Monday, November 3, 2014

Marx'ta hayat yok

Ömer Tuncer yazmış. "Sevgili Sevan Nişanyan (ulaşabilecek mi bilmiyorum), "Yanlış Cumhuriyet" kitabını da okudum. Osmanlı ve Kemalist Devrim'e bir de şöyle baksak mı diye düşünüyorum:

 1) Kemalist Devrim, bir Ümmet toplumuna (feodalizme, yani Aristokrasiye - Şark'ın "ağalık" ya da "beylik" düzeni de diyebiliriz) karşı yapılmış bir "Burjuva Devrimi" değil midir?!.

2) Bu hareketin başlangıçları, 13.yy'daki Babaîlik, Ahîlik ve erken Bektaşîlik hareketlerine kadar gider. Osmanlı da bu hareketlenmeler üzerine aynı çizgide kurulur. Murat Hudavendigâr'dan başlayan feodal karşı-devrim, 2.Mehmed(açıktan ilk sultandır)'le iktidara gelir, Kanuni ile oturur.

3) Evrensel nehir akmaktadır. Toplumsal değişim durmaz, Avrupa'da Renaissance hareketleri ve arkasından önce Amerikanın kuruluşu 1776 ve Fransız Devrimleri 1789 gelir ve bir sürü kargaşadan sonra Burjuva sınıfını iktidara taşırlar. Dolayısıyla akış içinde Aristokrat sınıfın da zaman içinde kuru bir kabuk olarak "atli arabasıyla düğüne gitme" dışında bir işlevi kalmayacaktır.

4) Renaisance sonrası Burjuva kültürünü -ki aynı zamanda Ortaçağ'a tepkidir- oluşturmaya başlayan Avrupa'ya özenmeye başlayan Osmanlı feodalizmi, kökleri kendisinde olmasına, yıkmak için karşı devrim yapmış olmasına karşın Avrupa'ya özenmeye önce lâlelerden başlar (1718-1730).

5) Aynı yy sonunda sosyal yapıda biçimsel Batılılaşma hareketleri gelir - 3.Selim ve 2.Mahmud - kılık kıyafet değişikliği, Anadolu Rum'unun "fes"ini benimseme, batılı gibi giyinme (Fransız Devriminin arkasından)...

6) İlk sosyal değişim hareketleri: Milliyetçi hareketler (Yunanistanın ayrılması) Gülhane Hatt-ı Humayunu, ardından tapu kanunu, hemen ardından Türkçülük: Jön Türkler... Onun da ardından Abdülhamit'in Osmanlı'yı "yerinde tutmak" için zorunlu zorlamaları (biraz da bugüne benziyor sanki).

7) "Akış" içerisinde, Feodalizme karşı Kemalist Burjuva (sermaye) Devrimi, liderinin Osmanlı feodal kültüründen gelen günahıyla, feodalizme karşı sermaye kültürü hareketi olmasının sevabıyla, bütün bunların üstüne oturan -belki de Osmanlı karşı devrimini de aşarak- 13.yy kültürü üzerine kurulmuş olan toplumsal bir hareket olarak değerlendirilmeli değil midir?"


Ömer bey,

Feci derecede yanlış bir analiz bana sorarsanız. Tarihi gerçeklikle herhangi bir bağını kuramadım.


Bir kere aristokrasi ile feodalizm apayrı iki kavram. Marx (ve genelde 1848 devrimcileri) ikisini kasıtlı olarak karıştırır. Aristokrasi: merkezi elitin irsi bir zümrenin elinde olması. Türkiye'de bunun zerresi görülmedi. Feodalizm: taşrada merkezi devletten nispeten bağımsız yerel beylerin hüküm sürmesi.


Osmanlı devletinin zayıfladığı dönemde, taşrada by default böyle unsurlar ortaya çıktı. Kürt, Arap, Arnavut vb. bölgeleri dışında pek organize bir yapıya kavuşamadılar. Tanzimatla başlayan ve Cumhuriyetle devam eden süreçte devlet teşkilatı güçlendirilince silinip gittiler.

Silinmeleri iyi mi oldu, kötü mü oldu, emin olamıyorum. Avrupa deneyiminde özgün olan şey, devlet karşısında güçlü ekonomik, sosyal ve fikri dayanakları olan, kendi tercihlerini dayatabilen, püf deyince hizaya gelmeyen zümre ve bireylerin varlığıdır. Avrupa'yı güçlü kılan da, yaratıcı kılan da, ahlaken ve fikren üstün kılan da budur. Bizde böyle bir numara yoktu. Osmanlı'nın yıkılışı karambolünde varolmaya çalışan birkaç cılız unsuru da "Cumhuriyet devrimi" ezip attı.


Homojenleştirilmiş kitle toplumu iyi bir şey değildir. "İlerleme" yahut "burjuva devrimi" gibi palavralarla örtülebilecek bir şey de değildir. Bugünkü sıkıntılarımızın özü budur. Cumhuriyet'imizin bize armağanıdır.


5 yorum:

  1. marks bu iki kavramı karıştırmamıştır. marks böyle hata yapmaz. bence siz karıştırmışsınız. :)
    Yanıtla
  2. Hocam gelişmemişliğimizin sebebi konusunda haksızsın. Gelişmemişliğimizin sebebi ne İslam (anladığın şekliyle değil), ne kültürümüz ne Cumhuriyet ne de tarihimiz. Toplumların gelişmişlik/gelişmemişliklerini büyük oranda o toplumun/etnik grubun ortalama iq düzeyi belirliyor.

    http://web.mit.edu/fustflum/documents/papers/AshkenaziIQ.jbiosocsci.pdf

    Şu bilimsel çalışmayı mutlaka okuyarak başlamalısın. Aşkenaz Yahudileri ortalamada açık ara en yüksek iq'ya sahip (115) ve dolayısıyla en başarılı etnik grup. Aşkenaz Yahudilerindeki bu iq yükselişi Ortaçağ'da oluyor (nasıl olduğu linkini verdiğim bilimsel çalışmada ayrıntılı anlatılıyor) Yani etnik grupların ort iq değerleri statik değil, olamaz da çünkü evrim/seçilim durmuyor. Ancak çoğunlukla dağların hareketi gibi yavaş değişiyor.
    Aşkenaz Yahudileri 10 milyon nüfusla tüm Nobel ödüllerinin %20'sini alıyorlar. ABD'de gdp per capitaları 100bin dolar civarında. Uzakdoğu'da ort iq 105, K.Avrupa'da 100, G.Avrupa'da 96-97, Türkiye ve Yunanistan'da ise 90-92. Ortalama iq aklına gelebilecek hemen her şeyle korelasyonlu (gdp per capita, criminality, high tech uretim, liberal views vs. hemen her şey hangi şey gelişmişliği zeka kadar çok etkileyebilir ki?)
    Türkiye'nin Kuzey Avrupa veya Japonya olamamasının sebebi ort iq'daki düşüklük. Mesela G.Kore'de ort iq 105 olduğundan 1950'lerde gerimizden gelip bugün bizi ve Brezilya, Arjantin gibi ülkeleri dağıttı. Daha yüksek ort iq nedeniyle daha kolay, hızlı öğreniyorlar, distribution'un ucunda daha fazla dahiye sahipler, daha organize ve daha az corruptlar.
    Bu kesin değil ama benim teorim: Büyük ihtimalle İslam'ın Altın Çağı'nı bitiren şey de ne Moğollar, ne Kara Veba. 750-1250 arasında Müslüman Ortadoğuluların ort iq'larında muhtemelen 20-25 puanlık bir düşüş oluyor. Bunu Non-Muslim Ortadoğuluların iq düzeylerine baktığımızda görebiliyoruz. Marunilerin ort iq düzeyleri mesela 105-107 civarlarında. (Müslüman dünyasında ise ortalama iq çoğunlukla 80-85 arası. Türkiye'nin en seküler İslam ülkesi olmnasının sebebi Atatürk falan değil, TR'de ort iq'nun 92 olması) Dysgenics etkisi oluyor, truncation selection denilen olay ile. Yazdıklarımı deli saçması olarak görmezsen cpluskx1@gmail.com'dan ulaşabilirsin sana pek çok link, çalışma vs yollayabilirim.
    Yanıtla
  3. Helal be usta! Bugun ozellikle Marxism kaynakli sol dusunceye yonelik elestirilerde, elestiriyi yapanlarin kredibilitesine karsi aninda taarruza geciliyor. Fakat Sevan Nisanyan cizgisini, ilkelerini, seviyesini sabit tutmus hep; bu sayede, itibarsizlastirma cabalari ona sokmuyor. Ona sokmedigi icin de, Sevan Baba kimseye yaranmak zorunda olmayan, "ne sis yansin ne kebapciliga" dusmeyen akliselim yorumlarini, elestirilerini yapabiliyor. Nisanyan'in yorumlari, ideoloji ve endoktrinasyonla adeta grip hastaliginin sinusleri tikamasi misali "ideolojik mukus"la dolmus "dusunce sinuslerimizi" mentol gibi temizliyor, zihnimize temiz hava aldiriyor. Biraz yagdanlik ettigimin farkindayim ama Nisanyan'i hakkaniyetten uzak bir sekilde parmakliklar ardina hapsedip bizim onunla daha rahat karsi karsiya gelmemize, konusmamiza, iletismemize engel olanlar, Sevan Nisanyan'dan ogrenme, (belki) ona ogretme ve onunla fikir alisverisi/mucadelesi yapmamizi engelleyenler utansin. Adam kirk yilin basinda, ustelik de binbir engeli asarak bizimle burada yorumlarini paylasiyor; bunun ustune kalkip bir de kotu laf etmeye vallahi dilim varmaz.
    Yanıtla
  4. Peki 1768-74 Osmanlı-Rus Harbi sırasında çok güçlenen âyânlara (derebeylere) ne demeli ? Öyleki 1808 de Sened-i Ittifak muahedesini devletle imzalamışlar. Kimi tarihçilere göre bu Osmanlı da ilk demokratikleşme, diğerlerine göre devletin zayıflığının zahir olması. Keza 2. Mahmud'un başa geçmesini sağlayan da Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa . Fakat ironik olarak devlet 1860 lara dek, merkezileşmeyle bu ayanları bitiriyor.
    Yanıtla
  5. Daron Acemoglu da blogunda bunun kritiğini yapmış

    http://whynationsfail.com/blog/2014/9/10/towards-an-alternative-perspective-against-hobbes.html
    Yanıtla

No comments:

Post a Comment