Dışarıdan baktığın zaman siyasi organizmaları bir özne olarak görmek kolaydır. Falan parti şunu istedi. Filan devlet şöyle yaptı çünkü şunu hedefliyor. Falan teşkilatın stratejisi şu. Oysa yakından (veya içeriden) baktığın zaman bilirsin, her yönetici kadronun vaktinin ve enerjisinin yarıdan epeyi fazlası, içeride otoriteyi tesis etmeye gider. Emrin altında bir sürü benzemez insan var. Bir karar verdiğinde senle beraber yürümelerini nasıl sağlayacaksın? Karar toplantısında karşı oy kullanmış adamın, o karara uyacağından nasıl emin olacaksın? “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri” diye yol verdiğinde kiminin Şam’a kiminin Bağdad’a kaçmasını nasıl önleyeceksin?
Gelenek ve alışkanlık senden yanaysa işin nisbeten kolaydır. Adam hayat boyu sana itaat etmiş, sırf tembellikten de olsa emrine itaat etmeye devam eder; hayatın normal akışı sayar. Yasalar senden yanaysa gene işin kolaydır. Emirlerine itaat etmeyeni cezalandırırsın. Doğru düşünen insanların çoğu, öbür tarafın haklı olduğu şüphesini içlerinde taşısa da sana hak verir.
Ne gelenek ne de yasa senden yanaysa işin yamandır. Silah zoruyla insanları bir yere kadar korkutabilirsin: o korkunun nerede dağılacağı hiç belli olmaz. Hele eli silahlı adamlarla iş yapıyorsan işin daha zordur. O silahın verdiği güç sarhoşluğuyla nasıl başa çıkacaksın? Kedilerden ordu kur, daha kolay.
*
Kürtlerde eşkiya olup dağa çıkma geleneği eskiden beri var. Soylu ve onurlu bir davranış sayılıyor. Haklarında destanlar, masallar, türküler söyleniyor. Bütün dünyada, otoriteye karşı kendini ezik ve dışlanmış hisseden kırsal halkın tipik tepkisidir, bkz. Korsika, Osmanlı Yunanistanı, Kafkasya, Hindistan, Robin Hood vs.
Bunun üstüne yüz sene aralıksız süren aşağılamayı, zulmü, zorbalığı, hoyratlığı ekle. Elbette ki dağa çıkacaklar. Elbette soygun yapacaklar. Elbette kralın adamlarını pusu kurup vuracaklar. Başka türlü olsun diyenlerin aklından ve vicdanından ben şüphe ederim.
“Açılım oldu artık aşağılama yok” diye aklınızdan geçiyorsa eğer tavsiye ederim, sabır gösterip, mesela Muş veya Bitlis veya Şırnak valiliğinin internet sitelerini okuyun. Bu kadar pervasızca ırkçı, bu kadar yalancı, bu kadar zorba meşrep adamlara karşı dağa çıkmak ya da daha beterini yapmak bir insanlık görevi midir değil midir diye bana yazarsınız daha sonra.
*
Soru şu: PKK’nin bunda işlevi nedir? Bu adamları PKK mi dağa çıkarıyor? Yoksa zaten dağa çıkacak adamları bir ölçüde zaptu rapt altında tutan bir emniyet yastığı mıdır PKK?
Dağdaki adamlar üzerinde ne kadar otoritesi vardır? Şöyle soralım: onların duygu ve taleplerine çok zıt gittiği zaman otoritesini nereye kadar koruyabilir?
Bunlar pek kıyıcı, pek terörist, pek Leninist adamlardır, dağdakileri korkuyla yönetiyorlar filan demeyin bana. Kıyıcılık yapman için elde kıyıcı adamların olması gerekir. Karayılan - veya her kim ise - elde silah dere tepe gezmiyorsa şayet, kıyım emirlerini verdiği adamların kendisine itaat etmesini nasıl sağlayacak? İşten mi kovacak? Emekli ikramiyesini mi kesecek?
*
Olaya bu açıdan bakınca TC’nin PKK’ye nasıl göbekten bağlı olduğu, göz kamaştırıcı bir netlikle ortaya çıkıyor! Hayır, komplo teorisi değil söylediğim, Ergenekon mergenekon hikayesi de değil. Gayet basit, gayet mantıklı, adeta kaçınılmaz bir diyalektik. Düşün: Her dağın başında ayrı eşkiya çetesiyle başa çıkmak mı daha kolaydır, bunca sene neredeyse kan kardeşi olduğun, huyunu suyunu bildiğin, yönetici kadrolarını yakından izleyebildiğin bir tek düşmanla mı?
Ölümü göze almış birey karşısında dünyanın her güvenlik teşkilatı çaresizdir: adam (veya daha tehlikelisi, kadın) çeker pimi üstüne yürür, bakakalırsın. Başa çıkmanın tek yolu, onun güvendiği, inandığı, az veya çok emirlerine itaat edeceği bir teşkilattır. Emniyetin alacağı her tedbir, öfkeli adamın öfkesini biraz daha bilemekten başka şeye yaramaz. Oysa teşkilat “bekle” dese – belki, bir süre – bekleyecektir. Ya da eylemi eğer teşkilata zarar verebilecek gibiyse, teşkilatın çıkarını kendi öfkesinin önüne koyacak kadar özveri gösterebilir.
Eğer bugün Diyarbakır’da günde otuz tane TC elemanı öldürülmüyorsa, hiç şüpheniz olmasın, PKK izin vermediği için öldürülmüyor. Üniformalı takımının basireti yüzünden değil.
*
Hayır, TC kadroları PKK’yle dosttur, elele çalışıyorlar filan demiyorum, bakın. Eminim ciğerine kadar nefret ediyorlardır, günü geldiğinde kan banyosunda boğmaktan zevk alacaklardır. Başka şey söylüyorum. PKK’ye muhtaçlar. Elleri mahkûm. Onsuz yapamazlar. Üstelik sadece varolması da yetmez PKK’nin. Güçlü olması, otoritesini koruması da TC için hayati önemdedir. Sahadaki militanına söz geçiremedikten sonra ne işe yaradı teşkilat?
Sahadaki militan “bizim parti de yumuşaklaştı artık, TC’nin oyuncağı oldu” diye düşünmeye başladığı gün, bölgedeki güvenlik durumu iyileşir mi, kötüleşir mi sizce? Seyrettiğiniz onca Amerikan polis filmini düşünün, ondan sonra cevap verin.
Mantığı sonuna kadar izlemeye çalışın. Anladınız mı şimdi, neden TC on seneden beri esir kampında dünyadan kopuk yaşayan bir adama ısrarla ve bilinçli bir şekilde “lider”i oynatıyor, neden onun uğradığı birtakım “haksızlıkların” medyada bu kadar büyümesine göz yumuyor, neden mücadelenin hedefini usulca “şefi kodesten kurtama” operasyonuna kaydırıyor?
Anladınız mı şimdi, Karayılan “vallahi yerel unsurlara söz geçiremiyorum” diye dert yanarken aslında ne demek istiyor? Hayır, günah çıkarma değil yaptığı. TC’yi uyarıyor. “Beni bu kadar zayıflatırsan militanlarıma hakim olamam, sonuçlarına katlanırsın” diyor.
Anladınız mı neden PKK’nin bazı “şiddet” eylemleri aslında TC’nin işine geliyor, teşkilatın eksik bıraktıklarının tamamlamak için bazen onca müzaheret gösteriyorlar, kolaylık sağlıyorlar? Anladınız mı neden PKK ile ilgisi olmadığı besbelli olan bazı bireysel eylemleri, mesela önceki sene Dersim’de kamyonet dolusu patlayıcıyla karakola dalan adamı “PKK’li” diye damgalamakta o kadar acele ediyorlar?
Çünkü yalnızca PKK'ye değil, 'street credibility' sahibi bir PKK'ye ihtiyaçları var. Çünkü acımasız ve müntekim bir Teşkilat miti olmadan, ne taş atan çocukları kontrol atında tutabilirsin, ne jandarmanın çamurlu postalıyla evi çiğnenmiş genci, ne sevgilisinin karnı deşilmiş kadını, ne köyü yakıldığı ya da okulda sabah akşam hakarete uğradığı için hayat boyu kırık kalmış adamı, ne de “senin ataların Ortaasyadan gelmediği halde sana hoşgörü yaptık, sevin” diye ağzıyla osuran validen sıtkı sıyrılmış odacıyı. Bu kadar basit.
*
Sonu ne olacak? İnanın bilmiyorum. Memleketin başına çökmüş cahil ve buyurgan bürokratik zümreyi topyekün tasfiye etmeden gerçek bir çözüm zor. O yönde umut verici herhangi bir belirti de görünmüyor. Dolayısıyla insanlar dağa çıkmaya – ya da şehirlerde, yeraltına inmeye – devam edecek. 180 yıldan beri bölgenin temel gerçeği olan eşkiyalık/gerillacılık olgusu, muhtemelen artarak devam edecek.
Binaenaleyh Devletin, PKK veya ona benzer bir teşkilata bağımlılığı da devam edecek.
Uzun vadede Türkiye’nin bölgeyi bugünkü şartlarda elinde tutması bana imkânsız gibi görünüyor. Öyle ya da böyle, PKK veya bir benzeri ile anlaşmak zorundalar. Hatta Türkiye’nin bölgede bir etkisi ve gücü olmasını istiyorlarsa, bana sorarsanız, PKK veya benzeri ile ciddi düzeyde ittifaka da gitmek zorundalar.
Ama işlerin arka planına vakıf olmadan bu konularda çok fazla akıl yürütmeye gelmez, netameli konular bunlar. Bu kadar fikir jimnastiği yetsin bu günlük.
Doğru. Ama Kürtlerin eşikiya ya da asi hikayelerinde (örneğin, Koçero, Şeyh Said) askerle ya da kolluk kuvvetleriyle savaşmak asla yüceltilmez ve gerçekten mecbur kalmadıkça yani onlar tarafından saldırıya uğramadıkça onlara asla ateş açılmaz. Bu hikayelerde bugünkü milliyetçi anlayıştan da eser yok (Şeyh Said milliyetçi saiklerle isyan etmediğini ve İslam davasından başka bir davayı asla savunmadığını kendisi söylüyor). Açıkçası, PKK'yla Kürtlerin geçmişteki eşkiyaları ve asileri arasında bir benzerlik göremiyorum; PKK son derece modern ve en başından beri Batıyı örnek alan bir hareket (zaten Marxist-Leninist ve milliyetçi bir hareket). Bunları PKK'yı eleştirmek için söylemiyorum, sadece bir tesbitte bulunuyorum.
ben bölge illerinde hep klasik şark iki yüzlülüğünü, sinikliğini gördüm. (en çok da o "odacılarda") zaten öyle olmasalar bunca yıl bu kadar kolay güdülmezlerdi. pkkyi güçlü kılan, paradoksal olarak "güçlü" olabilmesi, görünebilmesi. örgütün kıyıcılığı, hesap vermezliği, halkın gözünde zaaf değil, cazibesinin kaynağı. zaten ayakları yere biraz sağlam bassın "devlet gibi olduk" derler, başka da bir beklentileri olduğunu hiç hissetmedim pkkden.. öcalan yakalandıktan, suriyedeki merkez dağıtıldıktan sonra pkk etkinliğinin sıfır noktasına inmesinin bir nedeni de buydu.
ama eğer orayı birşekilde elinizde tutmak istiyorsanız, orayı değiştirdiğiniz kadar oranın da sizi değiştirmesine razı geleceksiniz.
kardeşim, birlikte olmuyorsa ayrılacaksın.
kürtlerle ayrılmak bize çağ atlatmasa da büyük faydalar getirecektir;
-sırf kürtler baş kaldırmasın diye konulup polis devletinde yaşamamıza sebep olan onca kanundan kurtulabiliriz,
-savunmaya ve iç güvenlik harekatlarına harcanan muazzam masrafdan kurtulmuş oluruz,
-orduyu küçültüp profesyonelleştirebiliriz,
-ülkedeki kişi başına düşen; okul, derslik, öğretmen, üniversite, iş imkanları, hastahane, doktor, fabrika, elektrik kullanımı, alt yapı hizmetleri, otomobil sayısı, işletme/sanayi kuruluşu sayısı... istatistikleri oldukça iyileşir,
-neredeyse bütün gelecek bilimcilerine göre adam olması imkansız olan ortadoğudan biraz daha uzaklaşmış oluruz,
-6. bölgeye teşvik ayağına geri dönüşümsüz şekilde doğuya aktarılan paradan kurtuluruz,
-pek çok şehrimiz nüfus olarak rahatlar,
-kürtlerin gitmesiyle boşalacak şehir nüfusunun türk köylüleriyle kapatılması sayesinde ülkenin köylülükten kurtulması dahi sağlanabilir,
-işçi ücretleri ciddi olarak yükselir,
-ülkenin asayiş ve kaçakçılıktan doğan vergi kaybı sorunları büyük oranda azalır,
-sosyal güvenlik harcamalarından ciddi oranda tasarruf ederiz...
daha gider bu.
Türk kavmine minnet etmek olur mu
Karnında dalağı şiştikten geri
Bin nasihat etsen birin alır mı
Öygelenip aklı şaştıktan geri
Öygelenip hergîz şişer dalağı
Fark eylemez kopuz ile kabağı
Nasihat etsen işitmez kulağı
Galat damarları şiştikten geri
Zebûn iken görün Türk’ün yüzünü
Yüz vermeniz açtırmanız gözünü
Evliyâlar gibi söyler sözünü
Zebûn olub bağrı piştikten geri
Türk değil mi Marsıva'nın eşeği
Eşek değil köpekten de aşağı
Haralara sığmaz olur taşağı
Minnet üzerine düştükten geri
Ömer dedi kim nasihat tutana
Türk kavminde hicap yoktur utana
Her ne gelir ise söyler lisana
Haya damarları şiştikten geri
Âşık Ömer
Kürt çoğunluklu bölgenin Türkiye'den ayrılması durumunda Urfa da Kürt devletine gider. Tabii burada Urfa Araplarının takınacağı tavır da önemli, ama demografik yapı Kürtlerden yana. Türkiye'nin etnik kompozisyonuna göre Kürt devletiyle en mükemmel olmasa da en mantıklı sınır Fırat nehri olacaktır. Kuzey sınırınınsa Erzurum ilinin güney taraflarında bir yerden geçmesi en mantıklısı. Her halükarda yeni Türkiye'nin doğu sınırına yakın kısımlarında Kürtlerin yoğun ya da çoğunluk olacağı bazı yöreler kalacaktır, oralardaki Kürtler ister Türkiye'de kalır ister yeni kurulan Kürt devletine göçerler. Türkiye'nin daha batı bölgelerindeki Kürtler de aynı şekilde ister kalır ister Kürt devletine göçerler. Kürt devletinin sınırları içinde kalacak Kürt olmayan etnik gruplardan insanlar da ister orada kalır ister Türkiye'ye ya da komşu Arap devletlerine göçerler.
Bunları Kürtler Türkiye'den ayrılıp ayrı devlet kursunlar diye yazmıyorum, sadece olası bir ayrılık durumunda ülkeler arasında toprak taksiminin nasıl olması gerektiğine dair fikir beyan ediyorum.
ayrılık sonrası kürtlere türk şehirlerinde önce tavırla sonra sözle sonra da fiziksel baskıyla verilecek "defolun gidin ülkenize" mesajından sonra ülkede ne olur bilemem.
burasının neresi olduğunu bilmeden "türkiyede kalmak isteyen kürtler canları istediğince kalabilirler" yaklaşımına ise sadece gülüyorum.
ayrıca batı anadoludan 5 milyon kürtü yollayacak baskı sınır illerinden birkaç yüzbin kürte de yeter bence.
sırf bu tespit bile terörün asla bitmeyeceğinin göstergesidir.
-pkk türkleri katletmeye devam edecek, saldırılarını şehirlere yaymaya çalışacak.
ne kadar hak hukuk verilirse verilsin, doğu ile batı arasındaki uçurum ne kadar kapanırsa kapansın kürtler dağa çıkmaya devam edecek, ki şu an pkk tarihinin en yoğun katılımlarını yaşadıklarını, hatta bazı gelenleri geri çevirdiklerini kendileri söylüyor.
-türkiye kürtlerinin bağımsız olması kaçınılmaz, özellikle kuzey ırakta ve suriyedeki kürt yapılanmaları bu işi oldukça öne çekti ya da can suyu verdi.
pek çok insanın gözü kör,
önlerindeki basit gerçeği görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar daya da kötüsü kendilerini "uluslar arası prestij", "demokrasi" gibi ortadoğuda asla güvenilemeyecek kavramların koruyacağına inanıyorlar; bu ülke karışacak.
hem de en geç; türkler, kürdistan kurulduğu halde kürt sorununun hala bitmediğini gördüklerinde...
belki erken bir tarihte, hükümetin bir dizi beceriksiz icratı, bir ekonomik kriz ertesi ya da kamoyunda farkındalık yaratacak bir saldırıdan sonra da karışabilir.
iş o reddeye geldiğinde de göz, ne uluslar arası prestij, ne de saygınlığı görecek.
batıdaki kürtler gider mi kalır mı? türkiye yanlısı kürtlerin durumu ne olur? filan karışık sorular. mesela yunanlılar izmire çıktığı gün dahi türkiye tarafını tutan karaman rumlarını mübadelede ilk yolladık.
en azından kürtlerin ekseriyetinin, her hangi bir 1. derece akrabalığa girmemiş ya da vasıfsız kalabalığının diyarbakırın doğusuna döndürüleceğini düşünmekteyim.
altınovada iki cam çerçeve indiğinde eşyalarını toplamaya başlayan kürtleri gözlemleyen bir balıkesirliyi bu konuda asla ikna edemezsiniz.
Uzun vadede İspanya'daki Baskların ve Katalanların bağımsızlığı da kaçınılmaz, ya da Çin'deki Uygurların ve Tibetlilerin (tabii dünyadaki ulus-devlet düzeni devam ettiği sürece, ama zaten ulus-devlet düzeninin çok uzun bir süre daha dünyada hakim olacağını düşünmememiz için bir neden yok), çünkü, aynı Türkiye'deki Kürtler gibi, bu azınlık gruplar grup olarak çok politize olmuşlar ve grup kimliklerini politik bir nesneye dönüştürmüşler (ki bu kendi milliyetçiliklerinin ne kadar yüksek seviyelere ulaştığına delalet eder).
batıdaki kürtler gider mi kalır mı? türkiye yanlısı kürtlerin durumu ne olur? filan karışık sorular. mesela yunanlılar izmire çıktığı gün dahi türkiye tarafını tutan karaman rumlarını mübadelede ilk yolladık.
Kıyı Ege Rumları haricindeki Anadolu Rumlarından zaten hiç bir zaman ciddi bir ayrılık hareketi çıkmadı. Buna hiç imkanları olmadığından mıdır yoksa gerçekten ayrılmak istemediklerinden midir ya da ikisinin bir karışımı mıdır konusu çok spekülatif. Karaman Rumları da yekpare bir grup değildi bu arada; içlerinde Kuva-yi Milliye hareketini destekleyenler olduğu gibi, ona, muhtemelen çok daha büyük bir sayıda, karşı çıkanları da vardı, ki Anadolu Müslümanları içinde bile Kuva-yi Milliye hareketine karşı çok büyük bir muhalefet vardı (özellikle de dindar ve halife/padişaha bağlı olanlarında).
en azından kürtlerin ekseriyetinin, her hangi bir 1. derece akrabalığa girmemiş ya da vasıfsız kalabalığının diyarbakırın doğusuna döndürüleceğini düşünmekteyim.
altınovada iki cam çerçeve indiğinde eşyalarını toplamaya başlayan kürtleri gözlemleyen bir balıkesirliyi bu konuda asla ikna edemezsiniz.
Dediğim gibi, TC devleti bu işe karışmadıkça, kendi rızası dışında bağımsız Kürdistan'a batıdan büyük bir Kürt göçü olacağını zannetmiyorum, yani muhtemelen göçenlerin büyük çoğunluğu tamamen kendi rızasıyla göçenler olacaktır. TC devleti Kürt vatandaşlarına bağımsız Kürdistan'a göçmeleri için çeşitli yollarla baskı yaparsa iş değişir tabii.
Yani bu ironik muhtaçlık tezi aslında ne kadar haklı, bugüne kadar hiç düşünemediğime kızıyorum..
Teşekkür ederim bu aydınlatma için Nişanyan size..