Sunday, October 13, 2019

Çocuğunuza kitap okumayı nasıl sevdirirsiniz

Prof. Dr. Bengi Semerci'nin ''Çocuğunuza Kitap Okumayı Nasıl Sevdirirsiniz" konulu videosunu seyretmek zorunda kalınca aklıma üşüşenler.

https://medyascope.tv/2019/10/13/prof-bengi-semerci-anlatiyor-42-cocuklara-kitap-okumak-nasil-sevdirilir/

1. Çocuklar sahte gülücüğe, kasıntı dile, kasıntı dille kamufle edilmeye çalışılan özgüven eksikliğine olağanüstü hassastır. Prof. Dr. Bengi Hanım benzerlerini birkaç saniyede teşhis ederler. Öğütlerine asla kulak asmazlar.
2. Çocuklar saygı duydukları herhangi bir kişinin örneklediği davranışı kolayca benimser ve taklit ederler. Bu kişi ebeveyn olabilir; amca, hoca, aile dostu olabilir. Öğüte genellikle gerek yoktur. Saygın kişinin mesela kitap okuduğunu, bundan haz aldığını ve en önemlisi, bundan dolayı itibar gördüğünü çocuk derhal algılar. Hemen veya bir süre sonra kendi davranışını buna göre modeller.
3. Kendi kitap okumayan birinin çocuğa “doğru kitap” empoze etmeye kalkışması sahtekarlıktır. Çocuk bunu bilir ve hayat boyu o kitaplardan nefret eder. Buna karşılık saygı ve hayranlık duyduğu birinin okuduğu kitap, Bengi Hanımgillerin dünyasında “doğru” olsun veya olmasın, çocuğun ilgisini çeker; ufkunu genişletir.
4. Çocuğa masal kitabı okumak, normal koşullarda çocukla ilgilenmeyen anne veya babanın ona bir süre yoğun ilgi göstermesi anlamına geldiği için çocuğu mutlu eder. Ancak kitap okuma alışkanlığı üzerinde en ufak bir etkisi yoktur. Çocuğu sevindiren kitap değil, anne ve babanın ilgisidir. Bu ilginin yokluğunda çocuk kendi başına kitap okumayı sevmek şöyle dursun, nefret edebilir.
5. Hangi tür kitaplara ilgi duyacağını, model kişinin ilgi alanlarından hareketle çocuğun kendisi belirler. Bunu öğütle veya yönlendirmeyle değiştirmeye kalkışmak beyhude çabadır; çocuğu isyana ve/veya yalana teşvik etmek dışında sonuç vermez. Model kişinin okumadığı kitapların kendisine dayatılmasını çocuk ikiyüzlülük olarak algılar ve tepki gösterir.
6. “Çocuk kitabı” olarak pazarlanan resimli ürünler orta sınıf ebeveynin çocukla birkaç dakika vakit geçirmesini tevik edecek bir araç olarak tasarlanmıştır. İlgi gösterme vesilesi olarak yararlıdır. Ancak tutku ve saplantı yaratmayan herhangi bir faaliyetin çocuğun duygusal veya zihinsel gelişimine bir faydası yoktur.
7. “Kitabın dilini çocuğun gelişim dönemine uyarlamak” fikri çocuğu sahte ve aşağılayıcı bir kalıba hapsetme arzusundan ibarettir. Çocuklar çeşitli dilleri ve alt-dilleri olağanüstü hızlı öğrenirler. İstek ve heyecan olduktan sonra herhangi bir ilkokul öğrencisi hacker argosunu, Japon çizgi romanlarının dilini, Kuran ve tarikat jargonunu veya – bu satırların yazarı gibi – Ferit Namık Hansoy’un Jules Verne çevirilerindeki ağdalı Osmanlıcayı birkaç haftada sular seller gibi söker. Ebeveyninin kendisine uygun gördüğü dilden farklı bir dile veya dillere hakim olmayı büyük bir gurur vesilesi sayar.
8. “Çocuğu korkutan, sindiren” kitaplardan uzak tutmak düşüncesi, keza, çocuğu aşağılamak ve vasatlığa mahkum etmektir. Deneyimlediğim kadarıyla özellikle erkek çocukları korkutucu, tüyler ürpertici, iç gıcıklayıcı anlatılardan hoşlanırlar. Ebeveyn bunları uzak tutmaya çalışsa da arar, bulur ve bulamazsa üretirler. Bu tür anlatılar gerek hayal gücünü geliştirmede, gerek çağdaş orta sınıf kültürünün steril ufuklarının ötesini kavrayabilmekte son derece yararlıdır.
9 Çocuk doğduğu andan itibaren evin içinde kitaplar olsun, ebeveyn kitapları bilsin tanısın, onlarla iletişim kursun... doğru tavsiyelerdir, ancak Türkiye koşullarında gerçekçi değildir. Türkiyede okuma alışkanlığına sahip insanların büyük çoğunluğu bu alışkanlığı ebeveynden değil, öğretmen, din adamı veya yerel çevrede “bilge” sayılan diğer kişilerden edinmiştir. Buna karşılık çocuklarına bir program dahilinde okuma alışkanlığı kazandırmaya çabalayan orta sınıf ailelerinin büyük çoğunluğu bu konuda başarısız kalmıştır. Zira çocuk öğüte değil rol modeline kulak asar, ve rol modelinin iç yüzünü genellikle ebeveynden daha iyi teşhis eder.
10. Bu devirde kitap oku(t)manın faydası kalmış mıdır? Bence kalmıştır. Bir kere görsel ve sanal medyaya oranla soyutlama düzeyi daha yüksek bir mecradır. Daha uzun soluklu ilgi yoğunluğu gerektirir.
Fakat daha önemlisi bunlar değil başkadır. Çocuğun kendi yaş grubundaki “herkes gibi” olması marifet değildir. Kişiyi yaşam boyu sürecek vasatlığa ve alışılmışın dışındaki durumlara karşı korkaklığa mahkum eder. Kitap okumak ise, özellikle Türkiye koşullarında, çocuğun “herkesten farklı” olma azminin – ve cesaretinin – göstergesidir. “Ben diğerleri gibi değilim” diyebilen çocuk, günü geldiğinde kutunun dışında durabilecek, topluma yeni bir bakış açıları sunabilecek alışkanlığı edinebilir. Bu yüzden canla başla teşvik edilmesi gerekir.

17 comments:

  1. Son paragrafı çok sevdim. Kendi hayatımda karşılığı var:
    Lise 2'deyken okula gidip geldiğim banliyö treninde Franz Kafka'nın "Şato"sunu okurdum. Bir taraftan da, treni dolduran mensucat işçilerine ters ters bakar, "Bu ayılar bu kitabı okumaz. Zaten okusalar da anlamazlar" diye düşünürdüm.
    Oysa kendim de bir şey anlamıyordum. Sonra inat edip tekrar okuyordum.
    Hâlâ, ilk okuyuşta kendini teslim eden kitaplardan pek hoşlanmam.
    Hiç bir şey anlamasam da avangart kitaplara bayılırım.
    Kimsenin bilmediği, yanaşmadığı kitapların arasında kaybolmakla, hiç kimsenin ayak basmadığı balta girmemiş bir ormanda yaşanan soluk soluğa macera duygusu arasında ne fark var ki?

    ReplyDelete
    Replies
    1. şöyle bi fark var mesela:
      ormanda yılan sokar ölürsün. kitap okurken o risk belirgin ölçüde daha azdır.

      assfaasafadfdsfasfasdf

      Delete
  2. 'Zaman ayıramamak', 'vakit bulamamak' meseleleri, geçmişte her ne kadar 'sudan bahaneler' olarak lanse edilse de; bugün gerçekliği arttı.

    24 saatin ekseriyeti para kazanmak için çalışmak olan bir mekanizmanda, pek çok insan istese de kitap okuyacak enerjiyi ve zamanı bulamıyor.

    'Kitap okumak' gibi maliyet anlamında nispeten düşük bir aktiviteyi bile, 'işinle & mesleğinle ilgili kitapları ve 'personal development' kitaplarını oku, diğerlerini boş ver' dayatması çerçevesinde (enerjisi ve zamanı kalmışsa) yapmaya uğraşıyor.

    Victor Hugo'nun, Charles Dickens'ın, Herta Müller'in, Mithat Cemal Kuntay'ın kitaplarındaki uzun uzun betimlemeler üzerine düşünüp, beyninde canlandırmaya çalışacak istek ve sabır kalmadı insanlarda.

    Kısa,

    Öz (ve 'özet'),

    'Sonuç odaklı',

    'İşte, ofiste, fabrikada, bankada performans arttırıcı' olması istenen kitaplar yaygınlaşıyor.

    'Bütün bu tıkanıklığın sebebi kapitalizm. Kapitalizm kalksa; her şey düzelecek, insanlar kitap da okuyabilecek...' kolaycılığına kaçacak bir cevabı yok bunun.

    Sizin cevabınız nedir Sevan bey?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yeni bir şey değil ki? Eskiden de kölelerin kitap okumak gibi lüksleri yoktu. Şimdi de yok.

      Delete
    2. Kapitalizm köleliği derinleştirip yaydıkça liberallerimiz de köleliği kanıksama yönelimine girmiş görünüyor. Oysa hürriyeti küçük bir azınlığın lüksü olarak gören anlayış Orta Çağ'ın aristokrat anlayışıdır ve liberalizmle ilgisi yoktur. Kapitalizm yeni bir Orta Çağ'ın kapısını açtıkça liberalizmi artık taşıyamaz hale geliyor ve sessizce tasfiye ediyor.

      Madem köle yığınların kitap okuma lüksü zaten yok idi o halde yazınızın başlığını ''Zengin çocuklarına kitap okumayı nasıl sevdirirsiniz?'' koymayı düşünmez misiniz Sevan Bey?

      Delete
  3. 5 yaşında bir oğlum var. Yazdıklarınız çok değerli. Teşekkür ederim.

    ReplyDelete
  4. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. 6 Yasında oğlum için deneyeceğim.

    ReplyDelete
  5. Bir aydın dil bilmese de olur, çok kitap okumasına da ihtiyaç yok. Yeter ki ana dilini gerçekten bilsin. Kelimeleri şecereleriyle tanısın. Asıl olanları âdilerinden ayırsın. Karanlık kelimeler vardır, arılar gibi vızıldayan kelimeler. Taşıdıkları hiçbir düşünce yoktur, kimse tarafından anlaşılmazlar. Ama yine de herkesin ağzındadırlar. Onlar için yaşanır, onlar için ölünür: Hayalimizin rengine bürünürler. Göremeyiz onları, pusudadırlar. Ve bir atılışta parçalar bizi. Dilimizin her kelimesi başka bir dilden gelmiştir. Nice ülkeler dolaşmıştır bize gelinceye kadar. Ciddi olarak okumak isteyen Yunan alfabesini öğrenmeli. Her dilden lügatlar bulunmalı kütüphanemizde. Okuduğunuz metinde hiçbir karanlık kelime kalmamalı.„“Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Bizi helâk eden ne ahlâksızlık, ne bencillik, ne kafamızın ağır işlemesi. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz. Hoca tanımadığımız için yardım görmemize imkân yok.

    -John Ruskin [Sesame and Lilies kitabından(Cemil Meriç tercümesi)]

    ReplyDelete
    Replies
    1. Adın John Ruskin ise ve anadilin İngilizce ise tabi "aydın dil bilmese de olur. Bu devirde EN AZINDAN İngilizce bilmeyen biri ancak proleter olabilir.

      Delete
  6. Abi devamlı kitap satın alıp okumamakla ilgili düşüncelerin neler? Burdaki pain point neden kaynaklanıyor sence? Nasıl üstesinden gelinebilir?
    vesselam.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Türkçe kitapların %98'i çöp. Okun(a)maması normal.

      Delete
    2. kalan %2'nin %75'i de yaşar kemal'e aittir kanımca.

      Delete
    3. Kitap fetiş bir ürün, dokusu, ağırlığı, rengi, aidiyet hissi vs. onu çekici kılıyor, sahip olma güdüsünü tetikliyor. "Kitap yalnızca okumak için alınmaz" minvalinde bir söz de vardı ama kim demiş hiç hatırlamıyorum.

      Diğer taraftan, yazıda bahsedilen "rol modeli taklit etme" çocuklukla sınırlı kalmıyor elbette, yetişkin bireyler de dahil oldukları cemaatin envanterinde ne varsa ediniyorlar. Okuma maksadı vardır şüphesiz, fakat çoğunlukla kimliği pekiştiren nesneleri edinip, taklit edilen modelin bir simülasyonunu kurmakla sınırlı kalıyor. (simulakr böyle bir şey miydi?)

      Bir de sanırım "cevap arama" dürtüsünü bastırmak için kitap alınıyor, ama okumak, değerlendirme yapmak vs. emek isteyen işler, e pek bizlik işler değil haliyle. İlk adımın devamı gelmiyor.

      Bir kitapçı olarak gözlemlerim bunlar.

      Türkçe kitapların %98'i de hakikaten çöp, sevgili Nişanyan'a katılıyorum.

      Delete
    4. Eklemeyi unuttum, elimde okuyacak 100 tane kitap var, hala da alıyorum. Kendi kütüphanemi kuruyorum aslında, geçenlerde kim bilir ne zaman merak edip aldığım bir Gödel kitabı gözüme çarptı evde, onun yüzünden üç aydır Ali Nesin'in videolarından matematik öğreniyorum. Neyin ne zaman cereyan edeceği belli olmuyor yani, okuma alışkanlığın varsa öyle üstesinden gelinecek bir problem de değil bu sürekli kitap alma meselesi. Al, bir gün okursun.

      Delete
  7. Aklıma George Bernard Shaw'un sözü geldi: “Make it a rule never to give a child a book you would not read yourself.”

    ReplyDelete
  8. din de böyle ya, çocuksun fatihte yaşıyorsun bakıyorsun saygı duyduğun bütün insanlar inanıyor, namaz kılıyor, sen de yapmak istiyorsun.

    sonra üniversiteye geliyorsun, tecrübeli yeni insanlar karşına çıkıyor, bakıyorsun ki tek yol o değilmiş.

    ReplyDelete
  9. Tespitlerinize de, onları ifade ediş şeklinize de bayıldım :) Yazdıklarınızda hep bir dil lezzeti var, içerikten bağımsız olarak da ne yazsanız okunur. Ellerinize, dimağınıza sağlık.

    ReplyDelete