On günlük Ermenistan
seferinden akılda kalan bir gözlem: en önemlisi değil belki, ama göze çarpıyor.
Buralara son birkaç yüzyılda medeniyet adına ne gelmişse Ruslardan gelmiş. Düzgün
şehircilik getirmişler, düzgün bina yapmışlar, eğitim getirmişler, üniversite
kurmuşlar, müze ve konser salonu açmışlar, her köşe başına harikulade heykeller
dikmişler, en ücra dağ köyüne kadar fabrika ve toplu konut yapmışlar, Moldova’dan
Moğolistan’a dek Allahın unuttuğu kaç köy varsa hepsine iyi kötü insanca
yaşanacak kutu kutu evler yapmışlar, tek düze belki ama olsun.
En mühimi ‘kultura’: insanlığa
yararlı güzel işler yapmış şairlerin, sanatçıların, piyanistlerin, uçak
mühendislerinin, bilim insanlarının, tarım öncülerinin, fedakar anaların
öykülerini – mitlerini – anlatmayı ve emsal göstermeyi öğretmişler. İşin özü bu
sanırım. O öyküler olmazsa toplumlar göz açıp kapayasıya barbarlığa rücu eder. Bkz. TC.
Sıkıntıları yok muymuş?
Varmış elbette ki, Berlin’den Moğolistan’a dek sayısız millet fırsatı bulur
bulmaz Sovyet boyunduruğunu sırtından atmak için yarışmış. İşin o yönünü 1989’dan
beri birkaç defa yazdım. Ama öbür yönünü gözden kaçırırsak yanlış olur. Bugün Kafkasya’da,
Orta Asya’da, Sibirya’nın ormanlarında az çok medeni bir düzen varsa sorumlusu –
Çarlığıyla, Sovyetiyle – Rusya’dır. Boktan coğrafyalar bunlar. Ruslar olmasa
Libya’dan çok farkları olmazdı.
*
1945’ten sonra iki şeyi
yanlış yaptı sanırım Rusya. Birinci yanlış Avrupa’nın bir bölümünü hegemonyası
altına almaktı. Almanya, Çekya, Polonya, Macaristan gibi ülkeler kültürel açıdan
Ruslardan daha gelişkindi; doğal yönelimleri Batı Avrupa’ya doğruydu. Rus
egemenliğini zulüm olarak yaşadılar. O ülkelerde başlayan yırtılma, bütün Rus
imparatorluğunun dağılmasıyla sonuçlandı.
Diğer hata esasen
Sovyetlerin kabahati değildi. Amerikalıların sistemli olarak tırmandırdığı
askeri tehdit karşısında militarizme ağırlık vermek zorunda kaldılar. Ülke
ekonomisinin kaldıramayacağı ölçüde silaha yatırım yaptılar. Daha önemlisi,
kuşatma paranoyasıyla içte hak ve özgürlüklerin hiçe saydılar. İyileşir
inşallah umuduyla millet kırk sene bekledi, sonunda patladı.
*
İmparatorlukların farklı
stilleri var. Model A, Osmanlı stili. Fethet, soyup soğana çevir, onun
rantıyla merkezde kısa süreli bir şaşaa yarat. Sömürecek kaynaklar tükenince
hep beraber taş devrine geri git. Model B, İngiliz-Fransız ve Amerikan stili.
Fethet. En gözüpek adamlarını gönder, yerli ortaklarıyla beraber kıra döke yeni
gelir kaynakları yaratsınlar. Merkez servete doysun. Yerelde aracı sınıflarla onların
çevresi zenginlik ve şaşaaya kavuşsun, Küçük Amerika hayalleri kursun, gerisi
çürüse de kimin umurunda.
Rusya’nınki Model C, ikisine
de pek benzemiyor. Kolonilerden merkeze aktardıkları kaynak epey sınırlı
kalmış, o kaynağı da zaten silaha yatırıp heba etmişler. Bugün Moskova evet
metropol, ama zenginlik, teknoloji, sanat, kültür, hayat standardı vesaire açılarından
Yerevan’dan veya Almatı’dan çok farklı bir yer değil; 1991 öncesinde de değildi.
Ekonomik sömürüden çok idari kontolü önemsemişler. Homojen bir devlet
yapılanmasını en ücra köye taşımayı hedeflemişler.
Sonuç olarak “modernleşme”
ve hatta “Batılılaşma” denilen olgular ex-Sovyet cumhuriyetlerinin taşrasına,
yüz yıldan beri Batı’nın hegemonyası altında yaşamış ülkelere oranla çok daha
derinlemesine ve kalıcı olarak nüfuz etmiş görünüyor. Erivan’ın AVM’leri
İstanbul’unkiler kadar parıltılı değil belki. Ama vitrinlerin ötesindeki
Türkiye’nin – ekonomik ve kültürel – sefaletinden eser yok. En ücra köyünde
Liszt’ten haberi olan insan bulmak doğal, papazla ateistin şakalaşmasını
yadırgayacak kimse yok.
İngiliz’in 300 yılda [edit: 190 yılda] Hindistan’da yapamadığını Rusya 100 yılda Tacikistan’da nasıl başardı, esas
soru bu.
*
Şimdi Rus ekonomisi çöktü
deniyor. Ağır sanayi tükendi, teknoloji çağın gerisinde kaldı, mikroçip yapmayı
bile bilmiyorlar, en yetenekli gençlerini Londra’ya ve Kaliforniya’ya
kaptırıyorlar. Doğrudur. Batı’nın pervasız yaratıcılığı Rus kültüründe hiç
olmadı. Çin’in kolektif başarı azmi de sanırım Ruslarda – en azından tarihin şu
döneminde – pek yok. Bitti mi peki Rusya? Akıllı kumarbazlar bu devirde Amerika’ya
mı oynar?
Bilmiyorum. Bildiğim, iki
şeyi es geçmemek lazım. Birincisi, eski Rus imparatorluğu yabana atılacak ya da
yok sayılacak bir olgu değil. Yeryüzünün – hala – en önemli emperyal
yapılanmalarından biri. İkincisi, unutmamak lazım, Rusya hiç yenilmedi. 1200’lerde
Moğollara teslim oldu gerçi, ama o zamandan beri her saldırganı hüsrana
uğratmayı bildi. Bununla boy ölçüşecek karnesi olan tek ülke ABD’dir, belki de
(eğer kaldıysa) İngiltere. Çin de, Hindistan da, Almanya da dayak yemeye
alışıktır. Türkiye dersen, 350 seneden beri dayak yiye yiye dayak manyağı olmuş
bir memleket.
*
Olacak şey değil belki,
ama ezkaza Amerikalı dostlarımız yarın İran’da bir şeylere girişseler Türkiye o
girdabın dışında kalabilir mi? Rusya ne tavır takınır? Seçmek zorunda kalırsa
Türkiye hangi tarafı seçmelidir?
Güncel politikalar
hakkında biraz akıl ve bolca duygu zemininde fikir beyan ederken arka
planda bu soruları akılda tutmakta fayda olabilir.
Turkiyenin kararverici akli iranla savasa karsi, ruslarla da gerginligi pek tasvip etmezler. Turkiye bu asariz keseriz soylemini genelde ittifak halinde oldugu bati ulkelerine karsi kullanir. Sonuc olarakta butun bu tehdit soylemlerinin sonucu ic siyasette sonuc verir. Yani avrupa birligi ya da amerika gibi bir ulkeye tehdit soylemini duyarsaniz bilinki iceride ya kurd ya alevi ya solcu ya da ermeni rum bedel odemistir
ReplyDeleteAlmanca'ya çevirdim.
ReplyDeletehttps://mutarjimblog.blogspot.com/2019/12/normal-0-21-false-false-false-de-x-none.html
rus egemenliği köylü ağırlıklı ve asyalı gürcistan ile ermenistan gibi ülkeler için büyük nimet ancak macaristan veya polonya gibi periferide olsa da avrupalı ülkeler için yıkıcı olmuştur kesinlikle.
ReplyDeleteValla katılmamak elde değil. Ruslar olmasa bugünkü Orta Asya'nın Afganistan'dan kesinlikle zerrece farkı olmazdı. Daha 1890larda şimdiki Özbekistan'ın Taşkent şehrine Paris'in bazı binalarının kopyalarını yapmaya başlamışlar. Dünyanın denizden uzak, medeniyetten uzak coğrafyalarına medeniyet taşımışlar. Bolşevik devriminden sonra herkesi eğitime almışlar, herkes okuma-yazma öğrenmiş, hatta dünya klasiklerini de okumayan kalmamış. Heryere barajlar inşa etmişler, binlerce kilometrelik sulama ağları yapmışlar, Kazakistan'ın binlerce yıldır göçebelerin yaşadığı uçsuz bucaksız düzlüklerini ziraate açmışlar. Daha sayısız imar işleri yapmışlar.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
DeleteRoma İmparatorluğu'nu bu modeller arasında nereye koymak lazım?
ReplyDeleteİlginç soru. A-B-C modeli mi desek?
DeleteCumhuriyet döneminde kesinlikle Osmanlı modelidir, sadece soygun. Augustus'tan itibaren Batı modeli: ciddi yatırım yapılır, büyük ölçüde ordu tedarikçiliğiyle geçinen yerel zengin sınıfı yaratılır, emperyal işbirlikçilerle sıradan halk arasına büyük sınıf ayrımı girer. Diocletianus ve Konstantin'den sonra C evresine geçilir, Hıristiyanlıkla beraber emperyal kültür en küçük hücrelere nüfuz eder. Aşırı büyüyen Devlet'i toplum taşıyamaz. Çöker.
Aferın Ruslara da Aferin Tamanyan mimara da . Yerevan ve Ermenistan taşrasının Rusya doğumlu Aleksander Tamanyan (org çalan amca heykeli) 1923 senesinden Ermeni neoklasik mimari anlayışını yeni inşa edilen ülkeye getirmiş. Tüberküloz sanatoryumundan Opera binasına kadar hidroelektrik santralinden hükümet konağına kadar sayısı eser üstlendiği şehirleşme projesinde yer almıştır. Ermenistan'daki Tarihi Anıtların Korunması Komitesi'ne başkanlık ederek ülkedeki tarihi dokunun restorasyon projelerinin geliştirilmesinde de önemli rol oynamıştır. Günümüzdeki Yeravanın esasen küçük bir il şehri iken modern ama neoklasik görünümünü ona borçluyuz. Aferin Tamanyan.
ReplyDeleteTamanyan nerede eğitim görmüş? Mesleği nerede öğrenmiş? Erivan'a kaç yaşında gelmiş?
Delete1878 senesinde Gürcistan sınırı Karadenize yakın kuzey Kafkasya Krasnodar da doğmuş St Petersburg Academy of Arts mezunu.Kendini geliştirmiş ülke çapında pek çok projeyi başarı ile üstlenmiş. 1923 senesinde (45 yaşında en verimli yaşı diyorum) Yerevan a gelip ölünceye kadar(1936) Ermenistanın mimari projelerinin yegane sorumlusu olmuş. Mezarı Komitas Pantheon da. 1904 senesinden 1936 ölümüne kadar aralıksız eserlere (okul, opera, kilise, konut, meteoroloji istasyonu, tiyatro, müze, fabrika, konsolosluk binaları, halk pazarı, sağlık merkezi vs bitmeyen bir liste)imzasını atan Tamanyanın 2 oğlundan Gevorg (1910-1993) babasının yarım bıraktığı eserleri tamamdı 800 kişilik Hükümet Konağı Ermenistan Milli Kütüphanesi Khachaturian Konser Salonu Jermuk sağlık tesis vs de oğlunun eserlerinden bazıları ve Yuri Tamanyan (1922-1993) da aynı adımlar ile Mimari Anıtlarının Korunması ve Restorasyonu için evler, hastaneler, okullar harici Goshavank , Odzun, Kasagh (Քասաղ) Basilicasının restorasyonu Marmashen Manastırının (Մարմաշենի) restorasyonunu da üstlendi. Tamanyanın iki oğluda mimarlık eğitimini Yerevan da aldı. Aferin Tamanyanlara İki nesil baba oğullar bir ülkeyi adam etmişler.
Deletesitenize girince bir süre sonra laptop fanları çalışıyor ilginç bir şekilde normal asla çalışmaz, oyun dışında.
ReplyDeleteReklam çıkması lazım o da çıkmıyor. Hımm, iyi saatte olsunlar.
DeleteEski rus sömürge halkları ( özbek, ermeni vs ) oluk oluk İstanbul'a çalışmaya geliyorlar. Daha önce rus kadınları için de durum böyleydi. SSCB en fazla bizim köy enstitüleri kadar başarılıdır.
ReplyDeleteArtık pek gelmiyorlar. SSCB ilk dağıldığında çok geliyorlardı.
DeleteRusya hiç yenilmemiş derken Japon - Rus savaşı dahil değil mi?
ReplyDeleteYoksa işgal edilmekten mi bahsediyorsunuz?
Sosyalizmin Marksizmin boru gibi kazanımları, lokum gibi meyveleri bunlar. Emperyalliğe atfetmek doğru değil.
ReplyDeleteKomünizme kepazelik diyorsun ama koca kıtayı baştan başa yaşanabilir kılmış sistemi sadece Rus hegemonyasının iyiliğine yoruyorsun, öyle mi usta?
ReplyDeleteÜzgünüm ama bu nüfus artışı ile bu fütursuz sömürü düzeniyle dünyanın gelecekte komünizmden başka kurtuluş yolu yok.
Aferin Ruslara.
ReplyDeleteKafkasyada çok güzel "soykırım" yapmışlar.
Lenin Rusyaya halklar hapishanesi derken hiçte haksız değildi.
Rusyadaki rejim hiçbir zaman eleştirdiğin TC'den daha medeni / demokrat olmadı.
Aferin TC'ye diye bir yazıda yazacak mısın bir gün?
Klasik imparatorluk, sizin Model A kavramınız, imperium kavramına dayalıdır, fetih yoluyla yağma, haraç ve ayni/parasal vergi ve asker toplamaya dayalı; deyim yerindeyse meşrulaştırılmış ve düzene sokulmuş yağmadır. Bunun haricinde, baskısı en başta asker olarak hizmet vermek üzere, kendi tebasına yönelir.Ancak salt ve sıradan çapula dayanmaz. Fethettiği toplumlara (çağına kıyasla) daha eşit statü tanıyarak gücünü büyütür. Daha fazla genişletemeyeceği sınırlara ulaştığında ve/veya toplanan artı değer, merkezde yetmemeye başladığında kendi kendini yemeye başlar.
ReplyDeleteSizin Model B olarak betimlediğiniz malum, Batı emperyalizmidir. Şeklen imparatorluktur, ama sömürüyü, talandan çok talan artı daha çok denizaşırı ülkelerde ticari sömürü ile gelişir. İlk aşamada eşitsiz ticaret ile sömürülürken, sanayi devriminden sonra ise, seri üretimden gelen güç ile sanayi toplumunun kütlesel savaş dinamiği bir arada kullanılarak, yerel ekonomiler denetim altına alınır, gerekirse çökertilir. Artı değer sızdırma ve hem yerel olan üzerindeki baskıyı azaltmak, hem de çok daha geniş kaynaklardan yararlanmak üzere, dışarıyı sömürmek üzerine temellenir.
Rusya'nın durumu, Rusların kendileri bunu hiç amaçlamasalar, bilinçli bir tercih söz konusu olmasa da, tarihin cilvesinden dolayı özgündür, ama özel değildir. Anayurtları, tarihin itici güçlerinden birisi olan, göçebelerin bulunduğu Avrasya step kuşağının hemen yukarısında yer alan, ovalar ve ormanlardır. Bu nedenle, göçebeler ve onlara komşu yaşayan, daha güneydeki halklarla, erken vakitte temasa geçmişlerdir. Bir bölümü daha o dönemden yarı göçebe olsa da, aslında yerleşik bir toplumdurlar.
Göçebeler, güzel bir deyişle atlı kültür, savaş konusunda uzun süre çok büyük avantaja sahip oldular. Bu avantajları, ancak ateşli silahların standartlaşması ve yaygınlaşmasıyla kırılmaya başladı ve sanayi devriminin etkilerinin görülmesiyle ortadan kalktı. Göçebeler, steplerin irtifa hakkı için kendi aralarında sık sık çatışmaya girerler; otlakların kullanımını düzene sokacak, ülkelerinden geçen ticaretten pay almalarını sağlayacak ve gereğinde akın ve istila ile kazanç ve/veya göç edilecek yer sağlayacak bir unsurun liderliğini, kendi özgür iradeleriyle kabul etmeye heveslidirler. Bu da kısa ömürlü ama çok güçlü oluşumlara yol açar. Rusların şansı da tam bu noktada, doğru yerde ve zamanda bulunmalarıydı.
2. Rusya çarlığı, temelde Bizans tipi bir emperyal devlet olmakla beraber, salt Kazaklar değil onların aracılığıyla baş eğdirilen, çekilen diğer göçebeler sayesinde daha baştan belirgin bir Asya göçebeliğini de içinde barındırmaktaydı. Sanayi devriminin getirdiği yeni dönemde savaşlar yaygın ve derinlemesine eğitim ile ağır sanayinin birleştiği sanayi toplumu mantığı olmaksızın kazanılmaz hale geldi. Artık atın yerini, patlamalı motorların yürüttüğü motorlu araçlar, otlakların yerini de hidrokarbür yatakları almıştı.
Onu yıkarak kurulan SSCB, her ne kadar "kutsal" Ortodoks inancı adına mücadele yerine, ortodoks olmayanlara da hitap eden komünizmi ikame etse de, asıl olarak Bizans'tan çok daha fazla Cengizliyi yansıtan bir yapıydı, kısacası coğrafyasının çok büyük bir kısmında yabancı değil, oldukça tanıdık bir yapıydı ve bu haliyle de başarılı oldu.