13 Ocak 2013 Pazar
Türkiye haritalarından bir demet
Harita Index Anatolicus sitesinden mekanik olarak üretildi. Her nokta bir yerleşim (kasaba, köy veya mezra) gösteriyor. Sadece İçişleri Bakanlığının resmi listelerinde geçen adlar göz önüne alındı. Sadece Ermenice olduğundan az çok emin olduğum adlar gösterildi. (Ermenice olduğunu tahmin ettiğim ama emin olamadığım yer adları bir bu kadar daha tutuyor; ama onları ekleyince coğrafi dağılım pek değişmiyor.)
Not 1: Bu harita "Ermeni köyleri" haritası değildir; Ermenice yer adları haritasıdır. İkisi farklı şeydir. Gösterilen yerlerin yaklaşık yarısı, 20. yy. başında Türk veya Kürt yerleşimi idi. Buna karşılık, Orta ve İçdoğu Anadolu'daki yüzlerce Ermeni yerleşiminin pek çoğunun sadece Türkçe adı vardı. Mesela Yozgat'taki 30'a yakın Ermeni köyünün hepsinin adı (baştan beri) Türkçedir.
Not 2: Sivas-Kayseri-Malatya-Ergani-Adıyaman-Maraş-Osmaniye-Adana kuşağı 11. yy'dan itibaren yoğun Ermeni yerleşimine tanık olduğu halde, bu bölgedeki Ermenice yer adları seyrektir. Bir başka deyimle, gösterilen adların çoğunluğu bin yıldan daha eski olsa gerek.
Not 3: İki yoğunluk alanının ortasından geçen Ağrı-Güney Erzurum-Bingöl kuşağı 17. yy'dan itibaren Kürd yerleşimine sahne olmuştur. Bu kuşakta bulunan Ermenice yer adlarının birçoğu, en geç 1828 göçünden sonra silinmiş olmalıdır.
Wikipedia'dan kopyalayıp benim haritaya ekledim. 2500 yıl önce yıkılmış bir devletin sınırlarını belirlemek riskli şüphesiz. Bunun yerine, a) Urartu arkeolojik sitlerini ve, b) Urartu yazıtlarında zikredilen yerleri gösteren noktasal bir harita daha iyi olurdu. Ama öyle de yapsam dağılım pek değişmiyor.
Urartu yazıtları, "Urartuca" adı verilen ve pek iyi çözümlenememiş bir dildedir. Ancak bu olgudan, Urartu devletine tabi halk(lar)ın nece konuştuğuna dair bir sonuç çıkaramayız. [Mesela Macaristan'da 19. yy ortalarına dek tüm yazıtlar ve resmi belgeler Latince yazılırdı; ama bundan, Macarların Latin olduğu sonucu çıkmaz.]
Erzincan-Bayburt-İspir hattının Urartu egemenliği dışında kalmış olması ilgi çekici.
Bunu da Robert Hewsen'ın atlasından kopyaladım. Pembe olan alan Miladın ilk dört yüzyılında Arşakuni/Arsacid soyundan krallarca yönetilen Armenia krallığının sahasıdır. Palahovit (Balabitene) ve Dzopk (Sophene) gibi dönem dönem bağımsız olan beylikleri dahil ettim. Buna karşılık krallığa hiçbir tarihte tam bağlanmayan Andzit, Angeğdun, Nprgerd, Sanasunk ve Ardzn gibi dış beylikleri dahil etmedim. Hewsen'da idari birim, kale ve piskoposlukların da listeleri var. Onları kullanıp noktasal bir harita çıkarabilirdim belki.
Kırmızı hat 387 yılında Bizans ile Sasani İran'ı arasında yapılan anlaşmayla tesis edilen sınır hattıdır. Bunun batısında kalan kısım bu tarihte Bizans'ın doğrudan egemenliği altına gidi. Doğuda İran'a bağımlı kukla bir kırallık 421'e dek sürdükten sonra lağvedildi.
Pembenin batı sınırı Fırat nehridir. Fırat'ın Batı yakasındaki yoğun yerleşim hattı (Kangal-Eğin-Arapkir-Harput-Ergani) esasen bu haritadan yaklaşık 600 yıl sonra, Bizans'ın ikinci büyük yayılma dalgası sırasında oluşmuş gibi görünüyor.
*
Neden yaptım bu haritaları? "Buralar bizimdir, geri verile" diye mi? Alakası yok. On sene önceki evime geri dönüp bakmayan bir adamım, bin sene önce ölmüş kim olduğunu bilmediğim atalarımın yeri, afedersiniz, şeyimde değil.
BUGÜNKÜ Türkiye beni ilgilendiriyor. Onun arkeolojisi, gizli katmanları, onulmamış yara izleri ilgimi çekiyor. Yukarıda gördükleriniz bugünkü Türkiye'nin röntgen filmidir. Hastalığın teşhisinde belki doktorların işine yarayabilir.
BUGÜNKÜ Türkiye beni ilgilendiriyor. Onun arkeolojisi, gizli katmanları, onulmamış yara izleri ilgimi çekiyor. Yukarıda gördükleriniz bugünkü Türkiye'nin röntgen filmidir. Hastalığın teşhisinde belki doktorların işine yarayabilir.
Not: ermeni köyleri haritasi olmadigi, ermeni yer adlari haritasi oldugunun farkindayim. Noktaya göre yorum yapiyorum ki bahsettigim köy tam olarak oralarda bi yerde.
taskiran metin
2) Strabon "Ermenilerin Urartu devleti yıkıldıktan sonra geldiğini" nerede söylemiş? Bendeki baskısında yok. Strabon'dan 400 yıl önce Ksenofon "Urartu ülkesinin halkı Kardukhoi, Armenoi ve Khaldoi olmak üzere üç çeşittir" diyor.
2) Ermeni rejimi faraza osursa, bu TC'nin sıçması için yeterli sebep midir?
3) Ayrıca yazımda yer adlarının değiştirilmesi ile ilgili nasıl bir iddia gördünüz de bu saçma cevabı yazma ihtiyacı hissettiniz?
http://www.armenianweekly.com/wp-content/uploads/2011/08/image001.jpg
Harita, en azından, Ermenice yer adları dağılımının önemli oranda 4. yy öncesine gittiğini kanıtlıyor. İlginç değil mi?
Buna karşılık (eğer bilgilerimiz doğruysa) yer adları dağılımının MÖ 9 yy'daki siyasi durumla örtüşmediği görülüyor.
Binlerce yıllık bir kültürün yok edilişi...
Pazar, 19 Aralık 2010
Marksist.org
İttihatçılar, "Anadolu'yu Türkleştirme" projesine Ermenileri soykırıma tabi tutarak başlamışlardı. Hemen ardından 1920-24 arasında Anadolu Hıristiyanları neredeyse tümüyle yok edildi. Fakat İttihatçı/Kemalist ırkçılar/milliyetçiler için bu kadar da yeterli değildi; Anadolu'da Hıristiyanlığın tüm izlerini bir daha geri gelmemek üzere hafızalardan ve kayıtlardan silmeye çalıştılar.
İttihatçı/Kemalist ırkçılar/milliyetçiler özenli bir çalışma ile Anadolu'da Hıristiyanlığı hatırlatan ne kadar isim varsa, hepsini birer birer "Türkçeleştirdiler" veya tümüyle ortadan kaldırıp, söz konusu yerleşim yerine yapay bir isim verdiler. Kırkkilise/Kırklareli olayı, bu uygulamaya başlangıç teşkil etmesi bakımından önemli bir örnek oluşturuyor.
Bugünkü adıyla Kırklareli, gerçek adıyla Kırkkilise, 1367 yılında I. Murad döneminde Osmanlıların eline geçti. Bizanslılar zamanında Saranta Ecclesies /Saranta Eklasia olarak kullanılan şehrin adı, Hammer'in Osmanlı Tarihi'nde ve Edirne Salnameleri'nde "Heraklia Kırkkilise" şeklinde yazılıdır. Osmanlıların Rumeli'ye geçiş dönemine dair bilgi veren Feridun Bey, şehrin ele geçirilmesinden önce de Osmanlılar tarafından Kırkkilise olarak adlandırıldığını yazıyordu. Daha sonra da bu adın iki değişik şekilde Osmanlı kaynaklarında, kullanıldığı biliniyor. Kanuni Süleyman devri (1520-1566) kanunnamelerinde "Liva-i Kırkkilise" olarak geçiyor. Yine aynı döneme ait bir hükümde Mevlânâ Kırkkenise Kadısı ibaresi bulunuyor. Kenise veya kenisa, kilise demek olup, her iki yazılışa göre de Osmanlıların şehri Kırkkilise olarak adlandırdıkları açıkça görülmektedir..
Bir kez daha yineleyelim, bu sadece bir başlangıçtı.
(devamı)
Hal böyle iken, İttihatçıların başlattığı Anadolu'yu Türkleştirme projesi çerçevesinde Anadolu'nun binlerce yıllık Hıristiyan halkına karşı eşi görülmedik bir soykırım hareketi başlatıldı. Önce Ermeniler devletin tüm imkânlarının seferber edilmesiyle, sistematik bir şekilde soykırıma tabi tutuldu. 1,5 milyon kadar insan katledildi, geri kalanı Suriye çöllerine sürüldü, Anadolu'da Ermenileri hatırlatacak tüm izler yok edilmeye çalışıldı.
Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ardından ülke dışına kaçan İttihatçı önderlik, yerini aynı geleneğin takipçisi olan Kemalist önderliğe bıraktı. Kemalistler, Anadolu'yu Türkleştirme projesine ağababalarının bıraktığı yerden devam ettiler. Topal Osman ve benzeri çete lideri katilleri kullanarak Pontus Hıristiyanlarını ortadan kaldırdılar. Ardından da zaten geri çekilmekte olan Yunan ordusunu takip ediyoruz bahanesiyle, Anadolu'nun binlerce yıllık Rum halkını köklerinden söküp attılar. Bununla da yetinmeyerek Rumlara ve Ermenilere ait meskûn yerleri ateşe vererek, Hıristiyanlığın izlerini bir daha geri gelmemek üzere silmeye çalıştılar.
Ama Kemalist ırkçılar/milliyetçiler için bu kadar da yeterli değildi. Cumhuriyeti kurdukları andan itibaren Hıristiyanlık kültürünün izlerini silmek için çalışmaya başladılar. Ermenice ve Rumca yer isimlerini "milli kültürümüze" aykırı oldukları gerekçesiyle değiştirmek için verdikleri ilk kanun teklifi, Kırkkilise isminin Kırklareli'ne çevrilmesiydi. "Milli kültürümüze" aykırı olduğu iddia edilen bu yerde 20. Yüzyıla kadar Bulgarlar, Rumlar, Yahudiler ve Türkler birlikte yaşıyordu.
Balkan Savaşı sonrası Bulgarlar, "Kurtuluş Savaşı" sonrası Rumlar bir daha geri gelmemek üzere şehirden gönderildiler. 1934 Trakya Olayları'yla birlikte Yahudiler de bölgeden kovulunca, şehre aynı dönemlerde Balkanlardan gelen Müslüman muhacirler yerleştirildi ve İttihatçı/Kemalistlerin projesi tamamlanarak Kırk Kilise "Türkleştirildi".
1924 yılında Kırkkilise Vilayeti'ne bağlı Mustafapaşa Kazası'nın lağvı ile ilgili bir kanun teklifinin tartışılması sırasında Zonguldak milletvekili Tunalı Hilmi Bey, kanun maddesinde geçen Kırkkilise ismindeki kilise tabirini eleştirdi. Bunun üzerine 13. dönemin Kırkkilise milletvekili Dr. Fuad Bey, şehrin adının halk dilinde ve resmi
olmayan kullanımda "Kırklareli" veya "Kırklarili" şeklinde geçtiğini anlatarak, Kırkkilise isminin bu yönde değiştirilmesi için kanun teklifi verdi.
Bu teklifle ilgili yapılan tartışmalar esnasında Ergani Milletvekili Kâzım Bey, Hristiyanlık izi taşıyan kilise tabiri bulunan bütün yer adlarının değiştirilmesinin lüzumuna inandığını ve bu gibi adların memleketin muhtelif yerlerinde bulunduğunu söyledi. Dolayısıyla ülkenin dört bir yanındaki "kilise" isimli yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesi de karara bağlandıktan sonra, 20 Aralık 1924 tarihli kanun ile Kırkkilise, Kırklareli oldu.
Bir kez daha yineleyelim, bu sadece bir başlangıçtı.
Foto: 1912 yılında Kırkkilise'de bir araya gelen Osmanlı ve Bulgar heyetleri.
Kaynak:
Veysi Akın, Pamukkale Üniversitesi, PAÜ. Eğitim Fak. Derg. 1997,
Sayı:2