Geçen günkü yazıda “emperyalist” kelimesini alışılmadık bir bağlamda kullandım, vatandaş dumur oldu. Az daha açalım isterseniz.
TANIM 1:
Ortaçağda İtalya’da imparatorcu – papacı mücadelesinde imparatordan yana olanlar. Alman hükümdarları 963 yılından itibaren Roma İmparatoru unvanını taşıdılar, İtalya’daki irili ufaklı beylikler ve şehir devletleri üzerinde egemenlik iddia ettiler. Papa zaman zaman buna ayak uydurdu; zaman zaman anti-Almancı direnişin öncülüğünü üstlendi. İtalyan toplumu şimdiki Suriye iç savaşına rahmet okutacak karmaşıklık ve kanlılıkta hiziplere bölündü. Hatta Dante bu yüzden vatanı Floransa’dan sürgüne gitti, hasretinden şair oldu.
O bağlamda Ortaçağ tarihçilerinin kullandığı “emperyalist” çağdaş bir deyim midir, tarihçi jargonu mudur emin olamadım şimdi. Du Cange sözlüğü elimin altında olsa bakar şıp diye söylerdim.
[2018 not: Du Cange sözlüğünde yok, demek ki Ortaçağ metinlerinde görülmüyor. Fransızcada ilk 1525'te «partisan de l'empereur d'Allemagne» anlamında görülmüş. İngilizce ilk 1603, Knolles'in History of the Turks'ünde, yine aynı anlamda.]
TANIM 2:
Fransa’da 1850’lerde Louis Bonaparte’ın imparator olmasını destekleyen ve 1852’de yapılan referandumda – pardon plebisitte – “evet” oyu verenler. Zıddı royalist (kralcı) veya cumhuriyetçi.
Bonaparte Napolyon’un yeğeni idi. 1848’de cumhurbaşkanı seçildi. Amcası gibi imparator olma sevdasına düştü. “Büyük Fransa” vaadiyle geldi, Avrupa’da herkesi ürkütüp kendine düşman etti. Afrika’ya el attı. Banka ve borsa oyunlarıyla bir zümreyi zengin etti. Sonunda Almanların sabrı tükendi, 1871’de vurup tepelediler. Son yıllarını Londra’da sürgünde geçirdi, anılarını yazdı.
TANIM 3:
İngiltere’de 1857-58’i izleyen yıllarda Benjamin Disraeli liderliğinde Muhafazakâr Partinin kolonileri – özellikle Hindistan’ı – merkezi yönetime entegre etme politikasını savunan kimse.
Hindistan’daki İngiliz egemenliği o tarihe dek bin bir türlü özel imtiyaz, antlaşma ve fiili durumdan oluşan bir yamalı bohça idi. Delhi’de teorik olarak halâ Hindistan’ın üçte ikisine hükmeden Sultan oturuyordu. Yeni politika gereği sultanlık lağv edildi, genel vali atandı, Kraliçe Victoria’ya mutantan bir törenle Hindistan İmparatoriçesi tacı giydirildi. “Fransa’nın var, bizim neyimiz eksik” düşüncesi bunda rol oynamış mıdır, şimdi detay hatırlamıyorum.
Muhafazakârlar “emperyalizm” bayrağını kaldırınca haliyle Liberaller de oradan yüklendiler. 1876 seçimleri Disraeli ile Liberal lider Gladstone’un epik mücadelesine sahne oldu. Gladstone ahlaklı dış politikanın, İrlanda özgürlüğünün ve tüm ezilen halkların bayraktarı olarak ringde yerini aldı. “Emperyalizm” İngiliz dış politikasında yanlış ve küstah olan her şeyin genel etiketi olarak siyasi sloganlar tarihindeki seçkin mevkiine yükseldi.
O gün bu gündür biliyoruz ki emperyalizm,
a) kötüdür,
b) İngiliz (ve müteselsilen Amerikan) bir şeydir,
c) belirgin bir anlamı yoktur, ne demek istersen o anlama gelir.
No comments:
Post a Comment