Friday, November 30, 2012

Kahramanmaraşlı Nestor'un mezhebi

Geçen gün Face’teki tartışmada Nestorculuk bahsi açılınca aklıma geldi. Kuran'daki tuhaf İsa öğretisi acep Nestorcu Hıristiyanlıktan iktibas mıdır demiştik. NOT: Dipnotları okumazlık etmeyin. Asıl inciler orada.
Nestorios Kahramanmaraş’ta – o zamanki adıyla Germanikia’da[1] – doğmuş. Antakya’da okuyup papaz olmuş. Zamanın büyük ilahiyatçısı Mopsuestialı Theodor’un[2]etkisi altında kalmış. Spekülatif yeteneğini sergileyen vaazlarıyla tanınmış. 428’de İstanbul patriği seçilmiş. Lakin, devrin büyük yobazı olan İskenderiye patriği Kyrillos ile giriştiği tartışmada fena hırpalanmış. 431’de Efes’te toplanan kiliseler konsili, Hazreti Meryem’in theotókos (“tanrı-doğuran”) sıfatını reddetti diye galeyana gelip Nestor’u aforoz etmiş. İmparatorun emriyle hoca Mısır çölündeki bir manastıra sürülmüş. Bir süre sonra, kimliği meçhul birtakım eşkiyanın saldırısı sonucu hayatını kaybetmiş.
Kyrillos’un Efes Konsili’nde Nestor’a karşı ilan ettiği oniki anathema halen hem Katolik ve Ortodoks kiliselerince hem Ermeni, Süryani, Kıpti vs. gibi Doğu kiliselerince kanonik sayılır (“bağlayıcı” diyelim, anlaşılsın). Kyrillos’un anathemaları ile Nestor’un karşı-anathemalarının İngilizcesini şu sayfa ve devamında bulabilirsiniz: www.ccel.org/ccel/schaff/npnf214.x.ix.i.html.[3] Metafiziğin dibine vurmuş şahane metinlerdir. Nestor’un esas teorik eseri bin beş yüz sene boyunca – en azından Batı dünyası için – kayıpmış. 19. yüzyıl sonlarında Amerikalının biri Hakkari yakınındaki Kuçanis[4] köyündeki Nasturi patrikliğinin kütüphanesinde Süryanice nüshasını bulmuş. Arzu ederseniz onun da İngilizce tercümesi şurada:[5] www.tertullian.org/fathers/nestorius_bazaar_0_intro.htm
Özetle diyor ki, İsa’nın tanrı kimliği ile insan kimliği iki ayrı prosopon’dur,[6] maddenin tanrılaşması sözkonusu olamaz, sonlu olan sonsuz olamaz, dolayısıyla Meryem’e “tanrı-doğuran” demek yanlıştır; İsa, tanrı kimliğiyle çarmıha gerildi ve öldü diyemeyiz; acı çeken ve ölen, tanrısal kimliğin bir tür yansıması veya yanılsaması olan bedensel varlıktır.
Bu görüşe Diyofizitizm (iki-kimlikçilik) adı veriliyor ve zındık sayılıyor. İşin fenası, bunun zıddı olan Monofizitizm (tek-kimlikçilik) de Katolik ve Rum Ortodoks kiliselerince zındık sayılıyor. Süryani Kadim ve Ermeni kiliseleri bu ikinci tip zındıklardandır. Ayrı hikâye, onu karıştırmayalım şimdi.
*
Nestor öğretisi, o devirde entelektüel odağı Antakya ve Urfa’da olan Süryani aleminde destek görmüş. Urfa medresesinde hoca olan Kyrrhos’lu Theodoret[7] daha mutedil bir Nestorist formülasyonla durumu kurtarmaya çalışmış. Urfa piskoposu İbas[8] 448 yılında Nestorculuk yaptığı iddiasıyla mahkemeye çıkarılmış, paçayı zor kurtarmış. Nihayet 489’da imparator Zenon[9] [9] Urfa Okulunu kapatınca Rum diyarında Nestorculuğun sonu gelmiş.
Çin'in İç Moğolistan bölgesinde 13.-14. yy'a ait
Uygurca (Türkçe) yazılı Nasturi yazıtı.
Üstte iki satır Süryanice.
Rum ülkesinde Nestorculuk ezilirken, devrin diğer süpergücü olan komşu imparatorlukta olaylar farklı rota izlemiş. Sasani başkenti olan Ktesifon’daki[10] İran Hıristiyan kilisesi, Patrik Dadişo eyyamında (421-456) Nestorcu öğretiyi benimsemiş. Böylece Nestorculuk, Zerdüşti İran’da bir tür “resmî azınlık dini” olan Hıristiyanlığın resmî mezhebi niteliğini kazanmış.[11] İslamöncesi devirde, Kerkük-Erbil, Tebriz, Deyleman ve Horasan başta olmak üzere İran’ın tüm vilayetlerinde Nestorcu-Hıristiyan cemaatler oluşmuş.[12] Erken İslam egemenliği dönemde Nestorcu Şark Kilisesinin etkinliği daha da artmış. Asya'ya yayılmışlar. 770 civarında Çin’in o zamanki başkenti Xian’da güçlü bir Nestorcu piskoposluk tesis edilmiş. Uygur Türklerinin bir bölümü de aynı tarihlerde topluca Nestorcu Hıristiyanlığı benimsemiş.[13] Hindistan’ın güneyinde Nestorcu kilise örgütlenmiş.[14]
Kültür tarihi açısından daha ilginç olan olay, zamanın en önemli entelektüel merkezlerinden biri olan Urfa Okulunun, Nestorculara yönelik baskılar nedeniyle darmadağın olması; hocalarının İran'a iltica edip, sınırın hemen öte yanında bulunan[15] Nusaybin’e taşınması.[16] En geç 489’da Urfa Okulunun kapanmasıyla Nusaybin, Ortadoğunun başlıca skolastik merkezi olarak öne çıkmış. Bu statüsünü Kahire’de el-Ezher’in ve 11. yüzyılda Bağdad’da Nizamiye Medresesinin kuruluşuna kadar korumuş. Daha sonra İslami skolastiğin esaslarını oluşturan kıraat, tefsir, aktarım (hadis), mantık, gramer, iştikak ve nücum ilimlerinin temelleri bu okulda atıldı demek yanlış olmaz.
*
Uygurları saymazsak, tarihte Nestorist mezhebi benimseyen tek kayda değer devlet, Lahmî Arap devleti. Bunlar 3. yüzyılda Irak’ın güneyindeki Hire’de egemenlik kurmuşlar. Kuveyt ve Bahreyn’e uzanan alanda hüküm sürmüşler. Kimi kaynaklara göre İmrül Kays bin Amr[17] zamanında, kimilerine göre 6. yüzyılda Hıristiyan olmuşlar. Sasani siyasi-kültürel etkisine (ve Ktesifon patrikliğine) tabi oldukları için, doğal olarak Nestorcu çizgiyi takip etmişler. 602 senesinde İran Şahı Husrev Pervîz son bağımsız Hire kralı Numan bin Munzir’ı öldürüp Lahmi hanedanına son vermiş. Ama birkaç sene sonra bilumum Arap aşiretleri Lahmîlerin intikamı için birleşip, Sasani devletini Zikar (ذي قار) harbinde perişan etmişler. Sene 609 dolayı, Muhammed’in peygamberlik ilan ettiği yıl veya hemen öncesi.
Acaba Muhammed’in başlattığı siyasi hareketin bu olaylarla ilgisi nedir? Lahmilerin müttefiki olan Arap aşiretleri arasında Nasturi-Hıristiyan oranı neydi? Öteden beri anti-Rum kampına mensup olan bu zümre, bu sefer İran’la bozuşunca üçüncü bir yol arayışına girmiş olabilirler mi? Müthiş konular bunlar, araştırmak lazım.
Bir zamanlar Arap şairlerinin öve öve bitiremediği Hire kenti Lahmîlerden sonra yıkılıp terk edilmiş. İslam fütuhatından sonra bunun taşlarıyla, hemen yakında Kûfe kentini inşa etmişler.
*
770 küsur tarihinde Bağdat kurulunca Nasturi patrikliği Arapların Medain adını verdiği Ktesifon’dan bu kente taşınmış. Abbasi halifeliğinin parlak döneminde serpilip palazlanmış. Sonra talihi dönmüş, 13. yüzyıldaki Moğol istilasını izleyen devirde zulüm ve kahır görmüş. 1318-1328’de patrik olan Erbil’li Timotheos devrinde Bağdat’ı terk edip, Hakkâri dağlarında ulaşılmaz bir yerde bulunan Kuçanis’e sığınmışlar.
1550 civarında Nasturilerin bir zümresi Rabban Sulaka d’Bêth Ballo[18] önderliğinde Roma’daki Papanın elini öpüp Kuçanis’ten bağını koparmış. Keldanî adı verilen bu zümre, Bağdat, Musul, Kerkük, Erbil, Siirt, Nusaybin gibi kent merkezlerinde açık ara galebe çalmış. Ancak Hakkari ile Erbil arasında yaşayan dağ ahalisi Kuçanis’e sadık kalmış. Cizre beyi Bedrxan ile Hakkari beyi Nûrullah’ın 1839 ve 1846’da giriştikleri katliamlara dek Hakkari, Beytüşşebap, Şemdinan ve İmadiye nüfusunun muhtemelen yarı yarıya Nasturi olduğu anlaşılıyor.[19] Bir kısmı müstakil aşiret, bir kısmı Kürt beylerine bağlı mevali imiş. Aramice/Süryanicenin doğu lehçesi olan anadillerine[20] ek olarak hepsi Kürtçe konuşurmuş. Barzani ailesinin Nasturi’den dönme olduğu rivayet edilir. İsmet İnönü’nün dedesinin de, 1846 katliamının ana sahnelerinden biri olan Tiyari vadisinden[21] Bitlis’e mülteci gittiğini Avni Özgürel bir keresinde yazmıştı; ne kadar doğrudur bilmem.
Enteresan olan bir detay da şu. 1915 öncesinde Nasturi ve Keldani nüfusun yoğun olarak yaşadığı alanın sınırı – Batman-Nusaybin-Musul'un hemen doğusundan geçen hat – 5. yüzyıldaki Bizans-Sasani sınırını bire bir yansıtıyor. Hayret etmemek elde değil.
*
1915’te Türk ordusu Hakkari ve civarındaki bütün Nasturi nüfusu tehcir etmiş. Üç yıl boyunca İran tarafında, Urmiye ve Salmas yakınındaki mülteci kamplarında sefil olmuşlar. 1918’de patrik 21. Şimun, İttihatçıların adamı olan Kürt lideri Simko tarafından Salmas’ta öldürülmüş. Harpten sonra bir kısmı yurtlarına geri dönmeye teşebbüs etmişler. TC Silahlı Kuvvetlerinin 12-28 Eylül 1924 tarihlerinde giriştiği Oramar[22] Tedip Harekâtı sonunda temizlenmişler.
1. Dünya Harbinden sonra patrik hazretleri “can kıymetli” deyip San Fransisco’ya göçmüş. 1976’da seçilen son patrik orasını sevmediğinden şimdi patrikhane makamı Illinois’nin Morton Grove kasabasındaymış. Google Earth’ten baktım. Birch Avenue üzerinde, önde iki arabalık park yeri olan orta karar bir suburb evi.





[1] Anadolu’da iki Germanikeia vardır, ikincisi hâlâ aynı adı taşıyan Ermenek’tir. Caligula lakabıyla tanınan üçüncü imparator Gaius Germanicus’un (M 37-41) babası onuruna adlandırılmışlardır. Bu zat MS 17’de Germenlere (yani Almanlara) karşı kazandığı zafer dolayısıyla bu soyadını elde etmiştir.
[2] Mopsuestia ya da Misis şimdi Adana’nın Yakapınar ilçesidir. Mopsuestia’lı Theodoros (ölümü M 428) meşhur Urfa Okulunun fikrî önderi ve kurucusu sayılır.
[3] Her maddeye ekli notlarda Jezüit ilahiyatçılardan Dionysius Petavius’un (Denys Pétau, 17. yy) yorumları ile 5. yy ilahiyatçılarından Kilisli Theodoret’in (Theodoret of Cyrrhus) itirazlarına verdiği cevaplar vardır.
[4] Şimdiki adı Konaklı. 14. yy’dan 1915’e dek Nasturi patrikliğinin makamı idi. 1993’te köy boşaltıldı ve kısmen tahrip edildi. Tüyler ürpertici bir yerdir. 2005'te gittim.
[5] Süryanice aslını 1910 senesinde bizim Mıhitaryan rahiplerinden Peder Paul Bedjan Viyana’da yayımlamış.
[6] İsa’nın tanrılığını reddeden bir görüş erken Hıristiyanlık bünyesinde işitilmemiştir. İskenderiyeli Arios (ölümü M 336) Oğul’un tanrılığını reddetmez, ancak Baba’ya tabi ve ikincil sayar. 325 yılındaki İznik Konsilinde reddedilen bu görüş Şarkta çok taraftar bulmamış, ancak Batıda barbar Germen kavimleri arasında yaygınlık kazanarak 7. yüzyıla dek etkisini sürdürmüştür.
[7] Kyrrhos harabeleri Kilis’in 13 km batısında, Suriye sınırının hemen öte tarafındadır. 1150 civarına kadar bölgesel merkez olmuş, daha sonra bu işlevi bugünkü Kilis devralmıştır. Kilis adı muhtemelen Kyrrhos sözcüğünden bozmadır. R > L evrimi Farsça, Arapça ve Türkçede tipiktir.
[8] Yunanca İbas şeklinde aktarılan adın Süryanicesi İbô (veya Hibô) olarak geçer. Şaka değil.
[9] 474-491 yıllarında imparator olan Zenon, Ermenek yakınındaki bir kasabada doğmuştu. Onun onuruna Zenonopolis adı verilen bu kasaba, bir görüşe göre Ermenek’e bağlı İznebol (şimdi Elmayurdu) köyü, diğer görüşe göre Sarıveliler ilçesine bağlı Uğurlu köyü yakınındaki Körüstan harabesidir.
[10] Bugünkü Irak’ta, Bağdad’ın banliyösü olan Medain kentidir. MÖ 3. ila MS 7. yüzyıllarda bin yıl süreyle İran'ın başkenti idi.
[11] İran’da Hıristiyan dini I. Yezdgerd zamanında 409 veya 411 senesinde resmen serbest bırakılmış ve Ktesifon piskoposluğu bu tarihte tesis edilmiş idi. İslam hukukunun azınlık dinleri hakkındaki düzenlemelerinin bir bölümü hiç şüphesiz Sasani devletinin bu tecrübesine dayanır.
[12] Ktesifon’a bağlı tarihî piskoposlukların listesi için bkz. www.nestorian.org/location_of_nestorian_bishops.html
[13] Daha sonra İslami bir anlam yüklenecek olan namaz, oruc, Çalap, tamu, uçmak gibi bazı dinî terimlerin Orta Asya Türkçesine bu tarihte Nestorcu-Hıristiyan gelenekten alınmış olması muhtemeldir.
[14] Hindistan’ın güneyinde Nestorcu-Süryani geleneğinin bugün bölünmüş olduğu çeşitli mezheplere mensup yaklaşık 10 milyon Hıristiyan nüfus varmış. Doğu ve Batı Süryani mezhebi ile çeşitli Uniat kiliselere mensup Hıristiyanlar Kerala eyalet nüfusunun %19’unu oluşturuyor.
[15] 4. yüzyıldan İslamın gelişine dek Roma-İran sınırı, Rize – Erzurum - Silvan ve Mardin/Dara Rum tarafında kalmak üzere Kuzey-Güney doğrultusunda uzanan bir hat idi.
[16] Nusaybin Okulu daha 4. yüzyılda Mor Efrem tarafından kurulmuştu, 5. yy’da parladı. Yahudi Talmud literatüründe de Nusaybin Okulu sıkça zikredildiği için, bir tek okuldan ziyade (eski Oxford ve Cambridge gibi), çeşitli kurumların bir arada bulunduğu bir entelektüel merkez düşünmek gerekir. Halen Nusaybin merkezinde bulunan Mor Yakub manastır ve kilisesinin “Nusaybin Okulunun binası” diye gösterilmesi popüler bir yanılgı sayılmalıdır.
[17] Bu İmrul Kays, İslam öncesi Arap şairlerinin en büyüğü sayılan İmrul Kays bin Hucr ile karıştırılmamalıdır. Necd’de hüküm süren Kindî hanedanına mensup olan bu İmrul Kays da muhtemelen (Nasturi) Hıristiyandır. Taht hakkını kaybettikten sonra Rum imparatoruyla görüşmek için M 560 dolayında İstanbul’a gitmiş, dönüşte Ankara’da vefat etmiştir. Ankara’daki türbesinin halen Hıdırlık adı verilen yer olduğu söylenir.
[18] Bêth Ballo adı verilen yer muhtemelen bugün Adıyaman Gerger’e bağlı olan Bîbol (Konacık) köyüdür.
[19] Michel Chevalier, Les montagnards chrétiens du Hakkâri et du Kurdistan septentrional (Paris 1985) ayrıntılı tasvir ve harita verir. Birkaç sene önce Mollafenari’deki Kubbealtı Fotokopi’de hasbelkader bulmuştum.
[20] Bu dilin Türkiye’de konuşulduğu son yer Pervari’ye bağlı Hertvin (şimdi Ekindüzü) köyü idi. Köy halkının 1960 ve 70’lerde İsveç’e göçünden sonra, o ülkede birkaç yüz kişinin halen “Hertvince” adı verilen bu Aramice lehçesini konuşabildiği belirtiliyor.
[21] Tiyari vadisi Çukurca’nın batısındadır. Aşita (Çığlı) ve Keletan (Taşbaşı) köyleri sırasıyla Aşağı Tiyari ve Yukarı Tiyari nahiyelerinin merkez yerleşimleridir. Daha doğudaki Txuma vadisi (merkezi Zawita – Hişet köyü) ile birlikte bu bu yerler, 1846 öncesinde bölgedeki en güçlü “bağımsız” Nasturi aşiretlerinin yurdu idi.
[22] Oramar, şimdi Yüksekova’ya bağlı Dağlıca bucağı. Türkiye’nin en çarpıcı yerlerinden biridir. Kürt nüfus 1924’ten sonra yerleşmiş veya artmış görünüyor. Halen tamamen boşaltılmış olup harabedir.



  1. Hayret, Islamla ilgili yazilariniza hicbir yorum getiremese bile en azindan kufretmeden gecmeyen kitle bu yaziniza hic yorum birakmamis. Algilarini ve ogrenme arzularini diger tum inanislara kapatmalarindan mi kaynaklaniyor bu durum acaba?
    Yanıtla
  2. teşekkürler hocam. çok faydalı bir yazı. eline emeğine sağlık.
    Yanıtla
  3. Selamlar, çok güzel bir yazı olmuş Sevan bey,
    teşekkürler. Aklıma takılan bir kaç konu var Nestorilerle ilgili. Birincisi kendilerini Asuri olarak adlandırmaları ve kökenlerini Asur devletiyle ilişkilendirmeleri. Yanlış hatırlamıyorsam Ninova hafiri Sir Layard'da aynı görüşteydi. Bahsini ettiğiniz lehçeleri Akkadca'nın bir türevi olabilir mi?

    İkincisi patriklik makamının amca-yiğen silsilesi ile devam etmesi. Diğer hristiyan mezheplerin de ve ya zerdüştlerde bu gelenek var mı?

    Bir de şu Simko'nun ittahatçılığı meselesi var tabi. Türkiyeli ve ya Osmanlı değil bu adam. İran meskunu Kürtlerden, meselesi de İranlılarla. Gerçi ailesi o öldürüldükten sonra Türkiye'ye sığınmış ya orası ayrı mesele. İttahatçılığı ile ilgili fikriniz neye dayanıyor acaba?
    Muhammed'in peygamberliğinden önceki 5 yıl konusundaki sarsıcı tespitiniz muhteşem. Alın size doktora konusu. Tabi yönetecek yeterlilikte Türkiyeli İlahiyatçı var mı? Ya da Arap tarihçisi?
    Yanıtla
  4. Nasturi/Keldanilerin "Asuri" olarak adlandırılması daha ziyade coğrafi bir adlandırma sanırım (Kuzey Iraklı anlamında). Eski Asur devletinin resmi dili olan Asurice (yani Kuzey Akkadca) MÖ 1000 dolaylarında direkt mirasçı bırakmadan söndü. Suriye kökenli olan Aramice, Mezopotamya ve Asur'un günlük konuşma dili - ve daha sonra yazılı kültür dili - oldu.

    Birinci Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa öncülüğünde Türk askeri birlikleri Batı İran'ı iki kez işgal etti. Simko'nun o olaylar esnasında Türklerin adamı olduğunu Ervand Aprahamian'ın Modern İran Tarihi kitabında okudum (A History of Modern Iran, Cambridge 2008). Mayısta İran'a gittiğimde kitabı orada birine verdiğimden şimdi sayfa referansı veremiyorum.

  5. Yazı ve bilgiler güzel teşekkürler.

    Sevan bey,

    İnsan İsa tezini Nestorilerden aldığı fikri akla yatkın olmakla birlikte, Muhammed açısından daha pratik bir nokta yok mu?
    İsa'nın doğrudan Tanrının bir parçası olarak görülmesi, Muhammed'in peygamberlik iddiasını zayıflatmaz mı?
    Yani o dönemki insanlar bir yanda yeryüzüne gelmiş Tanrı ile insan özlü bir peygamber arasında ister istemez hiyerarşi kurarlardı. Bu durumda da İslam'ı ayrı bir kimlik/din olarak kurumsallaştırmak zor olmaz mıydı?

    Yani Muhammed açısından İsa'nın tanrılık iddiasını reddetmek başlı başına mantıklı değil mi?
    Yanıtla
  6. ağbi bi sürü bilgi vermişsinde ben götümü kıstım gittim.çok karışık konuşuyon kendimi bulamadım. sade ol lüften
    Yanıtla
  7. Kurandaki tuhaf isa öğretisi derken kastettiğiniz nedir? tam anlamadım. bence tuhaf olan hristiyanlığın isa öğretisi.ne de olsa tek tanrıcılıktan (bir nevi)çok tanrıcılığa geri dönüş ihtiva ediyor.
    gerçekten de karşılaştırmalı bir islamdaki isa , hristiyanlıktaki isa yazısı yazsanız ne iyi olur.
    Yanıtla

    Yanıtlar



    1. tuhaf derken sanirim su: o gunku dunyada isadan peygamber/elci diye bahsedip iman edenler arasinda, "isa tanri degildir / tanrinin oglu degildir" diyen birisi yok. (aslinda nestor da dememis oyle, sadece meryem'in dogurdugu tanri degildir, demis, meryem'i putlastirmamak amaciyla)
    2. Kuran'a göre İsa çarmıhta acı çekip can vermemiş, sadece öyle "gibi görünmüş". Nisa 157: "Meryem'e büyük bir iftirada bulundular ve: 'Meryem oğlu İsa Mesih'i, Allah'ın elçisini öldürdük' dediler. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar, fakat onlara öyle göründü. Ayrılığa düştükleri şeyde doğrusu şüphededirler, bu husustaki bilgileri ancak sanıya uymaktan ibarettir, kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah onu kendi katına yükseltti."
  8. Arianism ile Islamin Isa yorumu ile ne kadar benzestigini dikkate alirsak, Arianismin pek ortadan kalkmis oldugunu dusunemiyorum.

    Dahasi, su anda malesef ilgili kaynaklari tekrar bulamadim, Arianismin Arap yarimadasinda Islamin ortaya cikisindan hemen oncesine kadar var oldugunu da soyluyorlar.

    Bence daha da ilginc olan, sanki misyonunu devretmiscesine, Islamin ortaya cikisindan yaklasik 50-75 sene once yer acip yere girmis gibi ortaliktan cekilmis olmalaridir.
    Yanıtla
  9. "İsa’nın tanrılığını reddeden bir görüş erken Hıristiyanlık bünyesinde işitilmemiştir. İskenderiyeli Arios (ölümü M 336) Oğul’un tanrılığını reddetmez, ancak Baba’ya tabi ve ikincil sayar."

    Bazı Aşırı-Ariosçuların Oğul'un tanrılığını tamamen reddettiğini okumuştum. Bu yüzden diğer Ariosçularla da çatışmışlar.
    Yanıtla

Tuesday, November 20, 2012

Anlamak lazım bir yerde

Pek duyarlı, alıngan, hayal gücü zengin bir genç. Yetim. Zengin kadınla evlenince sesini duyurma imkânı buluyor. Mekke’de sayıları az olmayan Hıristiyanlarla ve (belki daha az sayıda) Yahudilerle temas ediyor. Onların menkıbelerini seviyor. Peygamberlerine özeniyor. Bir tür quasi-İbrahimî öğretiyi yaymaya girişiyor. Unutma ki o devirde Yahudo-Hıristiyanlık, çağın “globalist” akımı. “Bırak Mekke’nin köhne tanrılarını” diyor. “İstikbal kuzeydedir! Dünya Tek Tanrıya gidiyor. Uyan. Oku.”

Bugün olsa Avrupa Birliği taraftarı olurdu, kuşkum yok.

Müritleri artıyor. Çevresi büyüyor. Dinî çoğulculuğuyla tanınan Mekkelileri bile rahatsız etmeyi başarıyor. “Oğlum,” diyorlar, “senin tanrına itirazımız yok. Bak, Yahudilerin el-Eloh’una bile Kâbemizde yer açtık. Rahmetli dedenin yolundan gidip Yahudilere özeniyorsun, anlayışımız sonsuz. (Oğluna Abdul-Eloh adını vermişti o da.) Ama sen de başkalarının inançlarına saygı göster.” Laf anlatamayınca sürüyorlar.

Medine’ye sığınıyor. Medine’de Yahudiler egemen. Dolayısıyla kendi zihniyetine daha uygun bir ortam bulduğunu sanıyor. Yahudilere ittifak teklif ediyor. Sünneti, kurbanı, domuz yasağını, Kudüs’e secde etmeyi kabul ediyor. “Ama,” diyor, “İbrahim’in halefi İshak değil İsmail’di. Araptı. Benim önderliğimi kabul edeceksiniz.” Yahudiler bir müddet tereddüt ettikten sonra reddediyorlar. Şah mat! Projesi çıkmazdadır. Yahudiler fena kazık atmıştır. Global dünyanın peygamberi olma hayali ağır darbe yemiştir.

O noktadan sonra artık bambaşka bir insandır. Kaybedecek şeyi kalmamış bir kumarbazın yırtıcılığını sergiler. Medine’yi Yahudilerden temizler. Ayakta kalmak için finansman gerektiğini anlar; banka soygunculuğuna başlayan Dev-Gençliler gibi, kervan soygunculuğuna girişir. Mekkelilere karşı iki sürpriz zafer kazanınca cüreti artar. Potu artırır: kendisine katılacak olanlara brüt kârdan %80 teklif eder. Böyle cazip teklife kim direnebilir? Az zamanda, Arabistan’ın tüm servet avcıları yanındadır. Kasaları dolup taşar. Mısır tekfuru ile Suriye hakimi, gücünden ürkerler.

Son günlerinde geriye dönüp içi sızlamış mıdır? Fethi Okyar’a “vaziyetimiz tam bir diktatörlük manzarasıdır,” diye dert yanan Atatürk gibi, pişmanlık belirtisi göstermiş midir? Çadırında oturup arpa ekmeği yediği daha sade ve idealist günlerine özlem duymuş mudur? Duymuştur elbette. İnsanoğlunun kalbi tek sesli değil ki?

Ama büyük handikapı, libidosudur. İnsan belli bir yaştan sonra servetten de, ganimetten de gına getirebilir. İşi haleflerine devredip çadırına çekilebilir. Ama et tutkusu başka türlü bir ateştir. İnsanın aklını da, vicdanını da karartır, iradesini esir alır. Altmışını geçmiş bir adam, kendisine yılda iki taze gelin getiren bir yoldan geri dönebilir miydi? Zor.


53 yorum:

  1. **Potu artırır: kendisine katılacak olanlara brüt kârdan %80 teklif eder. Böyle cazip teklife kim direnebilir? Az zamanda, Arabistan’ın tüm servet avcıları yanındadır. Kasaları dolup taşar. Mısır tekfuru ile Suriye hakimi, gücünden ürkerler.** bu kısmı açar mısınız?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. acayim yarim dakka dusunmeyen evladim: din savaslarinda ganimetin beste biri allahin ve peygamberindir. beste dordu mucahitlere kalir. gelin allah bir deyin yagmalara katilin yuzde seksen size kalsin denmis.
    2. ilginç bir yazı. sizin hayal gücünüz geniş olmasın diyecekler.. bilmiyorum. ama iyiki yazmışsınız.
  2. Enfal suresi 41 ve diğer yerler, Muhammed ganimetten %20 alır. Kalan %80'i bırakır.

    Uhud ve Hendek'i izleyen beş yılda Arabistan'ın yağmacı aşiretlerinin hemen hepsi Muhammed'e katılır. Sizce mesajını inceleyip inandırıcı bulduklarından mıdır acaba?

    Hudeybiye Barışından sonra Mısır valisinin iki cariye hediye gönderdiği yazıyor. Kalbinin cömertliğinden midir sizce? Suriye'ye ilk saldırı 629 yılında; Muhammed'in ölümünden iki yıl sonra zaptetmişler. Siz Suriye valisi olsanız ürkmez miydiniz?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Suriye valisinin ve Mısır tekfurunun korkması çok normal zira onlar oralarda (Doğu) Roma adına hüküm sürüyorlardı ve oraların halkı Romadan kurtulmak için fırsat kolluyordu.Fırsat çıkar çıkmaz da Arapların yanına geçiverdiler.(Diofizit-Monofizit meselesi)
    2. ENFÂL Suresi Ayet-41
      Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün) kulumuza indirdiğimiz şeye inandıysanız, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).
  3. Cogu yerde mekkede muslumanligi yayarken baskilarla zulumlerle karsilastigi yazar ve bunu bi sinifsal savas olarak goren cok kisi var bu anlamda kendine büyük taban yaratmistir dogru mudur bunun hakkinda ne dusunursunuz sayin nisanyan?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Sınıfsal inandırıcı değil, çünkü Mekke aristokrasisinin ileri gelenleri var müritleri arasında. "Baskı" da çok inandırıcı değil, çünkü dini hoşgörü çoktanrılı sistemlerin temel karakteristiğidir. "Törelerimize saygı göster, senin tanrını da kabul edelim" derler. İnançlara saygısızlık edince kapı dışarı etmişler.
  4. eğleniyorsun yine:)
    Yanıtla
  5. "Peygamberlik"i bir meslek saydığınız ve gerçek anlamıyla bir peygamber arayışı/ihtiyacı duymadığınız için peygamberlik iddia eden herkesin -size göre- yalancı vb. olması gerekiyor. Mucize'ye kapınız kapalı. Herşey "adi/beşeri" düzlemde bir yere konmalı, uydurulmalı.

    Ve aslında bunun 'aklı başında' olmakla bir ilgisi yok. Böylesi hoşunuza gidiyor. Tabi aynısı aksine inananlar için de geçerli. Burada açıkça ortaya konması gereken aslında bu. İnancımız için "aklın gereği" demeden önce "keyfimin gereği" demeyi başarmalıyız. Diğer türlü "benim inancım seninkini döver" der gibi itici oluyoruz. Ve kendimizi bizim inancımızda olmayana kapatıyoruz. Bence bu bir kayıp.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Aklı başında olmak tarihe baktığında bazı olaylar için ad hoc değişiklikler getirmeden her olayı aynı temel dizgeyle yorumlamaktır. Dünya tarihini "adi/beşeri" düzlemde açıklamak elbette daha genel bir kuram gerektireceğinden daha zor olan yoldur, jeolojinin cansızın tarihini açıklarken, biyolojinin canlının tarihini açıklarken içinde bulunduğu türden bir zorluk. Tarihçinin diğerlerinden bir farkı varsa, getireceği kavramların daha esnek olabilmesidir. Bu bakımdan Machiavelli, Hegel, İbn Haldun, Braudel, Tacitus, Thoukudides aklı başında şeyler söylemiştir, her birinin kullandığı aygıtlar ve temel aldığı kavramlar birbirinden çok farklı olsa bile. Kiminin yaklaşımı bugün bize aşırı spekülatif ve tarihyazıcılığının vardığı bulgular ışığında eskitilmiş, hatta bilim-dışı gelebilir. Bu onların aklı başında olmadıklarını göstermez. Bay 'düşünce'ninse Feyerabend/Kuhn'dan çöplenilmiş bir 'paradigma' farkı dayatmaya çalıştığını görüyorum. Aslında günümüzde tüm yobazların zaman zaman başvurduğu önemli bir kaçış argümanıdır, bunun kendi dinlerinin özünde bulunan mutlak iddiayı nasıl yıprattığını o anda pek düşünmezler. Her durumda getirdikleri "sen kendi paradigmanı/bakış açını/aksiyomlarını (ve bilmem başka ne sikimse) getiriyorsun bense kendiminkileri" itirazına yanıtımız şu olmalıdır kanımca: Sen tarihin geneline baktığında aşağı yukarı yukarıdaki adlara benzer genellikte (onlar kadar ustalıklı ya da orijinal demiyorum) bir neden-sonuç ilişkisi içinde olayları değerlendirirken bazı özel durumlarda bunu askıya alıp, mucize, vahiy, lütfullah gibi kavramlarla kısa yoldan kendine Ausnahmezustand keyfi çekiyorsun (Üstelik egemen falan da değilsin. Neyse). Sen Büyük Buhran'ı, Neolitik dönemdeki gelişmeleri, Milli Mücadele'yi, Tutsilerle Hutiler arasındaki katliamları ve torbadan senin için çekeceğim hemen her tarihsel önemi olan, kaydadeğer bir değişiklik getirmiş olayı ya da süreci, ama doğru ama yanlış, ama bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir acemilikle ama konuyla ilgili olduğundan dolayı yüksek bir isabetle, yorumlayacaksındır, bundan hiç kuşkum yok, ancak hepsinde karşındaki insanla iletişimin ön koşulu olan 'adi/beşeri' bir düzlemde yapacaksındır bunu. Dinler tarihi hariç! Senin bu nedenle bir paradigman ya da bakış açın yok. İler tutar yanı olmayan bir yamalı bohçan var elinde, bu da mantıklı kendi içinde dediğin. Keyfinin gereği olduğu kuşkusuz da bizler keyfekeder inandığımız şeyleri iletişimimizin, eğitimimizin temeli niye yapacağız onu anlayamıyorum.
  6. Bak bu gerçekten çok bilgilendirici... Hadis vs. biliyoruz zateniyi kötü neyin ne olduğunu ama islam nasıl olmuş da bir kişiden birkaç kişiye, oradan koskoca bir devlete dönüşmüş merak ederdim. Arka planında muhakkak sosyal ve iktisadi bir şeyler olmalı, sadece maneviyatla bu kadar insanı arkasına alamaz diye düşünürdüm. Bu yazı aşağı yukarı açıklıyor...
    Bu tarz bir mekanizma olmasa nasıl olacak zaten? "hele gelin bak bişey dicem. Allah tektir tamam mı..." diyecek bizimki; ahali de "hakkaten yav dur şunun köpeği olalım" mı diyecek :)
    Tarihi din perspektifi olmadan okuyabilmek de önemli gerçekten. Ellerine sağlık...
    Yanıtla
  7. hocam 60 yaşındaki bir adamın et tutkusundan bahsediyorsunuz ki o devirde herhalde cialis veya viagra muadili ilaçlar vardı.herkesten iki taze gelin seks için filan pek inandırıcı değil.kalp-damar,şeker,vb.. rahatsızlıkları olmayan bir adamdı aynı zamanda bu yaşlı mekkeli.ayrıca bu % 20 ganimetleri alıp ne yapmış bu adam?kendi için bir anıt mezar mı?bir saray mı?firavunlar gibi mi yaşamış?fakir fukarayı gözettiğinden bahsediliyor bunlar da mı yalan dolan?
    Yanıtla
  8. Sevan Bey, kusura bakmayın ama (işkembe-i kübradan) desteksiz salladığınız nasıl da meydana çıkıyor ! Bir kere o devirde Mekke sakinlerinden Yahudi olan yoktu. Ancak ticaret için gelirlerdi. Yahudiler şimali Ceziret'ül Arab'da Teyme, Hayber, Yesrib ve Fedek gibi yerlerde mukim idiler ve bir de Yemen'de vardılar. Bunlar Roma zulmünden kaçıp hicret etmişlerdi. Yemen'dekiler ise daha ziyade Yahudi kral ZüNuvas devrinin bakıyyeleriydiler. Ayrıca MS 13. asra değin Yahudiler, Beni İsra'il olarak tesmiye edilirlerdi. Siz İsra'il kelimesinin etimolojisini ayrıyeten öğrenirsiniz :) Bunlardan başka o devirde Ceziretül Arab'daki Hristiyanlar Asir, Yemen ve Necd'de mukimdiler. Yahudi ve Hristiyanların ekserisi bozgunculuk ve şenaat yapınca, hz Ömer(ra) devrine kadar BiladüşŞam'a tehcir edilmişlerdir.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Notunuzun tercümesi: "Ben bu işleri okudum, dinimden ötürü size terbiyesizlik etmek zorundayım, ama çok uğraşmama rağmen yazınızda bir hata bulamadım."

      Yahudiler Mekke sakini miydi demişim? Madem ticaret için gelirlerdi, Muhammed onlarla sohbet etmiş değil midir? Babasına neden Yahudi tanrısının adı verilmiş?

      Yahudilerin a, b ve c mahallerinde mukim olduğunu bilince, e ve f mahallerinde var olmadıkları sonucunu nasıl çıkarırsınız? Habeşistan'da mesela ibadullah vardılar, hatta sonraki devirde bir ara egemen de oldular. Habeşistan'a giden sahabe onlardan habersiz miydi?

      Ömer zamanında Hıristiyanların ekserisi tehcir edildiyse, Muhammed'in gençliği devrinde bunların Hicaz'da varolmadığı sonucu mu çıkar?

      İsra'il in etimolojisine de Taraf'taki bir yazımda değinmiştim. Araştırıp bulun bi zahmet.
  9. Sevan bey,

    Bu yazi 'olMAmis'.

    Olmamis, cunku daha sonralari 'pencik' olarak da bildigimiz paylasim seklinin Muhammed'in basarisinin anahtari oldugunu iddia ediyorsunuz. Bu iddia, Net'te Islam'i elestiren sitede de yer alana ama yine de yuzeysel olmaktan oteye gidemeyen bir iddiadir.

    Yuzeyseldir; cunku, liderin onculugunde elde edilen zaferin ganimetlerinin katilimcilarla paylasildiginin tek ornegi o degil. Romalilar da Antik Yunan da (digerleri de) bunu aynen boyle yapiyorlardi. Dolayisi ile, Muhammed pek de bilinmeyen bir sey icad etmis sayilmaz.

    Yeni bir sey olmadigini gorursek, ayni yontemin Muhammed'in savastiklari taraflarca da kullanildigini farzetmemiz pek de abartma sayilmaz.

    Hal bu olunca, zaferleri filan 'pencik' paylasimina baglamak anlamli olmaz.

    Dahasi, eger Muhammed sizin isaret ettiginiz kadar 'culsuz' kalmis idiyse, sadece yuzde seksenini vermekle de bir yere varamaz olmaliydi --oyle ya, cok daha zengin/varsil olan dusmanlari (yuzde seksenini filan degil) ganimetin tamamini askerlere terkedebilirdi. Sonucta kac paralik ganimetten bahsediyor olabiliriz ki..

    Kisacasi, cok daha tutarli analizler yapabilcekken, olan biteni "yuzde sekseni vermek" ile aciklamak --diger Internet sitelerinde yazan ayak takimina belki-- ama size hic yakismadi.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Adam Mekke'deki 12 senesinde toplam 200 kişiyi ikna etmiş. Ki Mekke'de tanınan biri, saygı gören bir aileye mensup, müritlerinin çoğu da ya akraba ya dost.

      Medine'deki ilk üç beş senede bir miktar siyasi destek toplamış, sonra onu da kaybetmiş. Uhud savaşı arefesinde müttefikleri kendisini terketmiş. Yolun sonu görünmüş.

      Derken beş sene içinde Arabistan'da kaç tane vahşi aşiret varsa hepsinin coşkulu birer Muhammedci kesildiğini görüyoruz. Bu ne iştir? Hepsine birden vahiy mi geldi? Kaset mi gönderildi? "Ha tabi lan, Allah bir," deyip hidayete mi erdiler?

      ***
      Kaç paralık ganimetten bahsediyor olabiliriz? Belli ki zamanın koşullarına göre bayağı ciddi bir ganimet ki, on sene içinde Mısır'ı, Suriye'yi ve İran'ı fethedecek bir askeri gücü finanse edebiliyor. Ordu demek para demektir. Nereden buldular o parayı?

      ***
      Düşmanları da ganimet dağıtabilir miydi? Hayır efendim. Arabistan'ın tek önemli ticaret yolu Şam'ı Yemen'e (ve oradan Habeşistan'a) bağlayan yoldur. Bu yola Mekkeliler hakimdi. Mekkenin çıkarı statükodan (güvenlikten) yana olduğu için, zaten varolan paylaşım düzeni dışında ganimet dağıtmalarına imkân yoktu.

      Muhammed'in politikası klasik gerilla veya eşkiya stratejisidir. Boru hattını patlat, yandaşlarına bedava petrol dağıt, sen de yüzdeni al!
    2. Yiğit Bulut da böyle yapıyor analizi.
    3. Dev-Yol, Dev-Sol ya da PKK mensuplarinin bu orgutlere katilim sebeplerinin ve kendi hayatlarini ortaya koymalarinin arkasinda 'pencik' vaadine kanmalari oldugunu soylemiyorsunuzdur umarim --ama, yazdiklarinizin tam da bunu ve kuvvetle isaret ettigini de gormezden gelmek mumkun degil.

      Eger dediginiz o ise, siz, ideolojilerin sadece 19nc yuzyil sonrasi icad edildigini; ondan once boyle bir seyin mevcut olmasinin mumkun olmadigini dusunenlerden olmalisiniz.

      Sayet oyleyse, bu, benim sukut-u hayalimi sadece artirir...

      Sunu soylemek istiyorum:

      Evet, 'Cahiliyye' donemi hakkinda, malesef, cok cahiliz (en azindan ben oyleyim); cunku, o doneme ait elimizde bilgi ve belge yok denecek kadar az --ya sonradan imha edildiler, ya da o donemdeki hayatin geregi olarak yoktu bunlar.

      Her ne ise.

      Ama, sunu gormek zorundayiz: Etrafta Hiristiyanlar da mevcut ise de, donemin baskin organize dininin Musevilik/Yahudilik oldugunu kabul etmeliyiz.

      Bir de, bu gruplarin disinda kalan 'oteki'ler.

      Bu 'oteki'lerin kimlere neden dis biledigini, lavastan yeterince pay alamayislarini ne gibi sebeplere bagladiklarini sorgulamazsak; tipki 'PKK'nin aciliminin 'Parasiz Kalan Kurtler' oldugunu sanmak gibi bir yuzeysellik hatasina duseriz...

      Evet, tabii ki, gunun sonunda bir cok seyin gerekcesini maddiyata indirgeyebiliriz; ama, bu yeterince aciklayici olmaz.

      En azindan, zaman icinde birikmis toplumsal husumetleri de dikkate almaliyiz.

      Bir de, tabii ki, bu 'zaman icinde birikmis toplumsal husumetleri' uygun aksiyonlara tahvil edecek liderlere ihtiyac var.

      [O donemde, bolgede cok sayida 'peygamber'in peydahlandigini da bilirsek, toplumca aranan liderligin neye benzedigini de belirlemis oluruz galiba.]

      Muhammed'in ortaya cikis dinamiklerinin bu cercevede oldugunu dusunuyorum.

      Etraftaki diger 'sahte' peygamberlerden temel farkinin da

      1) Sayan-i dikkat derecede itibar (sosyal sermaye) biriktirmis bir kisi olmasi

      2) Hatice'nin muazzam serveti tarafindan desteklenmesi

      oldugunu soyleyebiliriz.

      [devam..]
    4. [..devam]

      Ozellikle 2nc faktorun sizin "parayi nereden buldu?" sorunuza cevap teskil edecegi kanaatindeyim --en azindan 'seed money' odur ve cok onemlidir.

      [Islami sitelerin akIm derken bokum dediklerini farketmeksizin Hatice'nin "80 bin deve yuku kervanlari" oldugu yonundeki dangalakca abartilarini bir kenara koysak da, mesela, Wikipedia'daki "Khadija's caravan equalled the caravans of all other traders of the Quraish put together" ifadesini gozardi edemeyiz.

      https://en.wikipedia.org/wiki/Khadijah_bint_Khuwaylid#Biography

      Bu fevkalade muhim bir servettir ve

      "She bore patiently in the face of persecution to which her revered husband and his small band of believers were exposed at the hands of the polytheists and aristocrats of the Quraish, sacrificing her vast wealth helping to promote Islam, helping to free slaves who had embraced Islam, and helping to feed and shelter the community of Muslims that slowly but surely began to grow in numbers and strength, seeking God's rewards.

      Khadijah proved her dedication to her husband and his followers during the Boycott of 617 CE, in which the Quraysh attacked, imprisoned, and beat any who followed Muhammad and believed in his teachings.

      The followers of Muhammad would endure days without food or drink bringing some to their death and others would fall very ill.

      This was an especially important moment for showing how loyal Khadijah was to the sayings of her husband. Khadijah was raised/lived in the lap of luxury never having to fear when her next meal would come or face cruel torture.

      By remaining by the side of the devoted followers of her husband, Khadijah proved that she believed in the words of her husband and would always fight for the developing ways of Islam.

      She remained at his side and supported him throughout his mission to spread Islam.
      "

      https://en.wikipedia.org/wiki/Khadijah_bint_Khuwaylid#Becoming_the_first_Muslim

      ifadelerinde bu servetin (ve itibarin) nasil kullanildigina yonelik oldukca aciklayici isaretler gorebiliriz.

      [Hatice'nin bu serveti neden bu sekilde Muhammed'in emrine amade kildiginin da bir arka plani olmali; ama, elde Hatice'nin mazisi hakkinda yeterince bilgi olmadigi icin bu bir soru isareti olmaktan oteye gecemiyor pek.]

      Sonuc: Goruldugu uzere, gereken para mevcuttur. Kitlelere ulasmak icin gereken itibar da oyle. Kendini 'oteki' hisseden de kitleler de zebil (bkz Armstrong'un Muhammed isimli kitabi).

      Daha ne lazim?

      'It takes a crank to start a revolution'..

      Hulasa-i kelam: 'Eskiya dunyaya hukumdar olmaz".. Cok daha fazlasi gerekir. Bunlari dikkate almadan yapilan analizler de, haliyle, 'OlMAmis' olmakla malul olur.. :)
  10. atatürk'ün fethi okyar'a söylediği sözün kaynağını sunmanız mümkün müdür acaba? Internette bu cümleyi veren tek site sizin siteniz.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Fethi Okyar, Üç Devirde bir Adam, der. Cemal Kutay, İstanbul 1980. sf. 392-393.

      Buna benzer bir başka anlatım Afet İnan, Atatürkçülük Nedir? (der. Yaşar Nabi Nayır) sf 101-102.

      Mete Tunçay, Türkiye'de Tek Parti Rejiminin Kuruluşu kitabında bu hadiseyi çeşitli kaynaklardan kıyaslamalı olarak aktarır yanlış hatırlamıyorsam, ama şimdi sayfa aramaya üşendim.
  11. Klasik saldırgan zihniyeti: Peygamberi libido avcısıyla suçlamak, savaş ganimetlerinden dolayı kendisini "eşkiya"lıkla yaftalamak vs. Aklı sıra Peygamber'i "gerçeklik" kisvesi altında karalamak.. Tabi bunları ancak böyle "at gözlüğü" sahipleri yutar. Mekke'de geçirilen onca zor süreçten sonra Medineliler Peygamber'e sahip çıkıyor, onu bünyesine kabul ediyorlar. Dinini ve çağrısını benimsiyorlar. Onunla birlikte hicret eden tüm Mekkeli ashabına evlerini açıyorlar. Kel başa şimşir tarak sizinkisi.. Kendi çapınızda kılıf uyduraak yeni insanlara ders anlatmaya devam edin, zira saçmalıklarınızı okumak oldukça keyiflendiriyor:) kolay gelsin
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Suçlamak, yaftalamk, karalamak, şimşir tarak,kendi çap, kılıf,saçma dediğinizde, kendinizi bu kavramlarda bulmuyor olduğunuza inandığınız her halinizden belli. Acınası bir taraftarlık körlüğü aslında.İnsan zekası işte öyle harikaki sizi bile kendisine hayran bıraktırır.
  12. Muhammet zamanında, iftihar ettiğin toplum kızlarını diri diri gömerlerdi. Muhammet onları hizaya getirdi ve her kesi eşit birer insan haline getirdi.

    Muhammedi anlaman için İslam kökenli tarih kitaplarını oku dersem yanlıdır dersin. O zaman İslamın tarihini anlaman için Avrupalıların yazdığı tarih kitaplarını oku ki Müslüman bir toplum içinde sülalen nasıl asırlarca güvende yaşadığını öğren.

    Sende akıl sorgulaması olmadığı için fazla yazmayacağım. Sadece bu kadarını yazacağım. İnsanlar ne kadar İslama uygun yaşadılarsa Allah ta onları şerefli yaşadı. Osmanlı devleti islama uyunca 600 yıl dünyanın tek hakimi oldular. Ne zaman ki insanlar İslam yerine zevkine göre yaşadı Allah ta onların şerefsiz ve başkasına köle gibi yaşamasını yaşamasını nasip etti. Şimdiki İslamı yarım yaşayan toplumlar gibi. BM Güvenlik konseyinde müslüman ülkelerin temsilcisi bile yoktur.
    İstesen de istemesen de yakında Müslümanlar İslama sarılmak suretiyle geçmişteki ihtişamına tekrar kavuşacaklar ve senin gibiler de o toplumda güvende yaşamayı öğrenecekler.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. "İslama uygun yaşamak" dediğin şey yağma, talan ve fetih ise, o zaman haklısın evet. İslam devletleri yağma ve fetih peşinde koştukları sürece dünya onlardan korktu. Medeniyette başkaca bir iddiaları olmadığından, yağma ve fetih furyası bitince çöktüler. Evet, mantıklı. Haklısın.
    2. Osmanlı Devleti islamdan uzaklaşınca değil islamla bir olduktan sonra yok olmuştur. Matbaa olayını bir araştır. Bilimin nasıl köhneleştiğini bir araştır.

      Araştır ki bir devletin islamdan uzaklaştığı için müslüman olmayan devletlerce ezilip yılıdığını görebilesin. Madem bir devleti ayakta tutan islami unsurlar, o zaman nasıl oluyor da gayrimüslimlerce dağıtılıyor?

      Avrupa'yı bugün her anlamda güçlü kılan en büyük özelliği, pozitivizm akımıdır, islamiyet değil. İslamiyetin egemen olduğu yerlerin durumu da bariz, anlatmaya gerek yok.
    3. Ezbere konuşuyorsun. Matbaa olayı da senin söylediğin veya uzun yıllardır bize öğretildiği gibi değil, orada çok başka sebepler var. Bunları İslamdan hiç hazzetmeyen bir ateist olarak söylüyorum. Nişanyan'ın Osmanlı'nın çöküş sebebiyle ilgili dediklerine katılıyorum. Osmanlı siyasi olarak da, ekonomik olarak da, kültürel olarak da en parlak devrini fetihten fethe koştukları devirde yaşadı. Osmanlı'yı fetihlere iten ana etken de İslamdır.
  13. Rahmetli dedenin yolundan gidip Yahudilere özeniyorsun, anlayışımız sonsuz. (Oğluna Abdul-Eloh adını vermişti o da.)

    Babasına neden Yahudi tanrısının adı verilmiş?


    Sevan Bey, benim okuduğum, bildiğim kadarıyla, Allah putperest Araplarda (belki bir bölümünde, belki de hepsinde) İslam'dan çok önce de (belki yüz yıllar, belki de bin yıllar önce) zaten var olan bir tanrı (tanrılardan biri, asla tek tanrı değil) ve putperest Arap dinine tek tanrıcı dinlerden girmemiş (bu kısmı önemli olduğu için vurguluyorum). En azından Mekke ve çevresindeki putperestlerde İslam'dan çok öncesinden beri yaratıcı tanrı olduğu şeklinde bir malumata sahibiz. Yahudilerin Eloh'uyla bağlantısı muhtemelen iki halkın ortak Sami kökünden kaynaklı etimolojik bir bağlantıdan ibaret (benzer isimli tanrılar diğer Sami halklarda da karşımıza çıkıyor). O yüzden sizden bu konudaki argümanlarınızı temellendirmenizi rica edeceğim.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Arap prehistoryasını bilmeden emin olmak mümkünd eğil ebette. Ama A) Eloh adlı tanrı diğer Sami kültürlerinde yok, Yahudilerin ulusal tanrısının adı gibi duruyor, B) Tüm çoktanrıcı kültürlerde buna benzer olgular vardır, komşu kültürlerin tanrılarını kendi pantheonlarına dahil ederler. Hindular mesela İsayı ve Müslüman Allahını da kendi tanrıları arasında sayıyorlar. C) Arabistan'da ve bilhassa Mekke'de kökenini İbrahim'e dayandıran ve Yahudi geleneğine yakınlık duyan bir kesimin olduğu anlaşılıyor.
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.
    3. Allah gerçekten de sizin dediğiniz gibi pagan Mekkeli Arapların inancına - muhtemelen Muhammed'den önceki birkaç yüzyıl içinde - Hristiyanlık veya Yahudilik'ten girmiş olabilir. Bence Hristiyanlık'tan girmiş olması daha muhtemel, zira pagan Mekke'deki Hristiyan nüfuzu Yahudi nüfuzundan muhtemelen daha fazlaydı ve Aramice konuşan Hristiyanların Hristiyan tek tanrısı için kullandığı "Alaha" kelimesi "Allah" kelimesine aşırı derecede benziyor (zaten "Allah" kelimesinin "el ilah" yerine "Alaha"dan geldiğini düşünen dilciler ve tarihçiler var). Pagan Mekkeliler Hristiyanların Alaha'sını Arapça telaffuza daha uygun olacak şekilde Allah ismiyle kendi dinlerine ithal etmiş ve onu kendi pagan dinlerinin yaratıcı tanrısı olarak benimsemiş olabilir. Muhammed de Allah'ı - muhtemelen kendi sülalesinin geleneğinden ötürü (bkz. babasının adı) - yüksek bir yerde tutmasından ve Allah'ın Hristiyan ve dolayısıyla tektanrıcı köklerinin farkında olmasından dolayı Mekke dinini Allah dışındaki tanrılardan temizleme fikrini geliştirmiş olabilir pekala. Sonucunu biliyoruz. :)
  14. Mr S.N., hadi inanmıyorsun sövme bari, yoksa belki o tarafta Turan Dursun'la bir araya gelirsin; gerçi senin Islam işlerinde onun kadar ilminde yok ama neyse. Irfan zati hepinizde sıfır... Hicretin 9. senesinde Resul i Ekrem(sav)'in bir Hristiyan heyetiyle buluşması var önce onu öğren. Sonra Müellefetül Kulüb neymiş, onu da öğren.
    Yanıtla
  15. Sevan bey şöyle düşünsek: allah bütün insan davranışlarını kendisi kurguladığı için peygamberini de bunlara göre hareket ettirdi. paragözleri parayla yanına çekmesini(tabi bu teori doğruysa) sağladı. Zaten islamda münafık mümin ayrımı vardır. marks gibi bir entellektüelin bile yapamayacağı toplumsal analizleri mekkeli bir arabın yapabileceğini kabul etmek bana çok saçma geliyor. Ayrıyeten mekke toplumu farklılığa çok saygılıydı cümleniz tam bir fecaat ve sizin samimiyetinizden şüphe uyandırıcı. kadın meselesini de tam olarak ne olduğunu bilemeyiz belki sayıları bilebiliriz ama onlarla niye evlendiği hakkında sadece teori kurabiliriz. hatta gerçekten sabah akşam ilişkiye giriyorsa bile bu insanlara evlilik içerisindeki cinselliğin kötü birşey olmadığını göstermek için bile olabilir. Elah allah ilişkisi ise sadece bir tesadüf olabilir, bunu alıp islamı çökertecek birşey gibi sunmanız da bilinçaltınızdan güzel bir örnek. Ya da ikisinin kökeni de gerçek bir vahiyden geliyordur
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Eleştirel düşünce yeteneğinizi ve sağduyunuzu iptal ettikten sonra yeryüzündeki her şey iyi niyetli bir kurgucunun kurgusuna dayandırılabilir. Bkz. Voltaire, Candide. Her kötülük neden var? İnsanları sınamak için. İsrail neden Filistinlileri ağzına sıçıyor? Müslümanlar uyansın diye. Bu lokantanın yemeği neden kötü? Çok yesem tansiyonum çıkar, yemeyeyim diye Allah bozdu. Muhammed neden önüne çıkan hatunu düzmüş? İnsanlar eskiden evlilikte cinsel münasebete girileceğini bilmiyordu, onlara öğretsin diye.

      Baya eğlencelidir bu akılyürütme biçimi biliyor musunuz?
    2. bu söylediğiniz şeyler kurulmuş mantığı yok etmiyor. Anladığım kadarıyla siz bu 'iyimser' mantığı tercih etmem diyorsunuz. Olabilir tercih meselesi. Ama benim böyle yazmamın nedeni kadın meselesinin çok ayrıntı kaldığını düşünmem. O yüzden bu kadar iyimserim. peygamberin bütün hayatına bakarsak başarılarını tamamen tesadüf saymakta ayrı bir sağduyusuzluk gibi geliyor. Tabi ki bunların materyalist bir açıklaması vardır. Ama hepsi mi muhammedi buldu bunu da düşünmek lazım. Peygamber olmasaydı hatice ile gül gibi yaşardı parası da var kadın derdi de olmazdı.et sevdası konusunda şunu söylemek lazım hiç bitmez demeyin kesin değil yaşlandıkça rahatlayan bu konuda birçok insan olabilir.bunun dışında o hadis kitaplarında paygamberin bu yolda çektiği bir sürü ıstırap yazar. Yaptığı bir ton ibadet yazar.daha bir çok şey söylenebilir ama hiç yazma motivasyonum yok çünkü siz ne yaparsanız yapın ben kabul etmem kafasındasınız. o yüzden devam edin, yolunuz açık olsun.
    3. Sayın Nişanyan, öncelikle "hatunu düzmüş" gibi edepsiz ifadelerden dolayı sizi kınıyorum. İkincisi müslümanların savaşlarda elde edilen ganimetler dışında kervanlara saldırıp yağma talan yaptıkları tarihen vaki değildir. Bedir savaşı öncesi kervana yapılan saldırı, o kervanda müslümanların mekke'de bıraktığı malların bulunması ve ebu süfyanın onları götürüp şamda satma isteği idi. Bunun dışında müslümanların herhangi bir kervana saldırdığına dair tarihten bize bir delil getirirseniz sevinirim.
  16. "Medine’yi Yahudilerden temizler. Ayakta kalmak için finansman gerektiğini anlar; banka soygunculuğuna başlayan Dev-Gençliler gibi, kervan soygunculuğuna girişir. Mekkelilere karşı iki sürpriz zafer kazanınca cüreti artar."

    Kervan soygunculugu dediginiz sey Bedr savasinin sebebiydi (tabi ki bahsettiginizden farkli bir sebebe dayaniyordu orasini gecelim, ufak bir detay retoriginizin icinde) eger boyleyse peygamber yahudilerden kazik yemeden once soygunculuga girismeye baslamistir, o zaman burada yazdiginiz hikayenin hem kronolojik siralamasi yanlis olur hem de ima ettiginiz "kazigi yedi ondan sonra boyle yollara giristi" argumani duser.

    diyebilirsiniz ki yahudilerden kazik yemesiyle soygunculuga girismesi arasinda anlamsal ve kronolojik bir bag yoktur. yani soygunculuga baslamistir zaten bunun sebebi finansman gerekcesidir, yahudilerden bir ara kazigi yemistir bunun devgence baglamasiyla bir alakasi yoktur. o zaman yahudilerden yedigi kazigin ilk cumle olarak arzi endam etmesinin sebebi nedir?


    "Potu artırır: kendisine katılacak olanlara brüt kârdan %80 teklif eder. Böyle cazip teklife kim direnebilir? Az zamanda, Arabistan’ın tüm servet avcıları yanındadır. Kasaları dolup taşar. Mısır tekfuru ile Suriye hakimi, gücünden ürkerler."

    muellefei kulub ayetinden bahsediyorsunuz sanirim. bu da mekkenin fethinden sonradir, zaten insanlarin baska bir ayetin de soyledigi gibi fevc fevc islama katilmasi ima ettiginizden farkli nedenlere dayanir, evet bir cok kabile menfaat sebebiyle islama katilmistir ancak bunlar politik gucun elde edilmesinden sonra yani mekkenin fethinden sonra gerceklesmistir. hali hazirdaki yuzde 80 teorisi tek basina bu durumu aciklamaktan fersah fersah uzaktir.

    bu arada bildigim kadariyla araplarin nasil olup da cok kisa bir surede bizansi ve irani darma duman ettiklerini aciklayabilen dogru duzgun bir teori ve kaynak bilmiyorum. sizin bir oneriniz var mi?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Doğru, soygunculuğa önce başlamış; Yahudilerle sonra bozuşmuş. Acep ahlaken mi karşı çıkmışlar? Yoksa "Mekkeliler bu maçı kazanır, aman ezilmeyelim" diye mi düşünmüşler? Yoksa "bu adam güçlenince bizi temizler" diye mi aymışlar?

      Arabistanda neden güçlendiğini bence yağma ve soygundan başka bir faktörle açıklamak zor.

      Bizans ve İran neden direnemiş meselesine gelince, o konuda bir hayli esaslı çalışmalar var. A) 6. yy ortalarından itibaren Bizans idari ve askeri sisteminin çökmesi, nüfusun yarı yarıya azalması. B) 610'lardan 630'lara kadar devam eden kahredici Bizans-İran savaşları.
    2. Hocam yahudilerin kac kabile olduklari ne zaman ve ne sebeple muslumanlarla bozustuklari oldukca detayli bir sekilde anlatiliyor. amaciniza uygun delili muhtemelen islam kaynaklarindan bile bulabilirsiniz. ne dusunduklerine iliskin spekulasyon yapmaya gerek yok.

      guclenmeyi de illa yagma ve soyguna baglamak zorunda degiliz. sonucta mekke hendek savasiyla beraber siyasi olarak ve cok kisa bir sure sonra da ideolojik olarak yeniliyor. o zamana kadar mekkeyle taraf olanlar da taraf degistiriyorlar. gordugum kadariyla tartismayi icgudusel bir iddia uzerinden yurutuyorsunuz.
  17. Sevan Bey; kitaplardan öğrendiğimiz kadarıyla "cahiliye dönemi" arabistanında, kız çocukları diri diri toprağa gömülürmüş.Yada X işkence yöntemlerine tabi tutulurmuş.Sonrasında İslamiyet ile birlikte "özgürlüklerine" kavuştukları söylenir durur.Sizin bu konudaki fikrinizi merak ediyorum rica etsem açıklar mısınız?
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Kaynağını bilmiyorum bu "bilginin", ama klasik kara propaganda gibi görünüyor. Her toplumda münferit olarak böyle vakalar vardır; ama bunun norm haline geldiği bir düzen düşünülemez. Kuran ve hadisten anlaşıldığı kadarıyla o dönemin kadınları hiç öyle ezik gibi görünmüyorlar.
    2. Çocuk katli kara propaganda değil ne yazık ki... Bir tek pagan Araplar (veya İbrahim'in kavmi) arasında da görülmemiş. Antropolojik bir olgu. Epey bir kaynak var bu konuda. Kojin Karatani de Modern Japon Edebiyatı ile ilgili kitabında "çocuğun insan sayılması" meselesi üzerinde dururken bu konudan bahis açıyor.
  18. Erkek sunneti Kuran'in neresinde var? Soyle biz de ogrenelim. Yahudilerden almis.

    Domuz yasagini almis. Etli-sutlu, hamursuz gibi sacmaliklari niye almamis? Cevap yok.

    Zevk u sefa icinde olan bir "kasaba despotu" ickiyi neden yasakliyor? Bir ay hic bira icmeden dur. Kontrollu deney.

    Patronice oldukten sonra bunca sermayesi biriken bir kimse tutar da faizi yasaklar mi? Hele ki siyasi iktidar elde ettikten sonra. Osmanli'da devlet bankaciligi Fatih'le basladi.

    O donem ondan fazla karisi, yuzden fazla evladi olanlar vardi. Maddi durumu da iyi. Koca Roma Imparatorlugu'yla dalasmaya gerek yok harem icin.

    Badr'da 1 e 3 yendi. Napolyon mubarek.

    Olmeden 6 ay evvel "Nubuvvet bitti." denilerek emekli olunuyor. Kendi istegiyle tahtan inen firavun duymadim.
    Yanıtla
  19. Zekice ama biraz kısa kesmişsiniz yazınızıSevan bey. Aceleci bi son durumu var.
    Yanıtla
  20. güzel yazı tebrik ederim
    Yanıtla
  21. Şu an Kur'anı Kerim'in Türkçe meali önümde açık. Defalarca farklı ayet sıralamaları ya da baştan okuduğum kitabı, bu defa ayetlerin iniş sırasına göre okuyorum. Cinsiyetim kadın. Bir kadın olarak Kur'anda yakaladığım "aşağılama-toplum dışına itme-kadını hakir görme vb." o kadar çok ayrıntı var ki buraya yazsam sanırım sayfalar eder. Hz. Muhammed'i insan olarak incelediğinizde, bunu sosyolojik ve psikolojik kavramlar ve kuramlara dayandırdığınızda ortaya çıkan etten kemikten katılıyorum libidosu çok çok yüksek bir er kişi! Hatta ben okudukça ve bilgi topladıkça, kendisinin cinsel hayattan ne vakit bulup Allah ve din adına işe yarar dişe dokunur bir işi olmuş merak ediyorum. Öyle ki en yakınındaki Hz. Ali'ye acıma duygum daha da artıyor, zira kullanılmış ve atılmış bir saf gönüllü insan olarak kalıyor Muhammed'in gölgesinde... Yazık. İniş sırasına göre okuduğum Kur'an ise sürekli diğer dinlerden alıntılanmış kıssa ve öğütleri içerdiği ve bunların doğruluğuna okuyanı ikna etmek için sonlarına "cennet/cehennem" yani dönüt dediğimiz ceza ve ödülü koyduğu için çok samimi durmuyor. Yani 5 ayetlik bir sureyi tam olarak idrak etmek için örneğin 3. ayetinde geçen aslı Tevrat'ta bulunan konuyu buluyorum. Onu okuduktan sonra o tek ayet mana buluyor. Çünkü konunun aslı orjinalinden alıntılanmış... Ve bu sürekli olarak yapılmış. De ki; And olsun ki; ler çoğu yerde ifadeyi özgün 1.tekil er kişi konuşmalarına bırakmış. Bu ayetlerin çoğu da günlük yaşamda olan bir olay, işlenen bir suç, nefis ile ilgili bir kabahat sonucunda peygamberin yüzleşmesi, içsel hesaplaşması gibi duruyor. Ama öyle zekice bir manevra ile konuyu pıt diye "cennet ve cehenneme" bağlıyor. Uzar gider... Şimdi ben ne haldeyim. Bu iniş sırası mevhumuna kadar zaten kendimi "deist" olarak tanımlıyordum. Zira yaratıcıya inanıyorum. Ta ki insanoğlunun kendisi spermi üretene kadar. Ancak doğduğumda kimliğimin arkasına bana sormadan yazılan islam etiketini hala taşıyorum. Çünkü yaşadığım toplum TÜRKLÜĞÜNÜ unutup KADININ ÜSTÜN TUTULDUĞU, HAK-ÖZGÜRLÜK VE HUKUKUNUN OLDUĞU kendi kültürel ve inançsal yaşamından kopup islamiyetle yoğrulmuş. Yetmemiş ARAPLAŞMIŞ hala da ARAPLAŞMAK için elinden geleni yapıyor. Buna eğitimli insanlar penceresinden bakarsanız "cahillik" deniyor. Zira sen Türk gibi islamı yaşamayı beceremiyorsan zaten inancın da yok demektir. Çünkü taklit etmeye çalıştığın şeyi de eline yüzüne bulaştırıyorsun. Türkçe okumuyorsun, Arapça nağmelerle mest oluyorsun. Beynin uyuşuyor, korku psikolojisi ile Kur'an dışındaki herkese biat ediyorsun. Şeyhe, şıha, tarikatçılara, diyanetçilere... Sonra diyanet zırt diye çıkıyor "aaa bugüne kadar yanılmışız artık ölüler için 7/40/52. gün uygulaması yok" diyor. İşimize geldi böyle işimize gelmedi şöyle diye yaşanır mı bir din? Kimi kandırıyoruz? Allah'ı... Tanrı'yı... Haşa ALLAH/TANRI bu kadar saf mı? Demem o ki ben deist olarak yaşamak noktasında verdiğim karardan an itibariyle çok daha müsterihim. En azından Kur'an ya da diğer dinlerin "İNSAN İSEN İNSAN OL" uyarılarına uyduğumu, yapma denilenleri yapmadığımı, RUHUMU KİRLETMEDİĞİMİ görüyor ve bunun için ŞÜKREDİYORUM. İnançlı olmadan önce insan olabilmek gerekiyor. Beyefendinin yazısına katılıyorum. )
    Yanıtla
  22. Hatta çok daha ağır örnekler verilebilir... Ancak beyni arapça ile yıkanmışlara bunun ne kadarı ulaşır bilemiyorum. Bu arada hacı torunuyum ve Kur'anı hatmetmiş biriyim. Belki dinin bütün gerçeklerini akıl ve düşünce yoluyla görebilmek bizlerin suçu. Çünkü -muş ya da -mış gibi yapmıyoruz. Anlamak için uğraşıyoruz. DİN İNSANLIĞIN RANT İÇİN KULLANDIĞI YÜZYILLARDIR ETKİSİNİ KAYBETMEYEN EN GÜÇLÜ SİLAH! EN GÜÇLÜ UYUŞTURU! Ama islamiyet artık kendini tüketti, inananlar dahi "eğer bunlar inanıyorsa ben inançsızım" deme noktasına geldi. Çünkü artık mide bulandıran bir islamcılık, bir arapçılık sardı her yanı! Tıpkı Osmanlının yaptığı gibi... Çöküş de bu yüzden gelmişti. Bakalım ipimizi ne zaman çekecekler. Burada Atatürk'e de laf söylenmiş, oraya takılmadım. Tek diyebileceğim milleti aydınlığa çıkaracak bir Atatürk daha gelir mi bu milletin başına şüpheli! Tanrı hepimizi korusun, ruhlarını arındırsın. Saygılar. (Not: 6 yaşındaki bir kız çocuğu ile evlenip 50 küsür yaşında iken 9 yaşında cinsel ilişkide bulunmak nasıl bir peygamberlik meziyetidir? nasıl bir savunması vardır? peki ya haremdeki diğer eşler, cariyeler... öyle ki artık birbirlerinin sırasından baskı nedeniyle vazgeçer olmuşlar... bir erkeğin uçkurana hizmet eden neredeyse 24 kadın... dünyevi hayattan ve zevkindin kopmayarak nasıl peygamber olunuyor? haa o zaman peygamber de bir insan canım oluyor... çevir kazı yanmasın dinsel edebiyatı... da yemeyenler bu ülkede sayıca fazla... okuyun... okuyun... okuyun! kur'an zaten oku diyor, okursan her şeyi anlayacaksın... dahası yapma denilen ne varsa insanlığın yaptığını göreceksin, daha bir soğuyacaksın insanlıktan.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.
    2. Adsız,

      Senin "Türklüğünü unutma" ve "Araplaşma" dediğin şey bir süreç ve çok önce başlamış bir süreç. Bugün Kazakistan toprakları olan bölgede yaşayan Oğuzların yaklaşık 1000 sene önce kitleler halinde Müslümanlaşmaya başlamasıyla başlayan bir süreç. Çok geçmeden, Müslümanlaşan Oğuzların bir bölümü Selçuklularla beraber bugünkü Kazakistan topraklarından Anadolu'ya geldiler (aynı göç dalgasında bugünün Türkmenistan, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Irak ve Suriye topraklarına da geldiler ama oralar konumuz değil). Anadolu'ya İslamı yayan da Müslümanlaştıktan sonra Türkmen denen Oğuzlar oldu. Oğuzları ta Anadolu'ya kadar gelmeye iten şey de bizzat İslamın kendisidir. Anadolu'da Türkleşme (Türklükten evde ve günlük hayatta Türkçe konuşmayı kastediyorsak) de Müslümanlaşma da büyük oranda paralel gitmiştir (tabii Türkleşip de Hristiyan kalan yahut Müslümanlaşıp da Türkleşmeyen gruplar da var). Dolayısıyla, Anadolu için Türkleşme ve Müslümanlaşma arasında ters orantı olmadığı gibi, tam aksine düz orantı var. Türkiye'deki İslami/Arabımsı kültür öğeleri için bir ana sebep arıyorsan, Anadolu'ya İslamı yaymaya gelen Müslüman Oğuzlarda aramalısın.
  23. TİCARİ ZEKA VE KİŞİSEL MEZİYETLERE (ETKİLEME SANATI) BİR ÖRNEK:

    Allah'tan başka ilah yoktur. O, birdir, ortağı yoktur. Va'dini doğruladı, kuluna yardım etti, tek başına ahzabı [kabileleri] bozdu. "İyi bilin ki iddia edilen [övünülen] her türlü üstünlük, yahut kan, ya da, mal şu ayaklarımın altındadır. Ancak Kabe'nin siyaneti [koruma, muhafaza] ile Hacılara su verme işi müstesna. İyi bilin ki, kamçı ve değnek ile hataen öldürmede Diyet ödenmesi şarttır. Bu diyet, karınlarında yavruları bulunan kırk devedir. Ey Kureyş topluluğu, Allah sizden cahilliyet kibirlenmesini ve babalarla öğünmesini götürmüştür. İnsanlar, Adem'dendir, Adem de topraktan yaratılmıştır. [Sonra şu ayeti okudu:] "Ey insanlar, biz sizi bir erkekten ve bir kadından yarattık, ve sizi, birbirinizi tanıyıp bilesiniz diye, milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphe yok ki, en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınızdır. Allah her şeyi bilici ve (kulun) her yaptığından haberdar olucudur." Ey Kureyş topluluğu -veya, ey Mekke ha1kı- benim ne yapacağı.mı umuyorsunuz? [Dediler ki: "Senden hayır umarız. Kerim bir kardeşsin ve kerim bir kardeş olasın." Buyurdu ki: Gidiniz, hepiniz serbestsiniz. -ALINTI- Konuşma Sanatı(HZ. MUHAMMED'İN KUREYŞLİLER'İ AFFI) ...KARINLARINDA YAVRULARI BULUNAN KIRK DEVE.....
    Yanıtla
  24. Guzel yazi. Bilinen ama baskilar yuzunden konusulamayan gercekleri gayet kisa öz ve akici , ama en onemlisi cesurca dile getirmisiniz. Ellerinize dillerinize saglik, sevgiler selamlar.
    Yanıtla
  25. Voltaire ve Rousseau Avrupa için ne ise Siz, Turan Dursun, İlhan Arsel ve Server Tanilli bizler için o sunuz. İyiki var oldunuz ve olacaksınız. Avrupa aydınlarına eziyet etti ama bizde olduğu kadar öldürmedi, yaralamadı, ölümle tehtid etmedi. Demek hoşgörü bizde değil onlarda var ve bu sebepten ilerideler. Bir yerde sık sık bir kavramdan bahsediliyorsa orada o kavram olmadığı içindir. İslamda hoşgörüden bahsedildiği gibi. Bu aydınlanma sürecimiz malesef çok sancılı geçiyor. Çünkü kafanın evrilmişliğine göre gerçekler 3 temel tepki yaratır. Hiç evrilmiş bir kafa görmezden gelir, alay eder. Az evrilmiş az şey bilen bir kafa şiddetli muhalefet yapar. Olayları kavramış aklını mantığını kullanan evrilmiş bir kafa ise gerçeği ama sadece gerçeği kabul eder, hikayeleri masalları hemen analiz edip bir kıyıya atar.
    Yanıtla