Friday, December 11, 2020

Develi yazı

Türkiye siyasetini düzenli olarak izlemeye 1960’ların ortalarında başladım. 1964 olmalı, başbakan İnönü’nün istifa edip yine başbakan olması ne demektir diye babama sorduğumu hatırlıyorum. 1967-68’de ilkokul beşteyken Süleyman Demirel hükümetinin bütün bakanlarını ezbere sayabiliyordum. Ailede hakim olan görüş, İnönü’ye asla güvenilmez, Demirel gene şerrin ehvenidir minvalindeydi.

Net olarak sola yönelmem 12 Mart 1971 darbesinin hemen ertesi olmalı, belki de Nisan ayındaki Balyoz Operasyonu günleridir. Memduh Tağmaç, Faik Türün gibi askerlerin, Nihat Erim’in, Sadi Koçaş’ın, onları iki yüzlüce destekleyen Demirel ekibinin iğrenç, riyakar, faşist söylemi midemi bulandırmıştı; onlara karşı silahlı veya laflı mücadele veren gençleri en azından dürüst ve idealist buldum. Bu inancı 1979 veya 80’e dek korudum. 1973 ve 1977’de “yetmez ama evet” mantığıyla Bülent Ecevit’i savundum. 77’den sonra herkes gibi hayal kırıklığına uğradım. Silahlı ‘devrim’den başka çıkış yolu olmadığına kanaat getirdim. Fakat Türk solunun kadrolarını yakından tanıdıkça o yolun da taşra yobazlığı ve geleneksel Türk faşizminden başka yere çıkmayacağını fark ettim.

1980-83’te bir süre Türkiye’ye ilgimi arka plana attım. Siyaset bilimi okudum; demokrasinin kurumsal altyapısını daha yakından etüt ettim. Demokrasiyi bir ideal değil bir prosedür sorunu olarak gören Schumpeter’den ve hocam Giovanni Sartori’den etkilendim sanırım. 1983’ten sonra Türkiye’de siyasi gücün bölünmesini, devletin küçülmesini, ülkenin Batı dünyası ile entegre olmasını savunan eğilimlere yakınlık duydum. Bu yöndeki en büyük engelin ülkede ‘ilerici’ diye bilinen kesimler ve bilhassa Kemal Atatürk kültü olduğunun farkına çoktan varmıştım. Buna karşılık o güne dek öcü bellediğimiz İslami taban hareketinin belki bir alternatif olabileceği fikri 1990-93 civarında filizlendi. 1997’de Refah Partisi’nin kapatılmasını 12 Mart ve 12 Eylül’ün faşist diktatörlük günlerine dönüş olarak gördüm. 2002’de iktidara gelen AKP’yi, en azından 2010’a dek, ülkenin AB ile entegrasyonu yönünde – zayıf da olsa – tek umut olarak değerlendirdim.

TC adı verilen kara bataklığın o umudu da yutmasını 2010’dan itibaren adım adım izledim. Gitgide küçülen bir umut kırıntısı belki 2013’e dek vardı. Sonra ülke, 1960’ta, 1971’de, 1980’de kazdıkları lağım çukuruna bir defa daha yuvarlandı. Bu günlere geldik.

Şimdi artık ne olacağı pek umurumda değil. Sorarlarsa “develer siksin” deyip geçiyorum. 

27 comments:

  1. Sevan bey, Türkiye'de kalifiye kalkınma ve kalıcı iyileşmenin yaşanması için öncelikle nüfus artışının mutlak surette durması lazım. Nüfus artışı komple durursa, Türkiye'de 30-40 senede ciddi manada modernist değişim gerçekleşir.

    Geçenlerde Türkiye'nin demografik haritasını inceledim. Türkiye'de 30 yaş altı nüfusun, umumi nüfusa oranının (halen) en yüksek olduğu yerler, sanayi ve imalatın fazla olmadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri. Oralardan daha epey uzun yıllar göç durmaz maalesef.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bilmediğiniz konular hakkında konuşmayınız. Sebebi ise cahilliğinizi etrafa yaymanız. Yorum bu kadar.

      Delete
    2. @AnonymousDecember 20, 2020 at 3:36 PM

      TC'nin 60 milyonun üzerinde insan nüfusunu kaldırma kapasitesi(ve potansiyeli) olmadığını idrak etmek için biraz okumuş-yazmışlık, ortalama bir zeka ve duygusallıktan arınmış bir zihin yeterlidir zannediyorum. Henüz ergen yaşlarda olduğunuzu tahmin ederek, ukalaca yaptığınız hakaretlerden de rencide olmadığımı bilmenizi isterim.

      Delete
  2. Bunu okuyun sayın Nişanyan, hakkında enteresan birşey yazmışlar https://eksisozluk.com/entry/113990108





    ReplyDelete
  3. Sayın Nişanyan, Siyasal İslamcıların demokrasi getireceği gibi bir akıl tutulmasına nasıl düştünüz? Hiç kendinize sordunuz mu?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Küçük budalaların da kırk yılda bir kendini 'akıllı' hissetmesini sağlamak bir kamu hizmeti değilse nedir?

      Delete
    2. bence cevabı anla(ya)mamıştır.

      Delete
    3. "-Türkiye'nin bütün siyasetçileri çok kötü" demiş, Türkiye'de uzun yıllar yaşayan gazeteci Christie-Miller:

      In my first couple of years, I reported a lot on the Ergenekon and Balyoz cases, which was the main domestic political story at the time. It was clear, especially in the case of Balyoz – which was more straightforward and easier for an outsider to understand than Ergenekon – that there was something seriously amiss about these trials,” he said.

      The narrative prevalent at the time was that these cases were a kind of “clean hands” reckoning with a dirty past that would aid Turkey’s democratisation, but it seemed to Christie-Miller “that the evidence of widespread and highly organised police and judicial corruption seriously complicated this narrative”. What surprised him about that whole experience “was the way in which the foreign media as a whole was happy to settle on a single narrative and report that narrative rather than digging into the facts beneath it”.

      Footage of cops burning tents of activists provided the spark that started countrywide protests which left 11 dead and around 8,000 injured. A country that only a few years previously was viewed as a role model in the wake of the Arab Spring was now considered a harbinger of the emergence of majoritarianism in countries including India and the USA. Some later wondered whether the Brexit campaign used tactics similar to those used by Turkish politicians. Both were signs that “liberal democracy, that has long dominated the world […] is now in the midst of an epic struggle for its own survival”, wrote Yascha Mounk in Slate in a 2016 article entitled The Week Democracy Died.

      By the end of 2013, positive stories on Turkey had become all but history. During 2016, Isis and the Kurdistan Workers’ Party (PKK) intensified their war on Turkey and, in the eyes of many, Newsweek’s “Cool Istanbul: Europe’s Hippest City Might Not Need Europe After All” was replaced by “Scary Istanbul: Europe’s Most Dangerous City Might Need Europe After All”.

      Today, Christie-Miller is finishing a book on Turkey. Like many other foreign journalists covering Turkey, he has migrated and spends most of the year in London. He remembers he was covering the Van earthquake in 2011, and the government’s response to it, when he decided “Turkish politics was a zero-sum game in which the various actors were unable to look beyond their own narrow interests, even following a tragedy that entailed substantial loss of life”.

      Looking back at this, he added: “I am struck now by my own naivety, more than anything else
      .”

       https://journals.sagepub.com/doi/full/10.1177/0306422018784520

      Delete
  4. Türklerin en çok konuştuğu konular futbol, siyaset, sex ve din. Nitekim dördünde de BAŞARISIZLAR

    ReplyDelete
  5. Bu deve yazısını hangi bağlamda yazdınız? Bir yerde develi bir tartışma mı geçti ona mı laf soktunuz yoksa sizin buğurcular-çingeneler yazınızdan bir kıvılcım çıktı da bizim mi haberimiz olmadı? Yazının maksadını, daha doğrusu kimi dolaylı dürtüklediğinizi pek anlayamadım.

    ReplyDelete
    Replies
    1. İhtiyarlar sebepli sebepsiz anılardan söz etmeyi sever.

      Delete
  6. hocam ecevit gibi birine zamanında bel bağlamanızı zamanın ruhuna atfediyorum.
    biraz irrelevant olacak ama size sohbetinizde yazdım cevap alamadım. ahmet kaya ve barış manço hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum.

    ReplyDelete
    Replies
    1. 1. Kime bel bağlasaydım? Ferruh Bozbeyli'ye mi? Turhan Feyzioğlu'na mı?

      2. Pop müziğin hiçbir çeşidini sevmiyorum.

      Delete
    2. o dönemde ecevit'in bir umut dalgası yarattığı doğru hocam. dürüst ve nazik bir insan olduğu de şüphe götürmez lakin "bu düzen değişsin" sloganıyla gerçekten düzeni değiştirebileceğine inanmanız mümkün görünmedi bana :) o zamanın ruhu, ecevit hariç diğer seçeneklerin daha kötü oluşu vb... nedenlerle galiba ona bel bağladınız. sonuçta devletçi ekonomiyi o dönemde iyi bir şey olarak görüyordunuz.

      barış manço ve ahmet kaya'yı nefret edilecekler listesine almıştı biri zamanında. blogunuza yazmıştı. siz de onaylamıştınız. neden nefret objeleri olarak gördüğünüzü öğrenmek istemiştim aslında :) yoksa müzikal anlamda bir değerlendirme peşinde değilim.

      Delete
    3. 70lerdeki Ecevit'i 90lardaki Ecevit'le karıştırmamak lazım. 70lerin Bülent Ecevit'i gayet dinamik, aklı başında, ümid vaadeden bir lider görünümü arzediyordu. Değişmez lider İsmet Inönü'yü devirip partinin başına geçmek kolay iş değildi(ki bunun neticesinde İsmet İnönü hayalkırıklığıyla CHP'den istifa etmiştir). 73'de Erbakan MSP'siyle koalisyon ciddi hataydı. Ecevit Londra'da diplomasi müzakereleri yaparken, Erbakan Ecevit'ten habersiz Kıbrıs'a çıkartma talimatını verdi. MSP'nin daha başka çok can sıkıcı işleri oldu(af meselesinde solcuların afvına karşı çıkması fakat Osmanlı hanedanına af çıkartması, sırf müstehcen diye "İstanbul'un Annesi" heykelini kaldırtması vs...)

        Sonra 78'deki "Güneş Motel" vakası da bayağı ciddi bir hataydı. Türkiye'de o yıllarda sokaklarda sağ-sol kavgası yüzünden işlenen 5bin faili meçhul cinayetin 3500'ü, sadece o bir senelik CHP iktidarında meydana geldi(günde ortalama 10 kişi eder). Ekonomi hepten berbat oldu. 12 Eylül'den sonra Türkiye'de vesayet rejiminin neredeyse 30 sene devam etmesine sebebiyet verdi.

      Delete
  7. Merhaba, Özal'dan bahsetmemenizin bir sebebi var mı?

    ReplyDelete
  8. Allah’tan kork Hoca; yalan konuşanı çarpar. Ne olacağı umurunda olmasa, çene yarıştırır mıydın burada Tanrı’nın günü? Çukura düşen, 60, 71 ve 80’den sonra nasıl çıktıysa yine öyle çıkar. Her seferinde daha yükseğe çıkar üstelik. Dink suikasti bile aydınlandı bak; Fetö’cü Trabzon Jandarma İstihbaratı’ndan 22 kişi hakkında müebbet hapis cezası çıkacak. Bu coğrafayda develerin kime iltifat edeceği hiç belli olmaz. Bir de bakmışsın, sen de o sıkıcı, boktan adadan ayrılıp memlekete dönüvermişsin.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yani sizi okuyunca Türkiyede derin devlet artı mafya yokmuş gibi bir izlenim alıyorum. Alaattin Çakıcı ve Mehmet Ağarla mafyatik üretimin olmadığı ekonomisi bitik insanların yumurta ve yağ alamadığı bir distopik pislik yuvasında sana başarılar. Ancak senin tapındığın "devlet"'in kökten yıkılırsa kurtuluruz.

      Delete
    2. Daha önceki hükümetler zamanında günde üç öğün, tıka basa terayağ ve yumurta yiyorlarmış da şimdi mi bulamaz olmuşlar? Yumurta bulamıyorlarsa pasta yesinler o zaman. Kimse kimseye zorla AKP’ne oy verdirmiyor. Sen derin devletin ve mafyanın kitabını yazacaksan, işe 90’lı yıllardan başla. Şöyle bir bak bakalım, nereden nereye gelinmiş, 6-7 Eylül, 1979 Maraş ve 1993 Sivas olayları esnasında iktidarda kimler varmış? Tayyip Erdoğan mı, Alaattin Çakıcı mı, yoksa babam mı? Danimarka usulü nonoş demokrasiyi herkes sever. Lâkin buranın Danimarka olmadığını ve neden olamayacağını idrak etmeden bol keseden sallamak, sanki distoptik rahatsızlığın ta kendisi gibi geldi bana.

      Delete
  9. Sevan hocam yer adlarinda Suriye ve Irakı da incelediniz mi bunlarda eklense ne güzel olur

    ReplyDelete
  10. Türkiye'nin bulunduğu coğrafi bölge liberal, aydınlanmacı ve demokratik bir ülkenin inşası için müsait değildir.Arabi ve dini ülkeleri bırak, Yunanistan ve Ermenistan da kendi motivasyonlarını Türk düşmanlığında buluyorlar.Ayrıca sol cehaletin propagandisti ve terörist Kürtçü hareket, etnik-yöresel-mezhepsel Doğu Karadeniz politik-ekonomik yapılanması ve işgali, tarihi birikimsel kökleşmiş orta Anadolu merkezli Türk cehaleti ve siyasi barbarlığı, bir yandan da kendi asıl vazifelerini yerine getirmek yerine Atatürkçülük oynayan seçkin azınlık ve bu saydıklarıma benzer gruplar var iken, bu toplum modern düşüncelere uygun olarak YETİŞTİRİLMEMİŞKEN burada "O güzel ülke" hayaldir.Birinin de sana artık hakikatleri söylemesi lazım.Kafanda kendince mantıklı, birazcık da yanlı bir şey kurgulayıp anlatıp duruyorsun.En büyük hatayı Türkiye'ye dönerek yaptın, şimdi ise o zamanlara geri dönemiyorsun.Hepimiz benzer pişmanlıklar içerisindeyiz.

    ReplyDelete
  11. Sevan bey

    Türkiye'de tarafların birbirlerine karşı biledikleri diş keskin olduğu için, size bu soruyu sorarken algının kaymasından endişe ediyorum, yine de soruyorum.

    ABD'de yaşadığınız için oradaki uygulamaları bilirsiniz.

    Türkiye'de İmam Hatip ortaokulları ve liseleri var. Bu okulların müfredatının M.E.B. mevzuatıyla uyumlu olduğunu bilmekle beraber, bu okulların varlık amacının İslam temelli eğitim olduğunun farkındayız.

    ABD'de neredeyse her eyalette Hristiyanlığın farklı dallarından olan Katolik, Presbyterian, Methodist ortaokulları ve liseleri var.

    Konu hakkında hiç bilgim olmadığı için birkaç sorum var:

    1. ABD'de "Federal Eğitim Bakanlığı" gibi çatı özelliğinde ve ülke genelinde yaptırım gücü olan bir kurum var mı? Eğer böyle bir kurum varsa, yukarıda bahsettiğim okullar bu kurum tarafından denetleniyor mu?

    2. ABD'deki bu okulların varlık amacı, Hristiyanlığı yaymak mı?

    3. ABD'deki bu okulların öncelikli hedefi, kiliselere rahip ve rahibe yetiştirmek mi?

    4. ABD'deki bu okullarda; Hristiyanlıkla ilgili dersler çoğunlukta, pozitif bilimlerle ilgili dersler azınlıkta mı?

    5. ABD'deki bu okulların müfredatında, "evrim teorisi" var mı?

    6. Bu okulların isimleri "Katolik XYZ ortaokulu", "Presbyterian XYZ lisesi", "Methodist XYZ ilkokulu" olduğu hâlde; müfredatları tamamen pozitif bilimlerden oluşuyorsa, seküler bir eğitim anlayışına sahiplerse, bu okullardan mezun olan öğrenciler dinle (Hristiyanlıkla) hiç bağı olmayan meslek dallarında kariyer yapıyorlarsa, bu okulların isimleri niçin hâlâ Hristiyanlıkla ilgili simge ve semboller taşıyor?

    Sorularımı, Türkiye'den bakan birinin açısıyla sorduğumun farkındayım Sevan bey. Eğer sorularım size çiğ geldiyse, şimdiden özür dilerim.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bu soruların cevaplarını az da olsa biliyorsun, niye adamı meşgul ediyorsun. Cevaplarını bilmiyorsan internet var, aç oku, adam senin hafızı kütübün mü?

      Delete
  12. Just a comment
    You tend to use (or can't help using) foul language quite a bit, both in your chats and in your articles, to express frustration, I guess. But that doesn't educate any "followers" Can you stop "garnishing" your thoughts with swear ( before the lady with a wrench smears chili paste on someone's lips ). You are kelimebaz evladis, not a kufurbaz

    ReplyDelete
  13. Aynen katılıyorum Sevan hocam, Deve'ler, hatta Katırlar tepsin bunları. Ha bu arada, Trump reisin gitmesinede çok üzüldüm.

    Şöyle ki, Reis, uber derecede olmasada, Beyaz milliyetçisi klasik bir Amerikalıydı ve Ortadoğu'yu ve de Ortadoğuluları terbiye edeyim, onlara Demokrasi ve Laiklik vb. götüreyim veya onları yeniden yaratayım gibi bir aptalca Tanrıcılık rolü oynamaya kalkışmadı, hatta bölgedeki savaşları asgari bir düzeye indirdi sizde değinmiştiniz bu konuya ve Türkiyenin çevresel dış ve nihai iç işlerine bile hiç karışmadı, bundan mütevellit Türkiyenin bir yerleri oynadı ve bölgede mahallenin kabadayısına dönüştü, bu sayede Türk devletinin ve arkasını yasladığı O zift yığını cahil ve kuru kalabalık halk yığınının gerçek yüzü ortaya çıktı.

    Ha bu arada, gülün-dikeni misali bu umursamazlığın ve ilgisizliğin sonucunda, bir zamanlar ABD ve AB desteğiyle, zorla ve hatta baskıyla ayakta tutulmaya çalışılan, Çomaristan ekonomisi ve sözde, baskıyla bile olsa, var gibi görünen Demokrasi, Özgürlük, Laiklik, Hukuk vb. cart curtları birer birer, yerle yeksan oldu. Dolar ve Euro aldı başını gitti. Eğer böyle bir 10 yıl daha giderse, ki umarım gider, Türkiye, Afganistan hatta bir çok Afrika ülkesinin ayarına hatta alt seviyesine bile düşer.

    Bir var oluş kaygısı ve ispatı ile hareket eden hayalci bir toplum ve bakın, bizde bir şeyiz diye haykıran ! ucube bir devlet ve avanesi, Batıyı taklit etme, olay ve yaşanmışlık silsilerinin içinden geçtikleri iddiaları. Çünkü bunca zaman, hak etmediği halde, Beyaz ırkın borç adı altında verdiği fitre ve zekatlar ile bir şeylere sahip olmuş, en hak etmediği ekonomik bollukları yaşadı, bu topraklar üzerinde yaşayan bu boş kitle ve sistem. Yoksa herşey baştan aşağı, yaz ve kış Troglodytizm'iydi.

    Bu minvalde dileğim odur ki, Recep Tayyip Erdoğan veya halefleri, çok daha fazla süreler boyunca iktidar da kalır.

    Hah şimdi ne olur derseniz, Amerikada ki SJW ler iktidara geldi ya ! diğer SJW lerde yani avrupalılarda bundan bir cesaret alaraktan başlarlar artık Oryantalist güzellemelere. Anıtkabirler de poz vermeler falan filan elon musklar. Hayali de olsa, kaliteli toplum falan yaratmalar başlar artık.

    ReplyDelete
  14. Kişisel tarihinizden hareketle yaptığınız yakın dönem siyasi tarihe dair özet analizde, son kırk yılın en önemli aktörlerinden olduğu anlaşılan Fetö'nün yer bulamamasını ben zekanızla ve cesaretinizle bağdaştıramıyorum. Ne dersiniz?

    ReplyDelete