Facebook profilimde gırgırına yazdığım bir cümle var. Gencin biri ona takmış, bana sitem etmiş:
"Merhaba Sevan bey, ben sizin henüz kitaplarını okumadım ama bazı programlarda fikirlerinizi dinledim... Facebook sayfanızda Atatürk'ün insan öldürdüğünü ima etmişssiniz. Lütfen sizden rica ediyorum beni aydınlatırmısınız Atatürk nerede insan öldürmüştür? Ha bizim namusumuzu,özgürlüğümüzü savunduğu savaşlarda insan öldürdüğünü söylüyorsanız o savaşta olmayı ben şeref kabul ediyorum onuda bilmenizi isterim . . . !"
Dayanamadım, etraflıca cevap yazdım.
Dayı gazete mi okumuyorsun? Sırf Dersim’de 13.000 kişiyi köpek gibi itlaf ettirdi, hem silahlarını toplatıp liderlerini bertaraf ettirdikten sonra. İsyan misyan ettikleri yoktu, korkudan paniğe kapılmış taş devri aşiretleri idiler. Devlet başkanının alkol ve iktidar hastalığıyla zıvanadan çıkmış fantezisinin eseri bir manasız katliamdı. “Almanlar yapıyorsa bizim neyimiz eksik”ten öte bir mantığı yoktu. Başbakan İnönü’yü “olmaz artık bu kadar” dediği için görevden aldı, yerine emirlerine daha kolay boyun eğecek bir yalaka getirdi. Av operasyonunu baştan sona bizzat idare etti.
1930’da Zilan vadisinde katledilen köylülerin sayısı belirsizdir. Devlet Başkanının şahsi emriyle kadın, yaşlı, çoluk çocuk belki binlerce Kürt öldürüldü. Daha geri git: 1925’te bütün Kürdistan’da kaç bin kişi idam edildi, kaç on bin kişi dağda bayırda katledildi belli değildir. Koskoca Genç kasabası Gazi Hazretlerinin emriyle taş üstüne taş bırakmamacasına yok edildi. [Şimdi adı Genç olan kasaba değil, eski il merkezi; yerinde yeller eser.] 1930’da Menemen kasabasının da havadan bombalanarak yok edilmesini emretti; gene İsmet’in tavassutuyla vaz geçirdiler.
1925’te Devlet Başkanının kaprisi doğrultusunda şapka giymeyi reddetti diye memlekette onlarca kişi çarşı meydanlarında asıldı. Şapkaya karşı gösteri oldu diye Rize şehrini denizden topa tuttular. Hasbelkader kendini Devlet Başkanı ilan ettirmiş generalin teki “herkes kafasına külah takacak” yahut “sakallar traş edilecek” diye emretse sen olsan ne yapardın? Seni bilmem ama ben inadına sakal uzatırdım gibi geliyor bana.
Milli Mücadele’nin ilk günlerinde yanında duran hemen herkesi 1925-26’da iktidarını pekiştirdikten sonra idam ettirdi, bilir misin? Milli Mücadelenin başlıca finansörü olan Cavit, Sivas Kongresine İttihat ve Terakki örgütünün desteğini getiren Vasıf asıldı; Milli Mücadelenin İstanbul ayağını örgütleyen Kara Kemal saklandığı kümeste kendini öldürdü. Liseden beri en yakın arkadaşı ve Ankara’daki ilk günlerinde oda arkadaşı olan Albay Arif Beyin idam kararını imzaladığı gece parti verip sabaha kadar dans etti; herkesi de zorla dans ettirdi. Rauf’u, Halide Edip’i ve Adnan Adıvar’ı da astıracaktı; vaktinde haber alıp kaçtılar. Karabekir’in idamı için emir verdi; gene İsmet’in araya girmesiyle, ordu ayaklanır diyerek vazgeçirdiler. Karabekir kimdi? Vahdettin’in ve İngilizlerin adamı diye bilinen Mustafa Kemal’i Erzurum Kongresinde Milli Mücadele ekibine kabul ettiren ve liderliğe gelmesini sağlayan kişiydi. Onu da yok etmek istedi; beceremedi.
1923’te Meclis’te kendisini diktatörlükle suçlayan Ali Şükrü Beyi Çankaya bahçesinde şahsi muhafız alayının başı olan Topal Osman’a öldürttü. Çok fazla tepki alınca bu sefer Topal Osman’ı öldürttü. Bundan iki ay önce aynı yerde, 3 yıllık sevgilisi ve muhtemelen gayrımeşru çocuğunun anası olan Fikriye’yi kafasının arkasından vurarak öldürdüler. Tetiği bizzat kendisinin çektiği rivayet edilir, ama kanıtı yoktur.
Bundan bir süre sonra karısının kuzeni ve Halit Ziya Uşaklıgil’in oğlu olan Vedat intihar etti veya ettirildi. Onun da hikâyesi çoktur, ama başka zaman anlatılması daha doğru olur.
Milli Mücadele sırasında bizzat Başkomutana bağlı ve onun emriyle iş yapan İstiklal Mahkemeleri 9000 civarında insanı sorgusuz sualsiz idam etti. Bunların ezici çoğunluğu 7 yıl süren savaşta sefil olmuş, ocağı batmış, İttihatçı manyaklığından takati tükenmiş zavallı Anadolu köylüleriydi. “Milli Mücadele” adı verilen Yunan Harbinde şehit olan asker sayısı, İstiklal Mahkemelerince idam edilenlerden azdır, farkında mısın? [Genelkurmay kayıtlarına göre Yunan ve Ermeni Harplerinde şehit asker sayısı 9177.]
Dünya Harbinin son günlerinde Filistin’de iki adet orduyu [merak ediyorsan 7. ve 8. ordular] bütün mevcuduyla İngilizlere esir verdi; beceriksizlik mi yoksa danışıklı döğüş mü, henüz aydınlığa kavuşmuş konu değildir. Kalan bir avuç askeriyle ricat ederken Halep’te Araplar ayaklanıp gösteri yaptı diye kentin ana caddesinde mitralyöz kurup sivil halkın üstüne ateş açtırdı. Kaç kişinin öldüğü belli değildir.
Çanakkale’de ve Bitlis Cephesinde hadi diyelim ki savaş vardı; aldığı emirleri yerine getirdi; onlar cinayet sayılmaz. Ya Libya’ya ne diyeceksin? Osmanlı hükümetinin müdahale etmeme kararına rağmen, İttihat ve Terakki’nin gizli teşkilatının emriyle tebdil-i kıyafet edip 1912’de Libya’ya çıktılar; sözde İtalyanlara karşı direniş örgütlediler. İtalyanlara karşı tek kurşun atamadılar gerçi, ama arada yüzlerce gariban Arabı direnişe karşı çıktı yahut İtalyanlarla yaşamaktan memnun oldu diye katlettiler.
*
Aklında bulunsun: cinayet işine gireceksen büyük gireceksin. On kişi öldürsen Karındeşen Jak diye namın çıkar. Yüzbin kişi öldürsen vatan kurtaran kahraman olursun, ilkokul sınıflarına fotoğrafını asarlar.
Misal: 33 sivil Kürdü öldürdü diye General Mustafa Muğlalı’yı katil ilan ettiler. Adamcağız hapislerde öldü; Van’da bir kıytırık kışlaya verdikleri adını zorla kaldırttılar. Ötekisi Zilan Vadisinde 44 tane köyü yakıp ahalisini topyekün kılıçtan geçirdi. Kışlayı bırak, memleketin her kasabasında caddesi, meydanı, heykeli, okulu, stadyumu var.
*
Tahmin ediyorum ki gençsin. Koyun güdücülerin propagandasından kendini kurtarmaya çalış; ilkokul kitaplarında okuduğun her şeye kanma. “O savaşlarda olmayı şeref kabul ediyorum” gibi afili cümlelere de boş ver, kendini gülünç duruma düşürmekten başka şeye yaramaz.
Selamlar,
Sevan
*********
Birkaç gün sonra düzeltme gereği duydum:
Geçen günkü "Terminatör" yazımda "Karabekir’in idamı için emir verdi; gene İsmet’in araya girmesiyle, ordu ayaklanır diyerek vaz geçirdiler," diye bir cümle kullandım. Bu konuları iyi bilen bir dostum uyardı, hikâyenin aslını anlattı. Meğer daha ilginçmiş.
15 Haziran 1926'da "İzmir Suikasti" adı verilen tuhaf komplo ortaya çıkarılır. 26 Haziran'da Ankara'da İstiklal Mahkemesi kurulur. Milli Mücadele'nin örgütleyicisi ve ilk yöneticileri olan kadronun neredeyse TÜMÜ tutuklanır. Bir hafta kadar süren duruşmalarda ondördü idama mahkûm edilir. Sıra Karabekir'e gelince Başbakan İsmet Paşa bir telgrafla Gazi'ye başvurur, Milli Mücadele'nin iki numaralı kahramanını idam etmenin birtakım sıkıntılar doğuracağını belirterek şefaat önerir. Bunun üzerine mahkeme başkanı Kel Ali [Çetinkaya] İnönü'nün de tutuklanmasını emreder. Gazi bu kararı uygulatmaz.
Duruşma günü elli kadar subay siyah sivil takım elbiseyle (ve şüphesiz silahlı olarak) mahkeme salonunda yer alır. Mahkeme heyeti gelince ayağa kalkarlar. "Otur" emrine rağmen oturmazlar, mutlak sessizlik içinde ayakta durmaya devam ederler. Karabekir onlara dönüp "oturun çocuklarım" deyince otururlar. Mahkeme heyetinde bet beniz atar. Beraat kararı verilir.
Filmi yapılacak sahne, değil mi?
İdam edilenler kimlerdir? Cavit Bey: İttihat ve Terakki'nin kudretli maliye bakanı; Alman ittifakına ve Enver'e muhalefetiyle ünlü; Mustafa Kemal'i lider olarak ilk öneren kişi; 1918 Kasım'ında Mustafa Kemal'in Fethi [Okyar] ile birlikte kurduğu gazetenin finansörü; 1918-19'da memleketin her vilayetinde kurulan Müdafaa-yı Hukuk örgütlerinin, her kent ve kasabada aynı anda yayına geçen Millici yayın organlarının ve Kuvayı Milliye çetelerinin tediye veznesi. Kara Kemal: Milli Mücadelenin İstanbul ayağını örgütleyen kişi; 1918-1920 döneminde İstanbul kadrolarının Anadolu'ya geçmesini örgütleyen teşkilatın lideri. Doktor Nazım: Ermeni tehcirinin başlıca iki mimarından biri ve tek hayatta kalanı. Sonradan "Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti" adını alan Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderlerinden biri. Albay Arif: Mustafa Kemal'in ilk gençlikten beri en yakın arkadaşı; Ankara'ya gelişini örgütleyen ve İstasyon binasında bir süre onunla aynı odayı paylaşan kişi. Halis Turgut ve Rüştü Paşa: Milli Mücadele'nin Sivas ve Erzurum ayaklarını örgütleyen, iki kongrenin yapılabilmesini sağlayan kişiler.İsmail Canbulat: Milli Mücadele'nin iç terör örgütünün liderlerinden biri.
Asıl idamı öngörülen örgüt başı Rauf Bey'dir [Orbay]; zamanında haber alıp yurt dışına kaçar. Rauf, Mustafa Kemal olmasa Milli Mücadele'nin lideri olması düşünülen "ikinci adam"dır. Gazi'den iki ay önce Anadolu'ya "ayak basıp" Milli Mücadelenin Ege ayağını örgütlemiştir. Misak-ı Milli'yi ilan eden meclis grubunun lideri ve Ankara rejiminin ilk başvekilidir. Milli Mücadelenin başlangıç manifestosu olan Amasya Bildirgesindeki yedi imzadan ikincisi onundur. [Atatürk meşhur Nutuk'unda bildirgenin taslağını kaleme alan memurla yaverin adlarını anar, ama imzalayanları "diğer bazı kişiler" diyerek geçiştirir. Internette Kemal şakşakçılarının kaleme aldığı doksan bin anlatıda da o isimler "diğer bazı kişiler" olarak kalır.] 1938'de İnönü'nün affıyla memlekete döner; ölünceye dek polis gözetimi altında yaşar.
Amasya bildirgesinde imzası olan yedi askeri liderden beşi (Rauf, Karabekir, Refet, Cafer Tayyar ve Ali Fuat [Cebesoy]) idam istemiyle yargılanır, fakat bir şekilde paçayı kurtarırlar. Altıncısı (Mersinli Cemal) Nutuk'ta Gazi'nin alay ve hakaretlerine maruz kalır. Milli Mücadele'nin en tanınmış ideologu Adnan Adıvar ile "star" ismi Halide Edip, yurt dışına kaçarak kurtulurlar. Her ikisi de, 1920'de Damat Ferit hükümetinin idam hükmü verdiği isimler arasındadır.
*
Şöyle bağlayalım. Sovyetler Birliğinde 1920 ve 30'larda Stalin'in yaptığı "temizlikler" hakkında bugün tonla literatür var. Bizde ise Kemal Tahir'den bu yana kimse bu konulara girmeye cesaret edemedi.
Sizce vakti gelmemiş midir?
15 Haziran 1926'da "İzmir Suikasti" adı verilen tuhaf komplo ortaya çıkarılır. 26 Haziran'da Ankara'da İstiklal Mahkemesi kurulur. Milli Mücadele'nin örgütleyicisi ve ilk yöneticileri olan kadronun neredeyse TÜMÜ tutuklanır. Bir hafta kadar süren duruşmalarda ondördü idama mahkûm edilir. Sıra Karabekir'e gelince Başbakan İsmet Paşa bir telgrafla Gazi'ye başvurur, Milli Mücadele'nin iki numaralı kahramanını idam etmenin birtakım sıkıntılar doğuracağını belirterek şefaat önerir. Bunun üzerine mahkeme başkanı Kel Ali [Çetinkaya] İnönü'nün de tutuklanmasını emreder. Gazi bu kararı uygulatmaz.
Duruşma günü elli kadar subay siyah sivil takım elbiseyle (ve şüphesiz silahlı olarak) mahkeme salonunda yer alır. Mahkeme heyeti gelince ayağa kalkarlar. "Otur" emrine rağmen oturmazlar, mutlak sessizlik içinde ayakta durmaya devam ederler. Karabekir onlara dönüp "oturun çocuklarım" deyince otururlar. Mahkeme heyetinde bet beniz atar. Beraat kararı verilir.
Filmi yapılacak sahne, değil mi?
İdam edilenler kimlerdir? Cavit Bey: İttihat ve Terakki'nin kudretli maliye bakanı; Alman ittifakına ve Enver'e muhalefetiyle ünlü; Mustafa Kemal'i lider olarak ilk öneren kişi; 1918 Kasım'ında Mustafa Kemal'in Fethi [Okyar] ile birlikte kurduğu gazetenin finansörü; 1918-19'da memleketin her vilayetinde kurulan Müdafaa-yı Hukuk örgütlerinin, her kent ve kasabada aynı anda yayına geçen Millici yayın organlarının ve Kuvayı Milliye çetelerinin tediye veznesi. Kara Kemal: Milli Mücadelenin İstanbul ayağını örgütleyen kişi; 1918-1920 döneminde İstanbul kadrolarının Anadolu'ya geçmesini örgütleyen teşkilatın lideri. Doktor Nazım: Ermeni tehcirinin başlıca iki mimarından biri ve tek hayatta kalanı. Sonradan "Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti" adını alan Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderlerinden biri. Albay Arif: Mustafa Kemal'in ilk gençlikten beri en yakın arkadaşı; Ankara'ya gelişini örgütleyen ve İstasyon binasında bir süre onunla aynı odayı paylaşan kişi. Halis Turgut ve Rüştü Paşa: Milli Mücadele'nin Sivas ve Erzurum ayaklarını örgütleyen, iki kongrenin yapılabilmesini sağlayan kişiler.İsmail Canbulat: Milli Mücadele'nin iç terör örgütünün liderlerinden biri.
Asıl idamı öngörülen örgüt başı Rauf Bey'dir [Orbay]; zamanında haber alıp yurt dışına kaçar. Rauf, Mustafa Kemal olmasa Milli Mücadele'nin lideri olması düşünülen "ikinci adam"dır. Gazi'den iki ay önce Anadolu'ya "ayak basıp" Milli Mücadelenin Ege ayağını örgütlemiştir. Misak-ı Milli'yi ilan eden meclis grubunun lideri ve Ankara rejiminin ilk başvekilidir. Milli Mücadelenin başlangıç manifestosu olan Amasya Bildirgesindeki yedi imzadan ikincisi onundur. [Atatürk meşhur Nutuk'unda bildirgenin taslağını kaleme alan memurla yaverin adlarını anar, ama imzalayanları "diğer bazı kişiler" diyerek geçiştirir. Internette Kemal şakşakçılarının kaleme aldığı doksan bin anlatıda da o isimler "diğer bazı kişiler" olarak kalır.] 1938'de İnönü'nün affıyla memlekete döner; ölünceye dek polis gözetimi altında yaşar.
Amasya bildirgesinde imzası olan yedi askeri liderden beşi (Rauf, Karabekir, Refet, Cafer Tayyar ve Ali Fuat [Cebesoy]) idam istemiyle yargılanır, fakat bir şekilde paçayı kurtarırlar. Altıncısı (Mersinli Cemal) Nutuk'ta Gazi'nin alay ve hakaretlerine maruz kalır. Milli Mücadele'nin en tanınmış ideologu Adnan Adıvar ile "star" ismi Halide Edip, yurt dışına kaçarak kurtulurlar. Her ikisi de, 1920'de Damat Ferit hükümetinin idam hükmü verdiği isimler arasındadır.
*
Şöyle bağlayalım. Sovyetler Birliğinde 1920 ve 30'larda Stalin'in yaptığı "temizlikler" hakkında bugün tonla literatür var. Bizde ise Kemal Tahir'den bu yana kimse bu konulara girmeye cesaret edemedi.
Sizce vakti gelmemiş midir?
Sizin için ne ifade eder bilemeyeceğim, ama ben kendi adıma sizin için isteyebileceğim en yüce şeyi diliyorum: Allah hidayet nasip etsin!" Gönül dolusu teşekkür..
fikrinizi daha kuvvetli sunmak için böyle etkileyici rakamlar veriyorsunuz. böyle durumlar için ekşi sözlükte güzel bir giri var:
"küsuratlı sayı vereyim de salladığım anlaşılmasın"
celal bayar da dersim katliamiyla ilgili olarak aynen sunu söylemis: "atatürk vurun dedi, vurduk".
Hadi kendin nasıl bir akıl tutulmasına yakalandıysan, bu yukarıdaki gibi bir adamı varlığının sebebi sayabilecek kadar sevdin. Yahu ter temiz bir sabiiye neden enjekte etmek istersin ki bu zehri. ''Olmasaydın olmazdık'' diyorlar bir de utanmadan, ''Olduğu için OLMAYANLARın'' sesi çıkmıyor tabii.. Ah dile gelseler de anlatsalar bir bir nasıl YOK edildiklerini.. Gerçi ona da kör kalır şakşakçılar..
Kimse kalkıp istiklal mahkemeleri adil bir yargılama organıdır diyemez. Fakat o günün şartları söz konusu olduğunda öyle bir yargılama ve infaz organı zaruridir. Güçler birliği sadece devrim şartlarında, kökten değişiklik yapılması planlanan durumlarda gereklidir (Günümüzde gündeme gelmesi açıkçası son derece tedirgin edici bir şey). Bu süreçte kurunun yanında yaş ta yanmamış mıdır ? Eminim ki yanmıştır, fakat o günkü şartlar gereği ve ortadaki davanın büyüklüğü neticesinde kaybolan suçsuz hayatlar için kimse Türk Cumhuriyet Devrimi ideolojik sahiplerini suçlamamalı.
Önemli olan bakış açısıdır, siz bu devrimin gerçekleştiren ekip ile aynı görüşü, aynı ideolojiyi paylaşırsanız pek tabiki sizin gözünüzde kahramanlardır. Bana eline silah almadan, çiçekle ve şiirle devrim yapan bir lider gösterin. Birde demişsinizki “yüzbinlerce kişiyi öldürünce ilkokul duvarına resmini asarlar” , “ilkokul kitaplarında okuduğun herşeye inanma”... Tamam gerçekleri anlatalım çocuklara, sizin çocuğunuz var mı bilmiyorum ama siz bütün gün onlara devrim belgeselleri izletin. Ya hu ne yapacaktık ilkokuldaki çocuklara devrim'in kanlı yüzünü mü gösterecektir. Bu nasıl bir mantık anlamış değilim açıkçası.
Dünyanın her yerinde ortada çökmeye yakın daha büyük bir sistem varsa sistemin kendi içindeki küçük veya dışındaki ondan da büyük çeşitli görüşteki güçler organize olup mevcut otoriteye karşı darbe yaparlar. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine geçiş sürecinde de olan manzara buydu. İçlerinden en iyi organize olan en zekice kurgulanan yer yer en şanslı olan taraf bu savaşı kazandı. İyiki de onlar kazandı.
Bu anlatilanlari kemalistler cok duydu ama islerine gelmez, duymazlar ve yukaridaki yorumcu gibi utanmadan savunurlar. Sanki kedi kopekten bahsediyor. Oyle ya kemalist degilsen bunlarin gozunde kopek kadar degerin olmaz.
Gercek dunyaya bak bi ermeni kelimesi kufur gibi kullanildi bu ulkede niye kac yuzyil komsu olan bu insanlar birbirine girdi?
Hersey sartlara goreydi de niye 100 yil gecmesine ragmen turkiyenin %80 i tarafindan tek bir elestirisine bile izin verilmiyor? What is toplum muhendisligi :))
O şartlar altında yapılabilecek en iyi şekilde yapılmış devrim. Bundan iyisinin olabileceğine gerçekten inanmıyorum. Bireysel cumhuriyetçi düzene karşı isyana kalkışan orta çağ aşiretlerinin bu isyanlarının kansız olarak bastırılabileceğne hiç inanmıyorum.
totaliter ve faşist bence.
adamlar silah bırakmışlar. ne isyanı?
2) 1. Dünya savaşı sonrası oluşan ulus devletler arasında en güzel resmi tarih yazımı Türkiye'de gerçekleşmiştir.
a. Öyledir ki; okumuşu, aydını, solcusu,sağcısı kendilerine öğretilen inkilap tarihi bilgilierinden öteye gidememiştir.
b. Öyle dir ki; bu tarih anlayışında, dokunulmaz kahramanlar ve vatan hainleri yaratılmıştır.
c. Peki nasıl bir yöntem izleniyor;
i. Bilinmesi istenmeyen bazı olaylar tarih sayfalarından tamamen düşürülür.( olmuşu hiç olmamış gibi göstermek).
ii. Gizlenmesi mümkün olmadığı durumlarda olmuş kısmının bir kısmının öne çıkarılarak, gerçek, bir kısmı, yani algılanması istenilen kısmıyla sunulur,
iii. Bir başka yöntem ise, olmamışı olmuş gibi göstermek…
d. Neyse, biz bize öğretilen şekliyle bilelim ve rahat olalım. Sanırım en korunaklısı ve muteberi bu şekilde davranmak!
e. Ne gariptir ki; çoğu zaman tarih değerlendirmelerimizde ve tartışmalarımızda söylenilen şeyin doğru olmadığından ziyade,
i. Neden şimdi bunları söyleyip, halk arasında kin ve ayrımcılık yaratıyorsun diye tepki verilir.
ii. Birilerine hakaret edildiği izlenimi yaratılarak korku yaratılmaya çalışılır. ( bakınız: bir önceki yorum)
iii. Tarihi bir bilgiyi ( eksik veya yanlış olabilir.) açıklayan veya paylaşan kişilerin, ideolojileri,etnisiteleri vs.leri sorgulanır ve suçlanır. ( Bakınız: iki önceki yorum)
3) Çoğulcu demokratik bir yapıya sahip, özgürlükçü, bireyi temel alan insanı, doğayı, tüm canlıları değer kabul eden bir devlet yapılanmasının olamadığı, dinsel, etnik ve ideolojik yönden tek türden modernleştirici/ merkeziyetçi otoriter devletin tezgahında biçimlenen toplumlarda Kollektif yanlışlıklara bağlılık obsesif bir hal alır.
4) Halbuki; İnançsal/kutsal veya ideolojik anlamda olsun hiçbir kişinin/liderin salt övülecek ya da salt yergide bulunulacak yönleri, özellikleri yoktur. İstediğiniz şekliyle bir kişiyi övebilirsiniz veya eleştirebilirsiniz, sevebilirsiniz ya da ondan nefret edebilirsiniz. Bu hakkımız olabilmeli. Yeter ki, inançsal ve ideoloji kalıpların şartlandırmalarından mümkün olduğunca kendimizi kurtarabilelim. Ancak o zaman bize ait özgün düşüncelerimize sahip olabileceğiz.
5) Sanırım, değişmez diye dikte edilen, alıştırılmış yalanların, öğretilmiş korkuların varlığına, slogancı, çığırtkan, şiddet ve korku taciri, kişilere/beyinlere rağmen toplumlar değişebiliyor.
Selamlar.
halbuki en yakin arkadasi (ikinci adam) degil mi?
Sevan Nişanyan'ın atladığı husus çok belirgin: İttihat Terakki cephesinin Atatürk nefreti.
Ve nedense bana bu tuhaf gelmiyor :)
Eğer amacımız bu dili konuşup belli bir coğrafyada "Biz Türküz Holeley diye halay çekmekse" Mustafa Kemal doğru yapmıştır. Yok, "tek canlı dahi öldürülmemelidir" diyorsak çıkalım en yakınından Ağrı dağına kuralım tapınağımızı yaşayalım orada. Sistem bunların hepsini zaten yol olarak öngörmekte ve içinden çıkılmaz yollar bütünü sıfatına sahip olmaktadır. Eğer maksadımız şu anki dünya düzeninde varolabilmekse, -1914 ve sonrasını konu alalım- çoğunluğun istediği doğrultuda (doğru/yanlış yoruma açıktır) bir vatan kurtarma davası varsa, Mustafa Kemal'in yaptıklarını onaylamaktan başka bir şey yapılamaz. Akabinde pompalanan milliyetçilik zihniyeti, tamamen Türkiye adı verilen ülkenin devamlılığı için zorunlu bir kavram olarak düşünülüp üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Ülke savunalım, ülke kuralım, ülke yönetelim ee bir de bunları insan öldürmeden yapalım. Bu da gülünesi... Ermeni kökenli oluşunuz zannediyorum, Mustafa Kemal'e bir antipati duymanızı sağlamış. Araştırmalarınız, antipatinizi kabartmış görünüyor. Ben de Ermeni kökenli olsaydım aynı durumda olabilirdim. Veya Kürt olsaydım silah kuşanıp dağa çıkmıştım. Türk olmayı ben seçmedim. Sizde Ermeni olmayı seçmediniz. Bunlar iyi ve kötü kavramları gibi insanlar tarafından yaratılmış kavramlardır. Vatanseverlik, insanın kutsallığı, yukarılarda bir yerde bir Tanrı oluşu ve tabi ki ahlak insan uydurmasıdır. Diğer canlılardan tek farkımız dil becerilerimizdir, farkımız varolan beş yetersiz hisle ve kullandığımız dillerle insanlığın geçmiş tecrübelerini geleceğe aktarma çabamızdır. Yok olup gittiğimizde bu kavramların değerleri bizim için bir anlam ifade edemez hale gelecek Hayyam'ın dediği gibi, ben düşündükçe var dünya ben yok o da yok. Kendimizi kutsal/değerli zannetmeyelim güzel kardeşlerim altı üstü insanız.
Konuya dönecek olursak, Atatürk ve Mustafa Kemal iki ayrı kişi şeklinde incelenebilir. Atatürk kusursuz bir toplum sembolüdür. Mustafa Kemal artılarıyla eksileriyle bir insandır. Bir toplum olma çabası varsa kusursuz Atatürk gereklidir. Eğer en acizimiz bile kendine yetebilecek duruma gelirse o zaman kendisine Mustafa Kemal'i anlatırsınız.
Rizelilerin bir türküsüymüş bu, Kadir Mısıroğlunun anlattığına göre :) . " Hamidiye " de Balkan Harbi'nde Rauf Orbay'ın kruvazörü zannedersem... Bu arada Falih Rıfkı da "Biz inkılaplar için İstiklal Harbinde ölenlerin 50 katı adam astık" demiş. Doğru mu söylemiş yoksa mübalağa mı etmiş, orasını bilemem. Yalnız mübalağa etmişse de fazla etmemiş gibi, çünkü çok feci hatıralar var.
Gercekler ogrenilecek, uluslar kendi kaderini belirleyecek
Bazen mum alevi olmak lazım; sabırla tükenmeyi bekleyen, bazense volkan olmak lazım; önüne gelen herşeyi hızla tüketen...!!!
Kimine SU oLacaksın, kimine SEL ...!!! Kimine MUM olacaksın, kimine VOLKAN ...!!! Ama kimseye asla ve asla KUL oLmayacaksın... !!!
Yahu, utanmıyorsun da bunları böyle yazmaktan Sevan. Millet de gaza geliyor, sana cevap veriyor, oh ne âlâ! Hele bazı köpeklerin ağzının suyu akıyor, küfrediyorlar Mustafa Kemal'e ki, onlara iki kere "ne âlâ!"
İmza:
Bu konuları, o konuları iyi bilen birinden daha iyi bilen biri.
Voltaire
Neyse 30-40 yil sonra torunlariniza anlatirsiniz bugunleri. iyiki Tayyip o zaman yeni cumhuriyeti kurmustu da bugunlere geldik diye...
Kesinlikle Kamalizmin zehrinden etkilenmeyecek ve düşünmeyi ve sorgulamayı öğrenen gençler yetiştirmek zaruridir.
Dindar kardeşini, Kürt arkadaşını, Ermeni arkadaşını ve rejimin tırnak içinde ''düşmanlarını'' dost bilecek ve herkese ayrım yapmaksızın saygı gösterecek insanlar yetiştirmek bizim elimizde...
1) Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı; sen ve senin çocukların özgür düşünüp, özgür konuşamayacaktınız. Büyük ihtimal kızların 9 yaşına geldiklerinde bir arap şeyhine nikahlanacak, oğulların da kâfir diye aşağılanacaktı. Bu sebepten müslüman türkler etmese bile sen her mesajının sonunda Atatürk'e teşekkür etmek zorundasın. Etmezsen; Ahlaksız ve nankör bir insansın.
2) Eğer konu bazı tarihi iddaların gerçekliği ise, bu işi düsturuna göre yapmalısın. Bu konuda objektif olarak yazılmış binlerce tarihi döküman mevcut. Senin söylemlerini içeren ve söylediklerinin aksini idda eden. Bu iddaları kaynakçasız, gelişi güzel yazmış olman kara propogandadan başka bir his vermiyor. Senin gibi tarih sever bir kişiliğe de yakışmıyor.
O dönem için Cumhuriyetin gelmesi önemliydi. Artık Padişah iyi düşünemiyor vatan elimizden gidiyordu. Atatürk ileri görüşlülüğü sayesinde vatanın elden gideceğini anlamış yeniliklerin gelmesinin zamanı gelmişti.
ne aslana, ne kaplana benzer.
insanoğlunun kahpesi,
ilk bakışta sana bana benzer.
insanoğlunun kahpesi,
aslandan, kaplandan yırtıcı.
insanoğlunun kahpesi,
her yanda haklı, her işte haklı,
hem de gürültücü, patırtıcı.
onca sıfırdır
doğanın her güzel yarattığı,
ya da sanatçının her güzel dediği,
dana beynini beğenmez
insan beynidir yediği.
sabrımızı yer kıtır kıtır
çerez yerine.
cellâttan bile daha kaygusuzdur
namuslu insanın üzüntülerine..."diyen Hasan İzzettin Dinamo'dan
Fikret Başkaya hocaya. Hoca paradigmanın iflasında türk bağımsızlık savaşının anti emperyalist olmadığını, kürt toplumu açısınından emperyalist bir savaş olduğunu, lider kültünün ardına gizlenmiş bir burjuva sınıfı yaratma çabasının bulunduğunu, devlet eliyle modernleşmenin çok daha evvel başlatılmış olduğunu ifade eden düşünceleri görüyoruz...
Mesela şöyle bir cümlesi var Nişanyan'ın: "1923’te Meclis’te kendisini diktatörlükle suçlayan Ali Şükrü Beyi Çankaya bahçesinde şahsi muhafız alayının başı olan Topal Osman’a öldürttü. Çok fazla tepki alınca bu sefer Topal Osman’ı öldürttü."
Ben böyle bir ifadenin bilimsel bir dergide nasıl duracağını, doğruluğunun nasıl ispatlanıp savunulacağını çok merak ediyorum doğrusu. Türkiye'de bu tarz konularda sansür uygulandığını, kaynaklara erişimin mümkün olmadığını falan öne sürebilirsiniz. Ama bu durum elinizi güçlendirmez. Tam tersine şöyle soruları gündeme getirir: Madem kaynaklara ulaşamıyorsunuz, o zaman "bu budur" tarzında yaptığınız çıkarımları neye dayandırıyorsunuz? (totoşunuza değildir umarım).
"yüzlerce gariban Arabı direnişe karşı çıktı yahut İtalyanlarla yaşamaktan memnun oldu diye katlettiler"...? Şimdi ben böyle bir cümlenin ve içerdiği yargı ve yorumun neresini ciddiye alabilirim?
Stalin'in yaptıkları hakkında tonla literatür olabilir. Bizde ise bu tarz şeylere cesaret edecekler sevgili Nişanyan gibi cesaret edeceklerse hiç etmesinler daha iyi. Nişanyan'ın ne bilgiyi ortaya koyuşunun, ne bağlantıları kurmasının, ne yorumlaması ne de takındığı tavrın bize böyle bir konuda gerçek anlamda yardımcı olacağını sanmıyorum. Aynı sorunu Halaçoğlu ile giriştiği Ermeni katliamı konusunda da yaşadı Nişanyan. Haklı olabileceği konularda bile kaynakları kullanışıyla- daha doğrusu kullanamayışıyla, bilimsellikten uzak yaptığı çıkarımlarla, takındığı hırçın ve yaramaz çocuk tavırlarıyla ciddi bir konuyu pop kültür atışmasına çevirmişti. Kendisi de Kılıçdaroğlu-Gökçek kapışmasındaki Gökçek'e dönüşmüştü. Halaçoğlu gibi vasat bir tarihçi bile daha ciddi görünmüştü gözüme.
Kendisine tavsiyem Stalin hakkındaki literatürün nasıl oluştuğunu incelemesi. Kim nasıl eğilmiş bu konuya da ortaya bir literatür çıkabilmiş? Bu literatüre katkıda bulunanlar da Nişanyan'ın kendisi gibi 'daldan dala konarım, koltuğumun altında 15 kavun taşır, arı gibi sokarım' havasındaki "aydın"lar mıymış; yoksa işlerini ciddiye alıp konuları hakkında yetkinliğe sahip insanlar mıymış?
gerçekten atatürk düşmanlığı ile cehaletiniz içiçe geçmiş.
bakınız yazdığınıza:
"Sırf Dersim’de 13.000 kişiyi köpek gibi itlaf ettirdi, hem silahlarını toplatıp liderlerini bertaraf ettirdikten sonra. İsyan misyan ettikleri yoktu, korkudan paniğe kapılmış taş devri aşiretleri idiler. Devlet başkanının alkol ve iktidar hastalığıyla zıvanadan çıkmış fantezisinin eseri bir manasız katliamdı. “Almanlar yapıyorsa bizim neyimiz eksik”ten öte bir mantığı yoktu"- demişsiniz
özellikle "almanlar" deyince- 1941 sonrası yahudi holokostunu kastettiğiniz aşikâr (başka türlü olsa- tüm kolonyal güçleri ve ispanyol-portekiz-britanya fransa vs de eklerdiniz).
e ahparik; tunceli olayları mı daha önce oldu- holokost mu ?
"bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkündür- derdi sakallı celâl". lök oturmuş
bence bu yazdıklarından daha ilgi cekici bir hikaye yazabilirsin sevan
ordunun plevnede ve trablusgarpda zafere çok yakın olduğunu çanakkale ve kutül amarede ise kazandığını bilinçli mi söylemiyorsunuz
Çanakkalede Mustafa Kemalin Anzaklı annelere yazdığı mektup gibi mektup yazan başka bir komutan var mıdır?
Siz bütün düşüncelerinizi antikemalizm üzerine kurmuşsunuz Kadir Mısıroğlundan tek farkınız ateist olmanız yok sarhoşmuş yok Almanlara özenmiş
kurtuluş savaşı sırasında alman gazetelerine bakarsanız kimin kime hayran olduğunu görürsünüz
http://siyasihaber3.org/kivilcimli-kulliyati-ihtiyat-kuvvet-milliyet-sark-kurt-meselesi-ahmet-kale
http://siyasihaber3.org/kivilcimli-kulliyati-ihtiyat-kuvvet-milliyet-sarkdogu-kurt-meselesi-2-ahmet-kale
http://siyasihaber3.org/kivilcimli-kulliyati-ihtiyat-kuvvet-milliyet-sark-kurt-meselesi-ahmet-kale
http://siyasihaber3.org/kivilcimli-kulliyati-ihtiyat-kuvvet-milliyet-sark-kurt-meselesi-4-ahmet-kale
Bir köpege 1 dilim ekmek ver, o köpek o insani isirmaz.
Köpek kadar gurur olmayan yaratiklarsiniz... devam edin böyle, Türkler aynen okyanus gibidir, derin ve suskun... costugunda neler oldugunu tarihte okuyun. Sican, Fare, salyali Yaratik birakmaz geride...
Siz onursuzlarin en büyük destekcileri, su arap yalakasi yobazlardi, artik onlar da uyanmaya basladi... inanin sonunun iyi olmayacak!
Tarihteki hangi devrimcinin eli temiz?
Değişim her zaman sancılı olur.