Wednesday, December 30, 2020

Turgay kim?

Turgay

Turgay Timurlenk’in babasının adı. Türkiye’de duyulmamış bir isim iken 1933’te ‘Yeni Türk adları’ seferberliğinde önerilmiş, 1935’ten itibaren doğanlarda kişi adı olarak kullanılmış, 1960’larda Galatasaray’ın efsanevi oyuncusu Turgay Şeren sayesinde yaygınlık kazanmış.

Bütün kaynaklarda (Türk Dil Kurumu, Gençosman, Dilçin ve yüz bin milyon internet sitesi) “toygar kuşu, çayır kuşu” olarak açıklanıyor. Türklerde kuşlu kişi adları yaygın, evet (Tuğrul, Doğan, Şahin, Laçin, Çavlı/Çağrı, Turaç, Tuygun, Balaban, Kartal...). Ama toygar (İngilizce bustard, Latincesi otis) saçma bir kuş. İrice bir tavuk gibi, hantallığı meşhur. Koskoca Timur’un babası tavuk? Olmaz!

Nitekim uyanıyoruz. Timur’un babasının dili olan Çağataycada turmak “durmak” demek, +gay da gelecek zaman ya da dilek kipi takısı. Yani “duracak, dura, dursun”. Türkçe kişi adlarının en tipik kalıplarından birine uyar: Dursun, Durmuş, Duran, Durali, Durdu, Durak, Durcan, Durkız, Durhanım, Durbey, Durası, Durgül, Dura, Duray, Dursen... Hepsinin özü aynı dilek: “sakın ölme, hayatta kal”.

Turceyin

Turceyin Muğla bölgesine özgü bir kadın adı. Turcen, Turcain, Turcein, Turceyn, Turcayin, Türceyin, Türceun vs. yazımlarıyla toplam nüfusu 1991 öncesinde doğanlarda 1102 kişi, yabana atılır bir sayı değil. Nüfus kayıtları ezici çoğunlukla Milas, Yatağan, Bodrum. Artı komşu Denizli ilinde Tavas, Kale, Çameli, Acıpayam. Gayet spesifik bir bölge. Yörükistan.

Standart kişi adı sözlüklerinde bu isim yok. İnternet çöplüğünde ise oy birliğiyle Yasin suresi 22’de geçen Arapça turceˁûn(e) تُرْجَعُون kaynak gösterilmiş. Yani “(Allah’a) döndürüleceksiniz”. Nitekim halk arasında da bu yorum kabul görmüş olmalı ki, özellikle daha yakın yıllarda doğanlarda sık sık Turceun/Türceun yazımı tercih ediliyor.

Oysa bölge lehçesinden az da olsa haberi olan biri için ismin kaynağı açık, değil mi? Duracaksın’ın Bodrum-Milasçası. Benim kulağıma daha çok durceyin gibi geliyor, ama daha arkaik biçimi elbette turceyin olmalı.

Eğer çift anlamlılık bilinçli ise işler büsbütün ilginçleşiyor. Hem “yaşarsın” hem aynı zamanda “ölüm Allahın emri”? Adeta felsefe. Yahut eskiden “yaşarsın” anlamında olan adın bugünün neo-İslamist dalgasında “hepiniz öleceksiniz” anlamını kazanması? Daha bilem felsefi. Hatta psiko-sosyolojik.

Friday, December 11, 2020

Develi yazı

Türkiye siyasetini düzenli olarak izlemeye 1960’ların ortalarında başladım. 1964 olmalı, başbakan İnönü’nün istifa edip yine başbakan olması ne demektir diye babama sorduğumu hatırlıyorum. 1967-68’de ilkokul beşteyken Süleyman Demirel hükümetinin bütün bakanlarını ezbere sayabiliyordum. Ailede hakim olan görüş, İnönü’ye asla güvenilmez, Demirel gene şerrin ehvenidir minvalindeydi.

Net olarak sola yönelmem 12 Mart 1971 darbesinin hemen ertesi olmalı, belki de Nisan ayındaki Balyoz Operasyonu günleridir. Memduh Tağmaç, Faik Türün gibi askerlerin, Nihat Erim’in, Sadi Koçaş’ın, onları iki yüzlüce destekleyen Demirel ekibinin iğrenç, riyakar, faşist söylemi midemi bulandırmıştı; onlara karşı silahlı veya laflı mücadele veren gençleri en azından dürüst ve idealist buldum. Bu inancı 1979 veya 80’e dek korudum. 1973 ve 1977’de “yetmez ama evet” mantığıyla Bülent Ecevit’i savundum. 77’den sonra herkes gibi hayal kırıklığına uğradım. Silahlı ‘devrim’den başka çıkış yolu olmadığına kanaat getirdim. Fakat Türk solunun kadrolarını yakından tanıdıkça o yolun da taşra yobazlığı ve geleneksel Türk faşizminden başka yere çıkmayacağını fark ettim.

1980-83’te bir süre Türkiye’ye ilgimi arka plana attım. Siyaset bilimi okudum; demokrasinin kurumsal altyapısını daha yakından etüt ettim. Demokrasiyi bir ideal değil bir prosedür sorunu olarak gören Schumpeter’den ve hocam Giovanni Sartori’den etkilendim sanırım. 1983’ten sonra Türkiye’de siyasi gücün bölünmesini, devletin küçülmesini, ülkenin Batı dünyası ile entegre olmasını savunan eğilimlere yakınlık duydum. Bu yöndeki en büyük engelin ülkede ‘ilerici’ diye bilinen kesimler ve bilhassa Kemal Atatürk kültü olduğunun farkına çoktan varmıştım. Buna karşılık o güne dek öcü bellediğimiz İslami taban hareketinin belki bir alternatif olabileceği fikri 1990-93 civarında filizlendi. 1997’de Refah Partisi’nin kapatılmasını 12 Mart ve 12 Eylül’ün faşist diktatörlük günlerine dönüş olarak gördüm. 2002’de iktidara gelen AKP’yi, en azından 2010’a dek, ülkenin AB ile entegrasyonu yönünde – zayıf da olsa – tek umut olarak değerlendirdim.

TC adı verilen kara bataklığın o umudu da yutmasını 2010’dan itibaren adım adım izledim. Gitgide küçülen bir umut kırıntısı belki 2013’e dek vardı. Sonra ülke, 1960’ta, 1971’de, 1980’de kazdıkları lağım çukuruna bir defa daha yuvarlandı. Bu günlere geldik.

Şimdi artık ne olacağı pek umurumda değil. Sorarlarsa “develer siksin” deyip geçiyorum. 

Wednesday, December 9, 2020

Kelimebaz iş başında - 2

Veysi/Veysel

Veysi’ler (26.000 kişi) hemen hemen istisnasız Kürt, buna karşılık Veyis (7.700 kişi) Kürtlerde hiç görülmüyor. Veysel (86.000 kişi) tek tük Kürt olsa da büyük çoğunlukla Türk. Üveys Urfa’da özellikle Bozova, Hilvan, Suruç ilçelerinde görülüyor. Arap olabilirler mi diye aklımdan geçti ama sanırım onlar da Kürt olmalı.

Hepsinin aslı tabii Hz. Üveys el-Karani. Peygamber asrında Yemen'de yaşamış, aziz naşı biz ölümlülerin aklının ermeyeceği usullerle Siirt'in Baykan ilçesine intikal etmiş. Halen Güneydoğu'nun en işlek iç turizm destinasyonlarından biridir, kebapçının, misafirhanenin bini bir para.

Canbeg

Canbeg aşireti 17. veya 18. yy’da Elazığ-Baskil tarafından kalkıp Sivas, Yozgat, Çorum ve Konya Cihanbeyli’ye göçmüş. Vaktiyle Kürtçe konuşurlarmış. Resmi İslamın gereklerine kulak asmadıkları için Alevi sayılırlarmış. Şimdi öyle anlaşılıyor ki bir kısmı (çoğu?) zemine intibak edip Kürtçeyi unutmuş; dini itikatlarını da düzeltmişler. Sorarsan ısrarla Türkmen olduklarını söylüyorlar. Aksini söyleyeni yalancılık, art niyetlilik, vatan hainliği, afedersin Ermenilik vs. ile suçluyorlar. Haklılar mı? Elbette haklılar. O zahmetli diyarda ‘Kürt’ diye damgalanmanın kime ne yararı var? Evladını yarın bu yüzden polis okuluna yazdıramazsan hesabını kim verecek?

Tersi de var. Rişvan aşiretinin Rumiyan kolu Gaziantep’te Nizip ile Yavuzeli ilçelerinde oturuyor. Adı üstünde Rumi, yani Türk yahut Türkten dönme. Ta 16.-17. yy olaylarında Kürtlerin egemenliğindeki Rişvan konfederasyonunun kanadı altına girmişler. Halen Kürtçe konuşuyorlar. Lakin ‘bunlar Kürt’ desen dayak yiyorsun. ‘Bunlar Kürt değil’ desen öbür taraftan dayak yiyorsun.

Yer Adları sitesini halkın katkılarına açmanın cezası bunlar. On senedir, aralıksız, birileri Nizip’in falanca köyü Kürttür diye yazar, ertesi gün biri kudurur ‘Türkmen onlar şerefsiz’ diye saldırır, silersin niye sildin derler, belli değil yazarsın vay utanmaz orası özbeöz Kürttür diye üstüne tükürürler, ikisi birden kullanıcı notu olarak kalsın dersin o yalancılara neden prim verdin diye küserler. Zor iş.

Tuesday, December 8, 2020

Kelimebaz iş başında

Buğurcu

Çankırı’da Buğurviran, Bartın-Ulus’ta Buğurlar köyleri var. Osmanlı kayıtlarında bu yörelerde Urbân-ı Buğurciyân taifesinden söz edilmiş. Urban “göçebe Arap, bedevi” demek. Buğur “deve”, buğurciyan da “deveciler”. Yani bunlar deve yetiştirip satan seyyar Arap grupları olacak. Halep vilayetinden çıktıkları söyleniyor. Güncel literatürde ‘Türkmen’ oldukları da iddia ediliyor, ama artık Türkmenliği iddia edilmeyen kimse kalmadığına göre bu tezi iskontoyla satın alıyoruz.

Derken öğreniyoruz ki Bulgaristan’da Varna civarında yaşayan Roman vatandaşların adı Bugurdži (Buğurci) imiş. Kosova’nın Priştine şehrinde ve Makedonya’da Tetovo ve Kumanovo civarlarında da Buğurci aileleri varmış. Demircilik ve kalaycılık yaparlarmış. Hatta Berlin Özgür Üniversitesi’nden bir arkadaş 1993’te Buğurcilerin dili hakkında koskoca doktora tezi yazmış, basılmış da (https://books.google.gr/books?id=Rc3JFd9hWjUC). Dil Romani dilinin Güney Balkan lehçelerinden biri, bildiğiniz Çingenece. Şu sayfada epeyce bir Bugurci dili sözlüğü de bulabiliyorsunuz: http://romani.uni-graz.at/romlex/lex.cgi

Araplıkla ilgileri nedir? Halep’ten geldikleri için mi öyle etiketlenmişler, yoksa “esmer” anlamında mı öyle denmiş? İki ayrı Buğurcu milleti mi var? Kim bilir?

Ziver/Züfer

Ziver adını taşıyan erkeklerin %60 kadarı Kürt, net %49’u Mardin ve Batman illerinden. Bu Ziver ile eski Osmanlı zurefa sınıfında rastladığımız Ziver aynı isim mi? Sahiden “süs, ziynet” anlamına gelen Farsça zîver’den geliyor olabilir mi? Mardin’de kaç baba erkek evladına Süs adını verir?

Sanmıyorum. İlki Arapça Züfer’in yerel bir varyantı olmalı. Yani “çağlayan, gürleyen” yahut “çağlar, gürler”. Aslan anlamında da geçiyor, normal, o da gürler. Lider de demekmiş, sanırım “gümbür gümbür konuşan” anlamında. Ü = İ eşdeğerliği Kürtçede standarttır, F’nin V’ye dönüşmesi de özellikle Mardin lehçelerinde tipik.

Züfer olarak yazılan Züfer 868 kişi, çoğu Erzurum’un kuzey ilçeleriyle Şebinkarahisar taraflarından, hemen hepsi 1975’ten önce doğmuş.

Sunday, December 6, 2020

Balkanlarda neler yaptık

Üç aylık sıkı bir çalışmadan sonra Kuzey Yunanistan, Bulgaristan ve K. Makedonya’daki tüm yer adları Nişanyan Yeradları (www.nisanyanmap.com) sitesine işlendi. Toplam 10.000 adet yerleşim birimi oldu. Tümünün 20. yy başındaki isimleri eklendi. Üç Makedonya’daki tüm yerleşimlerin 20. yy. başındaki etnik durumu kaydedildi. Ayrıca K. Makedonya’nın 2002 nüfus sayımı sonuçlarında açıklanan etnik yapısı da belirtildi. Bulgaristan’ın eski ve yeni etnik yapısına ilişkin henüz yeterli kaynak bulamadım, bulabilirsem o da işlenecek.

Neden diye soracak olursanız, bu yerler 1878 veya 1913 yılına dek Türkiye’ye ait olan, %30-40 oranında Türk nüfus barındıran yerlerdi. Eski yer adlarının büyükçe bir bölümü Türkçe idi. Türkiye’nin yer adları konusunda ciddi bir çalışmanın bunlarsız eksik kalacağını düşündüm. Bu ülkelerden Türkiye’ye 1878’de başlayıp 1980’lere dek devam eden kitlesel bir göç yaşandı. Türkiye’de gerek yerleşim birimlerinin, gerek kişi adlarının etnografisiyle ilgilenen birinin göçe kaynak olan coğrafyayı tanımak istemesi de bence doğaldır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi sahasında uyguladığı kültür katliamının emsalleriyle tanışmak da büsbütün faydasız bir hobi sayılmaz.

Bugün birkaç gözlemimi paylaşayım. Bölgenin tarihini tanıyanlar için eminim bunlar yüzeysel bilgilerdir. Ancak konuya yeni adım atan biri olarak bana ilginç geldiler. Okurlarımın çoğu için de yeni malumat olacağını tahmin ediyorum.

İşlenen bölge (Makedonya koyu renk)

Değiştirilen adlar

Yunanistan

Güney Makedonya (Yunan Makedonyası)[1] 1912-13’te, Batı Trakya 1919’da Yunan egemenliğine girdi. İzleyen yıllarda bölgedeki kasaba, köy, mahalle ve mezra adlarının yüzde doksan kadarı değiştirildi. 1927’de aşırı sağcı askeri hükümetin çıkardığı bir yasayla bu süreç resmileştirildi. Böylece yapay bir ‘Yunan millî coğrafyası’ yaratıldı.

Değişimden önceki yer adları Makedonya’da %50 küsur oranında Slavca (Bulgarca = Makedonca), %30’u aşkın oranda Türkçe idi. Batı Trakya yer adlarının %87 kadarı Türkçe idi. Yunanca yer adları her iki bölgede %10’dan biraz fazladır. Balkan Savaşı’ndan önceki nüfus kompozisyonu da kabaca bu rakamlara uygun görünüyor. (Ancak adı Slavca olan Türk yerleşimleri ile adı Türkçe olan Slav yerleşimleri hayli fazladır.) Birkaç bölgede inceleyebildiğim 16. yy tahrirleri, aynı isim dağılımının en az 400 yıldan beri değişmeden kaldığını düşündürür.

Türkiye’deki uygulamanın aksine, Yunancalaştırmada mümkün mertebe eski adın çevirisi kullanıldı, ancak Yunanca uygun karşılığı bulunamayan isimler tamamen değiştirildi. Slav ve Türk egemenliğinin öncesine ait antik Yunanca isimler ancak arkeolojik sit niteliğindeki yarım düzine kadar yerde canlandırıldı (Pelli, Arnaía, Orestiada). Diğer isimlerin hepsi modern çağın milli ve ideolojik kaygılarının ürünüdür.

17 Eylül 1926 tarihli kararname uyarınca “yabancı ve uygunsuz” yer adlarının değiştirilmesi görevi İçişleri Bakanlığı’na verildi, 12 Aralık 1927 tarihli yönetmelikle eski adların resmi işlemlerde ve resmi işleme esas teşkil edebilecek yazılı belgelerde kullanılması suç haline getirildi. Kısmen bu yasa nedeniyle Yunanistan’da yer adı değiştirme operasyonunun tavizsiz bir ısrarla yürütüldüğü anlaşılıyor. Yabancı kökenli olduğu sonradan tespit edilen yer adları 1960’lere dek birer birer ayıklanmaya devam etti. Nüfusu halen büyük çoğunlukla Türk olan ve Türkçe konuşan Batı Trakya’nın Komotini/Gümülcine ve Ksanthi/İskeçe vilayetlerinde, köy ve kasabaların yanısıra dağlarda bir iki hane nüfusu olan mahalle ve çiftliklerin, hayvan barınaklarının, hatta terk edilmiş köy harabelerinin isimleri değiştirildi. Halk arasında kullanılan Türkçe adları topluca bir yayında bulmak bugün halâ imkansıza yakındır. (Sadece dere ve dağ adlarında gerekli özen gösterilmediği için halâ Türkçe ve Slavca isim kalıntıları yüksek ölçekli haritalarda görülebiliyor.)

Bulgaristan

Bulgaristan’da 20. yy başında kullanılan yer adlarının yaklaşık yarısı Türkçe, yarısı Slavcadır. Türkçe ad yoğunluğu ülkenin doğu yarısında %80’leri bulur, batı yarısında ise %10-20’ler seviyesinde kalır. Ova köylerinin ezici çoğunluğunun adı Türkçe, dağ köylerinin ise – özellikle ulaşımı güç bölgelerde – Slavcadır. Bizans çağından kalan veya daha sonradan edinilmiş Rumca yer adları, Karadeniz kıyısında bir avuç liman köyünden ibarettir. Antik-öncesi çağlara giden birkaç yer adı dışında başka bir dilin izini tespit edemedim.

1520/30’lara ait Osmanlı tahrirlerinde izini sürebildiğim yer adları hemen hiç değişmeden kalmış. Dolayısıyla Bulgaristan coğrafyasındaki Türkçe yer adlarının hemen hepsinin 1530 yılı öncesine dayandığını varsayabiliyoruz. Aynısı Bulgarca adlarda da büyükçe bir ölçüde geçerlidir. Ancak ülkenin kuzey kesiminde 1877-78’deki büyük nüfus hareketleri sonucunda boşalan ve tahrip edilen Müslüman köylerinin yerine veya yakınına kurulan Bulgarca isimli yeni Bulgar yerleşimleri bu kurala istisna oluşturur. Genel kural olarak ülkenin kuzey ve doğu kesimlerinde ovalık ve verimli yerlerde bulunan ve 1906 yılından önce Bulgarca isim taşıyan köylerin 1877-sonrası yeni yerleşimler olduğunu anlıyoruz.

Bulgaristan’da Türkçe (ve Yunanca) yer adlarının Bulgarlaştırılması 1906 ve 1934 yıllarında iki dalgada gerçekleşti. Asıl değişime yol açan ikinci hamle, aynı yıl bir darbeyle iktidarı ile geçiren General Georgiev önderliğindeki Faşist rejimin eseridir. 1945’ten sonra kurulan komünist rejim yeradı millileştirmesiyle pek uğraşmadı, monarşi dönemini hatırlatan birkaç simgesel yere (Ferdinandovo, Batenbergovo, Tsarevits vb.) sosyalist ‘halk kahramanlarının’ adını vermekle yetindi.

Yunanistan’ın aksine Bulgaristan’da Türkçe kökenli birkaç yer adının – bilemediğimiz sebeplerle – fazla değişmeden bırakılması dikkati çeker (Batak, Karabunar, Meriçleri, Arpacik, Halvaciysko, Hacievo...). Bir başka küçük gözlem: Yunan resmi kaynaklarında değiştirilen eski isim çoğu zaman anlaşılamayacak ölçüde deforme edilmiş ve üstünkörü yazılmış iken, Bulgar resmi kaynaklarında eski adların yazımı oldukça özenlidir. Bu olgu belki Bulgaristan’da Türk azınlığın halâ nispeten sayıca daha çok ve toplumsal rollerde daha etkin olmasıyla açıklanabilir.

K. Makedonya

Kuzey Makedonya’da yer adları değiştirilmemiş. Bunun başlıca sebebi sanırım 20. yy başında %7 oranında (2063 yer adında 141 adet) Türkçe isim dışında tüm yer adlarının zaten Slavca olması. Diğer sebep belki Makedon milli hareketinin – önceki iki ülkenin aksine – hezimetle sonuçlanması ve ülkenin ancak 1991’de bağımsız bir milli kimliğe kavuşması olabilir. Sonuç olarak K. Makedonya eski yer adlarını işlemek iki günümü ancak aldı. Hiç değişmeyen yerleri belirtmeye gerek görmedim. Türkçe kaynaklı isimlerde ise Makedon diline uyarlamadan doğan deformasyonları kaydetmekle yetindim (Acimatovo = Hacı Ahmatlı, Başibos = Bahçe veya Bahşi Obası, Gyopçeli = Gökçeli, Katlanska Banya = Kaplan Hamamı).

Makedonya’yı diğer ikisinden ayıran bir başka özellik, Makedon nüfus sayımlarında etnik durum belirtilmesi ve sonuçların kolay ulaşılır bir şekilde yayımlanması. (Yunanistan’ın etnik istatistikleri TC’ninki gibi devlet sırrıdır; Bulgaristan’da derli toplu bir yayın varsa henüz bulamadım).

Sonuçların güvenilirliğine dair ihtilaf var gerçi: resmi kayıtlarda %25 görünen Arnavut azınlığın gerçekte belki %34 dolayında olabileceği doğum istatistiklerinden anlaşılıyor. Fakat 2002 sayım sonuçlarının, en azından köy ve kasabalar düzeyinde, bize yetecek kadar sağlıklı olduğunu varsayabiliriz sanıyorum. Belli başlı şehirlerde Arnavut nüfus sistemli olarak azaltılmış olabilir; emin değilim.

Türk nüfus 20. yy başında %20’ye yaklaşan bir seviyeden 2002’de %3.8’e düşmüş. Eski Türk köylerinin büyük bir kısmı boşalıp terk edilmiş, ya da yüzde doksanlar oranında nüfus kaybına uğramış, üç beş hanenin yaşadığı hayalet köylere dönüşmüş. Ancak diğer iki ülkenin aksine hemen hiçbiri yeniden iskan edilmemiş.

Makedon sayım istatistiklerinde hemen fark edilen bir çarpıklık Müslüman Makedonlar, yani “Torbeş” meselesi. 20. yy başı kayıtlarında ülke nüfusunun %4-5 kadarını oluşturan Bulgar dilli Müslüman halk görünüyor. Özellikle ülkenin batı kısmında, Debar ve Kiçevo çevresi ile Üsküp yakınındaki Studenitsa ilçesinde yoğunmuşlar. Modern Makedon milliyetçiliğinde “Müslüman Makedon” fikri tabu olduğundan bu vatandaşlar sayımda isteğe göre “Makedon” ya da “Türk” olarak kaydedilmişler. Zaten pek çoğu Türkçe bildiği ve sosyal açıdan Türklere yakın olduğu için sanırım pek de fazla zorlanmamışlar. Sonuç olarak Makedonya’da bir köy veya kasabanın Türk nüfusunda 20. yy başı ile sonu arasında çarpıcı bir artış görünüyorsa o yerin halkının harbi Türk değil Türkleşmiş Torbeş olduğunu kolayca anlıyoruz.

Kaynaklar

Yunanistan’da 20. yy başından bu yana adı ve idari statüsü değiştirilen tüm yerlerin resmi listesine (Resmi Gazete kayıtlarıyla birlikte) www.eetaa.gr/ sitesinden ulaşılıyor. Bulgaristan’daki tüm yerleşimlerin 1878’den bu yana vukuatlı sicili www.nsi.bg/nrnm/ sitesinde mevcut. Her iki listeyi Google haritası üstüne elle işledim; iki aya yakın vakit kaybettim. Makedonya’da nihayet akıllandım, tüm yerleşimlerin koordinatlarını Amerikan askeriyesinin www.geonames.nga.mil/namesgaz veritabanından topluca indirdim.

Eski isimler için en önemli kaynak Avusturya-Macaristan askeri harita dairesinin 1889 ile 1910 yılları arasında yayımladığı 1:200.000 ölçekli Balkan paftaları: http://lazarus.elte.hu/hun/digkonyv/topo/3felmeres.htm. Belki bilirsiniz, Avusturya-Macaristan 1880’lerden itibaren Balkan bölgesine göz dikmiş, 1903’te Mürzsteg protokolüyle Osmanlı Makedonyasının iç güvenliği Avusturya jandarmasına teslim edilmişti. İyi iş çıkarmışlar, o dönemin şartlarına göre şahane sayılacak bir harita dizisi hazırlamışlar. Buna karşılık İngiliz askeriyesinin Avusturyalılardan kopya ettiği 1910 tarihli Rumeli haritaları dizisi hem yer adı yazımlarında hem topografide affedilmez hatalarla dolu.

Daha eski tarihli bulabildiğim tek işe yarar harita 1863 tarihli Mehmet Nusret Paşa haritasından Kiepert’in Almancaya tercüme ettiği Filibe Sancağı haritası: www.europeana.eu/en/item/80/EN_Pages_NBIVCartographicPublicationsView_aspx_i_16_f_http___digital_plovdiv_bg_EN_NBIV_Fund6 . 1860’larda Mithat Paşa zamanında yapılmış bir Tuna Vilayeti (= Kuzey Bulgaristan) haritası bulabilirsem çok sevineceğim, ama henüz bir ipucuna rastlayamadım.

Terk edilmiş ve izi bile kalmamış eski köylerin yerini bulmakta bir başka paha biçilmez yardımcı Bulgar askeriyesinin 1:25.000 ölçekli topografik haritaları. http://web.uni-plovdiv.bg/vedrin/index_en.html Bunların çoğu 1970’lerde hazırlanmış, fakat kırık bir iki temel izinden ibaret kalmış yerleri dahi (eski isimleriyle) göstermeleri büyük bir nimet.

Vasil Kınçov’un 1900 yılında Sofya’da yayımlanan dev eseri Makedonya’nın Etnografisi ve İstatistiği (http://macedonia.kroraina.com/vk/index.html) Kuzey ve Güney Makedonya’da 5000 civarında köyün nüfus yapıları hakkında bilgi veren en güvenilir kaynak sayılıyor. T. Hristov Simovski’nin 1998 Üsküp basımı iki ciltlik Naselenite Mesta vo Egeyska Makedoniya (Ege Makedonyasının Meskûn Yerleri) adlı eseri bir bakıma Kınçov’un devamı; üç bin civarında köy, mahalle ve mezranın her birinin Balkan Harbi öncesi ve sonrasındaki idari ve insani tarihi hakkında ayrıntılı bilgi veren muazzam bir çalışma. Ekli haritalarını sıkça kullandım; Makedoncamı biraz ilerletirsem içeriğinden de daha fazla faydalanabilmeyi umuyorum.

Türkiye için de elimin altında bu kalibrede kaynaklar olsa ne güzel olurdu!



[1] Makedonya: Osmanlı’nın Selanik vilayeti. Bugünkü Yunanistan’ın Arnavutluk sınırından Tasos adasına kadar olan kısmı ile K. Makedonya cumhuriyeti ve Bulgaristan’ın güneydoğu köşesi. 1912-13’te Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan arasında paylaşıldı.