1. Ukrayna’da büyük çaplı bir savaş bu aşamada kaçınılmaz görünüyor. Savaşı bariz bir şekilde NATO’nun (yani ABD’nin) istediği, tasarladığı ve provoke ettiği kanısındayım. 2014 darbesiyle Ukrayna’da rejimin değiştirilmesi, 1991 mutabakatlarına aykırı olarak ülkeye NATO askeri kuvvetlerinin yığılması, Uk. yönetiminin 2015 Minsk antlaşmalarına uymamaya teşvik edilmesi, ülkedeki Rus nüfusun haklarının sistemli olarak kısılması ve nihayet son aylarda ABD güdümündeki devletlerin iç tüketime ve üçüncü ülkelere yönelik olarak sürdürdüğü çılgınca savaş propagandası başka bir yoruma imkan vermiyor.
Rusya son haftalara dek savaştan kaçınmaya çalıştı. İki temel talep ileri sürdü. Birincisi, NATO’nun Rusya’ya doğru genişleme politikasından vaz geçeceğine dair yazılı taahhüt. İkincisi Minsk mutabakatlarının uygulanması; yani Uk.’da halkın %30 küsurunu oluşturan Rus nüfusun haklarının korunması, iki isyancı vilayete özel statü tanınması ve Kırım’ın Rusya’ya ilhakının tanınması. Bunlar hangi açıdan bakarsanız bakın haklı taleplerdir. Unutmayın ki 1962’de Sovyetler Birliği’nin Küba’ya birkaç füze yerleştirmesini ABD yönetimi dünya savaşı çıkarmak için yeterli neden saymıştı.
2. ABD’nin iki stratejik amaç güttüğünü düşünüyorum.
Birinci amaç NATO müttefiklerini ortak bir hasma karşı birleştirmektir. Bu politikanın başlıca muhatapları son yıllarda NATO ittifakına uzun vadeli bağlılıkları kuşkulara yol açan iki ön saf ülkesi, Almanya ve Türkiye’dir. Savaşçı ve saldırgan olarak lanse edilen Rusya’ya karşı bu iki ülkenin ‘hizaya geleceği’, en azından ülke yöneticilerinin olası kaypaklıklarına karşı iki ülke kamuoyunun galeyana getirilebileceği hesaplanmıştır.
İkinci amaç, 1991 devriminden bu yana istikrar bulmamış bir devlet olduğuna inandıkları Rusya’ya hazır zayıf iken (ve Çin’le ittifakı henüz pekişmemişken) ölümcül darbeyi vurmaktır. Rusya yüzölçümü açısından dünyanın en büyük ülkesi ve doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Bu kaynakların egemen ve dışa kapalı bir ülkenin elinde bulunması Batı (yani ABD) kapitalizmi için bir ukdedir. Yugoslavya nasıl acımasızca parçalandı ise Rusya’nın da öyle parçalanması, ya da en azından iç mücadelelerle zayıf düşerek yabancı sermayeye teslim olması umulmaktadır.
3. Ukrayna’nın askeri açıdan Rusya’ya karşı şansı yoktur. İlk kademede muhtemelen iki isyancı ilin tamamının, yani sadece sekiz yıldır isyancıların kontrolünde olan sahanın değil iki ilin tümünün işgali gündeme gelecektir. Dünkü konuşmasında P. bunu açıkça beyan etti. Fakat savaşın o noktada duracağını tahmin etmiyorum. Savaşa girmişken Kiev’i ele geçirmeden durmaları şaşırtıcı olur. Odesa’yı ele geçirip Ukrayna’nın denizle bağını kesmek de öncelikli savaş hedefleri arasında olacaktır tahminimce.
Acaba Kiev’de dururlar mı? Ruslukla bağı çok zayıf olan Batı Ukrayna’da ayrı bir rejimin yaşamasına göz yumarlar mı? Düşünmeye değer bir konu.
4. NATO (yani ABD) ilk aşamalarda savaşa müdahale etmez ve edemez. Kara kuvvetleri sevk etmeleri imkansızdır. Dolayısıyla a) teknik ve materyel desteği vererek savaşı mümkün olduğunca uzatmaya ve olabildiğince kanlı geçmesini sağlamaya, b) propaganda dozunu maksimuma çıkararak kamuoyunu ve özellikle müttefikleri galeyana getirmeye çalışacaklardır.
Önümüzdeki dönemde savaşa dair farklı görüşleri dile getirenlerin Batı dünyasında (ve ABD kontolündeki internet aleminde) çok sert yaptırımlarla karşılaşması kaçınılmaz görünüyor. Özellikle Almanya ve Türkiye bu konuda en katı tedbirlere muhatap olabilir. Ayağınızı denk alın.
5. Almanya’yı veya Polonya’yı ciddi bir müdahaleye ikna etmek zor görünüyor. Buna karşılık Odesa’nın kontrolü için uzun ve zor geçecek bir çatışmada ABD ve İngiliz donanmasının denizden bir müdahaleye karar vermesi mümkündür. Böyle bir olasılıkta Türkiye’nin savaş dışı kalması son derece zor olur. Montreux antlaşması, Türkiye’nin taraf olmadığı bir savaşta üçüncü ülkelerin Karadeniz’e muharip güç sokmasını hukuken neredeyse imkansız hale getirmektedir. Dolayısıyla Türkiye savaşa katılmak için ağır baskı altında kalabilir, hatta yönetimin direnmesi veya pazarlığı yanlış yürütmesi halinde içte umulmadık siyasi müdahalelerle karşılaşabilir.
6. Türkiye savaşa girmeye zorlanırsa karşılık olarak talep edebileceği tavizler ne olabilir? Bunları bilmemize imkan yok, ancak fikir gezdirebiliriz.
a) Türkiye dış borçlarının kısmen veya tamamen likidasyonunu talep edebilir.
b) Suriye’de halen işgal ettiği sahanın, hatta Fırat doğusu dahil olmak üzere daha büyük bir alanın resmen ilhakını isteyebilir.
c) Ege denizinde ve Doğu Akdeniz’de birtakım haklar ileri sürebilir.
d) Ermenistan’ın Türkiye ve/veya Azerbaycan tarafından kontrolüne yönelik adımlar önerebilir.
Diğer yandan Türkiye’nin savaşa katılmaktan vazgeçirmek amacıyla Rusya’nın sunabileceği imkanlar da yok değildir. Örneğin yukarıdaki maddelerin ikincisi ve dördüncüsü Rusya’nın da belki karşılayabileceği taleplerdir. Karşıt ihtimalde, doğalgaz ihtiyacının tamamını Rusya, İran ve müttefiklerinden karşılayan Türkiye’nin olası bir gaz ambargosuna nasıl ve ne kadar dayanabileceği meçhuldür.
7. ABD yönetiminin büyük gürültüyle ilan ettiği “cezalar” ve “yaptırımların” çok etkili olabileceğini sanmıyorum. En azından, okuma fırsatını bulduğum aklı başında Batılı kaynakların bunlara ilişkin fazla bir iyimserliği yoktur. ABD’nin uygulayabileceği her türlü finansal yöntem Rusya kadar Batı ittifakı üyelerine de zarar verir. Buna karşılık Rusya’nın Avrupa’ya uygulayabileceği doğalgaz ambargosu ittifak üyelerinin siyasi uyumunu çok kısa sürede yıpratabilir.
8. Rusya’nın Ukrayna’yı hızlıca ve fazla zorlanmadan yenmesi halinde Amerika’nın gerek kamuoyu gerek müttefik devletler nezdinde itibarı ciddi ölçüde zedelenecektir. Öyle bir fiyaskoya ABD güvenlik politikalarını yöneten kadroların duyarsız kalacağını düşünmüyorum. Aklıma gelen en kolay yöntem, bölgedeki küçük NATO ülkelerinin, mesela Polonya veya Litvanya’nın sahneleyeceği basit provokasyonlardır. Rusya bunlara cevap vermek zorunda kalırsa o zaman NATO ile Rusya bu kez doğrudan karşı karşıya gelebilirler. Kıyamet senaryosudur. Umalım ki işler o raddeye gelmesin.