Pirzola
Disiplinden 15 gün hücre cezası yattım. Yan hücredeki 12 yıldan beri
tecritteymiş. Yetiştirme yurtlarında büyümüş. 12 yaşındayken uzun mesafe
koşusunda kurum birincisi olmuş; hayatının ilk ve galiba son güzel
olayı bu. Sonra il seçmelerinde bir kıza yenilmiş. Bunun üzerine kendisi
de kız olmaya karar vermiş. Ameliyat olmak istiyormuş ama izin vermemişler. Kurumdan çıkınca suç işlemeye başlamış.
Şimdi ancak otuz yaşında olduğuna göre çok fazla fırsatı olmamış.
“Canım
pirzola çekti” dedim. Bozuntuya vermedi. Kendi de pirzola çok severmiş.
Kemiksiz et, oh! Öbür yandaki hücreden laf attılar, “sen pirzolayı
nereden biliyon yavşak!” Biraz kıvırdı, sonra itiraf etti. Pirzola hiç
yememiş. Televizyondan duymuş. Ne olduğuna dair net bir fikri yoktu.
Şimdi harıl harıl Peygamber Efendisinin hayatını çalışıyor. Sınavda iyi puan alırsa ödül varmış.
Medya Türkü Evi
Şivan'ın
ailesi Lice'den gelmiş; babası siyasi davadan dokuz yıl yatmış. Onun
öfkesiyle, ya da onun getirdiği bir yalnızlık duygusuyla, serseriliğe
meyletmiş. Hırsızlıktan beş yıl yatmış. Oğlunun utancından babası bir
daha kahveye gidememiş: bunu anlatırken ağlamaklı oluyor.
Çıktıktan
birkaç ay sonra bir arkadaşının ısrarıyla Medya Türkü Evi adlı yere bira
içmeye gitmiş. Oradayken arbede çıkmış, arkadaş silahını çekip ateş
etmiş, yanlışlıkla oradan geçen biri ölmüş, ama o hengâmede birinin
vurulduğunu fark edememişler. Bizimki arkadaşı yaka paça bir taksiye
tıkıp olay yerinden uzaklaştırmış. Taksici mahalleden tanıdık biriymiş.
Yardım yataklıktan başı derde girer diye korkmuş, poliste verdiği
ifadede şahısları tanımadığını, arabasına silah zoruyla bindiklerini,
para ödemediklerini söylemiş: aklınca bunları korumaya çalışmış.
Sonradan pişman olup, yok öyle bir şey, bu çocukları tanırım, tehdit
etmediler, ücreti de ödediler diye düzeltmiş, ama mahkeme bu ifadeyi
kaale almamış. Sonuç: Şivan cinayete iştirakten 18 ay tutuklı kaldıktan
sonra beraat etmiş; sorguda ve duruşmada hiç mevzu edilmediği halde,
taksiciyi rehin almaktan altı sene yemiş.
Anayasa mahkemesine dilekçe
yazalım, bana yardım et dedi. Kuşku belirttim, sonuç alman zor dedim.
“Moralimi bozdun” diye bana küstü, birkaç gün konuşmadı.
Tas
Kaan'ın
kayınpederi kızını geri almaya çalışmış, iki üç defa sülalecek ev basıp
kadını tutup götürmüşler, bir daha alırsan öldürürüz diye gözdağı
vermişler. Arada iki yaşında çocuk var, üstelik kadın dokuz aylık
hamile. Sonunda bunun sabrı taşmış, pompalı tüfeği kaptığı gibi
kayınpederi, iki baldızı, bir bacanağı öldürmüş, karısıyla çocuğunu alıp
götürmüş. Yakalanacağını pek düşünmemiş, ama aynı gün almışlar.
Okuma
yazması yok ama iyi bir anlatıcı, olayı Homerik destanlar gibi
ballandırarak anlatıyor. Domuz kurşunu kayınpederinin yüzünün ortasına
gelmiş. Adamın kafatası uçup küt diye tavana çarpmış, yere düştükten
sonra fırıl fırıl dönmeye devam etmiş.
Bana okuma öğret diye tutturdu. Yarım ağızla bir-iki denedim, sonra vaz geçtim.
No comments:
Post a Comment