Wednesday, September 19, 2012

Terör örgütü mü emniyet yastığı mı?

Dışarıdan baktığın zaman siyasi organizmaları bir özne olarak görmek kolaydır. Falan parti şunu istedi. Filan devlet şöyle yaptı çünkü şunu hedefliyor. Falan teşkilatın stratejisi şu. Oysa yakından (veya içeriden) baktığın zaman bilirsin, her yönetici kadronun vaktinin ve enerjisinin yarıdan epeyi fazlası, içeride otoriteyi tesis etmeye gider.  Emrin altında bir sürü benzemez insan var. Bir karar verdiğinde senle beraber yürümelerini nasıl sağlayacaksın? Karar toplantısında karşı oy kullanmış adamın, o karara uyacağından nasıl emin olacaksın? “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri” diye yol verdiğinde kiminin Şam’a kiminin Bağdad’a kaçmasını nasıl önleyeceksin?

Gelenek ve alışkanlık senden yanaysa işin nisbeten kolaydır. Adam hayat boyu sana itaat etmiş, sırf tembellikten de olsa emrine itaat etmeye devam eder; hayatın normal akışı sayar. Yasalar senden yanaysa gene işin kolaydır. Emirlerine itaat etmeyeni cezalandırırsın. Doğru düşünen insanların çoğu, öbür tarafın haklı olduğu şüphesini içlerinde taşısa da sana hak verir.  

Ne gelenek ne de yasa senden yanaysa işin yamandır. Silah zoruyla insanları bir yere kadar korkutabilirsin: o korkunun nerede dağılacağı hiç belli olmaz. Hele eli silahlı adamlarla iş yapıyorsan işin daha zordur. O silahın verdiği güç sarhoşluğuyla nasıl başa çıkacaksın? Kedilerden ordu kur, daha kolay.

*
Kürtlerde eşkiya olup dağa çıkma geleneği eskiden beri var. Soylu ve onurlu bir davranış sayılıyor. Haklarında destanlar, masallar, türküler söyleniyor. Bütün dünyada, otoriteye karşı kendini ezik ve dışlanmış hisseden kırsal halkın tipik tepkisidir, bkz. Korsika, Osmanlı Yunanistanı, Kafkasya, Hindistan, Robin Hood vs.

Bunun üstüne yüz sene aralıksız süren aşağılamayı, zulmü, zorbalığı, hoyratlığı ekle. Elbette ki dağa çıkacaklar. Elbette soygun yapacaklar. Elbette kralın adamlarını pusu kurup vuracaklar. Başka türlü olsun diyenlerin aklından ve vicdanından ben şüphe ederim.

“Açılım oldu artık aşağılama yok” diye aklınızdan geçiyorsa eğer tavsiye ederim, sabır gösterip, mesela Muş veya Bitlis veya Şırnak valiliğinin internet sitelerini okuyun. Bu kadar pervasızca ırkçı, bu kadar yalancı, bu kadar zorba meşrep adamlara karşı dağa çıkmak ya da daha beterini yapmak bir insanlık görevi midir değil midir diye bana yazarsınız daha sonra.

*
Soru şu: PKK’nin bunda işlevi nedir? Bu adamları PKK mi dağa çıkarıyor? Yoksa zaten dağa çıkacak adamları bir ölçüde zaptu rapt altında tutan bir emniyet yastığı mıdır PKK?

Dağdaki adamlar üzerinde ne kadar otoritesi vardır? Şöyle soralım: onların duygu ve taleplerine çok zıt gittiği zaman otoritesini nereye kadar koruyabilir?

Bunlar pek kıyıcı, pek terörist, pek Leninist adamlardır, dağdakileri korkuyla yönetiyorlar filan demeyin bana. Kıyıcılık yapman için elde kıyıcı adamların olması gerekir. Karayılan - veya her kim ise - elde silah dere tepe gezmiyorsa şayet, kıyım emirlerini verdiği adamların kendisine itaat etmesini nasıl sağlayacak? İşten mi kovacak? Emekli ikramiyesini mi kesecek?

*
Olaya bu açıdan bakınca TC’nin PKK’ye nasıl göbekten bağlı olduğu, göz kamaştırıcı bir netlikle ortaya çıkıyor! Hayır, komplo teorisi değil söylediğim, Ergenekon mergenekon hikayesi de değil. Gayet basit, gayet mantıklı, adeta kaçınılmaz bir diyalektik. Düşün: Her dağın başında ayrı eşkiya çetesiyle başa çıkmak mı daha kolaydır, bunca sene neredeyse kan kardeşi olduğun, huyunu suyunu bildiğin, yönetici kadrolarını yakından izleyebildiğin bir tek düşmanla mı?

Ölümü göze almış birey karşısında dünyanın her güvenlik teşkilatı çaresizdir: adam (veya daha tehlikelisi, kadın) çeker pimi üstüne yürür, bakakalırsın. Başa çıkmanın tek yolu, onun güvendiği, inandığı, az veya çok emirlerine itaat edeceği bir teşkilattır. Emniyetin alacağı her tedbir, öfkeli adamın öfkesini biraz daha bilemekten başka şeye yaramaz. Oysa teşkilat “bekle” dese – belki, bir süre – bekleyecektir. Ya da eylemi eğer teşkilata zarar verebilecek gibiyse, teşkilatın çıkarını kendi öfkesinin önüne koyacak kadar özveri gösterebilir.

Eğer bugün Diyarbakır’da günde otuz tane TC elemanı öldürülmüyorsa, hiç şüpheniz olmasın, PKK izin vermediği için öldürülmüyor. Üniformalı takımının basireti yüzünden değil.

*
Hayır, TC kadroları PKK’yle dosttur, elele çalışıyorlar filan demiyorum, bakın. Eminim ciğerine kadar nefret ediyorlardır, günü geldiğinde kan banyosunda boğmaktan zevk alacaklardır. Başka şey söylüyorum. PKK’ye muhtaçlar. Elleri mahkûm. Onsuz yapamazlar. Üstelik sadece varolması da yetmez PKK’nin. Güçlü olması, otoritesini koruması da TC için hayati önemdedir. Sahadaki militanına söz geçiremedikten sonra ne işe yaradı teşkilat?

Sahadaki militan “bizim parti de yumuşaklaştı artık, TC’nin oyuncağı oldu” diye düşünmeye başladığı gün, bölgedeki güvenlik durumu iyileşir mi, kötüleşir mi sizce? Seyrettiğiniz onca Amerikan polis filmini düşünün, ondan sonra cevap verin.

Mantığı sonuna kadar izlemeye çalışın. Anladınız mı şimdi, neden TC on seneden beri esir kampında dünyadan kopuk yaşayan bir adama ısrarla ve bilinçli bir şekilde “lider”i oynatıyor,  neden onun uğradığı birtakım “haksızlıkların” medyada bu kadar büyümesine göz yumuyor, neden mücadelenin hedefini usulca “şefi kodesten kurtama” operasyonuna kaydırıyor?

Anladınız mı şimdi, Karayılan “vallahi yerel unsurlara söz geçiremiyorum” diye dert yanarken aslında ne demek istiyor? Hayır, günah çıkarma değil yaptığı. TC’yi uyarıyor. “Beni bu kadar zayıflatırsan militanlarıma hakim olamam, sonuçlarına katlanırsın” diyor.

Anladınız mı neden PKK’nin bazı “şiddet” eylemleri aslında TC’nin işine geliyor, teşkilatın eksik bıraktıklarının tamamlamak için bazen onca müzaheret gösteriyorlar, kolaylık sağlıyorlar? Anladınız mı neden PKK ile ilgisi olmadığı besbelli olan bazı bireysel eylemleri, mesela önceki sene Dersim’de kamyonet dolusu patlayıcıyla karakola dalan adamı “PKK’li” diye damgalamakta o kadar acele ediyorlar?

Çünkü yalnızca PKK'ye değil, 'street credibility' sahibi bir PKK'ye ihtiyaçları var. Çünkü acımasız ve müntekim bir Teşkilat miti olmadan, ne taş atan çocukları kontrol atında tutabilirsin, ne jandarmanın çamurlu postalıyla evi çiğnenmiş genci, ne sevgilisinin karnı deşilmiş kadını, ne köyü yakıldığı ya da okulda sabah akşam hakarete uğradığı için hayat boyu kırık kalmış adamı, ne de “senin ataların Ortaasyadan gelmediği halde sana hoşgörü yaptık, sevin” diye ağzıyla osuran validen sıtkı sıyrılmış odacıyı. Bu kadar basit.

*
Sonu ne olacak? İnanın bilmiyorum. Memleketin başına çökmüş cahil ve buyurgan bürokratik zümreyi topyekün tasfiye etmeden gerçek bir çözüm zor. O yönde umut verici herhangi bir belirti de görünmüyor. Dolayısıyla insanlar dağa çıkmaya – ya da şehirlerde, yeraltına inmeye – devam edecek. 180 yıldan beri bölgenin temel gerçeği olan eşkiyalık/gerillacılık olgusu, muhtemelen artarak devam edecek.

Binaenaleyh Devletin, PKK veya ona benzer bir teşkilata bağımlılığı da devam edecek.

Uzun vadede Türkiye’nin bölgeyi bugünkü şartlarda elinde tutması bana imkânsız gibi görünüyor. Öyle ya da böyle, PKK veya bir benzeri ile anlaşmak zorundalar. Hatta Türkiye’nin bölgede bir etkisi ve gücü olmasını istiyorlarsa, bana sorarsanız, PKK veya benzeri ile ciddi düzeyde ittifaka da gitmek zorundalar.

Ama işlerin arka planına vakıf olmadan bu konularda çok fazla akıl yürütmeye gelmez, netameli konular bunlar. Bu kadar fikir jimnastiği yetsin bu günlük.


27 yorum:

  1. devamını yaz eleştirimi ve övgümü o zaman yapacağım sevo
    Yanıtla
  2. hocam dağa çıkışın nedenini sadece türk devletinin baskısına veya ırkçılığa bağlamak yanlış olur. en önemli nedenlerden biri de feodal düzen ve törelerdir.dağa çıkanların kendi beyanlarıdır.kızı berdel oarak istemediği birine veriyorlar yada çocuk yaşta yaşlı birine satıyorlar.bu kız ömrü boyunca köle gibi çalışıp 10 tane çocuğa bakacak,dayak yiyecek nefes alacağı bir yer olarak dağı görüyor.veya delikanlı babasının bilmem kaçıncı çocuğu olarak şefkatsiz büyümüş,meslek yok,iş yok.onu adam yerine koyan,ona inisiyatif veren birileri için ölümü göze alır.şiddetle büyümüş,ezilmiş insanların psikolojilerini anlamak lazım öncelikle.çocukluğunda ezilen ezene benzemeye çalışır.insanları önce birey haline getirmek lazım.bu da feodal düzen ve ilkel törelerin tasfiyesi,insanlara meslek kazandırılması ve eğitimle olur.sevgiyle olur.
    Yanıtla
  3. Altın tarak ödülü kazanamayacağım garanti!! Çünkü sövmeyeceğim.Ama çok bölük pörçük size yakışmayacak kadar teorik bağlardan yoksun bir yazı.. Fikir jimnastiği dediğiniz için affedilebilir. Ama genel olarak söylenebilecek tek şey "çok çalışmanız lazım çook":-)) Sevgiler
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Biz şehirlerde yaşayanlar dağlarda yaşayanların psikolojilerini asla tam olarak anlayamayız, ki buna Sevan Bey de dahil, şehirlerde yaşayan Kürtler de.
  4. Kürtlerde eşkiya olup dağa çıkma geleneği eskiden beri var. Soylu ve onurlu bir davranış sayılıyor. Haklarında destanlar, masallar, türküler söyleniyor.

    Doğru. Ama Kürtlerin eşikiya ya da asi hikayelerinde (örneğin, Koçero, Şeyh Said) askerle ya da kolluk kuvvetleriyle savaşmak asla yüceltilmez ve gerçekten mecbur kalmadıkça yani onlar tarafından saldırıya uğramadıkça onlara asla ateş açılmaz. Bu hikayelerde bugünkü milliyetçi anlayıştan da eser yok (Şeyh Said milliyetçi saiklerle isyan etmediğini ve İslam davasından başka bir davayı asla savunmadığını kendisi söylüyor). Açıkçası, PKK'yla Kürtlerin geçmişteki eşkiyaları ve asileri arasında bir benzerlik göremiyorum; PKK son derece modern ve en başından beri Batıyı örnek alan bir hareket (zaten Marxist-Leninist ve milliyetçi bir hareket). Bunları PKK'yı eleştirmek için söylemiyorum, sadece bir tesbitte bulunuyorum.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Bir de şunu unutmayın. PKK sadece eline silah alıp askerle ve polisle çatışsa bunu en azından onurlu bir düşman davranışı olarak görürdük. ama pkk terör üretiyor. Türk, Kürt, çocuk mocuk demeden sivil de öldürüyor. yani bu durumuyla sadece kuduz bir köpek gibi görülebilir. bence onurlu bir düşmana gösterilecek hiçbir muameleyi de hak etmez.
  5. bu adsizda hemen teshisi koydu, eger türk devleti, orayi devsirmeden yatirim yapma, demeseydi simdiye kadar o idaa etiginiz feodal yasam bicimi coktan cözülmüs olurdu. dersimde bu gün mayo ile munzurda, kadin erkek yüzebiliyor, batida ki gibi deniz kenarina cevirmisler, iyi anlarsaniz, bununda suclusu o pek sevdiginiz t.c. devletidir. not: bu devlet büyümedikce bas harfleri hep kücük yazilsin.
    Yanıtla
  6. kendi kutsallarına eleştiri getirmek zordur biliyorum.özeleştri yapmak her babayiğidin harcı değildir.ama nefret objesi olarak bellenen tc'ye herşeyi fatura etmek daha kolaydır.kimsenin devlet suçlu değildir dediği yok.tunceli vakası doğu içinde uniquetir.bir mardin veya diyarbakırla kıyaslayamazsın.devletin feodal yapıları işine geldiği için koruduğu da doğrudur lakin o feodal yapıların bugüne kadar gelmesini sadece devlet sağladı demek çok yanlış olur.coğrafi yapı,bölgenin kaçakçılık güzergahının ortasında olması,yıllardır süren savaş,vb... büyük rol oynamıştır o yapının sürmesinde.gücü elinde tutan ağaların kendilerine hizmet eden bir sistemi sonuna kadar savunacakları da muhakkaktır.
    Yanıtla
  7. kürtler sadece tc'de değil, dağıldıkları tüm topraklarda rejimlerle mutsuz olmuşlardır. Aynı sorunu Yahudiler binlerce yıl yaşadılar. Müstakil bir devlet kurunca öyle ya da böyle biraz daha rahara erdiler. Kürtler kendilerine müstakil bir devlet kuramamanın sıkıntısını yaşıyorlar. Bu gerçekleşene kadar da başkalarına ve ezilmişliklerine kızıp isyan etmeye devam edecekler. Tabi ki sözüm Kürt aktivistlerine ve siyasilerine, sıradan vatandaşın çektiği sıkıntılar çok başka çerçevede değerlendirilmeli muhakkak.
    Yanıtla
  8. sanki tc tarafından yıllardır aşağılanmaktan dolayı milyonlarcası topyekün silaha sarılacakken PKK tarafından dizginlenmekte olan bir kürt halkı varsaymışsınız.

    ben bölge illerinde hep klasik şark iki yüzlülüğünü, sinikliğini gördüm. (en çok da o "odacılarda") zaten öyle olmasalar bunca yıl bu kadar kolay güdülmezlerdi. pkkyi güçlü kılan, paradoksal olarak "güçlü" olabilmesi, görünebilmesi. örgütün kıyıcılığı, hesap vermezliği, halkın gözünde zaaf değil, cazibesinin kaynağı. zaten ayakları yere biraz sağlam bassın "devlet gibi olduk" derler, başka da bir beklentileri olduğunu hiç hissetmedim pkkden.. öcalan yakalandıktan, suriyedeki merkez dağıtıldıktan sonra pkk etkinliğinin sıfır noktasına inmesinin bir nedeni de buydu.
    Yanıtla
  9. devam edeyim... bence türkiyenin bölgeyi bugünki idari yapısı içerisinde elinde tutması hayat mevat meselesi değil. bu ülkenin, demokrasisi, ekonomisi, temel insan hakları gibi meselelerinde oradan "kurtulmak" ciddi faydalar dahi sağlayabilir. bağımsız bir kürdistan, italyanın arnavutları gibi, kürtleri batıda ucuz işgücü olarak kullanmanıza engel olmaz. düzen değişmez. ama bu savaş sürdükçe, değil insan hakları askeri vesayet dahi bugün tam olarak çzülebilmiş bir mesele değildir.

    ama eğer orayı birşekilde elinizde tutmak istiyorsanız, orayı değiştirdiğiniz kadar oranın da sizi değiştirmesine razı geleceksiniz.
    Yanıtla
  10. urfanın doğusunu elimizde tutmak için harcadığımız muazzam emeğe hiç bir anlam veremiyorum.

    kardeşim, birlikte olmuyorsa ayrılacaksın.
    kürtlerle ayrılmak bize çağ atlatmasa da büyük faydalar getirecektir;
    -sırf kürtler baş kaldırmasın diye konulup polis devletinde yaşamamıza sebep olan onca kanundan kurtulabiliriz,
    -savunmaya ve iç güvenlik harekatlarına harcanan muazzam masrafdan kurtulmuş oluruz,
    -orduyu küçültüp profesyonelleştirebiliriz,
    -ülkedeki kişi başına düşen; okul, derslik, öğretmen, üniversite, iş imkanları, hastahane, doktor, fabrika, elektrik kullanımı, alt yapı hizmetleri, otomobil sayısı, işletme/sanayi kuruluşu sayısı... istatistikleri oldukça iyileşir,
    -neredeyse bütün gelecek bilimcilerine göre adam olması imkansız olan ortadoğudan biraz daha uzaklaşmış oluruz,
    -6. bölgeye teşvik ayağına geri dönüşümsüz şekilde doğuya aktarılan paradan kurtuluruz,
    -pek çok şehrimiz nüfus olarak rahatlar,
    -kürtlerin gitmesiyle boşalacak şehir nüfusunun türk köylüleriyle kapatılması sayesinde ülkenin köylülükten kurtulması dahi sağlanabilir,
    -işçi ücretleri ciddi olarak yükselir,
    -ülkenin asayiş ve kaçakçılıktan doğan vergi kaybı sorunları büyük oranda azalır,
    -sosyal güvenlik harcamalarından ciddi oranda tasarruf ederiz...

    daha gider bu.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Bir dakika arkadaşım Kürtleri nereye gönderiyorsun? Ayrılmanın da bir adabı usulü var. Belli bölgelerde referandum yapılır. Ayrılmayı tercih eden ayrılır etmeyen kalır. Ben İstanbul'da yerleşik doğulu bir insanım. Benim doğup büyüdüğüm, nüfusa kayıtlı olduğum yer halkı "biz ayrılıyoruz" dese ve onlar bağımsız Kürdistan'ı kursalar bundan İstanbul'da yerleşik olan bana ne? Sen yine Türkiye'nin en kalabalık Kürt nüfusunu barındıran İstanbul'da Kürt sorunuyla başbaşa yaşamaya devam edeceksin. Onun için kusura bakmayın beyler. İşler sizin gönlünüzce gitmeyince oyunbozanlık edip Kürtlere bağımsızlıklarını verelim, gitsinler başımızdan diyerek bu işten kurtulamazsınız. Adam gibi oturup içinde herkesin insan gibi yaşayabileceği kimsenin efendi kimsenin kul olmayacağı bir düzen kurmaya mecburuz. Ha bir de öyle "burası bizimdir" demesin kimse. Eskilerin tabiriyle "Arz Allah'ındır". Daha modern bir deyişle yeryüzü münhasıran hiçkimseye ait değildir. Buraya bir zamanlar Rum denilirdi, şimdi Türkiye deniliyor, Allah bilir bin sene sonra insanlar ne diye adlandıracak. Hepsi de gelip geçici ve bizlerin uydurduğumuz isimlerdir, öyle kalmaya da mahkumlardır.
    2. Çok uzak değil, Osmanlı devrinde Anadolu ve Balkanlara Rum deniyordu. Türkiye adı 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı entelijansiyası tarafından Batıdan ithal edildi (Batının kullandığı Turchia kelimesinin Osmanlıcaya çevirisi olarak), ama halk arasında yayılması ancak cumhuriyet devrinde ve devlet eliyle oldu.
    3. Sadece Türkiye değil, Türk adı da öyledir. Divan edebiyatı dışında halk şiirlerinde de Türklüğü hor görenler vardı.

      Türk kavmine minnet etmek olur mu
      Karnında dalağı şiştikten geri
      Bin nasihat etsen birin alır mı
      Öygelenip aklı şaştıktan geri

      Öygelenip hergîz şişer dalağı
      Fark eylemez kopuz ile kabağı
      Nasihat etsen işitmez kulağı
      Galat damarları şiştikten geri

      Zebûn iken görün Türk’ün yüzünü
      Yüz vermeniz açtırmanız gözünü
      Evliyâlar gibi söyler sözünü
      Zebûn olub bağrı piştikten geri

      Türk değil mi Marsıva'nın eşeği
      Eşek değil köpekten de aşağı
      Haralara sığmaz olur taşağı
      Minnet üzerine düştükten geri

      Ömer dedi kim nasihat tutana
      Türk kavminde hicap yoktur utana
      Her ne gelir ise söyler lisana
      Haya damarları şiştikten geri

      Âşık Ömer
    4. o zaman doğu ve güneydoğuda yaparız bu referandumu. oy oranı ayrılmadan çıkan şehirleri direk şutlarız. orada ayrılmak istemeyen Türkleri ve Kürtleri de hoppa batıya... Batıda ayrılmak istemeyen Kürtlere falan kimsenin birşey diyeceği yok. Ama ayrılmadan sonra da ağzından "özerklik, liderlik, ana dilde eğitim, vs vs " gibi terörist ağzı yapanların hepsini direk doğuya ışınlarız. var mısınız?
    5. Senin anlamadığın nokta şu: her Türkiye'de kalmak isteyen Kürt ana dilde eğitim gibi temel haklardan feragat etmeye razı değil, ya da tersten okursak, her temel hakları savunan Kürt Türkiye'den ayrılma taraftarı değil. Ana dilde eğitimi Türkiye gözünde çok büyütüyor; dünyada azınlık grupların ana dillerinde eğitim görmesi günümüzde çok rutin bir şey. Türkiye'nin şu anki tutumu dünyadaki gidişata aykırı. Eee, 1920 model bir anlayışla 21. yüzyılda bir ülkeyi yönetmeye kalkarsak olacağı budur. Türkiye'nin onun için önce prangalarından kurtulması gerekiyor.
    6. Mevcut koşullarda anadilde eğitim olayı çok afaki.Ben anadilde eğitim derken okullarda Kürtçe dersi olmasını değil bütün derslerin Kürtçe olmasını kastettiğinizi zannediyorum. Dolayısıyla Türkçe ve Kürtçe, ve hatta Lazca, Arapça vs eğitim veren okullar olması. Sonuçta adam ırkından dolayı Kürtçe eğitim istiyorsa birisi de dininden dolayı Arapça eğitim isteyebilir. Tabi bunlarda gereken dersleri verebilecek kapasitede öğretmen var mıdır? Ders materyali var mıdır? Bilmiyorum belki de yapılabilir. Ancak galiba benim tuzu kuru olduğum için ben bunu çok önemli birşeymiş gibi göremiyorum.
    7. Evet, bütün derslerin Kürtçe olmasını kastediyorum, tabii resmi dil olduğu için zorunlu olacak Türkçe dersi hariç. Bunun önündeki anayasal engelin kaldırılması zor değil (bunun için anayasada Kürtçe lafzının geçmesine gerek bile yok), yeter ki mevcut parlamentodaki siyasi partilerin yeteri kadarı bu değişikliği istesin. Türk kamuoyundan da ciddi bir itiraz çıkacağını zannetmem, zira insanlar terörden ve mevcut siyasi ya da askeri politikaların terör karşısında yetersizliğinden o kadar bıkmış ki bu tür durumlarda daha esnek olmaya baştan razılar. Neticede Kürt açılımına kamuoyundan ciddi bir itiraz çıkmadı, buna da çıkacağını zannetmem. Aynı anayasal değişiklik Arapça, Lazca, Gürcüce, Çerkesce gibi diğer azınlık dillerinde de eğitime imkan verecektir. Öğretmen, ders materyali gibi konular teknik detaylardır ve bunlar zamanla çözümlenecektir.
  11. urfanın doğusunu elimizde tutmak için harcadığımız muazzam emeğe hiç bir anlam veremiyorum.

    Kürt çoğunluklu bölgenin Türkiye'den ayrılması durumunda Urfa da Kürt devletine gider. Tabii burada Urfa Araplarının takınacağı tavır da önemli, ama demografik yapı Kürtlerden yana. Türkiye'nin etnik kompozisyonuna göre Kürt devletiyle en mükemmel olmasa da en mantıklı sınır Fırat nehri olacaktır. Kuzey sınırınınsa Erzurum ilinin güney taraflarında bir yerden geçmesi en mantıklısı. Her halükarda yeni Türkiye'nin doğu sınırına yakın kısımlarında Kürtlerin yoğun ya da çoğunluk olacağı bazı yöreler kalacaktır, oralardaki Kürtler ister Türkiye'de kalır ister yeni kurulan Kürt devletine göçerler. Türkiye'nin daha batı bölgelerindeki Kürtler de aynı şekilde ister kalır ister Kürt devletine göçerler. Kürt devletinin sınırları içinde kalacak Kürt olmayan etnik gruplardan insanlar da ister orada kalır ister Türkiye'ye ya da komşu Arap devletlerine göçerler.

    Bunları Kürtler Türkiye'den ayrılıp ayrı devlet kursunlar diye yazmıyorum, sadece olası bir ayrılık durumunda ülkeler arasında toprak taksiminin nasıl olması gerektiğine dair fikir beyan ediyorum.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Olası bir ayrılıkta urfanın tercihi %90 ihtimalle tc olacaktır; tıpkı elazığ, malatya gibi. aynı şekilde kuzey sınırı erzurum'un/erzincanın güneyi olur. iran ve nahçivan bağlantısı ile ciddi türk nüfusu yüzünden ığdırın da türkiyede kalacağını düşünüyorum. yanlız tunceli konusunda hiç bir fikrim yok.

      ayrılık sonrası kürtlere türk şehirlerinde önce tavırla sonra sözle sonra da fiziksel baskıyla verilecek "defolun gidin ülkenize" mesajından sonra ülkede ne olur bilemem.

      burasının neresi olduğunu bilmeden "türkiyede kalmak isteyen kürtler canları istediğince kalabilirler" yaklaşımına ise sadece gülüyorum.
      ayrıca batı anadoludan 5 milyon kürtü yollayacak baskı sınır illerinden birkaç yüzbin kürte de yeter bence.
    2. Ben Urfa'nın etnik dağılımından yola çıkarak tahminde bulundum. Neyse, uzun uzun olası bir ayrılma durumunda hangi il Türkiye'de kalır hangisi Kürdistan'a gider gibi kafa yorucu bir tartışma yapmak istemiyorum. Ben de, mxailanic gibi, olası bir ayrılma durumunda yeni Türkiye sınırları içinde çok sayıda Kürdün yaşamaya devam edeceğini ve Kürdistan'a göçmeyeceğini düşünüyorum. Devlet bizzat karışmadıkça TC'de kalacak Kürtler üzerinde ciddi bir defolun Kürdistan'a baskısı olacağını hiç sanmıyorum (ki devletin baskı yapması TC'nin imajı ve saygınlığı için tam bir felaket olur). Onun için, Kürdistan kurulur Türkiye de Kürtlere gerekli hakları vermekten kurtulur görüşünü inandırıcılıktan yoksun buluyorum. Eğer sırf o görüşe dayanarak Kürdistan'ın kurulmasını savunacaksanız hiç savunmayın derim. Türkiye her halükarda Kürtlere gerekli hakları vermek zorunda.
  12. Hayat, üzerine ne söylersek söyleyelim, hep daha karmaşık. Bilmiyorum, Yıldıray Oğur'un Taraf'ın bugünkü sayısında yayınlanan, İzmir'de öldürülen çiftçiler hakkındaki yazısını okuyan var mı? Devleti eleştirmekte sonuna kadar haklı olmakla birlikte biz cepheden devlet mevzilerine savlet ederken ric'at ve ikmal hatlarımıza PKK'dan biteviye baskın yiyoruz. Buna bir çözüm bulmak zorunda bu ülkenin medeni kamuoyu. Zaza kökenli doğulu bir insan olarak, Sevan abinin bu PKK konusunda biraz romantik takıldığını düşünüyorum doğrusu ve hayat romantizmi kaldırabilecek bir yerde değil. Nihayetinde Aliza Marcus'un o çok güzel eserinde daha PKK kurulurken şiddetin bir tarz-ı siyaset olarak bilinçli bir şekilde tercih edildiğini okuduk.
    Yanıtla
  13. -türkler terör bitsin kürtler ise haklarımız verilsin istiyor. fakat olayın tarafları türkler/kürtler değil; ben egemenlik haklarıma dokundurmam diyen devlet ile "ben doğuyu tavizsiz yönetmek istiyorum" diyen pkk.
    sırf bu tespit bile terörün asla bitmeyeceğinin göstergesidir.

    -pkk türkleri katletmeye devam edecek, saldırılarını şehirlere yaymaya çalışacak.
    ne kadar hak hukuk verilirse verilsin, doğu ile batı arasındaki uçurum ne kadar kapanırsa kapansın kürtler dağa çıkmaya devam edecek, ki şu an pkk tarihinin en yoğun katılımlarını yaşadıklarını, hatta bazı gelenleri geri çevirdiklerini kendileri söylüyor.

    -türkiye kürtlerinin bağımsız olması kaçınılmaz, özellikle kuzey ırakta ve suriyedeki kürt yapılanmaları bu işi oldukça öne çekti ya da can suyu verdi.

    pek çok insanın gözü kör,
    önlerindeki basit gerçeği görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar daya da kötüsü kendilerini "uluslar arası prestij", "demokrasi" gibi ortadoğuda asla güvenilemeyecek kavramların koruyacağına inanıyorlar; bu ülke karışacak.
    hem de en geç; türkler, kürdistan kurulduğu halde kürt sorununun hala bitmediğini gördüklerinde...
    belki erken bir tarihte, hükümetin bir dizi beceriksiz icratı, bir ekonomik kriz ertesi ya da kamoyunda farkındalık yaratacak bir saldırıdan sonra da karışabilir.
    iş o reddeye geldiğinde de göz, ne uluslar arası prestij, ne de saygınlığı görecek.

    batıdaki kürtler gider mi kalır mı? türkiye yanlısı kürtlerin durumu ne olur? filan karışık sorular. mesela yunanlılar izmire çıktığı gün dahi türkiye tarafını tutan karaman rumlarını mübadelede ilk yolladık.
    en azından kürtlerin ekseriyetinin, her hangi bir 1. derece akrabalığa girmemiş ya da vasıfsız kalabalığının diyarbakırın doğusuna döndürüleceğini düşünmekteyim.

    altınovada iki cam çerçeve indiğinde eşyalarını toplamaya başlayan kürtleri gözlemleyen bir balıkesirliyi bu konuda asla ikna edemezsiniz.
    Yanıtla
  14. Bu yorum yazar tarafından silindi.
    Yanıtla
  15. -türkiye kürtlerinin bağımsız olması kaçınılmaz, özellikle kuzey ırakta ve suriyedeki kürt yapılanmaları bu işi oldukça öne çekti ya da can suyu verdi.

    Uzun vadede İspanya'daki Baskların ve Katalanların bağımsızlığı da kaçınılmaz, ya da Çin'deki Uygurların ve Tibetlilerin (tabii dünyadaki ulus-devlet düzeni devam ettiği sürece, ama zaten ulus-devlet düzeninin çok uzun bir süre daha dünyada hakim olacağını düşünmememiz için bir neden yok), çünkü, aynı Türkiye'deki Kürtler gibi, bu azınlık gruplar grup olarak çok politize olmuşlar ve grup kimliklerini politik bir nesneye dönüştürmüşler (ki bu kendi milliyetçiliklerinin ne kadar yüksek seviyelere ulaştığına delalet eder).

    batıdaki kürtler gider mi kalır mı? türkiye yanlısı kürtlerin durumu ne olur? filan karışık sorular. mesela yunanlılar izmire çıktığı gün dahi türkiye tarafını tutan karaman rumlarını mübadelede ilk yolladık.

    Kıyı Ege Rumları haricindeki Anadolu Rumlarından zaten hiç bir zaman ciddi bir ayrılık hareketi çıkmadı. Buna hiç imkanları olmadığından mıdır yoksa gerçekten ayrılmak istemediklerinden midir ya da ikisinin bir karışımı mıdır konusu çok spekülatif. Karaman Rumları da yekpare bir grup değildi bu arada; içlerinde Kuva-yi Milliye hareketini destekleyenler olduğu gibi, ona, muhtemelen çok daha büyük bir sayıda, karşı çıkanları da vardı, ki Anadolu Müslümanları içinde bile Kuva-yi Milliye hareketine karşı çok büyük bir muhalefet vardı (özellikle de dindar ve halife/padişaha bağlı olanlarında).

    en azından kürtlerin ekseriyetinin, her hangi bir 1. derece akrabalığa girmemiş ya da vasıfsız kalabalığının diyarbakırın doğusuna döndürüleceğini düşünmekteyim.

    altınovada iki cam çerçeve indiğinde eşyalarını toplamaya başlayan kürtleri gözlemleyen bir balıkesirliyi bu konuda asla ikna edemezsiniz.


    Dediğim gibi, TC devleti bu işe karışmadıkça, kendi rızası dışında bağımsız Kürdistan'a batıdan büyük bir Kürt göçü olacağını zannetmiyorum, yani muhtemelen göçenlerin büyük çoğunluğu tamamen kendi rızasıyla göçenler olacaktır. TC devleti Kürt vatandaşlarına bağımsız Kürdistan'a göçmeleri için çeşitli yollarla baskı yaparsa iş değişir tabii.
    Yanıtla
  16. Bunca yıldır PKK üzerine Türk basınında yüzlerce yazı okudum, milyonlarca lakırdı duydum, bu kadar değişik bir perspektiften bakıldığını ilk kez görüyorum.

    Yani bu ironik muhtaçlık tezi aslında ne kadar haklı, bugüne kadar hiç düşünemediğime kızıyorum..

    Teşekkür ederim bu aydınlatma için Nişanyan size..
    Yanıtla

No comments:

Post a Comment