Mechul Muhayyil adlı arkadaşımız bir zamanlar beni yeterince
batılı ve anti-islamik olmamakla suçlardı. Şimdi ise, tersine, Batı’nın aklının
ve özgürlüğünün tu kaka edildiği bir çağda çağ dışı kalıp Batıya hayran olmakla
suçluyor (burada). Hayat böyle zor işte, bazen ağzınla kuş tutsan yaranamıyorsun. Gerçi içinde “ontik,
ontolojik, Vergessenheit, Guattari” gibi tabirler geçen yazıları okurken beynim
kısa devre yapıyor, belki de tam olarak ne dediğini anlamamışımdır. Öyleyse benim
hatam.
Gerçekten Kartezyen rasyonalist miyim, Plato’nun ve Antik
Roma heykellerinin rasyonalizmle alakası nedir, Paris-Berkeley-Londra dünyasında
mı yaşıyorum, tereddüde düşüp buradaki arkadaşlara sordum, kimse doğru dürüst
bir cevap veremedi. Her halükârda yeni hayatımı kurmaya girişirken Paris,
Londra veya Berkeley’e gitmek gelmedi aklıma. Ege’de ufak bir ada ruhuma daha
yakın göründü. Yeterince Batılı ve Evrenselci değilmişimmiş, görünen o.
Aslında Muhayyil dostumuzun vehmettiğinden daha basit
biriyim galiba. Özetle desen üç cümle. Akılsızlığa hasta oluyorum. Cahilliğe tahammülüm yok.
Çirkinliğin her türlüsü beni fiziksel olarak iğrendiriyor. Hepsi bu kadar. Ve
hayır, bunların öznel, kültürel ve bilmemnesel şeyler olduğunu kimse söylemesin bana.
Aptallık aptallıktır; cahillik son derece basit ve objektif bir gerçektir;
çağdaş Türk şehirciliği ve çağdaş Türk milliyetçiliği ve çağdaş Türk bürokratik
aklı, kime sorarsan sor, iğrenç bir çirkinlikten mustariptir.
Ha bunlara alternatif olarak ne öneriyorsun diye sorarsanız,
çok somut bir şey yok kafamda. El yordamıyla bir yol bulmaya çalışıyorum; kesin
cevabı bilmediğim için bazen sesli düşündüklerimi de sizinle paylaşıyorum,
belki birisi bir şey söyler bana yol gösterir diye. Aldığım eğitim Batı eğitimi
olduğundan, ve dahi benim sorduğum sorulara en bol ve bereketli cevaplar o
cihetten geldiğinden, Batı hayranı olduğum izlenimi çıkıyor ortaya. Oysa klasik
Şark medeniyeti hakkındaki bilgim ve duyarlığım da, Batı tarafım kadar olmasa
da, sanırım bugünkü Türkiye’de herhangi birinden eksik değildir. Batılının o
konulardaki cahilliği ondan bundan çok beni rahatsız eder. Ve fakat, bundan,
bugünkü Türkiye veya genelde bugünkü İslamistan’a dair bir sonuç çıkarılabileceği
kanısında değilim. Bataklığın ilacı burada değil. Güncel Türk “kültürü”
bünyesinde, aptallığa, cahilliğe ve çirkinliğe deva olacak bir ipucu aramanın
beyhude çaba olduğu bence tartışma gerektirmeyecek kadar açık bir gerçek. (Evet,
sanırım bu noktada sevgili Etyen Mahçupyan’la taban tabana zıt bir yerlerdeyiz.)
Yoksa bugün için Avrupa medeniyetinin batmış olduğunu,
Amerika medeniyetinin ise yabancı ve ürkütücü ufuklara yelken açtığını herkes
kadar ben de idrak edebiliyorum, merak etmeyin.
*
En az dört bin yıldan beri medeniyet bu topraklara hep
dışarıdan gelmiş. Hititler medeniyet hakkında ne biliyorlarsa Mezopotamya’dan
ithal etmişler. Sonra İskender’le beraber batıdan Greko-Romen uygarlığı gelmiş.
Peşinden güneyde bir yerlerden Hıristiyanlık gelmiş. Peşinden doğu cihetinden İslam gelmiş. Peşinden iki yüz yıllık
Batılılaşma-Avrupalılaşma macerası yaşanmış. Her seferinde memleket biraz canlanır
gibi olmuş, sonra kadim bataklığına geri dönmüş. Aldıklarını çürütmüş ve
tüketmiş.
“Uygarlıkların beşiği Anadolu” derler ya, inanmayın.
Uygarlıkların mezarlığı Anadolu, daha doğru bir tanım.
Edward Said'in Oryantalizm Eleştirisi yazında herşeyi cok güzel izah etmiştin zaten Sevan hocam,
ReplyDeleteEleştirdiği ne peki? Batı Şark'a karşı önyargılıymış, üstünlük taslarmış, bilgisizmiş, kendi kafasındaki modele göre bir Şark karikatürü üretirmiş, vs. vs. Amerikalılar, "so, what is new" derler. Hangi kültür diğeri hakkında önyargılı / eksik bilgili / basitleştirici değil ki? Japonlar mı Çin'i daha iyi tahlil ediyormuş? Afrikalılar mı Hintlileri çözmüşler? Yoksa ─ tutmayın beni güleceğim ─ İslamlar mı Batı medeniyeti hakkında derin ve insani ve objektif ve empatik malumatla doluymuşlar? "Oryantalist" diye aşağıladıkları adamlar Klasik Arapça'nın, Bedevi lehçelerinin, Arapça denizci lisanının, Farsçanın, eski Farsçanın, orta Farsçanın, Talmud Aramicesinin, Sanskritçenin, Habeşistan lisanlarının, Osmanlı Türkçesinin, İstanbul argosunun, Kıpticenin nihai sözlüklerini yapmış. Her biri birer şaheserdir ve hayat boyu verilen eziyetli emeklerin ürünüdür. Türkiyat konusunda okumaya değer ne varsa Batılılar yazmış. Arap ve İslam klasiklerinin, ki her biri bin sene önce karınca yazısıyla yazılmış binlerce sayfalık eserlerdir, Batılı alimler eleştirel edisyonlarını yayımlamışlar. Yedi yüz seneden beri İslam dünyasında, İslam tarihine, diline, filolojisine, arkeolojisine, hukuk tarihine dair üretilmiş hiçbir şey yok. Sıfır. Hiç. Üç beş tane yarım yahut marjinal çalışma varsa onları da Batıda mektep okuyan birkaç kişi yapmıştır.
Peki Şarklıların Batı medeniyetine yaptıkları bir katkı var mı? Dante yahut Goethe hakkında, Allah için, sadece bilgi aşkıyla yazdıkları, okumaya değer bir tane doktora tezi, bir tane makale, bir tane broşür var mı acaba?
Tamamen parazitleşmiş bir kültürden gelen bir adamın kalkıp, bizzat kendi kültürü hakkındaki bilginin tamamını üretmiş olan bir medeniyeti "önyargı ve yüzeysellikle" suçlaması bana komik geliyor, doğrusunu istersen.
Eski yazılara ulaşalım be sevan bey, değerli idi:-(
ReplyDeleteSevan Bey Abi,
ReplyDeleteBlogunu uzun süredir takip ediyorum ve müthiş bir keyifle ve iştahla hatmettim.
Dolayısıyla, şuraya mevzudan bağımsız iki satır eklemek boynumun borcudur:
Bu nasıl güçlü bir kalemdir abi sendeki? Aynı lisanı konuştuğumuz için kendimi gerçekten şanslı hissetmemi sağlayan en önemli kişilerden birisin.
Lafı eveleyip gevelemeden, buzzword ishali nöbetleriyle poz kesmeden (bu da obskürantist kifayetsiz akademiklerin sığınağı olsa gerek), politik doğruculuk denilen aman şu üzülmesin aman bu bozulmasın kaypaklıklarına girmeden, neredeyse çocukça bir naiflikle ve bitmek bilmeyen bir anlatma iştahıyla takılıyorsun.
Ve okuması manyakça zevkli. Hayranlıkla takip ediyorum.
İyi ki yazıyorsun, iyi ki varsın, iyi ki artık özgürsün.
Mersilerden bir demet.
DeleteBlogunuzdaki eski yazilari tekrar yukleyin Sevan bey. Size yapilan saldirilarin mantigini anlamak imkansiz. Esen kalin.
DeleteAbi gercekten cok etkileyici bir yazi olmus.Duygularini tum gercekligiyle dokmus kalemin. Tek kelimeyle muthis ve egitici, tesekkurler!
ReplyDeleteSevan abi, Yunan adası diyorsan, beni bir bul. Konuşmak isterim hem yardımcı da olurum. Cemetink@gmail.com
ReplyDeleteüstad nefretten hallice bir depresif tutum var üstünde. anlaşılabilir bir tavır oysa.
ReplyDeleteLink verdiğiniz yazı; ilginç bir garbage in, garbage out çarkına takılıkalmış Türk entelijansiyasından hoş bir nümune olmuş. Etrafta sizin kalibrenizde birkaç düzine yazar olsaydı da entelektüel meşgalelerle cebelleşen zihinlere ortalama girdi kalitesi bu denli dip yapmasaydı. Gerçi 'sözel' tabir edilen alanlardakilerde hezeyan meyli sadece dünyanın bu köşesinde yok ama sanki bizde biraz fazla mı göze batıyor nedir? Ve tabii İngilizce içerik kalitesi olarak Türkçeyi solda sıfır bırakacak ama 80 milyon konuşurlu bir dilin 280 bin civarı eh-iştelik viki makalesini anca çıkarabildiği bir kültürün bu halde olmasının sebeplerini insan merak edip duruyor. Metne gelicek olursak, amacım aşağılamak değil ama debdebeli kelimelerin arasında göz gezdirirken straw man maestroluğundan başka ne görmeli, ne çıkarsamalıyım çözemedim; benim de beynim kısa devre verdi.
ReplyDeleteÖzgürlük size kesinlikle iyi gelmiş, şahsen cevabınızın sükûneti bir garip geldi. Umarım blogunuza yazmaya devam edersiniz.
Mon dieu, kifayetçe tumturaklı vokabüler utilize edemedim, Kyrie eleison!
"Yoksa bugün için Avrupa medeniyetinin batmış olduğunu..." diye yazmışsınız. Avrupa medeniyeti batmışlığı ile ilgili bir yazı yazar mısınız?
ReplyDeleteSevan Hocam, ben de bu konudaki görüşlerinizin detaylarını merak ediyorum. Su dönemde çok dillendirilen bir fikir ancak meseleye bir de sizin değerlendirmeniz üzerinden bakmayı çok isterim. Yeni özgürlüğünüzü kutlarim. Saygılar
DeleteBu konuda bir istek de ben yapayım. Deli Dumrul'un dediği gibi herkesin dilinde bu konu, ama ne yalan söylemeli ben hala neyin batmış olduğunu anlayamıyorum. Şöyle bir "Starter Pack for Dummmies" hoş olur.
DeleteSelamlar
Solothurn de batirdigin medeniyeti yunan illerinden dogurtabilecek misin bakalim hocam. Selamlar.
ReplyDeleteSevan Bey, meçhul muhayyil gezi döneminde sizinle ve geziyle ilgili iki yazı yazmış, ilginizi çekmiş ama aslında overrated bir bloggerdır. Ortadoğu eleştirileri kaşının üzerinde gözü var seviyesindedir. Tarafınızdan cevaplanmak ne büyük onurdur oun için.
ReplyDeleteİyi günler hocam, yazının gereksiz derecede karmaşık ve kafa karıştırıcı olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak özüne indiğimizde o kadar da yanlış bir şeyler yok, arkadaş kendi derdini biraz sıkıntılı bir dille de olsa açıklayabilmiş. Yazıdan bağımsız olarak ben de bu konuda kendi fikirlerimi açıklamak isterim.
ReplyDeleteUzun zamandır blogunuzu takip ediyorum. Sizde gördüğüm önemli şeylerden biri içinde bulunduğunuz medeniyet konusunda ümitsiz ve çaresiz hissetmeniz, ya da en azından böyle bir şey yaşamasanız bile böyle bir ruh hali yansıtmanız. Toplumumuzun çabalarını ve çözümlerini yetersiz ve bazı tepkilerini saçma buluyor olmanıza tamamen katılırım, fakat bu coğrafyanın elindeki seçeneklerden çığır açıcı yeni düşünceler veya bakış açıları çıkarmanın imkansız olduğunu, daha da kötüsü bu kıtlığın bir cehaletin sonucu olduğunu söylemeniz bana kalırsa sizin en korkutucu yanınız. Ne yazık ki tarih bunun aksini gösterecek bir örnek henüz çıkaramadı, fakat defalarca kere bu ülke ve toplum için ilacın en azından yüz - bin - beş bin (sınırını artık siz koyun) yıl önceki örümcekleşmiş zihin yapısından kurtulması olduğunu savunan bir insanın konu Avrupa'nın şu anki yaşadıklarına gelince sorunun bin yıllar evvelki düşünsel altyapıdan vazgeçmesi olduğuna ikna olması mantıklı bir çıkarım yansıtmıyor, ortada tehlikeli bir tezatlık var.
Bugüne kadar içine düştüğümüz felaketler hakkında yaptığınız birçok yoruma katılırım. Evet, Doğu ve İslam medeniyetleri rakibine karşı uzun zaman boyunca pasif kaldı. Yüzlerce yıl boyunca neredeyse hiçbir şey üretmeye çalışmadı. Oldukça dar ve eski bir kafayla dünyayı yorumlamaya ve kendisini geçmişiyle avutmaya kalktı. Dogmalarını kıramadı, yenilgilerini unutamadı, mutsuzluğu için bu hatıralarını uyuşturucu gibi kullanmaktan başka bir çare bulamadı. Yediği her darbede içindeki rakibine karşı beslediği nefret-hayranlık kutuplarını daha da keskinleştirmekten başka bir reaksiyon gösteremedi. Fakat bir zamanlar benzer sorunları bu kadar şiddetli ve sancılı olmasa da Avrupa'nın kendisinin de başka birçok problem ile beraber yaşadı. Avrupa'nın şu anda bildiğimiz noktaya kadar bu sorunlara kendi elindeki imkanlarla bulduğu çözümler ile geldiğini de bilirsiniz ve hatta bazen bastırarak söylersiniz.
Bundan yirmi yıl sonra bu coğrafyada nasıl bir düşünce yapısının patlayacağını (veya böyle bir şeyin olup olmayacağını) hiçbirimiz bilemeyiz. Durum şu an bizim için hiç de iç açıcı görünmüyor belki. Fakat bundan beş yüz sene öncesinde kendini yıkılmış bir imparatorluğun artıkları ve kilise hegemonyası ile avutan, mezhep savaşlarıyla kendini kemiren, nüfusu ve kaynakları tükenmenin eşiğinde, işgal korkularıyla yaşayan ölü Avrupa coğrafyasının iki yüz yıl içinde geri kalan bütün dünyaya fark atacak bir noktaya geleceğini, Avrupayı Avrupa yapan insanların o karmaşa içinde yükseleceğini o zamanki zirve devletlerin kültürel baskısı veya yayılmacı politikasıyla açıklayabilir miyiz? Belki de bugünün kaos ve harareti içimizden bazılarının kökü bu kültürde yetişen taptaze bir çözüm yolu için kutup yıldızı olacak. Bana kalırsa bizim için en doğru çıkış yolu da bizzat içimizde gizli. Bunu görüp de açığa çıkarabilme konusu apayrı bir mesele tabi ki. Fakat sizce de elimizde var olanın yeni bir şeyler yaratmaya yetebileceğini kabul etmek ve gerçekten sahip olduğumuz değerler ile yükselmek bizim için en doğru çıkış yolu olmaz mı?
ReplyDeleteSizi severek takip ediyor ve yazılarınızı da zevkle okuyorum. Türkiye'de başka birçok yazarın yarışamayacağı düzeyde bir entelektüel birikiminiz, oldukça renkli bir yaşam tecrübeniz ve çok güçlü bir kaleminiz var. Sayenizde birçok yeni şey öğrendim. Kendimiz dışındaki dünyayı sizin yazdıklarınızle biraz daha anladığımı hissettim. Medeniyet olarak eksikliklerimizi, zayıflıklarımızı, nerelerde hatalar yaptıklarımızı bana gayet iyi bir şekilde gösterdiniz. Bu ülkenin insanlarının bir şeyler başarmaya yetecek gücü olduğuna inandığınızı biliyorum. Yeri geldiğinde bu insanları ve toprakları savunmaya hazır olduğunuzun (ve savunduğunuzun) da farkındayım. Fakat gördüğüm kadarıyla bu ülkenin ve kültür coğrafyasının (doğru ya da yanlış bir şekilde) elinden geldiğince batılı olmaya çalıştığını ve buna rağmen (ve hatta tam da bu sebeple) kendini daha da batmış bir halde bulduğunu (inanıyorum ki) siz de görseniz bile ümitlendiğiniz değerlere aykırı olduğu için başarısızlığı defalarca görülmüş bir formülden vazgeçmemeniz bu ülkedeki birçok üst düzey insanın ortak özelliği ve zaten yaşadığımız sorunların temel sebebi. Çok uzun bir yazı oldu belki, fakat umarım içimi yanlış bir şekilde dökmemişimdir.
Bu arada lütfen eski yazılarınızı yeniden yükleyin. Blogunuzadaki iğrenç kirliliği oluşturan klavye yiğitlerinin de suratlarını kızartmaya devam edin. Özgür hayatınızda başarılar hocam.
Ohooo : ) Bu arkadaşı da kaybetmişiz. Bir kaç yıl önce yazdıklarını okumuş beğenmiştim. Şimdi ise Mahçupyan'ı över hale gelmiş : ) Yazıda kullandığı 200 tane janjanlı kavrama, laf ebeliklerine aldırmayın derim. 70'lerde Fransız sol entelektüeller tarafından dünyanın başına bela edilmiş zehirli bir ideolojik perspektifi yeni keşfetmiş. Bu zehirli perspektifi özetlemek gerekirse, "batı hayın, batı kötü, batı canavar. Afrika'da insan yiyen kabile de, Çin'de kadınların ayaklarını küçük yaşta bezle sararak yamultan kültür de, Bach'ı, Mozrat'ı, Van Gogh'u, Voltaire'i, Newton'u, Einstei'ı çıkartan kültür de aslında aynı. Bizim batıyı üstün görmemizin nedeni batının yaptığı propagandadan etkilenmiş olmamız. Yoksa bunların hepsi farklı anlam dünyaları ve aralarında nesnel hiçbir fark yok. Hatta dünya tarihinde gelmiş geçmiş en aşağı kültür batı kültürü; çünkü bu kültür kendi keyfi ilkelerini doğruymuş gibi tüm dünyaya yaymaya kalktı. Kolnyalizm, sömürgecilik, aydınlanma, Guattari, Deleuze, goy goy, guy guy, zalım batııı!"
ReplyDeleteBir Türk genci daha aşağılık kompleksi ve Fransız saçmalıklarına yenik düşmüş. Kendisi o daha önce 250 defa yazılmış bayat doktorasını bitirince buraya dönüp Ak Parti'de veya benzer bir partide milletvekilliği yapabilir, binbir türlü laf ebeliği ile aslında bizim de muhteşem bir kültüre sahip olduğumuzu anlatabilir. Kendisine hayatta başarılar diliyorum : )
Sorun medeniyeti başkalarından almakta değil de başkalarından aldıklarının üzerine bir şeyler koyamamak ve devam ettirememekte değil midir?
ReplyDeleteSonuçta herkes medeniyeti bir yerlerden almadı mı? Mısır, Mezopotamya, Hindistan, Çin hariç.
(Veya daha doğrusu Nil, Dicle-Fırat, İndus-Ganj, Sarı Nehir dersek nasıl ortaya çıktıklarını da açıklamış olabiliriz.
Fakat bir de bunlardan ayrı gelişen Aztek, İnka, Maya gibileri de var. Bunlar ayrı bir kıtada, bütün diğerlerinden etkilenmeden ortaya çıkabilmişler ise medeniyetin başlangıcını ve yayılmasını sözkonusu nehirlerle açıklayan görüşte eksik bir şeyler yok mudur?
Yine de, insanlığın bugünlere gelebilmesi esas olarak bu medeniyetler sayesindedir diyebiliriz. Kağıdın Çin'den, "sıfır"ın Hindistan'dan yayılması gibi iki örnek bile bunun kanıtıdır. Sadece çivi yazısı-papirüs-parşömen ve Roma rakamları ile nereye varılabilirdi ki?)
Sayın Dahi "Adsız2"
Delete"Yine de, insanlığın bugünlere gelebilmesi esas olarak bu medeniyetler sayesindedir diyebiliriz. Kağıdın Çin'den, "sıfır"ın Hindistan'dan yayılması gibi iki örnek bile bunun kanıtıdır. Sadece çivi yazısı-papirüs-parşömen ve Roma rakamları ile nereye varılabilirdi ki?)"
Mantğınız şahane! Zekanız daha da şahane!
Atatürk haklıymış "Bir Türk Bin Nobele Bedelmiş!"
Siz herşeyi ispat edebilme mantığını keşfetmişsiniz! İspat edeceğini varsayarsan, ispat kendiliğinden olur! Siz hemen bir nazarlık boncuğu alıp takın.
Bugünkü insanlığa ne daha çok yaklaştırırsa o daha iyi.
Kağıt ve sıfır bugünkü insanlığa çivi yazısı-papirüs-parşömen ve Roma rakamlarından çok daha yaklaştırdı.
O halde hem kağıt ve sıfır hem de bugünkü insanlık, yani siz ve benzerleriniz daha iyi. Maşallah!
Hatta dün evvelki günden daha iyi çünkü bugünkü insanlığa daha yakın! Hatta siz benim bu cevabımı aldığınızda hem siz hem dünya daha da iyi olacak!
Zaman bile tek yönlü. Hep bugünlere doğru akar! Hep daha iyiye yaklaşır!
Allah seni Erdoğan ile Atatürk'e bağışlasın.
Değerli Sevan Nisanyan, Bilirsiniz, İnsan düşünen varlıktır. Elbette, bilgi-deneyimi derecesinde. Yaşamda başarılı olmak; kişinin kendi yaşamını (düşünebildiği-hedefleyebildiği ölçüde) başarabilmesi ile doğru orantılır. Yaşamla-kendimizle-şartlarla inatlaşarak, boğuşarak başarılı olabilir miyiz? Nasrettin Hocanın kuyudaki Ay'ı kurtarma hikayesini bilirsiniz, Hoca, kuyudaki Ay'ı kurtardığını zanneder, gerçekte Ay'ı kurtarmamış, kurtardığı zannederken kafasını yarmıştır! YKB, yayınlarından; "Özel Hayatın tarihi"ni bilirsiniz, orada, Avrupalı insanların asırlar içerisinde nasıl çabaladıkları, bugüne nasıl gelebildikleri anlatılır. Neticede onlarda her medeniyet mensupları gibi (Herhalde uzakdoğululara yerlerini bırakarak) Osmanlılar gibi köşelerine çekileceklerdir. Burada aslolan, insanın, insana ne verebildiğidir. (Batı) İnsanı kişisel değerleri ile değil, insan olarak değerlendirmiş midir? İtalyan düşünür Tommaso Campanella'ya bakarsak, İnsanlık sınavında Osmanlılar bir adım önde olmalıdır. Özetle: İnsanı merkezine alan (her değer) benim başımın üzerindedir. Amatör yazılarımda, yazdıklarınızdan yararlandığımı belirterek teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalınız.
ReplyDelete