Ararat adı Yahudi Kutsal
Kitabında dört kez geçiyor. En ünlüsü Yaratılış (Genesis) kitabı 8:4 – Tufan’dan
sonra Nuh’un gemisi “yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu”. ‘Ararat dağı’ değil, gayet sarih ‘Ararat dağları’,
hare Ararat הָרֵי אֲרָרָט , çoğul.
2 Krallar 19:37 ve onu
aynen tekrarlayan Yeşaya 37:38’de Ararat’ın bir ülke olduğunu öğreniyoruz: Asur
kralı Sanherib Musul yakınındaki Ninive’de “bir gün ilahı
Nisrok'un tapınağında tapınırken, oğullarından Adrammelek'le Şareser, onu
kılıçla öldürüp Ararat ülkesine
kaçtılar.” Sanherib gerçek bir tarihi şahsiyet, ölümü MÖ 681.
Yeremya 51:27’de Yeremya
peygamberin tanrısı ulusları Babil’e karşı savaşa çağırırken “Ararat, Minni, Aşkenaz krallıklarını ona
karşı toplayın; ona karşı bir komutan atayın; çekirge sürüsü kadar at gönderin
üzerine” diyerek savaş kışkırtıcılığı yapıyor. Buradaki Aşkenaz genel olarak at
yetiştiriciliğiyle tanınan bir kuzey kavminin adı: belki İskitler, ya da MÖ 714
ile MÖ 619 yılları arasında Anadolu’yu talan ettikten sonra Kayseri ile Malatya
arasında bir yerlere yerleştikleri sanılan Kimmerler. Minni, Asurcası Mannai,
Batı İran’da Urmiye Gölü civarındaki bir krallık. Jewish Encyclopedia “Ermeni”
demiş ama açıklamaya gerek görmemiş. Ararat ise besbelli Asurluların Urartu
diye adlandırdığı krallığın İbranicesi. Merkezi Van, Asur’un baş düşmanı, MÖ 612’de
İran’daki Medlerle bir olup Asur devletine son vermiş, 27 yıl sonra bu kez Med’lere
yenik düşmüş. Yeremya peygamber MÖ 626 ile 587 yılları arasında aktif olduğuna
göre Allah’tan aldığı mesajlarda güncel dünya politikası da konuşulmuş
görünüyor.
Mezopotamya düzlüğünden
kuzeye doğru baktığımızda Ararat ülkesinin koca bir dağ kütlesi gibi görünmesi
normal. Mezopotamya’yı sular bastığında ilk karaya çıkacağımız yerin “Ararat
Dağları” – mesela o dağların en güneydeki uzantısı olan Cudi Dağı – olması da
mantıklı görünüyor, eğer bu işlerde mantık aranıyorsa.
*
Aziz Eugenios, ya da Süryanice
adıyla Mar Awgin, manastır geleneğini 4. yy başlarında Mısır’dan Mezopotamya’ya
getiren kişi olarak anılır. Türbesi Nusaybin ile Cizre arasındaki Girmeli’nin
sırtında kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdedir. Yıl 2000’di galiba, Müjde ile
ziyaret edip, en az bin yıllık görünen bir kırık kiremidini almış, Şirince’deki
evimizin duvarına eklemiştik.
Aziz Eugenios/Awgin
menakıbnamesinden öğrendiğimize göre bu muhterem Qardû ilinin köylerini gezip putperest halkı iman yoluna getirirken,
Nuh’un gemisinin bulunduğu dağın yakınında Sargûgâ adlı köye uğramış. Bu köy,
Sanherib’in oğlu Şar-ussur’ın Ninive’den kaçıp geldiği yermiş. Burada
(öldürdüğü) babası adına bir tapınak (türbe?) yaptırmış; soyundan gelenler halâ,
yani yaklaşık bin yıl sonra, o tapınağı gözetmekte ve orada ibadet etmekteymiş.
(Paul Bedjan ed., Acta martyrum et
sanctorum, III.446, Paris 1896).
Sarguga’nın yeri belli
değil ancak Qardû ülkesi (Bêth
Qardû) belli: eskilerin Kurtoi veya Karduoi veya Gorduei diye adlandırdığı halkın diyarı, Ksenophon’da Karduxoi ülkesi, Strabon’da Gorduênê: bugünkü Şırnak merkez ile
Güçlükonak ve Eruh yöresi. “Nuh gemisinin bulunduğu dağ” derken, besbelli Şırnak’ın
karşısında dev bir gemi gibi yükselen Cudi Dağı kastedilmiş.
O eşleştirmenin
bildiğimiz en eski ifadesi, Yahudi Kutsal Kitabının halk dili olan Aramice meal
ve tefsirleri olan Targum’lardır. Yonathan
b. Uzziel Targum’u Milattan hemen önceki yıllara aittir. Yeşaya 37:38
tefsirinde Sanherib’in oğullarının kaçtığı ülkeyi “Qardu ülkesi” olarak tefsir
eder. (books.google.gr/books?id=_boCAAAAQAAJ,
sf 126). MS 1. yy’ın ikinci yarısında kaleme alındığı kabul edilen Onkelos
Targum’unda Tevrat’taki “Ararat Dağları” ifadesi Aramice “Qardu Dağı” olarak yorumlanır
(targum.info/onk/Gen6_11.htm).
Daha geç tarihe ait Targum Yeruşalmi’de dağın adı Qardon Dağı (tûre d’qardôn), ülkenin adı ise Qardania olarak geçer. (targum.info/pj/pjgen6-11.htm,
yazım hatalı, doğrusu Qardania).
Targum’larla aynı dönemin
eseri olan Pşitta, Yahudi Kutsal
Kitabının bir başka Arami lehçesi olan Urfa Süryanicesine çevirisidir. Orada da
Ararat sözcüğünün geçtiği dört pasajın her biri “Qardon dağları” ve “Qardon
ülkesi” olarak tercüme edilir (www.peshitta.org/.
Ör. Genesis 8:4, ilk satır İbranice hare
Ararat, ikinci
satır Aramice ture Qardon;
İngilizcesi mountains of Ararat).
MS 1. yy’da Yahudi inanç
ve törelerini Greko-Romen dünyasına tanıtmaya girişen tarihçi Josephus kafamızı biraz karıştırır. MS
95 tarihli Antiquitates Iudaicae’nin 1.
cilt 3. bölüm 5-6 paragraflarına göre Nuh’un gemisi “Ermeni ülkesinde” (κατὰ τὴν
Ἀρμενίαν) Korduene’liler Dağının (πρὸς τῷ ὄρει τῶν Κορδυαίων) zirvesine
konmuştur. (http://sacred-texts.com/jud/josephus/ant-1.htm)
Geminin kalıntıları hala mevcut olup insanlar bundan topladıkları zift
parçalarını muska olarak taşırlar. Ermeniler Nuh’un toprağa ilk ayak bastığı
yere İçevan (“iniş yeri, menzil”)
adını verir ve geminin kalıntılarını ziyaretçilere gösterirler.
“Ermenistan’daki Kürt
Dağı” ilk bakışta çelişki gibi görünse de yoruma müsaittir. Antik terminolojide
Armenia ülkesi Urartu krallığı ile eşdeğerdi; güney sınırı Şırnak ve Hakkari’yi
de içerirdi. Kordu ülkesi (sık sık isyan edip başına buyruk gitse de) bunun bir
vilayetiydi. Dolayısıyla “Armenia ülkesinde Korduenelilerin Dağı” pekala Şırnak’taki
Cudi Dağı olabilir.
Sıra Kutsal Kitap’ın 382-384
yıllarına yapılan standart Latince çevirisine gelince bir adım daha ileri gideriz.
Günümüze dek Katolik kilisesinin tanrı kelamı kabul ettiği bu metinde, Ararat
sözcüğü Armenia olarak çevrilmiştir. Buyurun: Genesis 8:4 “requievitque
arca mense septimo vicesima septima die mensis super montes Armeniae.” 2 Krallar 19:37 ve İsaiah
37:38 Sanherib’in oğulları “fugeruntque in terram Armeniorum.” Sadece Yeremya 51:27’de Ararat krallığı Ararat olarak
kalır.
Nuh’un gemisi tufandan
sonra kaldığı yerden kuzeye doğru adım adım yol almaktadır...
*
Küçük bir parantez
açalım. Kuran’ın Hûd suresi 25-46’da aktardığı Nuh tufanı versiyonuna göre
geminin karaya oturduğu yer el-cûdî’dir
(الجودى). Kuran
metni Targum’lardaki ve Pşitta’daki anlatıyı oldukça yakın bir şekilde (fakat
kısaltarak ve araya mutat tehdit ve hakaret cümlelerini ekleyerek) tekrarlar. Dolayısıyla
el-Cûdî adlı yerin bir şekilde Targum metinlerindeki Qardû veya Josephus’un Yunancasındaki Gordu- adıyla ilgili olduğunu düşünebiliriz. Aramice ve Yunanca /g/
sesinin, bu sesi tanımayan Arap dilinde daima /c/ şeklini aldığını, yine Arapçada
bulunmayan /o/ sesinin daima /u/ olarak telaffuz edildiğini biliyoruz. Demek ki
Arapça bir anlamı olmayan Cûdî, bu dillerdeki Godî sözcüğüne tekabül eder veya en azından edebilir.
Aradaki /r/ harfinin
kaybını açıklayamıyoruz. Kuran yazarı bizim
haberdar olmadığımız bilgi kaynaklarına mı sahiptir? Yoksa ismi yanlış duymuş
veya editör hatasına mı kurban gitmiştir? Bu soruları sormakla yetinelim.
*
Ağrı Dağının Ermenice öz
adı Ararat değildir, Masis’tir. Tamlayan
hali Maseats olur, yani “Masis Dağı”
değil Maseats Ler Մասեաց լեռ denir. Büyük
olasılıkla Eski Farsça “en büyük” anlamına gelen masişt- sözcüğünden uyarlanmıştır. Meis adasından tanıdığımız Yunanca
megisti, majestelerinden tanıdığımız Latince
maiestas ve eski Anglosaksonca maest-‘ten gelen
İngilizce most ile kökteştir.
Tabandan zirveye net yükseklik açısından Batı Asya’nın ve hatta sanırım bütün
Asya’nın en yüksek dağına yakışır bir isimdir.
Eski Ermeni vakanüvislerinden
Pavsdos Puzant (4. yy), Ğazar Parpetsi ve Movses Xorenatsi (5. yy veya sonra),
ve anonim Aşxarhatsuyts yazarı (7. yy) dağdan
sadece Masis adıyla söz ederler; dağda bulunan Akori veya Ağori kentini anarlar.
Fakat bu dağla ilgili olarak Nuh tufanı efsanesine değinmezler. 13. yy sonuna
dek diğer tarihçilerde herhangi bir bağlamda bu dağdan söz edene rastlamadım.
Buna karşılık Pavsdos’ta daha da ilginç bir detay buluruz. Bu tarihçinin
muhtemelen bir Süryani kaynağından aktardığı Nusaybin’li Aziz Yakup menkıbesine
göre, ol nurlu kişi Pers ülkesinde bulunan Nusaybin kentinden[1]
çıkıp “Ermeni ülkesinin sınırlarında, Korduk diyarındaki Sararat Dağına” gelir. Burada Allah’a dua ederek Nuh’un gemisinin
yerini kendisine göstermesi için yalvarır. Çok kurak olan dağda susuzluktan
ölmek üzereyken Allah’ın inayetiyle yerden bir pınar çıkar. Allahın meleği uykusunda
Yakup’a seslenerek aradığı yerin burası olduğunu, daha ileri gitmemesi
gerektiğini bildirir. Uyandığında orada insan eliyle kesilmiş birtakım tahtalar
bulur, geminin kalıntıları olduğunu anlar. Bu müthiş mucize üzerine yöre halkı
Yakup’un Allah tarafından seçilmiş biri olduğuna inanır, coşkuyla ona biat eder,
pınarın çıktığı yeri kutsal sayar, onun bulduğu tahtayı Allah’ın inayetinin
büyük bir simgesi sayarak saklar.
Aynı öyküyü hemen hemen
aynı kelimelerle 12. yy’da Urfalı Mateos Vekayinamesine zeyl yazan Rahip Grigor
tekrarlayacak, ancak Sararat yerine Ararat
adını kullanacaktır. Tahminimce Pavsdos’un eklediği S harfi bir müstensih
hatası olsa gerekir.
Öyle anlaşılıyor ki en
azından 12. yy’a dek Ermeni tarihçileri, Süryani komşularına uyarak, Tevrat’ta adı
geçen “Ararat” dağının Kürt diyarındaki Cudi dağı olduğu inancını korumuşlardır.
*
Ararat adı ve Nuh
efsanesi ilk ne zaman kesin olarak Ağrı Dağına taşındı?
Ortaçağ-sonrası Ermeni
tarihçilerini yeterince tanımadığım için bu soruya tatmin edici bir cevap
veremiyorum. O yüzden Batılı kaynaklarda standart olan bilgilerle yetineceğim.
Yaygın görüşe göre öykünün o versiyonunu ilk kez anlatan kişi 1253 yılında Fransa
kralı adına Moğol Hanına elçi giden Willem de Rubruquis’tir. Ancak Rubruquis
bilfiil Ağrı Dağı yöresine gitmemiş, İstanbul’daki Ermenilerden duyduklarını
aktarmıştır. Anlattığı öykü az önce gördüğümüz Nusaybinli Aziz Yakup öyküsüdür.
Dağın adı “Masis veya Ararat” olarak verilmiş, Aras nehrinin bu dağın
eteklerinden aktığı bildirilmiştir. Nuh’un adım attığı yerin adı bu kez İçevan
değil ‘Naksua’dır. Yani Nax-içevan: “ilk inişyeri, ilk menzil”. (archive.org/details/journeyofwilliam00ruys/
sf. 269-271.)
Sanırım Nahçivan’ın ilk
kez ne zaman bu isimle adlandırıldığını bulsak, Ararat dağının Ağrı’ya taşınma
tarihinin üst limitini de bulmuş oluruz.
[1] Ermenilerin Mtsbin adıyla
andığı Nsîbîn kenti 363 yılından İslam istilasına dek İran (Sasani)
imparatorluğunun batıdaki uç kentiydi. Düz ovada bulunan Nusaybin ve Cizre
kentleri İran’a ait olan Gzirta (Cizre) diyarında bulunurken, Şırnak’ın (387
veya 451 yılında Sasani devletince yutulacak olan) Ermenistan krallığına ait sayıldığı
anlaşılıyor. Dağın “kurak” olması, Ağrı Dağı’ndan söz edilmediğinin
belirtisidir.