “oku şuradan
atsam geyiği vurur”. AYNI ZAMANDA, sosyal birliğin ve dayanışmanın gereği olan
simgesel anlatımlar, sürekli olarak rasyonel düşünceyi baltalar: “hazretin
okuyup üflediği oku atsam daha iyi vurur”. Zaman zaman simgesel anlatım,
rasyonel düşünceyi boğacak ölçüde hakim olur. Bir süre sonra birileri “e yeter
artık” deyip rönesans ve reform yaparlar. Öyle öyle devam eder.
Antik çağın şafağında İyonya’da gerçekleşen şey son derece
etkileyici bir rasyonelleşme hamlesidir. Ayırıcı özelliği sanırım doğa
olaylarını açıklamak için, ilk kez, ya da ilk kez geniş ölçekte, a) yazıdan, b)
matematikten yararlanması. Neden Mısır değil de İyonya? Çünkü siyasi otorite
zayıf, ya da parçalı. Siyasi otoritenin zayıf olduğu bir yerde, insanlar
birbirini ancak akıl (ya da safsata, ya da münazara) yoluyla ikna edebilir.
Elinde sopan yoksa akıllı olmak zorundasın.
5-Tarihin belirli bir
kesiminde belirli bir uygarlığın rasyonel düşünme yöntemini geliştirebilmesinin
sebepleri nelerdir? Neden diğerleri değil de onlar?
Antik Yunan’ı, İtalyan Rönesansını, İngiliz-Fransız
Aydınlanmasını al ele. Üçünde de geleneksel dini-siyasi otorite zayıflamış.
Üçünde de alttan, son derece zengin ve özgüveni tam, buna karşılık siyasi
otoriteye sahip olmayan veya otoritesi parçalı bir zümre türemiş. Akıl silahını
onlar bilemişler. Mesela Osmanlı’nın son demlerinde gayrimüslimlerin, özellikle
Ermenilerin bir akıl patlaması yaşamasının nedeni de böyle bir şey olmalı. Ama
hep böyle midir, illa böyle midir, bilmiyorum. Düşünmedim.
Soru 1' e yanıt: Güdü ve iradi tercih insanoğlunda birbirinden tamamen ayrıymış gibi düşünülemez. Öncelikle, güdü olsa dahi yapılan eylem iradi tercih neticesinde gerçekleşir. Dolayısıyla bilme isteğinin doğurduğu eylem, güdü ile olsa dahi iradi bir tercih sonucu olur. Belki, en diplerde katalizör olarak çalışan güdü müdür diye sorabiliriz. Buna da kesin bir cevap verebilmek demek tüm insanları farklılıkları olmaksızın aynı kefeye koymak demek gibi geliyor.
ReplyDeletearkadaşınız özellikle anonim kalmak istemiyosa twitter-cwitter verseydiniz ya Sevan Bey. takip ederdik.
ReplyDeleteArkadaşınız anonim kalmak istemiyorsa paylaşır mısınız Sevan Bey ?
DeleteSevan Bey bilinç veya İslam'da sık sık kullanılan tabiriyle hür irade konusunu da ilerdeki yazılarınızın birinde işlerseniz sevinirim.Bunu din ve ahiret bazında da değerlendirirseniz, yazı daha faydalı ve kapsamlı hale gelecektir kanımca.Benim için önemi konuyu felsefi,sosyolojik ve dini literatürden karşılaştırma yoluyla incelediğim süreçte beni inançsız hale getirmesidir.Bu kısmen gereksiz detayı verme sebebim ise konunun ciddi boyutta devrimci bir anlayışa götürebilmesidir,en azından benim için.
ReplyDeleteElinde sopan yoksa akıllı olmak zorundasın ... hocam çok acımasız olmadı mı??? Akıl genetik değil miydi yoksa..
ReplyDeleteSizinkiler neden akıllı olmuş ve neden malum ülkede 67'den bu yana akılsızlaşma belirtileri gösteriyorlar diye düşündüm onu yazarken.
DeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDeleteDiğer mahluklardan farklı olarak insan (kendine ve başkalarına) yalan konuşma yeteneğine sahip. Dolayısıyla yalanı elemek için ek mekanizmalara muhtaç. Rasyonalite o mekanizmaların adı mı acaba?
DeleteThis comment has been removed by the author.
Delete