Yazı dili Aramiceden “ummî” dili Arapçaya aktarılan sözcüklere dair klasik devir Arap dilcileri epeyce bilgi verirler. Arap gramerinin babası sayılan Sibaweyh (8. yy), Arapça fiil kökü bulunmayan, veya faˁāl ve fuˁlān gibi Arapçada var olmayan vezinlere uyan kelimelerin muarreb (yani yabancı dilden “Araplaşmış”) olduklarını kabul eder. El-Cewalikî (10. yy) el-Muarreb adlı eserinde Kuran Arapçasına Süryanice ve Farsçadan alınmış sözcüklerin geniş bir listesini sunar. Es-Suyûtî (15. yy), el-Itkan adlı eserinde yabancı alıntılar meselesine dair doktrin tartışmalarını etraflıca özetler.
Batıda Kuran’ın filolojik kaynaklarına ilişkin ilk önemli akademik çalışma Abraham Geiger’in 1833’te Yahudi dini kavramlarının Kuran’daki kullanımına ilişkin doktora tezidir. 1880’de Siegmund Fraenkel Arap dilinde Aramice alıntılara ilişkin eserini yayımlar. 1912’de Theodor Nöldeke, Neue Beiträge zur semitischen Sprachwissenschaft adlı dev eseriyle, konuyu yeni bir bilimsel ciddiyet düzeyine taşır. 1920’lerde Horovitz Kuran’da geçen Tevrat kökenli kişi adları üzerine çalışır. 1938’de Arthur Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’an adlı klasik eserinde o güne kadarki tartışma ve bulguları senteze ulaştırır. 1960’larda Maniheizm üzerine çalışan Geo Widengren, o güne dek Sami dillerine yapılan vurguya sırtını dönerek, Kuran dilinin İrani ve Zerdüşti kaynaklarını araştırır.
Konuya ilişkin sayısız kitap, tez ve makaleyi burada özetlemek gereksiz. Çekişmeli bir akademik tartışmanın 180 yıldan beri sürdüğünü, hemen her iddianın didik didik edildiğini, her kelime hakkında lehte ve aleyhte mürekkep dereleri akıtılmış olduğunu belirtmekle yetineyim.
*
Aşağıda Kuran Arapçasına Aramice-Süryaniceden alınmış olan bazı sözcükleri listeledim. Kapsamı dar tutulmuş bir listedir. Sadece Aramice/Süryanice yazılı kaynaklarda yeterli sıklıkta ve anlamından şüphe edilmeyecek şekilde kullanılan kelimeleri gösterdim. Literatürde fikir birliği olmayan konulara hiç girmedim. (Mesela, Aramice kaynaklı olduğu bence muhakkak olmakla beraber Aramice yazılı örneği gösterilemeyen küfr sözcüğü listede yoktur.) Farsçaya da şimdilik değinmedim.
.
.
A) Yazıyla ilgili kelimeler
Yazı kültürüne ilişkin kelimelerin, yazıyla çok geç bir dönemde tanışan Arap diline yabancı dilden alınmış olması doğaldır. Aşağıdakilerin tümü Aramice/Süryaniceden Kuran Arapçasına aktarılmış sözcüklerdendir.
kitab, kur’an, harf, hatt, hece, nusha, sahife/suhuf, terceme, nokta, imla, kalem, kırtas (papirüs), raqq (parşömen), sure, mecelle, sicill, satr (yazmak), sifr (kitap), sefere (kâtipler), ders
[KTB kökü evet Arapçadır, ancak aslen “sivri bir uçla kazımak, çentmek, çizik atmak” anlamındadır; “yazılı metin” anlamında kitâb sözcüğü ise Aramicede Milat öncesinden itibaren yaygındır. Keza “yüksek sesle söylemek, haykırmak” anlamındaki QRA fiilinin yazı okumaya ilişkin özel anlamını Aramice ve Arapçada birbirinden bağımsız olarak kazanmış olması düşünülemez. Qeryânâ Süryanicede “makamla okunan ilahi” ve “kilisede belli günlerde kıraat edilecek ilahileri gösteren kitap” anlamındadır. Süryanice yod harfinin Arapça hemze ile karşılanması tipiktir.]
.
.
B) Dinî kavramlar
Kuran’ın “teknik” vokabülerini oluşturan dinî kavramların ezici çoğunluğunun Aramice/Süryaniceden alınmış olması ilgi çekicidir.
din, millet, nebi, ilah, rabb, melek, şeytan, cennet, cehennem, araf, alem, kıyamet, ayet, ruh, nefs, rahman, kurban, subhan, ğufran, küfran, sultan, furkan, hanif, tevbe, amin, şahid/şüheda, salât/salavat, secde/mescid, tufan, tabut, zina, recm/racim, nafaka, iblis, fıkh, hitan, kürsi, arş, cünub, cürm, harac, kefaret, nifak, tufan, tabut, deccal, Yecüc ve Mecüc, tağut, dabbe, hacc, zekât, savm (oruç), sadaka, îd, ummi, berzah, hātemul enbiya, sıbğa (vaftiz), Tuba, sırat, selsebil, ceberut, melekût, illiyun, kayyum, rahib/ruhban, kâhin, mesih
Sayılan sözcüklerin bazılarının kökü Arapçada bağımsız olarak mevcuttur. Örnek: NBY (bağırmak, kavga etmek), CNN (gizli olmak), RWH (esmek), QRB (yakın olmak, yakınlık göstermek), RHB (korkmak) vb. Ancak bu primitif kavramlardan, gelişkin bir inanç ve ibadet sistemine ait nebi, cennet, ruh, kurban, rahib gibi yüksek kültür kavramlarının, iki ayrı dilde, birbirinden bağımsız olarak türemiş olması imkânsızdır.
Listedekilerin hemen her birinin, Yahudi ve Hıristiyan geleneği içerisinde, MÖ 1000 ile MS 600 yılları arasında belirip olgunlaşmasını adım adım izlememize izin veren yazılı kaynaklara sahibiz. Dolayısıyla, MÖ 2000’den önceki bir tarihte müstakil dillere ayrışan Sami Anadilinde, bu kavramların mevcut olmadığını güvenle söyleyebiliriz. Bu durumda iki olasılık sözkonusudur. Ya bu sözcükler Arapçada oluşmuş, kültürel etkileşim yoluyla İbranice ve Aramiceye aktarılmıştır. Ya da bunun tersi olmuştur. Üçüncü bir olasılık mevcut değildir.
Dil ve kültür tarihinin normal akışında, ikinci olasılığın baskın olduğundan şüphe edemeyiz.
.
.
C) Yunancadan Süryaniceye alınmış kelimeler
Roma imparatorluğunun Doğudaki egemen dili olan Yunancadan Süryaniceye çok sayıda, Yahudi Aramicesine daha az sayıda yüksek kültür sözcüğü aktarılmıştı. Bir kısmı Kuran Arapçasında da görülen bu sözcüklerin, Sami kökenli olmadıkları, dolayısıyla Arapçada yerli olamayacakları açıktır.
beled (politeía = devlet), burc (pyrgos = kule), cins (gênos), dirhem(draxmê, para birimi), dinardênarios, para birimi), feradis/firdevs(paradeísos = cennet), İncil (euangêlion), kırtas (kartés = papirüs), zevc(zeugos = eş), sicil (sigillion = resmi evrak), qıntar (kentenárion = kantar)
D) Tevrat ve İncil kaynaklı kişi adları
Kuran’da zikredilen kişi adlarının %90’ı bulan kısmı, Eski ve Yeni Ahitte adı geçen kişilere aittir. Bunların bir kısmının orijinal İbranice/Aramice biçimde (Musa, İsa, Yahya), bir kısmının ise Yunanca Kutsal Kitaptan Süryaniceye aktarılan Yunancalaşmış biçimlerde (Elyâ ve Yûnâ yerine İlyas ve Yunus) alıntılanmış olması ilgi çekicidir.
İbrahim, İshak, İsmail, Yakup, Yusuf, Süleyman, Davut, Musa, Üzeyr, Adem, Eyüp, Yunus, Danyal, Nuh, İlyas, Harun, İmran, Şuayib, Lut, Mikail, Cebrail, Nemrud, Karun, Talut, Elyesa, Zekeriya, Yahya, İsa, Meryem
Özellikle Yunanca kökenli kelimelerden dolaylı olarak alıntı yapılmış olması dikkate değer.
Bu durum Arap diline, her dilde olduğu gibi, zaman içinde yerleşmiş birçok yabancı kökenli kelimelerin doğal olarak Kuran'da da geçiyor olmasından ziyade söz konusu kelimeyle birlikte doğrudan o kelimenin işaret ettiği terimin de alıntılanmış olabileceğini gösteriyor sanırım.
- Arapça yazı dili olarak kullanılmıyordu.
- Bölgede Hıristiyan ve Yahudi topluluklar azımsanmayacak bir yoğunluktaydı, dini metinlerini Aramice yazıya döküyorlardı.
- Muhammed Peygamber Aramice okumayı bilmiyordu.
- Yüksek kültür kavramlarının, iki ayrı dilde, birbirinden bağımsız olarak türemiş olması mümkün değildi.
Öyleyse Muhammed Peygamber'in zihnindeki kavram haritası Arapça ile şekillenmiş olmalı. Başkalarını dinleyerek öğrendiği yüksek kültür kavramları sadece sözlü iletişimin gürültülü bir kanal olmasından değil, bu yüzden de onun zihninde mutasyon geçirmeli. Örneğin, kurban kavramını Eski ve Yeni Ahit'ten (yazılı olmayan) Kur'an'a taşırken, QRB (yakın olmak, yakınlık göstermek) köküyle ilişkilendirip, yeniden anlamlandırmalı. Öyle ki, kurban kavramına başta ne kadar yabancıysa, bu yeniden yapılandırma da o kadar dönüştürücü olmalı.
Muhammed Peygamber eski dinleri ne kadar az biliyorsa, getirdiği din de o kadar özgündür gibi bir sonuca varıyoruz.
Bu bağlamda, yüksek kültür kavramlarının dinden dine evrimi süreklilik göstermiyorsa; sizin aksinize diğer dillere ve daha eski metinlere bakmayan, sadece Arapça etimoloji yaparak Kur'an'ı anlamlandırmayı deneyenler çok da büyük hatalar yapmıyor olsalar gerek.
Ne dersiniz?
Sadece doğru düşünmek ve doğruya teslim olmak.
Harf, hareke, ses işareti, kameri harf, şemsi harf, …….. nedir?
Hareke, işaret midir harf(ler) midir?
Arapça için sesli harf konusu/nedir/nasıl açıklanabilir?
Yukarıdaki soruları aydınlığa kavuşturabilir miyiz?