Arapça ve Süryanice konuşan Süryani yerleşimleri |
Coğrafyadaki yara izleri bazen tahmin edemeyeceğiniz kadar
eskilere gider. Mesela şu haritayı alalım. Kırmızı hat bir dil sınırıdır. Hattın
solunda Mardin Süryanileri oturur; Süryanice bilmezler, Arapça konuşurlar. Hattın
sağındaki Midyat Süryanileri onlarla din kardeşi oldukları halde “Süryanice”
adı verilen Turoyo lisanını konuşurlar, Arapça bilmezler. 2006’ydı yanılmıyorsam,
Savur’un Kıllıth köyündeki kilisede bir Süryani düğününe misafir olduk. Oğlan
tarafı yerli, yani Arabofon, kız tarafı Midyatlı olduğundan ortak dilleri yoktu,
herkes Kürtçe anlaştı.
Mardin tarafı iyice tükenmeye yüz tuttuğundan bu seferki haritamız
yeterince güçlü bir grafik imge sunmuyor. Şimdi sadece iki cılız nokta (Savur
Kıllıth ve Bafava) gördüğümüz alanda 1960’lara dek yirmi otuz tane Süryani köyü
vardı. Mardin şehir merkezi, Kabala ve Yeşilli kasabaları, Savur ve Mazıdağı’nda
da önemli Süryani toplulukları vardı. Göçe zorlandılar veya asimile oldular.
Midyat tarafı 1990’lara dek nispeten daha iyi direndi.
Sonra çift taraflı ağır baskıya dayanamayıp Almanya ve İsveç’e göçtüler. 2000’de
Bülent Ecevit’in hayatta yaptığı az sayıda başarılı işten biri olan anlaşmayla
bir bölümü geri döndü. Şimdi Midyat ve Nusaybin’de yirmiye yakın Süryani köyü
var, Allahın sırtını döndüğü bir diyarda her biri bir küçük medeniyet vahası. Gerçekte
1915’e ve hatta 1960’lara dek o harita çok daha kalabalıktı. Nusaybin merkez
kasabası ile İdil ve Dargeçit’in neredeyse tüm köyleri eski Süryani
yerleşimidir.
Nedir o kırmızı çizgi? Sıkı durun: M 363 yılında Julianus’un
İranlılara yenilgisiyle fiilen oluşan ve 387’de Theodosius zamanında anlaşmaya
bağlanan Roma-İran sınırıdır. Nusaybin ve Midyat İran tarafında, Dara, Mardin
ve Hısnıkeyfa Rum tarafındadır. İki yüz sene sınır öyle kalmış; sonra 590
civarında Bizans bir hamleyle doğuda Dicle’ye (yani Cizre’ye) kadar dayanmış,
ama o fethin hayrını görmemiş. Kırk sene sonra Araplar gelip sınırı ortadan
kaldırmışlar.
387 ve 591'de Rum-İran sınırı |
Tam öyküsü nedir bilmiyorum. Midyat ve Mardin’de sorabileceğim
muhteremler var, ama hapisten çıktığımdan beri arayıp hatırlarını sormadığım
için mahcubum, şimdi sormaya yüzüm tutmadı. Tahmin yürüt derseniz, 387’den
sonraki din kavgalarında Kayser’den kaçıp Şah’a sığınanlardır derim. Sonradan
siyasi sınır ortadan kalksa da o yara dikiş tutmamıştır, zonklamaya devam
etmiştir.
*
Dicle’nin doğusu ayrı bir alemdir. O tarafta şimdi hiç
Süryani yerleşimi kalmadı. Oysa yüz yıl önce tonla vardı, şimdi gidip
gezerseniz beş köyün birinde eski kilise harabesini gösterirler. Cizre, Şırnak,
Siirt ve Hakkari’de bildiğim kadarıyla Süryani Kadim mezhebine bağlı nüfus hiç yoktu.
Uzak dağlarda yaşayanlar Nasturi, daha düzayak yerdekiler 16. yy’dan sonra
Keldani adı verilen cemaattendi. Doğu Süryanicesi ya da “Asurice” denilen dili
bilirler, ama daha çok Kürtçe ve Ermenice konuşurlardı. Hatta Pervari’nin
Hertvin (Ekindüzü) köyünde sadece oraya özgü bir Hertvince lehçesi 1960’lara
dek canlıydı. Şimdi İsveç’te o dili sürdürmeye çalışan birkaç yüz kişilik cemaat
hala var diyorlar.
Dicle’nin batısı ile doğusu neden farklı diye sorarsanız
gene tam cevabı bilmiyorum. Ama hiç kuşkum yok ki sebep siyasi bir sebeptir. Bir
tarihte orada bir devlet sınırı vardır. Muhtemelen 590 küsur yılındaki Bizans-İran
sınırı söz konusudur. Çünkü devletlerin var olduğu çağlarda insanlar gelişi
güzel dağılmazlar. Bir devletle bozuştukları ya da onun zulmüne dayanamadıkları
için oradan göçerler; başka bir devlete sığınırlar. Eğer o devletin belirli bir
iskan politikası yoksa genellikle sınırın hemen arkasına yığılırlar. Bin sene
sonra o sınır unutulduktan sonra da etnolojik haritada izi kalır.
mr nisanyan cok guzel aydinlatici tarihimizle ilgili arastirmalariniz bizlere okullarda boyle seyler ogretilmedi ki ben zaten tarihi hic sevmem ama sizin yazilarinizi okuyunca merak uyanmaya basladi bende su andaki haritadaki COMMAGENE dikkatimi cekdi bu su anda 1 suru subesi olan etsiz cig kofte adimidir ilginc demekki bu ismi bilenler de varmis
ReplyDeleteTeoriniz biraz zorlama olmus. Iran-Anadolu siniri tarihin en oynak sinirlarindandir. Topraklar iki taraf arasinda surekli el degistirir. Sinir surekli her degistirdi icin de Dogu Anadoludaki rastgele secilen A ve B yerlesimleri arasindan tarihin bir asamasinda bir sinir gectigi kesindir. Dolayisiyla dogunun ya da batinin uzun sureli kulturu belirleyici hegemonyalari olmamistir. Olsaydi misal Ermeniler Rumlasirdi.
ReplyDeletesevan hocam nisanyanmap'teki etnisite sınıflandırmasında kullanıcıların kafasını karıştırabilecek bir husus var:
ReplyDeletehttp://nisanyanmap.com/?eth1=ar
http://nisanyanmap.com/?eth2=ar
ikisi de "arap yerleşimi" diyor ama belli ki sizin kafanızdaki kodlama farklı.
bu mesele şu örnekteki açıklamanızda (eskiden türk yerleşimi - şimdi türk yerleşimi) iyice saçmalaşıyor mesela (türk kelimelerine ayrı ayrı tıklanınca yine ayrı haritalar çıkıyor):
http://nisanyanmap.com/?yer=15969&haritasi=dokuzdal
nedir bu farklar, bizi aydınlatabilir misiniz?
Yazdıklarınızı okurken dalıp gidiyorum.. Yaşadığımız topraklar gerçekten kadim medeniyetlerin yaşadığı, kaybolduğu yerler. Bu topraklardan kimler gelmiş kimler geçmiş. İnsanlığın başladığı coğrafya. Adeta bir su kaynağı devamlı akıp başka bir yere gidiyor.Bu sebeptendir burada tekdüzelik, sakinlik aramak yersiz. Buradaki üzüntüler ve sevinçler hayatın, coğrafyanın doğal akışı... Zoraki veya yanlı yorumlar saçma.
ReplyDelete