Nestorios Kahramanmaraş’ta – o zamanki adıyla Germanikia’da[1] – doğmuş. Antakya’da okuyup papaz olmuş. Zamanın büyük ilahiyatçısı Mopsuestialı Theodor’un[2]etkisi altında kalmış. Spekülatif yeteneğini sergileyen vaazlarıyla tanınmış. 428’de İstanbul patriği seçilmiş. Lakin, devrin büyük yobazı olan İskenderiye patriği Kyrillos ile giriştiği tartışmada fena hırpalanmış. 431’de Efes’te toplanan kiliseler konsili, Hazreti Meryem’in theotókos (“tanrı-doğuran”) sıfatını reddetti diye galeyana gelip Nestor’u aforoz etmiş. İmparatorun emriyle hoca Mısır çölündeki bir manastıra sürülmüş. Bir süre sonra, kimliği meçhul birtakım eşkiyanın saldırısı sonucu hayatını kaybetmiş.
Kyrillos’un Efes Konsili’nde Nestor’a karşı ilan ettiği oniki anathema halen hem Katolik ve Ortodoks kiliselerince hem Ermeni, Süryani, Kıpti vs. gibi Doğu kiliselerince kanonik sayılır (“bağlayıcı” diyelim, anlaşılsın). Kyrillos’un anathemaları ile Nestor’un karşı-anathemalarının İngilizcesini şu sayfa ve devamında bulabilirsiniz: www.ccel.org/ccel/schaff/npnf214.x.ix.i.html.[3] Metafiziğin dibine vurmuş şahane metinlerdir. Nestor’un esas teorik eseri bin beş yüz sene boyunca – en azından Batı dünyası için – kayıpmış. 19. yüzyıl sonlarında Amerikalının biri Hakkari yakınındaki Kuçanis[4] köyündeki Nasturi patrikliğinin kütüphanesinde Süryanice nüshasını bulmuş. Arzu ederseniz onun da İngilizce tercümesi şurada:[5] www.tertullian.org/fathers/nestorius_bazaar_0_intro.htm
Özetle diyor ki, İsa’nın tanrı kimliği ile insan kimliği iki ayrı prosopon’dur,[6] maddenin tanrılaşması sözkonusu olamaz, sonlu olan sonsuz olamaz, dolayısıyla Meryem’e “tanrı-doğuran” demek yanlıştır; İsa, tanrı kimliğiyle çarmıha gerildi ve öldü diyemeyiz; acı çeken ve ölen, tanrısal kimliğin bir tür yansıması veya yanılsaması olan bedensel varlıktır.
Bu görüşe Diyofizitizm (iki-kimlikçilik) adı veriliyor ve zındık sayılıyor. İşin fenası, bunun zıddı olan Monofizitizm (tek-kimlikçilik) de Katolik ve Rum Ortodoks kiliselerince zındık sayılıyor. Süryani Kadim ve Ermeni kiliseleri bu ikinci tip zındıklardandır. Ayrı hikâye, onu karıştırmayalım şimdi.
*
Nestor öğretisi, o devirde entelektüel odağı Antakya ve Urfa’da olan Süryani aleminde destek görmüş. Urfa medresesinde hoca olan Kyrrhos’lu Theodoret[7] daha mutedil bir Nestorist formülasyonla durumu kurtarmaya çalışmış. Urfa piskoposu İbas[8] 448 yılında Nestorculuk yaptığı iddiasıyla mahkemeye çıkarılmış, paçayı zor kurtarmış. Nihayet 489’da imparator Zenon[9] [9] Urfa Okulunu kapatınca Rum diyarında Nestorculuğun sonu gelmiş.
Çin'in İç Moğolistan bölgesinde 13.-14. yy'a ait Uygurca (Türkçe) yazılı Nasturi yazıtı. Üstte iki satır Süryanice. |
Kültür tarihi açısından daha ilginç olan olay, zamanın en önemli entelektüel merkezlerinden biri olan Urfa Okulunun, Nestorculara yönelik baskılar nedeniyle darmadağın olması; hocalarının İran'a iltica edip, sınırın hemen öte yanında bulunan[15] Nusaybin’e taşınması.[16] En geç 489’da Urfa Okulunun kapanmasıyla Nusaybin, Ortadoğunun başlıca skolastik merkezi olarak öne çıkmış. Bu statüsünü Kahire’de el-Ezher’in ve 11. yüzyılda Bağdad’da Nizamiye Medresesinin kuruluşuna kadar korumuş. Daha sonra İslami skolastiğin esaslarını oluşturan kıraat, tefsir, aktarım (hadis), mantık, gramer, iştikak ve nücum ilimlerinin temelleri bu okulda atıldı demek yanlış olmaz.
*
Uygurları saymazsak, tarihte Nestorist mezhebi benimseyen tek kayda değer devlet, Lahmî Arap devleti. Bunlar 3. yüzyılda Irak’ın güneyindeki Hire’de egemenlik kurmuşlar. Kuveyt ve Bahreyn’e uzanan alanda hüküm sürmüşler. Kimi kaynaklara göre İmrül Kays bin Amr[17] zamanında, kimilerine göre 6. yüzyılda Hıristiyan olmuşlar. Sasani siyasi-kültürel etkisine (ve Ktesifon patrikliğine) tabi oldukları için, doğal olarak Nestorcu çizgiyi takip etmişler. 602 senesinde İran Şahı Husrev Pervîz son bağımsız Hire kralı Numan bin Munzir’ı öldürüp Lahmi hanedanına son vermiş. Ama birkaç sene sonra bilumum Arap aşiretleri Lahmîlerin intikamı için birleşip, Sasani devletini Zikar (ذي قار) harbinde perişan etmişler. Sene 609 dolayı, Muhammed’in peygamberlik ilan ettiği yıl veya hemen öncesi.
Acaba Muhammed’in başlattığı siyasi hareketin bu olaylarla ilgisi nedir? Lahmilerin müttefiki olan Arap aşiretleri arasında Nasturi-Hıristiyan oranı neydi? Öteden beri anti-Rum kampına mensup olan bu zümre, bu sefer İran’la bozuşunca üçüncü bir yol arayışına girmiş olabilirler mi? Müthiş konular bunlar, araştırmak lazım.
Bir zamanlar Arap şairlerinin öve öve bitiremediği Hire kenti Lahmîlerden sonra yıkılıp terk edilmiş. İslam fütuhatından sonra bunun taşlarıyla, hemen yakında Kûfe kentini inşa etmişler.
*
770 küsur tarihinde Bağdat kurulunca Nasturi patrikliği Arapların Medain adını verdiği Ktesifon’dan bu kente taşınmış. Abbasi halifeliğinin parlak döneminde serpilip palazlanmış. Sonra talihi dönmüş, 13. yüzyıldaki Moğol istilasını izleyen devirde zulüm ve kahır görmüş. 1318-1328’de patrik olan Erbil’li Timotheos devrinde Bağdat’ı terk edip, Hakkâri dağlarında ulaşılmaz bir yerde bulunan Kuçanis’e sığınmışlar.
1550 civarında Nasturilerin bir zümresi Rabban Sulaka d’Bêth Ballo[18] önderliğinde Roma’daki Papanın elini öpüp Kuçanis’ten bağını koparmış. Keldanî adı verilen bu zümre, Bağdat, Musul, Kerkük, Erbil, Siirt, Nusaybin gibi kent merkezlerinde açık ara galebe çalmış. Ancak Hakkari ile Erbil arasında yaşayan dağ ahalisi Kuçanis’e sadık kalmış. Cizre beyi Bedrxan ile Hakkari beyi Nûrullah’ın 1839 ve 1846’da giriştikleri katliamlara dek Hakkari, Beytüşşebap, Şemdinan ve İmadiye nüfusunun muhtemelen yarı yarıya Nasturi olduğu anlaşılıyor.[19] Bir kısmı müstakil aşiret, bir kısmı Kürt beylerine bağlı mevali imiş. Aramice/Süryanicenin doğu lehçesi olan anadillerine[20] ek olarak hepsi Kürtçe konuşurmuş. Barzani ailesinin Nasturi’den dönme olduğu rivayet edilir. İsmet İnönü’nün dedesinin de, 1846 katliamının ana sahnelerinden biri olan Tiyari vadisinden[21] Bitlis’e mülteci gittiğini Avni Özgürel bir keresinde yazmıştı; ne kadar doğrudur bilmem.
Enteresan olan bir detay da şu. 1915 öncesinde Nasturi ve Keldani nüfusun yoğun olarak yaşadığı alanın sınırı – Batman-Nusaybin-Musul'un hemen doğusundan geçen hat – 5. yüzyıldaki Bizans-Sasani sınırını bire bir yansıtıyor. Hayret etmemek elde değil.
*
1915’te Türk ordusu Hakkari ve civarındaki bütün Nasturi nüfusu tehcir etmiş. Üç yıl boyunca İran tarafında, Urmiye ve Salmas yakınındaki mülteci kamplarında sefil olmuşlar. 1918’de patrik 21. Şimun, İttihatçıların adamı olan Kürt lideri Simko tarafından Salmas’ta öldürülmüş. Harpten sonra bir kısmı yurtlarına geri dönmeye teşebbüs etmişler. TC Silahlı Kuvvetlerinin 12-28 Eylül 1924 tarihlerinde giriştiği Oramar[22] Tedip Harekâtı sonunda temizlenmişler.
1. Dünya Harbinden sonra patrik hazretleri “can kıymetli” deyip San Fransisco’ya göçmüş. 1976’da seçilen son patrik orasını sevmediğinden şimdi patrikhane makamı Illinois’nin Morton Grove kasabasındaymış. Google Earth’ten baktım. Birch Avenue üzerinde, önde iki arabalık park yeri olan orta karar bir suburb evi.
[1] Anadolu’da iki Germanikeia vardır, ikincisi hâlâ aynı adı taşıyan Ermenek’tir. Caligula lakabıyla tanınan üçüncü imparator Gaius Germanicus’un (M 37-41) babası onuruna adlandırılmışlardır. Bu zat MS 17’de Germenlere (yani Almanlara) karşı kazandığı zafer dolayısıyla bu soyadını elde etmiştir.
[2] Mopsuestia ya da Misis şimdi Adana’nın Yakapınar ilçesidir. Mopsuestia’lı Theodoros (ölümü M 428) meşhur Urfa Okulunun fikrî önderi ve kurucusu sayılır.
[3] Her maddeye ekli notlarda Jezüit ilahiyatçılardan Dionysius Petavius’un (Denys Pétau, 17. yy) yorumları ile 5. yy ilahiyatçılarından Kilisli Theodoret’in (Theodoret of Cyrrhus) itirazlarına verdiği cevaplar vardır.
[4] Şimdiki adı Konaklı. 14. yy’dan 1915’e dek Nasturi patrikliğinin makamı idi. 1993’te köy boşaltıldı ve kısmen tahrip edildi. Tüyler ürpertici bir yerdir. 2005'te gittim.
[5] Süryanice aslını 1910 senesinde bizim Mıhitaryan rahiplerinden Peder Paul Bedjan Viyana’da yayımlamış.
[6] İsa’nın tanrılığını reddeden bir görüş erken Hıristiyanlık bünyesinde işitilmemiştir. İskenderiyeli Arios (ölümü M 336) Oğul’un tanrılığını reddetmez, ancak Baba’ya tabi ve ikincil sayar. 325 yılındaki İznik Konsilinde reddedilen bu görüş Şarkta çok taraftar bulmamış, ancak Batıda barbar Germen kavimleri arasında yaygınlık kazanarak 7. yüzyıla dek etkisini sürdürmüştür.
[7] Kyrrhos harabeleri Kilis’in 13 km batısında, Suriye sınırının hemen öte tarafındadır. 1150 civarına kadar bölgesel merkez olmuş, daha sonra bu işlevi bugünkü Kilis devralmıştır. Kilis adı muhtemelen Kyrrhos sözcüğünden bozmadır. R > L evrimi Farsça, Arapça ve Türkçede tipiktir.
[9] 474-491 yıllarında imparator olan Zenon, Ermenek yakınındaki bir kasabada doğmuştu. Onun onuruna Zenonopolis adı verilen bu kasaba, bir görüşe göre Ermenek’e bağlı İznebol (şimdi Elmayurdu) köyü, diğer görüşe göre Sarıveliler ilçesine bağlı Uğurlu köyü yakınındaki Körüstan harabesidir.
[10] Bugünkü Irak’ta, Bağdad’ın banliyösü olan Medain kentidir. MÖ 3. ila MS 7. yüzyıllarda bin yıl süreyle İran'ın başkenti idi.
[11] İran’da Hıristiyan dini I. Yezdgerd zamanında 409 veya 411 senesinde resmen serbest bırakılmış ve Ktesifon piskoposluğu bu tarihte tesis edilmiş idi. İslam hukukunun azınlık dinleri hakkındaki düzenlemelerinin bir bölümü hiç şüphesiz Sasani devletinin bu tecrübesine dayanır.
[12] Ktesifon’a bağlı tarihî piskoposlukların listesi için bkz. www.nestorian.org/location_of_nestorian_bishops.html
[13] Daha sonra İslami bir anlam yüklenecek olan namaz, oruc, Çalap, tamu, uçmak gibi bazı dinî terimlerin Orta Asya Türkçesine bu tarihte Nestorcu-Hıristiyan gelenekten alınmış olması muhtemeldir.
[14] Hindistan’ın güneyinde Nestorcu-Süryani geleneğinin bugün bölünmüş olduğu çeşitli mezheplere mensup yaklaşık 10 milyon Hıristiyan nüfus varmış. Doğu ve Batı Süryani mezhebi ile çeşitli Uniat kiliselere mensup Hıristiyanlar Kerala eyalet nüfusunun %19’unu oluşturuyor.
[15] 4. yüzyıldan İslamın gelişine dek Roma-İran sınırı, Rize – Erzurum - Silvan ve Mardin/Dara Rum tarafında kalmak üzere Kuzey-Güney doğrultusunda uzanan bir hat idi.
[16] Nusaybin Okulu daha 4. yüzyılda Mor Efrem tarafından kurulmuştu, 5. yy’da parladı. Yahudi Talmud literatüründe de Nusaybin Okulu sıkça zikredildiği için, bir tek okuldan ziyade (eski Oxford ve Cambridge gibi), çeşitli kurumların bir arada bulunduğu bir entelektüel merkez düşünmek gerekir. Halen Nusaybin merkezinde bulunan Mor Yakub manastır ve kilisesinin “Nusaybin Okulunun binası” diye gösterilmesi popüler bir yanılgı sayılmalıdır.
[17] Bu İmrul Kays, İslam öncesi Arap şairlerinin en büyüğü sayılan İmrul Kays bin Hucr ile karıştırılmamalıdır. Necd’de hüküm süren Kindî hanedanına mensup olan bu İmrul Kays da muhtemelen (Nasturi) Hıristiyandır. Taht hakkını kaybettikten sonra Rum imparatoruyla görüşmek için M 560 dolayında İstanbul’a gitmiş, dönüşte Ankara’da vefat etmiştir. Ankara’daki türbesinin halen Hıdırlık adı verilen yer olduğu söylenir.
[18] Bêth Ballo adı verilen yer muhtemelen bugün Adıyaman Gerger’e bağlı olan Bîbol (Konacık) köyüdür.
[19] Michel Chevalier, Les montagnards chrétiens du Hakkâri et du Kurdistan septentrional (Paris 1985) ayrıntılı tasvir ve harita verir. Birkaç sene önce Mollafenari’deki Kubbealtı Fotokopi’de hasbelkader bulmuştum.
[20] Bu dilin Türkiye’de konuşulduğu son yer Pervari’ye bağlı Hertvin (şimdi Ekindüzü) köyü idi. Köy halkının 1960 ve 70’lerde İsveç’e göçünden sonra, o ülkede birkaç yüz kişinin halen “Hertvince” adı verilen bu Aramice lehçesini konuşabildiği belirtiliyor.
[21] Tiyari vadisi Çukurca’nın batısındadır. Aşita (Çığlı) ve Keletan (Taşbaşı) köyleri sırasıyla Aşağı Tiyari ve Yukarı Tiyari nahiyelerinin merkez yerleşimleridir. Daha doğudaki Txuma vadisi (merkezi Zawita – Hişet köyü) ile birlikte bu bu yerler, 1846 öncesinde bölgedeki en güçlü “bağımsız” Nasturi aşiretlerinin yurdu idi.
[22] Oramar, şimdi Yüksekova’ya bağlı Dağlıca bucağı. Türkiye’nin en çarpıcı yerlerinden biridir. Kürt nüfus 1924’ten sonra yerleşmiş veya artmış görünüyor. Halen tamamen boşaltılmış olup harabedir.
teşekkürler. Aklıma takılan bir kaç konu var Nestorilerle ilgili. Birincisi kendilerini Asuri olarak adlandırmaları ve kökenlerini Asur devletiyle ilişkilendirmeleri. Yanlış hatırlamıyorsam Ninova hafiri Sir Layard'da aynı görüşteydi. Bahsini ettiğiniz lehçeleri Akkadca'nın bir türevi olabilir mi?
İkincisi patriklik makamının amca-yiğen silsilesi ile devam etmesi. Diğer hristiyan mezheplerin de ve ya zerdüştlerde bu gelenek var mı?
Bir de şu Simko'nun ittahatçılığı meselesi var tabi. Türkiyeli ve ya Osmanlı değil bu adam. İran meskunu Kürtlerden, meselesi de İranlılarla. Gerçi ailesi o öldürüldükten sonra Türkiye'ye sığınmış ya orası ayrı mesele. İttahatçılığı ile ilgili fikriniz neye dayanıyor acaba?
Muhammed'in peygamberliğinden önceki 5 yıl konusundaki sarsıcı tespitiniz muhteşem. Alın size doktora konusu. Tabi yönetecek yeterlilikte Türkiyeli İlahiyatçı var mı? Ya da Arap tarihçisi?
Birinci Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa öncülüğünde Türk askeri birlikleri Batı İran'ı iki kez işgal etti. Simko'nun o olaylar esnasında Türklerin adamı olduğunu Ervand Aprahamian'ın Modern İran Tarihi kitabında okudum (A History of Modern Iran, Cambridge 2008). Mayısta İran'a gittiğimde kitabı orada birine verdiğimden şimdi sayfa referansı veremiyorum.
Sevan bey,
İnsan İsa tezini Nestorilerden aldığı fikri akla yatkın olmakla birlikte, Muhammed açısından daha pratik bir nokta yok mu?
İsa'nın doğrudan Tanrının bir parçası olarak görülmesi, Muhammed'in peygamberlik iddiasını zayıflatmaz mı?
Yani o dönemki insanlar bir yanda yeryüzüne gelmiş Tanrı ile insan özlü bir peygamber arasında ister istemez hiyerarşi kurarlardı. Bu durumda da İslam'ı ayrı bir kimlik/din olarak kurumsallaştırmak zor olmaz mıydı?
Yani Muhammed açısından İsa'nın tanrılık iddiasını reddetmek başlı başına mantıklı değil mi?
gerçekten de karşılaştırmalı bir islamdaki isa , hristiyanlıktaki isa yazısı yazsanız ne iyi olur.
Dahasi, su anda malesef ilgili kaynaklari tekrar bulamadim, Arianismin Arap yarimadasinda Islamin ortaya cikisindan hemen oncesine kadar var oldugunu da soyluyorlar.
Bence daha da ilginc olan, sanki misyonunu devretmiscesine, Islamin ortaya cikisindan yaklasik 50-75 sene once yer acip yere girmis gibi ortaliktan cekilmis olmalaridir.
Bazı Aşırı-Ariosçuların Oğul'un tanrılığını tamamen reddettiğini okumuştum. Bu yüzden diğer Ariosçularla da çatışmışlar.