Friday, October 5, 2018

Bilme eylemine dair - 2


Dünkü yazının devamı

Latince bir başka ilgili fiil informare. Forma yani “biçim” sözcüğünden türetilmiş. Asli anlamı “biçim vermek” veya “biçim almak”. Derivatif anlamlarından biri “bir şeye dair aklında bir fikir oluşturmak”. Lewis & Short to form an idea of a thing, to represent demiş. Fiil adı informatio, "conception, idea". Bir fikrin akılda temsili.
İngilizce to inform fiili için OED dokuz ayrı anlam vermiş, ama günümüzde egemen olanı açık ara “5. To impart knowledge of some particular fact or occurrence to (a person); to tell (one) of or acquaint (one) with something; to apprise.” Veya dönüşlü to inform oneself biçiminde “6. To gain knowledge, instruction, or information; to acquaint oneself with something; to get to know, to learn.Information neymiş? “2. The action of informing; communication of the knowledge or ‘news’ of some fact or occurrence; the action of telling or fact of being told of something.” ve “3. Knowledge communicated concerning some particular fact, subject, or event; that of which one is apprised or told; intelligence, news.” Dikkat ederseniz burada önce kafamızda bir fikir, idea oluşturuyoruz. Sonra bunu birine iletiyoruz, ya da biri bize iletiyor. Enformasyon olan bilgi kafamızın içinde ham bir algı olmaktan çıkmış, anlatılır ve iletilir bir şey olmuş, insanlar arasında gidip gelebiliyor.
Bu kavramın da Arapça karşılığı mevcut. Xabara, çeşitli anlamlarının yanısıra,“bilmek, özellikle bir şeyin içyüzünü bilmek”.  Masdarı xabar “bilgi”, özellikle sözel bir çerçeveye oturmuş, anlatı haline gelmiş, dolayısıyla çoğu zaman bir başkasından aktarılmış, ya da bir başkasına aktarılacak bilgi. Bildiğimiz haber. Lane’e göre “Information; a piece of information; a notification; intelligence; an announcement; news; tidings; a piece of news; an account; a narration, or narrative; a story.” 14. yy’da yaşayan Fayum’lu Ebül Abbas’ın ünlü Misbahu’l-Münir sözlüğü “what is related from another or others, and talked of” diye bilhassa şerh düşmüş.
Information technologies deyimini Türkçeye haber teknolojileri diye çevirebilir miydik? Çeviremezdik sanırım, çünkü haber sözcüğü modern devirde yazılı (ve sonra görsel) medya ile fazlaca özdeşleşti. “Ay haberin var mı kardeş” ve “gaipten haber almak” deyimlerindeki anlamı kenarda kaldı. Bilişim iyi mi? Orijinal. Information kavramının bir yönünü - ama sadece bir yönünü - iyi vurguluyor: bilmenin işteşlik hali, karşılıklı bilme-bildirme eylemi. Lakin “kafada temsil edilen bilgi, sözel çerçeveye konmuş bilgi” kısmını pek karşılamıyor. O bağlamda, mecbur, yorgun eşeğimiz bilgi’yi işe koşmaktan başka çaremiz yok. Give me some information = biraz bilgi veriniz. Tr. bilgi = Ar. ilim, irfan, haber = İng. knowledge, information.
*
Biraz da spekülatif alana adım atalım isterseniz. İlla doğru olmasa da zevklidir.
Xabara fiilinin farklı anlamları var dedik. Neymiş bunlar? “Toprağı sürerek yumuşatmak” ya da “su birikmesiyle toprak özlenmek.” Ayrıca “yemeğe yağ eklemek”. Ayrıca “dişi deve sütlenmek.” Kel alaka, belli değil. Ayrıca xabr ve uzun a ile xabār “suyun birikerek yumuşattığı toprak” ve “bir tür yumuşak meşin su tulumu”. Xubara “yağ ve et suyuyla yumuşatılmış ekmek yemeği, papara”.
Sözlükteki bir sonraki maddeye gözümüz takılıyor: xabara خبر, ardından bir nokta farkıyla xabaza خبز. Sami dillerinde r ve z akraba seslerdir, birçok kelimede birbirine karışırlar. Türkçede de öyle değil mi? Semir-mek derken dilin ucunu bir milim arkaya çekin, semiz elde edersiniz. Gör-mek’ten göz, kudurmak’tan kuduz vs.
Xabaza ne demek? “Hamur yoğurmak, ekmek yapmak”. Xubz “(mayalanmamış) hamur topu, ekmek”. Xabbāz “hamurcu, ekmekçi”. Buradan bakarsak “yumuşak ve cıvık toprak” uyar. “Yağlı sulu ekmek bulamacı” uyar. “Yumuşak meşin tulum” uyar. Devenin az dolu memesinin kıvamı da uyar tahminimce. Ya peki haber uyar mı?
Aklımıza Latince forma ile eş anlamlı olan diğer bir sözcük, figura geliyor. Fiil kökü fingere: “eliyle şekil vermek”, “hamur yoğurmak”, “çömlekçi balçığı yoğurmak”. Eski zaman insanlarının yaptığı kilden figürleri düşünüyoruz. Ekmeğe benzemez değil. Ayrıca fiilin derivatif anlamları “To form by instruction, to instruct, teach, train; to form mentally or in speech, to represent in thought, to imagine, conceive, think, suppose”: kafasında canlandırmak, düşünmek, kavramak... İngilizce to figure out: “kavramak, kafada netleştirmek”. Asıl kök fig-, perfekt hali fixi, fixus, fiil adı figura.
Ham algıyı kafanda hamur gibi yoğuruyorsun, biçim veriyorsun. Haber oluyor, information oluyor. Anafikir bu sanırım.

19 comments:

  1. çok ilginç bir yazı.

    yeterince geriye gidersek bütün diller bir kaynaktan gelmiş olabilir mi? bu yüzden mi figura-informare ve xbz-xbr benzerliği var? hint-avrupa dillerini konuşanlar ve sami dillerini konuşanlar birbiri ile iletişim halinde olduğu için zamanla mı oluşmuş?

    جبر - خَبَر arasında bir bağlantı olabilir mi?

    ReplyDelete
  2. "Information" kelimesin Türkçe çevirisi "haber" olmalı (ama olamıyor), tamam... Öte yandan, bu kavramın öz Türkçe karşılığını da merak etmiyor değilim. Yani, eski Türkler buna ne derdi, ödünç kelimelerimiz olmasa biz ne derdik; sadece fikir jimnastiği… Gelgelelim, Türk dilinin en azından bizim Oğuzca kolundaki dallanma geçmişinde sanırım bu kompleks kavramı oluşturacak denli gelişmiş bir yerleşik medeniyet olmamış. Olunca da Arapçadan almışız. Belki bizimle ayrı kollardan yürüyen Uygurcada, Çağataycada filan vardır, bilmiyorum. Uzun süreli yerleşik bir yazı kültürü gerektiriyor çünkü… Figure kelimesinin Oğuzca karşılığı, aklıma gelen: "yoğurmak". Ve bizim "aklımda bir şeyler yoğruluyor" gibi edebi bir cümle kurup bunu dile mal etmemiz; Arapça hazır kelimelerin verdiği zihin tembelliğinden kurtulmamız bayağı geç zamanlarda oldu (evet burada biraz Cumhuriyet ve Dil devrimi övücülüğü yaptım); tabi hâlâ böyle bir kelimemiz yok ve hâlâ öz Türkçe diye köksüz, basiretsiz saçmalıklarla uğraşıyoruz. İşin köküne inecek büyük bilgi birikimi sizin gibi belki çok az kişide var, teşekkürler.

    ReplyDelete
    Replies
    1. This comment has been removed by the author.

      Delete
    2. This comment has been removed by the author.

      Delete
    3. This comment has been removed by the author.

      Delete
    4. Giydiğin donuna kadar her şeyin Batı üretimi olduğu sürece yüzde yüz "Öztürkçe" konuşsan ne değişir?

      Geçmişte Kabe'ye gitmiş olan "ümmetçi" hacıların "Osmanlıca"sıyla bugünkü "milliyetçi" hacıların "Türkçe"si arasındaki fark çok mu önemlidir?

      "Kültür" denen şeyin temelini somut üretim-tüketim ilişkilerinde aramak yerine soyut ve tarihüstü bir "ulusallık"ta aramanın bir "yanlış bilinç" olduğunu söyleyerek "Camera Obscura" örneğini vermek için ille de "Marksist" olmak mı gerekir?

      Anadilleri Türkçe, Arapça veya bir Batı dili olduğu halde kendilerini hiçbir "ulus"a ait görmeyen, dolayısıyla "Türk", "Arap" ve "Batı" gibi kimlikler arasındaki çekişmelerde bir taraf tutmayan kişiler ile kendisini Müslüman, Hıristiyan, Ateist, Deist, Agnostik gibi toplumsal inanç gruplarının hiçbirine ait görmeyen, sadece kişisel inançları olan biri arasında ne fark vardır?

      Delete
    5. İyi ki zamanında Özarapçacı akım güç kazanıp;
      "Yunanca sofos kelimesinden türetilmiş sûfî, tasavvuf, mutasavvıf, feylesûf, felsefe, felsefî, tefelsüf gibi yabancı kelime ve kavramları istemiyoruz!"
      ya da;
      "Arapça'da nutk ve kelâm kökleri sadece dil ve konuşmayla ilgili anlamlarda kullanılabilir. Yunanca logos çevirisi olan mantık, ilm-i kelâm ve kelâm âlimi anlamında mütekellim gibi kullanımlar doğru değildir!"
      yahut da;
      "Zend kökünden türeyen Zendîk Maniheist demektir. Bu kökten her türlü sapkın inanç mensubu anlamında zındîk, sapkın inançlılık anlamında zendeka, sapkınlaşmak anlamında tezenduk gibi kavramların türetilmesi yanlıştır!"
      gibi görüşleri benimsetmekte başarılı olamamış.

      Bu arada bu kavramlara değinmişken burada zıtların birliğini de kolayca görebiliriz.
      Birbirlerinin zıddı olan kavramlar birbirleriyle ilişkilidir ve bunlardan biri olmayınca diğeri de olamaz.
      Zend kelimesinden türetilmiş bir zındıklık kavramının benimsenmesi, yani farklı ve muhalif inançların şiddetle yasaklanması olgusu ile sofos kelimesinden gelme sufi, mutasavvıf, feylesof gibi adlar taşıyan farklı ve muhalif inançlar taşıyan kişilerin ortaya çıkması olgusu birbiriyle diyalektik olarak ilişkilidir.

      Delete
    6. "Zındık", "felsefe" gibi din ve yüksek kültüre ait terimlerle, "bilgi" "haber" gibi günlük dilde olması gereken kelimeleri nasıl karşılaştırırsın. Arapçadaki zındık ve felyesof, şimdiki "biyoloji", "radyoaktif", "seküler" gibi kelimeler. Tamam bunlar, o bilimle uğraşan zümrenin anlamasının kafi olduğu kelimeler, geldiği ülkenin dilinde olabilir. Ama bence günlük konuşmadaki çoğu kelime toplumun genel eğitim seviyesi içinde anlaşılabilir olmalı, toplumun kendi öz dilinde olmalı. Toplum zeka seviyesi gibi bir şey bu, bazı kavramlar arasında bağlantı kurarak konuşmalı, yazmalı. Öz Türkçe merakım bundan ibaret.

      Delete
    7. Günlük dildeki kelimeler dediniz de. "Zenci" ve hakaret amaçlı kullanılan "nigger" kelimelerinin Türkçe karşılıkları ne olabilir?
      "Siyah" ve "beyaz" İngilizcedeki gibi kullanılıyor. "Ak" ve "kara" artık kullanılamayacağından bunları Türkçe sayabiliriz. Zenci de Türkçeleşmiştir diyebiliriz. Peki İngilizce nigger gibi aşağılayıcı anlamda bir zenci kelimesinin Türkçesi yok mudur? Ayrıca İngilizcede de zencinin karşılığı yok mu acaba? Yani "black", "Afro-American" gibi doğrudan zenci anlamı vermeyenlerin ve aşağılayıcı anlamdakilerin dışında?
      Bir de şöyle bir şey aklıma geldi. Türkçede zenci yerine önceden siyah kelimesi yaygınlaşsaydı muhtemelen zenci de bu nedenle nigger gibi küçültücü bir anlam kazanırdı. Sn.Nişanyan da bir yazısında dil eşanlamlıları sevmez, eşanlamlılardan biri mutlaka farklı bir anlam kazanır demişti.
      Tabii şunu da hesaba katmalı ki Türkiye veya Türklerin yaşadığı coğrafyalarda kayda değer bir zenci nüfus olmadığından bununla ilgili kelime ve kavramların yaygınlaşmaması doğaldır.
      Buna benzer bir örnek verebiliriz. Türk toplumunda tıpkı "zenci" gibi bugün bile nadir rastlanan ve bir "yüksek kültür terimi" (en azından Türkiye'de!) olan "duygusal bağlılık olmaksızın düzenli cinsel ilişkiye girilen partner"in Türkçe karşılığı olmadığından başka bir dilden alınması gibi. Bu yüzden de Sn.Nişanyan "Yeni bir toplumsal olguya yakıştırılan adın "Türkçe" sayılmaması için hiçbir tutarlı gerekçe gösterilemez." diye not düşmüş:
      http://nisanyansozluk.com/?k=fuckbuddy
      Bu arada bu tanımla ilgili eklemek istediklerim var. Buna "duygusal bağlılık olmaksızın" yerine "kıskançlık olmaksızın" demek daha doğru olmaz mı? Sonuçta burada da duygusal bir yakınlık sözkonusu. Zaten insanlar bunu duygusal bir bağ olmadan yapamazlar pek. Tersi genellikle taraflardan birinin rızası olmadığı veya para karşılığı alındığında olmaz mı? Ayrıca bu kelimeyle tam neyi kastediyorlar bilmiyorum fakat benim anladığım olay "cinsel ilişkiye giril"meyi kapsasa da "o" değildir.

      Delete
    8. Zenci sıfatının Türçede herhangi bir olumsuz çağrışımı olduğunu sanmıyorum. Bir ideolojik bagajı olan negro sözcüğüyle irtibat kurulup aforoz edilmesi yersiz özentidir.

      Delete
  3. Sevan bey

    Son zamanlardaki siyaset ve felsefe tartışmaları başınızı çok ağrıtmış olmalı,yeniden biraz etimoloji ve linguistiğe dönmeniz güzel.Türki diller ve terimlerinin etimolojisiyle ilgilenmeyi sevdiğinizi biliyorum.Size bu konuyla ilgili İngilizce makaleler atacağım,üstelik bunlar konuya farklı bir bakış açısıyla bakıyor ve içinde tarih,coğrafya ve arkeolojide var.
    Yazıları okuduktan sonra yorumlarınızı ve sorularınızı paylaşmanızdan memnun olurum.

    http://archive.is/Kt533

    http://chuvashlar.blogspot.com/2012/10/the-origins-of-bulgaro-turkic-languages.html?m=1

    http://chuvashlar.blogspot.com/2012/10/the-lexicostatistics-and_7.html?m=1

    http://chuvashlar.blogspot.com/2012/10/the-internal-classification-migration.html?m=1

    İyi okumalar.

    ReplyDelete
  4. Etimolojiden ırkçı bir atlamayla dillerin kıyaslanmasını yapmayı anlamadım. Okuduğum Türkçe 'blog' veya sitelerin hepsinde aşırı bir ırkçılık çok yaygın. Tabii bu sadece eğitimden geçmişler arasnıda ciddiye alınır bir sorun.
    Bütün dil bilimcileri, her dilin mükemmel ve bütün olduğunu, ait olduğu kültürün materiyel, düşünce ve toplumsal yaşamını tam ifade etttiğini söylerler.
    Bu sitedeki ırkçılık gerçekten rahatsız edici. Kendilerini devamlı zengin Batı ile kıyaslamak saplantısı bana iğrenç geliyor.
    "By a strange inferiority complex of europeenne culture, to speak in honorable terms of an archaic culture, to present the coherence of its ideology, the nobility of its humanity, while avoiding to insist on the secondary or aberrant sides of its sociology, of its economy, of its hygiene is to runs the risk of being suspected of evasivenes, indeed of obscurantisme. This inferiority complex is historically understandable. Since almost two centuries, the European scientific spirit furnished an unprecedented effort to explain the world, in order to conquer it and to transform it.
    On the ideological plane, this triomphe of the scientific spirit translated itself not only by the faith in the infinite progress, but also by the certainty that more one is "modern ", more one approaches the absolute truth and participates more fully in human dignity. Now, since some time, the researches of the orientalistes and ethnologues showed that it existed, and it exists still, highly esteemed societies and civilizations that, although not claiming scientific merit (in the modern sens of the term), nor any predisposition for the industrial creations, nevertheless had elaborated perfectly valid metaphysical and moral systems, and even economy.
    But it is evident that a culture as ours that engaged itself heroically in a path that she consider not only the best, but the only one worthy of an intelligent and honest man; a culture that, to nourish the gigantic intellectual effort that claimed the progresses of the science and industry, had to sacrifice the better of his soul, became excessively jealous of its own values. And its most qualified representatives look at with suspicion all attempts to validate the creations of traditional or primitive cultures. The reality and the grandness of values in such culturs are likely to give birth to doubt in the minds of the representatives of the European civilization: they wonder if their painful work, by the fact that it cannot be considered as the spiritual summit of humanity and as the only possible culture of the 20th century, was worth the efforts and the sacrifices that it necessitated."
    Forgerons et Alchimistes (p.10) : par Mircea Eliade [Fransızca orijinalden çeviri]
    Nişanyan bey "Ama [kapitalistler]onlar olmasa aç kalırdık." der. Batı zenginliğinin kamaştırdığı gözleri ve bulandırdığı beyniyle daha da ileri gidip insanın yeryüzünde yaşamının %99'dan fazlasının açlık içinde geçtiğini yumurtlar. Irkçılığı ile politika bilgisi ters orantılı. Çünkü "açlık" politik bir kavram. Toplumlar (tabii hepsi değil) en fazla son 7-10 bin yıldır politik toplumlar oldular. Daha birkaç yıl önce Güney Amerika'da çıplak ilkellere, 2-3 hafta gezdirildikten sonra, neleri tuhaf buldukları sorulur: Dilenciler. Sayın Nişanyan dünyayı gezmiş ama kendini yanında götürdüğü için dilenciler görmemiş.
    "Ideology works in mysterious ways!"

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yok be idiocy değil, travmatik kişilik bozukluğu. Hepimizde var.

      Ortadoğulu olup da 30 yaşına gelmeden sağlam travma yaşamamış insana zor rastlarsın. Ya ailenden, ya mahalleden, ya dostlarından, ya sevgilinden, ya okuldan, ya işten, ya da devletten illa ki en az bir büyük travmatik darbe alırsın. Pis yerdir Ortadoğu. Batı'da da olur ama buraya göre çok daha az.

      Hep derim, Batı'nın teknolojisi ve bilimi çok mühim değil. Teknoloji ve bilim evrenselleşiyor zaten. Esas Batı'nın kültürünü ve değerlerini almak lazım. Beceremiyoruz o ayrı, sonuçta bin beş yüz yıllık kan, gözyaşı ve ter dolu bir süreçte oluştu o kültür ve değerler. Kısa yol yok gibi.

      Kültürler karşılaştırılmaz geyiğine girmeden net (et clair) olanı görmek lazım: adamlar/kadınlar bizden daha dengeli, daha mutlu, daha neşeli. Dedim ama aklım Trump'a gitti. Ortalamada diyeyim bari.

      Bir ütopya olmaktan çok uzak tabi Batı. Ama buralardan daha iyi. (İlkellerden de daha iyi. İnanmayan 20 yaşında diş çürümesinden ölen ilkelin anasına sorsun) İntihar oranları, yalnız kalmış Batılı, su istesen vermez vicdansız güç manyağı gibi urban mythlerle ilgilenmiyorum. İlgilenen çok ama. İsteyen çekinmesin yazsın.

      Delete
    2. Köroğlu'na
      Sizce bir tarafta "Batı kültürü", diğer tarafta "Doğu kültürü" veya başka kültürler mi vardır, yoksa evrenselliğini belirttiğiniz bilim ve teknolojide olduğu gibi bir "Dünya kültürü" mü?
      Örneğin;
      Philosophy, Platonic, Satanic, Roman, Damascus, Alexandria, Córdoba, Hagia Theologos, Mylasa, August, Elijah, Coffee, Michael ve Jordan "Batı kültürü"ne,
      Felsefe, Eflatunî, Şeytanî, Rumî, Dımaşk, İskenderiye, Kurtuba, Ayasuluğ, Milas, Ağustos, İlyas, Kahve, Mikail ve Ürdün "Doğu kültürü"ne aittir,
      dememiz ne kadar doğru olur?

      Delete
    3. Adsız,

      Evrensel bir insan var. Dediydim: İnsanlık nüfus darboğazlarından geçti. Yok olmanın eşiğinden döndü ( https://en.0wikipedia.org/wiki/Population_bottleneck) Dolayısı ile insan türünün bireyleri arasında genetik farklılık çok düşük. Hardwired doğduğumuz için bir çok temel içgüdümüz ve davranış biçimimiz şempanzelerle bile benzer ( https://www.washingtonpost.com/news/speaking-of-science/wp/2015/04/21/chimps-given-human-rights-by-u-s-court-for-the-first-time/?noredirect=on&utm_term=.d4272b9fdbc6 )

      Ancak Afrika'dan çıktıktan sonra Avrasya'daki bozkırda yaşayan insan, Mezopotamya'da sulak ovada yaşayan insan, Kongo yağmur ormanında yaşayan insan farklı problemlerle karşılaşmış ve çözmek için farklı yöntemler geliştirmiş.

      Yetmemiş neolitik devrim olmuş. 20-150 kişilik gruplarda yaşamak üzere hardwired olan beynimiz kendini binlik, yüzbinlik, milyonluk gruplarda bulmuş. Bununla başetmek için yöntemler geliştirmiş. Bu yöntemler coğrafyaya ve iklime göre değişmiş.

      Kültürler oluşmuş. Evrensel kültür alt seviyede var, üst seviyede yok. Renk paletine benziyor kültür atlası. Spesifik renklerin nerede bitip nerede başladığını bilmiyorsun. Ama mavi var, yeşil var, bordo var. Açık yeşil, koyu yeşil, kaz boku da var.

      Hangi kültür nerede başlıyor nerede bitiyor keyfi modellemeye bağlı. Benim zihnimde Çin, Okyanusya, Hint, İran, Avrasya, Afrika, ölü Amerikan kültürleri ve Akdeniz kültürü var. Sınırları muğlak. Tayland'ı Çin kültürüne bağlayabilirsin de bağlamayabilirsin de. Mezopotamya'yı İran'a da bağlayabilirsin, Akdeniz'e de. Germenleri Akdeniz'e de bağlayabilirsin, Avrasya'ya da. Böyle gider. Bağlama bağlı.

      Esas: Renk paletinden farklı olarak kültür atlası sabit değil. Sürekli değişiyor, evrimleşiyor.

      Akdeniz kültürü Mezopotamya'da doğan kültürün batıya ve kuzeye yayılırken yerli ve diğer göçmen kültürlerle karışmasından oluşmuş. Evrimleşmeye devam ediyor. Batı Akdeniz kültürü var, Doğu Akdeniz kültürü var (açık mavi, koyu mavi gibi)

      Batı Akdeniz'de Roma'nın yıkılması (rastgele bir başlangıç tarihi olarak 410'da Roma'nın Vizigotlar tarafından yağmalanması diyelim) 1500 yıl sürecek bir süreci tetikledi. Ademi merkeziyetçilik, bireyci ve özgürlükçü kültüre sahip Vikinglerin kilisenin taşıdığı yazılı kültürle buluşması, Kuzey İtalya'da ticaretin patlayıp bankacılığın ve bağımsız kentlerin, kent kültürünün oluşması, Magna Carta, rönesans, keşifler, Amerika altınları, sanayi devrimi, vb diye giden bir süreç. (Eski Yunan'ı unutmadım ama eski Yunan'ı Makedonya ve Roma bitirmişti. Batı Roma yıkılmasa idi, yok olup gidecekti o kültür. Nitekim Bizans ve İslam eski Yunan'ı ezbere tekrarlamaktan öteye gidemedi)

      Çin, Hindistan, İran, Mezopotamya, Mısır matematiğin, teknolojinin, düşünme pratiğinin doğduğu büyüdüğü yerler olmasına rağmen buraların hepsi durağan bir kendini tekrarlama döngüsüne düştü (bence sebepleri coğrafya, iklim ve merkezi devlet)

      Batı Avrupa ise, Akdeniz kültürünün devamı olarak Doğu Akdeniz ile aynı kaynaklardan besleniyorsa da durağanlık döngüsünü aşıp eski kavramların üzerine yepyeni kavramlar üreten bir sürece girdi. Bu "Batı Avrupa deneyimi" unique. Neolitik devrim kadar önemli bir aşama bence insanlık tarihinde.

      Delete
    4. Köroğlu,
      Mahlasınızdan erkek olduğunuz şüphe götürse de "İlkellerden de daha iyi. İnanmayan 20 yaşında diş çürümesinden ölen ilkelin anasına sorsun." lafınızda annelerin tarih boyunce çektikleri yerine oğluna ağlamasını çağrıştırmanız sizin erkek olduğunuzu iyice kanıtlar. Tarihsel ve bilimsel nesnel bilgi yerine his sömürüsü yapmışsınız. Antropolojik derslerime davet etmem uygun ama onun yerine birkaç antropolojiye giriş kitapları okumanız daha münasip. Antrpoloji, inanışınızın, bilimsel anlamda,tam tersini gösterir.
      Hergün medyada sık sık çıkan haberlerden birinin kısa özetine bir baksanız da yetebilir. Haberin aslı kadınların uğradıkları fiziksel ve cinsel tecavüzlere karşı Nepal'de başarılı bir programla ilgili.
      Birçok ülkelerde aile içinde kadınlara karşı cinsel taciz ve şiddet göz ardı edilir. Tecavüze uğrayan kadınlar genellikle hastanelere giderler ama devletler sağlık hizmetlerinde bu tür sorunlara eğilmedikleri gibi özel hastanelere de müdahale etmezler. Raporlara göre bu tecavüzlere uğramadan dolayı hastanelere gelenler astım ve diyabet kadar yaygın. Dünyada, kadınların yaklaşık üçte biri fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmaktalar.
      Bu sadece gelişmekte olan ülkelerde değil. ABD'de kadınların % 32'si fiziksel şiddet ve % 16'sı cinsel şiddete; Danimarka'da kadınların üçte biri ve İngiltere'de % 30 maruz kalırlar.
      Daha da kötüsü, şiddet, kadın sağlığı üzerindeki çok derin etkiye ve uzun süreli ruhsal sorunlara neden olur.
      ABD'de, eşten gelen şiddet her yıl 2 milyon yaralanma ile sonuçlanmakta, obezite ve sigara içmekten daha büyük bir sağlık sorunudur. Kronik ağrı, astım, uyku zorluğu, irritabl bağırsak sendromu, kalp hastalığı, diyabet, inme ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara yol açar. Şiddete maruz kalan kadınlarda, intihar riski daha yüksek ve depresyon, anksiyete, panik atak ve travma sonrası stres bozukluğu hayli yaygın. Sağlık merkezlerine bu çeşiti şiddete maruz kalan kadınların sayısı diğer hastalıklardan 2,5 kat daha fazla. Kadın cinayet kurbanlarının % 40'ı faili erkek eşleri.

      Delete
  5. Sayın Nişanyan
    Yazılarınızda çok derin bir ortak nokta var.
    Biliyorsunuz ama anlamamışsınız. Örnekle çok ama bu yazının hemen başlangıcından bir örnek vereyim.
    " Latince bir başka ilgili fiil informare. Forma yani “biçim” sözcüğünden türetilmiş. Asli anlamı “biçim vermek” veya “biçim almak”. Derivatif anlamlarından biri “bir şeye dair aklında bir fikir oluşturmak”."

    Ne var ki, informer aynı zamanda in-former - yani biçimlendirmek, yani beyin yıkamak.
    Buz dolabının ne olduğunu bilmeyenin buz dolabını alması için onu önce in-former etmek gerekir.
    Hatta bunun çok şahane bir örneği olmuş bir olay.
    Bir Eskimo 1-2 hafta New York'da gezdirildikten sonra neleri ilginç bulduğu sorulur. Eskimo hiç bir şeyi ilginç bulmamış gibi görünür. Bir daha sorarlar yine aynı tavır. Bir daha, bir daha, nihayet kızarlar. Eskimo birden canlanır:
    "Evet, evet, bir cam arkasında bir beyaz ayı gördüm", der.
    Gei kalan ve sizler gibilerin ağızlarını sulandıanlar Eskimo için anlamsız fuzuliler.
    Demek istediğim şu:
    Bilginiz tamam da, eleştiri ruhunuz sıfır.

    ReplyDelete
  6. Kültür/hars kelimesinin "ekin" anlamına, mantık kelimesinin ise "konuşma" anlamına gelmesi, "kültür"ün olmadığı yerde (sadece) ekip-biçmenin, "mantık"ın olmadığı yerde ise (sadece) konuşmanın olduğu anlamına gelir.

    Başka bir deyişle, "kültür"süzler sadece ekip-biçerek yer-içerler, "mantık" yoksunları ise boş konuşurlar.

    ReplyDelete