Sunday, December 25, 2016

Karamsar bir yazı


Bir arkadaşım yazmış, Oxford Üniversitesi öğrencileri bundan böyle ‘he’ ve ‘she’ yerine ‘ze’ zamirini kullanacaklarmış. Seksist olmamak, trans bireyleri kırmamak adına. Cevap yazdım.

He, she yerine alternatif arayışı birkaç yıldır var. Oxford Union’ın o otobüsün önlerinde yer kapmaya çalışması şaşırtıcı değil. Bana sorarsan liberal cinnetin çığırdan çıkma belirtilerindendir. Avangart olma iddiasındaki bir zümre tek ayak üzerinde bu kadar uzağa giderse kaybolur, dönüş yolunu bulamaz. Dikkat et, fırtına bulutları ufku aniden kapladı, büyük bir toplumsal tepki patlaması geliyor. Brexit, Trump bunun öncü işaretleridir. Daha büyüğü de gelecek muhtemelen. Umalım ki üniversiteyi de, manevi meşinini üniversiteden alan azınlığı da yerle bir etmesin.

1970’lerden sonra üniversite - ya da üniversiteyi rehin alan “liberal” etiketli bir kesim - topluma meydan okuyan bir tür iman hareketine dönüştü. Öncülük iyidir, eğer kütle peşinden geliyorsa ya da gelme ihtimali varsa. Üniversite o ihtimali 1980’lerden sonra kaybetti gibi geliyor bana. Azınlık haklarına aşırı derecede saplandı. Sonuçta o mantığın vardığı yer trans tuvaletleri oldu. Toplumun geniş kesimleri ile manevi bağlar koparıldı. [Hayır, trans tuvaletlerine karşı değilim. Ama bunun siyasi ve ahlaki ajandasının önüne koyan bir hareket yenilgiye mahkûmdur.]

Şimdi iki büyük ordu savaşa hazırlanıyor. Kahverengi azınlıklar, muhacirler, Müslümanlar işlerine geldiği sürece multi-kulti, “liberal” azınlık hakları söylemini kullandılar. Sıra kavgaya geldiğinde gözlerini kırpmadan satacaklardır. Büyük beyaz kitle (bizde bir ara adları 2orta direk” idi) öfkeden kudurmuş halde. İkisi önce birleşip üniversiteyi ezse hiç şaşmam. Sonra birbirlerini boğazlayacaklardır.

Saturday, December 24, 2016

İlahi deve, ilahi düve


Allah teorisinin çöktüğü noktalardan biridir Salih Peygamber öyküsü. Kuranı Kerim'in anlatmaktan bıkmadığı öyküye göre Allah’ın dişi devesini kesip yedikleri için Semud kavmi kahredilmiş (A’raf 13-19, Hud 63-68 vb.). Oysa Musa efsanesinde Yahudiler Allah’ın buzağısına ─ ya da danasına─ taptığı için lanetlenmiştir (A’raf 148-153 vb.). Hangisi doğru?

Can alıcı soru şu: Tanrı maddi alemde tezahür eder mi? Soyut ve sonsuz olduğu iddia edilen bir varlık bazı somut kişi veya nesnelerde – mesela Oğlu, ikonu, devesi, evi, tapınağı, elçisi – yoğunlaşmış mıdır? Cevap evet ise zuhurata – puta – saygı göstermek gerekir. Hayır ise, tanrı hakkında hiçbir şey bilinemez; maddi alemle hiçbir bağı yoktur.

Dolayısıyla gerçek dünyada işlerliği olan her din, ister istemez putperest olmak zorundadır. Soyut bir felsefi ya da ahlaki ideal olarak dinin bir işlevi, içeriği yoktur. İçerik vermeye kalksan kaçınılmaz olarak puta, törene, töreye, taassuba, yasa ve cezaya teslim olursun. “Putlara hayır” diye başlayan bir din, bir buçuk milyar kişinin Mekke’deki bir taş parçasına taptığı bir kolektif akıl dışılığa dönüşür. 

Friday, December 23, 2016

Varoluşçular Kahvesi

Susan Bakewell, At The Existentialist Café, iyi bir kitap, yeni çıktı, dil bilenlere tavsiye ederim. Kadın 16 yaşındayken gönlünü ve aklını varoluşçulara kaptırmış, tıpkı benim gibi. Sonra otuz sene o kitaplar tozlu raflarda unutulmuş. Şimdi 21. yy’ın perspektifiyle o yazarlara dönüp, neydi bizi cezbeden, ne kadarı halâ değerli, şimdi bize gülünç gelenler neden gülünç diye bir hesaplaşmaya girmiş. Son derece dürüst, sempatik ve akıllı bir şey. Tez patlatmamış, sohbet etmiş.

20. yy’ın ikinci yarısının fikir dünyasını ne kadar derinden etkilemiş Sartre – Beauvoir – Heidegger – Merleau-Ponty ve şürekâsı diye farkına varıyorsun. Ayrıca o çağın dünyasından nasıl fersahlarca uzaklaştık diye hayret ediyorsun. Bugün Sartre çıksa millet bir tarafıyla güler herhalde. Ama 1950’lerde, 60’larda ne büyük bir fikir devrimine önderlik etmişti.

Yıllardır unutmuşum, aklımdan çıkmış. Ama benim de kafamın oluşmasında ne büyük rol oynamış, fark ediyorum düşününce. 
 
At the Existentialist Cafe ile ilgili görsel sonucu

Thursday, December 22, 2016

Cezayir-i Bahri Sefid*

“Entrika batağında kaybolmak istemiyorsan, vatanın gerçek çıkarını gözeten kitapları yurt dışında yazmak lazım” demiş Jan Jak Ruso, İtiraflar’ın Penguin baskısının 378. Sayfasında. Kendisi önce Cenevre Cumhuriyeti’ni denemiş, oradan dışlanınca Holanda’da bastırmış kitaplarını.

O kitap demiş, sen üniversite anla. Bu ülkede “üniversite” fikri bir daha canlanır mı? Önümüzdeki otuz yılda zor görünüyor. Bugünkü fırtına geçse dahi verdiği zarar kolay kolay düzelmeyecektir. Farelerin sesi, görünür gelecekte, aslanlardan çok çıkacaktır.

E, Ege adaları ne güne duruyor? Burnumuzun dibinde Avrupa Birliği toprağı. Hazır ülkenin başında yeni fikirlere açık bir başbakan var. Üstelik adalar işsizlikten kıvranıyor, güzel bir kampusa hayır diyeceklerini sanmam. Ne güne duruyoruz?

Gerçi adalar ne kadar güvenlidir onu da bilmiyorum. Yüz bine yakın Suriyeli var diyorlar. Adaların kış nüfusu bunun yarısı bile yoktur tahminimce. Eninde sonunda birinin aklına gelecektir, çökelim şuraya, başımızın çaresine bakalım diye.

Adalar İslam Cumhuriyeti? Aman, aman!.

* Başlık “Ak Deniz Adaları” demek. 1912’ye dek Adalar sancağının resmi adıydı.

Sunday, December 18, 2016

Kontratak

Darwin, Türlerin Kökeni (1859). O da herkesin okuması gereken eserlerden. Berrak bir aklın, mütevazı bir bilgi aşığının, çok malumat biriktirmiş bir bilim işçisinin şaheseri. Her şeyden önce, büyük zevkle okunan bir kitap. Keşif heyecanını, hakikat aşkını elle tutulur bir şekilde hissediyorsun; kuşkularını, çıkmazlarını paylaşıyorsun.

Oradaki o alçak gönüllü ve pırıltılı bilgi arayışı, “kutsal” adı verilen masal derlemelerinden daha kutsal, daha yüce − ve yüceltic i− bir şey bence. Biyolojide değil Din ve Ahlak dersinde okutulmalı Darwin. Doğru ve ahlaklı insan nasıl olunur sorusuna verdiği cevap, bitki ve hayvan türleri nasıl oluştu sorusuna verdiği cevaptan daha derin ve daha önemli.

Hakikate ancak çok çalışarak, çok okuyarak, çok soru sorarak, bilmediklerini bildiklerinden daha fazla önemseyerek yaklaşılır. Cehaletlerini otoritenin, masalın, safsatanın perdesiyle örtmeye çalışan sahte peygamberlerin yanına bile yanaşamadıkları şey işte bu.

Biri aziz, öbürü aciz. Net.

5 yorum:

  1. Bu mütevazilik konusu sanırım öğrendikçe ne kadar az bildiğinin farkına varmakla alakalı olmalı (tersi için bkz. Dunning–Kruger etkisi) Belki o öbür yanağını dönme davranışı da aynı paketle geliyor. Ancak son derece bilge insanlar o kadar pespaye şekillerde hacanıyorlar ki, keşke biraz daha agresif ve defansif olsalar.
    Yanıtla
  2. Peki ya gerçek peygamberlerin?..
    Yanıtla
  3. Haydi peygamberleri gecelim; yazarlar, sairler, ressamlar, muzisyenler hakikate yaklasamamislar midir, ya da cok okuyarak mi yaklasmislardir?
    Yanıtla
  4. BENDE SIĞAR İKİ CİHAN

    Kimse gümân ü zann ile olmadı Hakk ile biliş
    Hakkı bilen bilir ki ben zann ü gümâna sığmazam
    Yanıtla

Tuesday, December 13, 2016

Neden hapisteyim?




Biri mektup yazmış, sormuş. Cevap yazdım. Sizinle de paylaşayım.

Neden hapisteyim? Cevabı çift dikişli. Bir, Şirince’de yirmi yıldan beri sürdürdüğüm sivil itaatsizlik eylemini en ağır şekilde cezalandırmaya karar verdiler. İki, bu verdikleri karar, benim yükselen İslamcı saldırıya karşı tavır almaya karar vermemle tesadüf olamayacak kadar yakın bir şekilde çakıştı. Yıllardır Yargıtay’da prosedürel bir batakta bekleyen dosyalarım, “halkın dini duygularını aşağılama” suçundan hüküm giydiğim tarihten birkaç hafta sonra aniden ve mucizevi bir şekilde karara bağlandı. Buna karşılık dini duygular davası tam dört yıldan beri mahkeme mahkeme geziyor, duruşmadan duruşmaya altı ay ara veriliyor. İsterlerse yıllarca öyle sürüklenir gider.

Kabul etmek gerekir ki oyunu ustaca oynuyorlar. Bir Ermeni’ye, üstelik az çok tanınan bir entelektüele, İslam’ı eleştirdi diye ceza vermek sıkıntılı olabilirdi. O yüzden cezayı başka yerden çaktılar. Belki de Şirince davalarında beni arka planda koruyup kollayan birileri, din meselesi çıkınca korumaktan vazgeçti. Kararı veren kimdi? Akla gelen ilk isim belli bence. Ama bu ülkede devlet kimdir, kaç tanedir, artık belli olmadığı için kesin bir kanıya varmak kolay değil.

4 yorum:

  1. Bu yazida söylenemeyen, yazilamayan hersey umarim birgün yazilir.
    Yanıtla
  2. Belki seni korumak isteyenler vardi ne demek ya. Yazsana acikca cumhuriyet dusmanliginda ortaktik, o sebeple dokunmadilar bana diye
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Cumhuriyete değil cumhuriyeti kendine mal eden mahut çeteye karşıydık. O yüzden korudularsa eğer iyi yapmışlar.

Wednesday, December 7, 2016

Meleklerin Cinsiyeti


İstanbul fethedilirken Bizanslı papazlar meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş. Yalan tabii, rivayetin rivayetinin rivayeti. Ama tut ki doğru olsun; daha onurlu bir duruş düşünebiliyor musun? Hangisi daha önemli? Falan çapulcu filan zorbanın şehrini zapt etmiş, o mu? Yoksa temel ve değişmez hakikatlere ulaşma çabası mı? Yarın ölebilirmişsin, sırası mıymış? Herkes ölecek, ha yarın, ha öbürsü gün. Yaşadığın son ana kadar bilgiyi aramaktır görevin.

O devirde bilgi meleklerin cinsiyetiymiş. (Ki değil, Gemistos Plethon’u, Kardinal Bessarion’u düşün, gayet klas adamlar da var o devirde.) Bugün olsa başka şey tartışırlardı, belki yapay zekâ ya da asal sayılar teorisi, belki de astrofizik. Asıl kahramanlık buymuş gibi geliyor bana. Bir güruhun gazına gelip elde pala düz duvara tırmanmak değil; cahillerin beyhude kavgasına kulağını tıkayıp hakikatin tefekkürüne yoğunlaşabilmek.

Benim kişisel tarihimde de melekolojinin yeri var. On yedi yaşındaydım, Aquinas’ın Summa’sında “iki melek aynı anda aynı yerde bulunabilir mi” sorusuna denk geldim. Hayır, melek diye bir şey yok, o zaman da biliyordum bunu. Ama soru o değil. Maddi olmayan bir varlık ne demektir? İki şeyin aynı yerde olması ne demektir? ‘Şurada bir canlı var’ ve ‘şurada bir kedi var’ derken aynı şeyden mi söz ediyoruz? O ufacık kapıdan bakarsan önünde dev bir felsefe uçurumunun açıldığını görürsün. Thomas Aquinas tarihin en parlak spekülatif kafalarından biridir; iki sayfada öyle bir analiz getirir ki apışıp kalırsın; o gün benim yaptığım gibi, felsefe okumaya karar verirsin.

Şimdi evimde olsam kaçıncı bölüm, kaçıncı soru, hemen bakar bilgi verirdim size. Sağdaki dolabın en üst rafında, sekiz ciltlik eski bir Latince baskı. 28 Şubat’ın meşhur şeyhi vardı, Ali Kalkancı mıydı, onun abisi olan bir sahaf dostumdan ucuza almıştım, 2009 ya da 2010 olmalı.

1 yorum:

  1. Farklı katagorilerde kahraman olmak güzel. Yaşam bir bütün, var olmadan varlığı sorgulayamayız. Sorgularsak kakafoni olur.
    Yanıtla

Monday, December 5, 2016

Mahkemeden

Bizim meşhur "dinî değerleri aşağılama" davasında gene duruşma vardı, Ekim 2012’den bu yana kaçıncı duruşmadır hatırlamıyorum. Hakim koltuğundaki bayan “sen şöyle, sen böyle” diye konuşmaya başladı. “Siz” diye hitap etmesi için uyardık. Kulak asmadı. Sıkıldım, “bu hitap biçimine cevap vermeyi uygun görmüyorum” dedim, savunma filan yapmadım.

Oysa güzel bir metin hazırlamıştım. Okusaydım bayanın tepkisi ne olurdu merak etmedim değil.


Önemli bir karar vereceksiniz. Bu ülkenin geleceğine dair bir karar vereceksiniz.

Bu ülke, din kisvesi altında terör estiren çapulculara mı teslim olacak, yoksa özgür ve medeni bir ülke olmaya mı çalışacak? Davamızın konusu budur.

İnsanlığın çocukluk çağından kalma birtakım hurafelere mecburen boyun mu eğeceğiz, yoksa insana, dünyaya, ülkeye ve inanca dair her şeyi, aklımızın ve vicdanımızın rehberliğinde korkusuzca konuşabilecek miyiz? Bu sorunun cevabını talep ediyor savcılık makamı sizden. Umarım vicdanınızın gösterdiği yolda doğru cevabı vermeyi başarırsınız. Umarım, yarın öbür gün bu toplum, vicdanını korkuya ve zorbalığa teslim eden talihsizler kervanında sizin adınıza da yer vermez.

Davanın hukuki yönü hakkında söz söylemeye gerek yok. Hukukla alakası olmayan bir davadır. Siyasete ve dünya görüşüne ilişkin bir davadır.

Mesele hukuk olsa, elbette siz de biliyorsunuz ki TCK 216. madde, dinî değerleri aşağılama suçunu, kamu güvenliğini tehlikeye düşürme şartına bağlar. Oysa bu davada kamu güvenliğine ilişkin ne bir iddia dile getirilmiş, ne bir delil ikame edilmiştir.

Elbette siz de biliyorsunuz ki getirilen iddia, TC hukuku açısından anayasa hükmü statüsünde olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, inanç özgürlüğünü koruyan 9. maddesiyle alay eder niteliktedir. AİHM içtihatlarına göre bu özgürlüğün neleri kapsadığını, hangi istisnaları tanıdığını, daha önce bir ifademde ayrıntılı olarak belirtmiştim. Sizi o ayrıntılarla yormayacağım. Davanın özü yeterince nettir. Zorbalara boyun mu eğeceğiz, yoksa vicdanın ve hakkın sesini mi dinleyeceğiz?

Karar sizin.

Thursday, December 1, 2016

Dünyadan Haberler



[Yazıdaki bazı sayılar anlaşılmayan bir şekilde uçmuş. Aslını bulunca düzelteceğim - SN]

economist pocket world in figures 2017 ile ilgili görsel sonucuThe Economist’in her yıl çıkardığı Pocket World in Figures’ün 2017’si çıkmış. Arkadaşlar sağolsun göndermişler, iki üç gün dünyanın karnesini incelemekle geçti. Sizin de ilginizi çeker mi? Kestiremedim. Ama gözüme çarpanları paylaşayım dedim, belki istifade eden olur.

Nüfus
En büyükler 1,4 milyarla Çin, 1,26 milyarla Hindistan. Ama 2025’ten önce Hindistan’ın öne geçmesi bekleniyor. ABD 322 milyon nüfusla üçüncü. Türkiye onsekizinci, 2025’te de onsekizinci kalıyor, tabii ufalacağı tutmazsa.

Nüfusu en hızlı artan 45 ülkenin tam 38’i Sahra-altı Afrika’da. Rekor yıllık %4 artışla Nijer’in. Nijer’in başka başarıları da var. 20 yaş altı Nijer’li her 1000 kadından 208’i son beş yılda doğurmuş. Kadın başına doğurganlık oranı 7,5 ki inanılır gibi bir sayı değil. Nüfusun yarısı 14,8 yaşın altında.
Kişi başı yıllık gelir 432 dolarla sondan beşinci.

Nüfusu bilfiil azalan ülkelerin başında Bulgaristan, Romanya, Litvanya, Letonya ve Ukrayna geliyor. Öbür Doğu Avrupa ülkelerinin hemen hepsini önümüzdeki beş yılda nüfus kaybı bekliyor. Batı Avrupa ortalaması yüzde sıfır. Nüfus kaybeden diğer ülkeler arasında Bermuda, Martinik, Barbados, Jamaika gibi ada ülkeleri göze çarpıyor.

Teenage doğumlarında Hindistan gelecek beş yılda 8,7 milyon doğumla başta. Nüfusa oranlandığında ise başta gelen 23 ülkenin 23’ü de Afrika’da.

En büyük kent 38 milyon nüfusla Tokyo. Ardından Delhi, Şanghay, Beijing ve eskiden Bombay dediğimiz Mumbai geliyor, sırasıyla 29, 27, 24, ve 22 milyon. İstanbul onsekizinci. Dünyadaki en büyük 48 kentin onda biri Çin’de imiş.

Net Nüfus kaybı yaşayan 18 kentin tümü Rusya, Ukrayna ve Letonya’da.

Dünyanın en yaşanılası şehri Avustralya’da Melbourne imiş, 100 üstünden 97 puan almış. Onu izleyen yedi kentin üçü Kanada’da, üçü Avustralya’da. En berbat şehir tabii ki şimdilik Şam görünüyor. Nijerya’daki Lagos ile Bangladeş’teki Dhaka sanki o listede daha kalıcı olabilir.

En yüksek bina Dubai’deki Burc el-Halife, 800 küsur metre. Top yirminin 11’i Doğu Asya’da, 5’i körfezin Arap emirliklerinde. ABD dört bina ile hayli gerilere düşmüş.

En çok göçmen barındıran ülke 46 milyonla ABD. Onu 12 milyonla Almanya izliyor. Türkiye 19.uncu. Nüfusa oranlarsan listenin ilk üçü Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt.

Mülteci sayısında Türkiye ve Pakistan birinciliğe oynuyor. En çok mülteci başvurusu alan ülkeler açık ara Almanya ve ABD.   

Gelir
Toplam milli gelirde ABD 17 trilyon dolarla açık ara önde. Çin ikinci, Türkiye onsekizinci. Ama purchasing power parity dedikleri satın alma paritesini hesaba katarsan ABD ile Çin başa baş, Türkiye bir basamak atlayıp onyedinci geliyor.

Kişi başı gelirde ilk üç sıra mini devletlerden, Monako, Liechtenstein ve Lüksemburg’un. Monako’da kişi başı yıllık gelir 187 bin dolarmış - Allah artırsın diyoruz. Bunları saymazsak, normal ülkeler arasında birinci 96 bin dolarla Norveç, 85 bin dolarla İsviçre. ABD kişi başı 54 bin dolarla ondördüncü geliyor. Türkiye ilk altmışta yok. Sanırım yüzle yüz yirminci arası bir yerde.

En gariban 32 ülkenin 27’si Kara Afrika’da. Öbürleri Afganistan, Kuzey Kore, Haiti ve Tacikistan. En fakiri yılda adam başı 268 dolarla Burundi.

Gelire eğitim, sağlık gibi faktörleri ekleyip İnsani Gelişmişlik Endeksi diye bir şey hesaplamışlar. Liste başı yüz üstünden 94 puanla Norveç. Sonra Avustralya, İsviçre, Danimarka geliyor. Türkiye ilk 62’de yok; son 22’de de yok.

En berbat zengin-fakir uçurumu Güney Afrika Cumhuriyeti’nde. En dengeli dağılım, fakirlik eşitleyen Ukrayna’da.

2004-2014 arası en hızlı zenginleşen ülkeler Katar, Azerbeycan ve Türkmenistan. Türkiye ilk elliye girememiş. En kötü kırka da girmemiş.

Ticaret
Dünyanın en büyük ihracatçısı 18 üyeli Euro bölgesi. Onu ABD ve Çin izlemiş. Türkiye otuzüçüncü sırada. Euro bölgesinin yirmide biri kadar mal ve hizmet ihraç etmiş. Sıra elle tutulan ürünler ihracına gelince Çin birinci sıraya geçiyor, ABD ikinciliği koruyor. Başta gelen on ülke dünya sanayi ürünleri ihracatının yarısından fazlasını gerçekleştiriyor.

Almanya’nın 280 milyar, Çin’in 219 milyar dolar dış ticaret fazlası var. Buna karşılık ABD’nin dış ticaret açığı 389 milyar dolar. Türkiye 2014’te 43 milyar dolarla en çok dış ticaret açığı olan beşinci ülke olmuş. Buna karşılık ulusal gelirine oranla en çok dış ticaret açığı olan 46 sefil ülke arasında Türkiye yok.  Kısmi rezervler, yani kasadaki nakit açısından dünya birincisi 3,4 trilyon dolarla Çin. Japonya 1,2 trilyonla ikinci, Türkiye 111 milyarla yirmi birinci.

Enflasyon oranında Türkiye ne ilk 22’ye ne son 21’e giriyor. En kötüsü 2015’te 0 enflasyonla Venezuela.

2015’te dünya piyasalarında fiyatı en çok artan ürünler I’la çay ve ’la yün. Son beş yılda sığır eti ve yün fiyatları artmış, diğer tüm hammaddelerin fiyatı dolar bazında fena halde düşmüş. Petrol, şeker, bakır, mısır, kahve, pirinç, altın, kereste fiyatlarında ’yi aşan düşüşler var. Hammadde üreticisi ülkelerin durumu yaş.

2015’te konut fiyatları artışında Türkiye  ’le dünya birincisi. Son beş yıllık artışta Brezilya birinci Türkiye ikinci. Yani Türkiye’de yatırım yapacaksan konuta yapacaksın.  

Toplam dış borçta Çin 959 milyarla dünya birincisi, Türkiye 408 milyarla yedinci. Dış borcu toplam mal ve hizmet ihracatına oranlayınca Türkiye onikinci sıraya düşüyor. Ama dikkat: ihracatına oranla en çok borcu olan ülkeler sıralamasında Sudan, Moğolistan, Laos gibi tüy sıklet ülkeleri çıkarırsan, Türkiye Brezilya’nın ardından ikinci sırada.

En çok dış yardım alan ülkeler sıralamasında Türkiye üç küsur milyar dolarla yedinci. Sanırım mülteciler için AB’den aldığımız para bunun sorumlusu. En çok dış yardım alan ülkeler dörder küsur milyarla Afganistan ve Vietnam.

Üretim
Sanayi üretiminde Çin 4 trilyon, ABD 3 trilyon dolarla açık ara önde. Onları Japonya ve Almanya izliyor. Türkiye ondokuzuncu sırada. Hizmet sektöründe ABD 12 trilyon dolar üretimle rakip tanımıyor. Çin 4, Japonya 3 trilyonlarda. Türkiye ilk 52’de yok.

Toplam tarımsal üretimde Türkiye 57 milyar dolarla onuncu. Fransa’nın önüne geçmiş olmamız ilginç. Liste başı 950 milyarla Çin, ikinci 336 milyarla Hindistan.

Türkiye dünyanın onuncu en büyük meyva üreticisi, onuncu buğday üreticisi, dördüncü sebzecisi. Tüm tarımsal ürünlerde Çin açık ara birinci. Tahıl ve ette ABD ikinci.

Çayda Türkiye dünyanın yedinci en büyük üreticisi, üçüncü en büyük tüketicisi. Hem üretimde hem tüketimde Çin birinci, Hindistan ikinci.

Yeraltı kaynakları üretiminde Türkiye hiçbir kalemde ilk ona girememiş. Buna karşılık bakır tüketiminde sekizinciymişiz.

Dünyanın en büyük petrol üreticileri günde 12şer milyon varille ABD ve Suudi Arabistan. Rusya yaklaşık 11 milyon varille üçüncü. Üretimi ile tüketimi arasında net 8 milyon varil açık olan Çin, petrol alanında dünyanın en aç ülkesi görünümünde.

Venezuella , Suudi Arabistan ile dünyanın işlenmemiş petrol rezervlerinin en büyük kısmına sahip. Onları Kanada, İran, Irak, Kuveyt ve Rusya izliyor. Türkiye’nin o taraklarda bezi yok.

Çalışma Hayatı 
Kadınların ekonomik hayata en az katıldığı 16 ülkenin 15’i İslam ülkeleri, öbürü Hindistan. Lübnan’ı İslam ülkesi sayacak mıyız bilemedim.

İşsizlik oranında başı Afrika ülkeleri, Bosna-Hersek, ve Mauritius ve Guadelup gibi bazı ada ülkeleri çekiyor. İlk 44’te yokuz.

Ofis kiralarının en yüksek olduğu kentler Londra ve Hong Kong. New York, Beijing, Tokyo ve Şanghay başa oynayanlar arasında.

Brain drain dedikleri beyin göçünden en çok etkilenen ülkelerin başında Sırbistan, Moldova, Bulgaristan, Hırvatistan, Romanya gibi Doğu Avrupa ülkeleri geliyor.. Sanırım Batı Avrupa’ya bu ülkelerden göçün kolaylığı bu sonucu etkileyen bir faktör. Beyin göçünden istifade eden ülkeler tabii İsviçre, ABD, AB ülkeleri. Ama liste başında Katar ve BAE de var.

Araştırma ve geliştirme yatırımında ABD 457 milyar dolarla birinci. Çin (211 milyar) ikinci, Japonya ve Almanya onun peşinde. A&G harcamalarını ulusal gelire oranlayınca Güney Kore birinci, İsrail ikinci, ABD on birinci sıraya düşüyor.    

Borsa
Dünyanın hem sermaye büyüklüğü hem kâr açısından en büyük şirketi Apple. Sermayesi 600 milyar dolar kadar; yani İsveç’in ulusal gelirinden biraz fazla.

Onu Google, Microsoft, Amazon ve Facebook izliyor. Sermaye büyüklüğüne göre ilk yirmide iki petrol şirketi, fakat beş ilaç şirketi var.

En büyük dokuz bankanın dördü ABD’de, dördü Çin’de. Ama dünyadaki en büyük yüzer-gezer paranın en önemli kaynaklarından biri olan yatırım fonlarına bakarsan, ilk sırada 848 milyar dolarla Norveç Devlet Emeklilik Fonu, ikinci sırada Abu Dhabi Yatırım İdaresi geliyor. Katar, Suudi, Çin, Hong Kong ve Singapur başa oynayanlar arasında.

Alım satım hacmi açısından Nasdaq 2015’te 32 trilyon dolarla birinci, Şanghay borsası 21 trilyonla ikinci, New York 19 trilyonla üçüncü gelmiş. Borsa İstanbul 375 milyar dolarlık alım satımla yirmiüçüncü.

Yaşam Kalitesi 
Demokrasi endeksinde Norveç yüz üstünden 88’le birinci ilan edilmiş. İsviçre, İsveç, Finlandiya onu izliyor. En dipteki yirmi ülkeden onu islam ülkeleri. Çin’le Rusya’yı da en kötülere katmışlar. Türkiye 2015 itibariyle listelere girememiş.

Üniversitelileşme liglerinde Yunanistan başta görünüyor. Sanırım oradaki ekonomik krizin bir sonucudur, işsiz kalanlar bari okuyalım diyordur. İkinci ’le Güney Kore. Türkiye onsekizinci sırada.
Okuryazar oranı en düşük olan kırk ülkeden yirmi kadarı (Afrika’dakiler dahil, 27’si Afrika’da olmak üzere) İslam ülkesi.

Eğitim bütçesinin ulusal gelire oranı bakımından Litvanya ve Küba zirvede, Afrika ülkeleri dipte. Monako’nun en diplerde olması ilk başta şaşırtıyor. Ama Monako nüfusunun büyük bir kısmının milyarder emeklilerden oluştuğu düşünülünce normal olmalı.

En yüksek boşanma oranları Rusya, Belarus, Ukrayna, Letonya gibi eski Sovyet ülkelerinde. Onları İskandinavlar ABD ve diğer Batı Avrupa ülkeleri izliyor. En düşük boşanma oranına sahip ülkeler başında Şili, Guatemala, Peru, İrlanda gibi Katolikler var.

Kadınlarda ortalama ilk evlilik yaşı, Sahra’nın kıyısına sıkışmış bir Afrika ülkesi olan Nijerya’da 15, onun komşusu olan Çad’da 16. Afrika’nın dokuz ülkesinde ilk evlilik yaşı ortalaması 18’in altında. Buna karşılık İsveç’te kadınlar ilk evliliklerine ortalama 33 yaşında karar veriyorlar. İlk evlilik yaşı ile ülkenin kalkınma düzeyi arasında şaşılacak kadar net bir korelasyon var.  

Afrika’daki Gine, Angola ve Senegal’de ortalama hane halkı büyüklüğü - çoluk çombakla beraber- 9. Almanya’da 2. İki aşırı uçtan da kaçınmak en doğrusu herhalde.

Kişi başı hayır kuruluşlarına ve yabancı kişilere en çok bağışta bulunanların başında Myanmar ve Yeni Zelanda geliyormuş. En çok bağış veren 28 ülke arasında İslam ülkelerinden sadece Bahreyn, BAE ve Kırgızistan var.

Ulaşım
ABD’de 6,6 milyon kilometre, onsekizinci sıradaki Türkiye’de ise 391 bin kilometre karayolu varmış. Yol başına en çok vasıta düşen ülke Kilometrede 628 vasıta gibi kabus bir rakamla Japonya. Almanya kilometre başına 74 vasıtayla yirmiyedinci, Yunanistan kırkdördüncü Türkiye trafik sıkışıklığında ilk elliye girmiyor. Tabii bu rakama Kars’ın Tunceli’nin yolları da dahil; İstanbul’u ayrıca hesaplamamışlar.  Ölümlü trafik kazalarında dünya rekoru,  yıllık 100.000 nüfusta 73 ölümle Libya'nın. En berbat 46 ülkenin 35'i Kara Afrika'da. Asya'da rekor, yüz binde 32 ölümle İran'ın.

İzlanda'da bin kişiye 720 otomobil,  Etiyopya'da 1 otomobil düşüyor.  ABD 375 otomobille 36. sırada imiş. Türkiye ilk ellide ve son ellide yok.

Yıllık otomobil üretiminde Çin birinci,  Türkiye  ondokuzuncu.  Otomobil satışlarında da sıralama aynı.  Buna karşılık yıllık toplam uçak yolculuğu adedinde  Türkiye 2014'de 92 milyon yolcuyla dokuzuncu sıraya yükselmiş.  Rusya'nın,  Fransa'nın,  İtalya'nın önünde.

Demiryolu ağında ABD 228 bin km. ile birinci sırada.  Türkiye yurdu demirağlarla sara sara 10 bin km.'yi bulmuş.  yirmibirinci sırada.  Buna karşılık demiryolu kullanımında ilk 24 arasına girmiyor.
Atatürk Havalimanı yıllık 61 milyon yolcuyla dünya havaalanları arasında on birinci, iniş kalkış sayısı açısından on dördüncü.  Her iki kalemin lideri, ABD'de bölgesel hub olan Atlanta.

Dünyanın en işlek 14 limanının yedisi Çin'de, beşi Singapur, Taiwan, Hong Kong gibi diğer Güneydoğu Asya  kıyılarında.

Suç ve ceza
Cinayet oranında dünya birincisi, yüz binde 84 cinayetle Honduras.  İlk beş ülkenin hepsi Orta Amerika ve Karayiplerde bulunuyor.  Silahlı soygunda da 20 rekortmenin 15'i Latin Amerika ve Karayip  ülkeleri. Latinler ateşli, anlaşıldı.

ABD yüz bin nüfusta 698 hükümlü ve tutukluyla,  dünyanın açık ara en büyük hapishane nüfusuna sahip.  Türkiye 2016 başı itibariyle 179 bin hükümlü ve tutukluyla dokuzuncu  sırada görünüyor;  ancak şimdi İran'ı geçip sekizinciliğe yükselmiş olmalı. Nüfusa oranla hükümlü- tutuklu sayısında mamafih henüz ABD'nin çok gerisindeyiz. Aradaki farkı kapatmak için daha yaklaşık 350 bin kişiyi hapsetmemiz gerekiyor.

Savaş
Savunma harcamalarında 2014 yılında Afganistan ve Oman ulusal gelirlerinin % 16,4'ü ile başa oynamışlar.  Onları Suudi Arabistan ve Irak izlemiş. ABD %3,3 ile yirminci sırada.  Mutlak sayılara bakınca sıralama radikal olarak değişiyor. ABD 597 milyar dolarla birinci,  Çin 145 milyarla ikinci,  Suudi Arabistan üçüncü, Rusya mütevazi bir 51 milyarla beşinci. Lakin Rusya'nın gerçek rakamları hakkında tereddüt var sanırım, anlaşılmaz bir dip not koymuşlar.

Çin silah altında 2,25 milyon askerle dünyanın en kalabalık ordusuna sahip.  ABD 1,4 milyon askerle ikinci, Türkiye dokuzuncu sırada görünüyor. ABD yıllık 10 milyar dolarlık silah ihracatıyla dünyanın bir numaralı askeri donatıcısı. İkinci konumdaki Rusya 5 milyarda kalmış.

İç ve dış güvenlik açısından dünyanın en sakin ülkesi İzlanda imiş. Onu Danimarka, Avusturya, Yeni Zelanda ve Portekiz izliyor. Türkiye toplam 163 ülke arasında sondan onsekizinci olarak gösterilmiş. Son bir kaç ayda o sıralama değişmiş olabilir sanıyorum.

Çevre
Dünyanın en büyük karbondioksit salıcısı 8 milyar tonla Çin, ikincisi ABD, Türkiye yirmi birinci.
Hava kirliliğinde lider kent açık farkla Delhi.  Katar başkenti Doha, Bangladeş'te Dhaka, Afganistan'da Kabil, Mısır'da Kahire havası en berbat şehirler arasında yer alıyor. Ankara o sıralamada on beşinci. İstanbul dereceye girememiş.

Dünyanın en büyük ormanları Rusya'da. Onu Brezilya, Kanada ve ABD izliyor. Afrika ülkesi Togo son 25 yılda ormanlarının % 67'sini,  Nijerya % 54'ünü, Uganda % 50'sini yok etmiş.

Sağlık
Ortalama yaşam beklentisi, emekli milyoner cenneti Monako'da  89,5 yıl. Orası sayılmaz diyorsanız Japonya 84,1 , İtalya 83,8 yıl. En düşük yaşam beklentisi olan 24 ülkenin tümü Kara Afrika'da. 24 ülkenin ortalaması 56 yıl civarı, ki bundan iki üç kuşak öncesinin dünya ortalamalarına bakarsanız gene iyi sayılır. Türkiye ilk elliye ve son elliye girmiyor.

Bebek ölümlerinde Angola binde 88'le feci durumda. En kötü 43 ülkenin 34'ü Afrika'da.  Öbürleri malum Afganistan, Pakistan, Yemen, Türkmenistan vb.

Diyabette Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn başa oynuyor. Kalp krizinde Türkmenistan ile Kazakistan, kanserde Macaristan ile Ermenistan, Moğolistan lidermiş.

ABD ulusal gelirinin 'sini sağlığa harcıyor, savunmaya ayırdığı payın beş katından fazla. Kişi başına en çok doktor Katar ve Monako'daymış. Küba üçüncü.

Obezite liglerinde Katar birinci, Kuveyt ikinci, BAE üçüncü. Türkiye nüfusa oranla onaltıncı sırada.

Teknoloji, kültür
Cep telefonu kullanımında lider, Makao ve Hong Kong gibi Çin'e bağlı şehir devletleri ile Bahreyn ve BAE gibi Körfez emirlikleri. Makao'da kişi başına 3,2 cep hattı düşüyormuş, bebekler ve yatalak dedeler dahil. İnternet kullanımında İzlanda, Norveç, Danimarka başı çekiyorlar. Türkiye ilk ellide yok.

Her milyon kişiye yılda 3470 yeni kitapla İngiltere kitap yayıncılığında tartışmasız bir numara. Bunda şüphesiz ana faktör, İngiltere'nin kendi nüfusundan çok daha büyük bir İngilizce konuşan dünyaya hitap edebilmesi. İngiliz kitaplarını sırf İngilizler alsa işler o kadar açılmazdı. İkinci sırada milyon kişiye 2482 kitapla Brezilya var, hayret. Türkiye'yi milyon nüfusa 670 kitapla  20. sıraya koymuşlar. Yani Türkiye'de  50 bin yeni kitap çıkıyormuş, bu doğru mu?

Yılda 2 milyar 117 milyon seyirciyle Hindistan dünyanın en büyük sinema seyircisi kitlesine sahip. Türkiye 60 milyonla 16. sırada. Yani Bollywood,  Yeşilçam'dan tam 35 kat büyük bir piyasaya hitap ediyor.  Kişi başına sinemaya gitme oranında ise Güney Kore başta.

Kişi başına gazete satış sayısında Lüksemburg, Hong Kong gibi şehir devletleri doğal olarak en üstte. Ama onları Ecuador'un izlemesi ilginç. Japonya 358 gazete ile beşinci sıraya düşmüş.

Basın özgürlüğünde ilk beşi İskandinav ülkeleri ile Hollanda paylaşıyor. İlk otuzda Namibya, Kıbrıs ve Estonya var, ama ABD yok. Türkiye haydi haydi yok.

ABD kimya dalında verilen Nobel ödüllerinin &'sını, fizikte @'ını, tıpta 5'ini, ekonomide e'ini almış. Bu rakamlar durumun vahametini tam yansıtmıyor, çünkü 1901'den saymaya başlamışlar. Son kırk yılı ele alırsak sanırım bu dört alandaki ödüllerin 'den fazlası ABD'ye gitti. Ve daha ilginci ödül alanların önemli bir çoğunluğu ABD dışında doğmuş bilim insanları idi. Beyin göçü mü dediniz?

ABD'li olmayanların rekabet şansına sahip oldukları tek alan Nobel Edebiyat ödülü görünüyor.
Bira tüketiminde kişi başı yılda 147 litre ile Çekya açık ara birinci. Hakkıdır, çok iyi biraları var çünkü.  Almanya ve Avusturya epey geriden onu izliyor. İrlanda onuncu, İngiltere yirmi ikinci sıradaymış, tuhaf.

Sigara tüketiminde Belarus birinci, Rusya üçüncü. Türkiye dereceye girmemiş. Kumarda ABD'yi Çin ve Japonya izliyor.

Turizm'de Fransa bütün nobranlığına  rağmen yılda 83 milyon ziyaretçi ile birinciliği korumuş. ABD turist sayısında ikinci, fakat turist gelirinde birinci. Türkiye 2014 itibarıyla 40 milyon ziyaretçi ile altıncı olma başarısını göstermiş. 2016'da sanırım ciddi bir kayıpla  onunculuk dolayında bir yere düşmüş olmalı.

Turizm harcamalarında 164 milyar dolarla Çinliler birinci. Amerikalılar 145 milyarla ikinci, Almanlar 106 milyarla üçüncü. Turizm yatırımı planlarken bu rakamları akılda tutmalı.