Osmanlı devletinin son
150 yılında Ruslarla Türkler yedi kez savaştı. Savaşların altısında Türk tarafı
hezimete uğradı. Birinde İngiltere ve Fransa’nın Türkler safında savaşa
girmesiyle Rusya yenildi.
1768-1774
Polonya’da Rus işgaline
direnen Lehli direnişçileri Osmanlı el altından desteklemekteydi. Türk tarafına
kaçan teröristleri izleyen Rus kuvvetleri Balta kentini zaptedip,
Polonyalılarla birlikte şehir halkını da kılıçtan geçirdi. Rusya bu esnada Yedi
Yıl Savaşlarından dolayı mali krizdeydi. Fırsatı gören Osmanlı, Fransa’nın da teşvikiyle
savaş açtı.
Altı yıl süren savaş
çeşitli cephelerde kesin sonuç vermeyen muharebelerle devam etti. Birinci
kumandan Hacı Mehmet Emin Paşa Hotin’de gerçek dışı zafer haberleriyle halkı ve
padişahı memnun etti, fakat işin aslı ortaya çıkınca İstanbul’a getirilerek kafası
kesildi. Yerine geçen Moldovancı Ali Paşa, Moldova’da aldığı esir kadınları
Bursa’da cariye olarak pazarlayarak servet edindiği için bu lakapla anılır.
1770’te Atlantik’ten
dolanarak Ege’ye gelen Rus donanması Çeşme’de Osmanlı donanmasını imha etti.
Bunun üzerine Mora Yarımadasında Rumlar ayaklanarak istiklal davasına
giriştiler. Mısır’da Cin Ali Paşa isyan ederek saltanatını ilan etti.
İmparatorluğun farklı yerlerinde de isyanlar çıktı.
Ruslar Romanya beyliklerini
istila ettikten sonra Tuna’yı aşıp Bulgaristan’a yürüdüler. Fakat her iki taraf
da tükendiği (ve Prusya Rusya’ya mali desteği kestiği) için barışa karar
verildi. Küçük Kaynarca antlaşmasıyla Osmanlı devleti Kırım’ı kaybetti. Ruslar
Karadeniz kıyısında iki liman elde ettiler. Osmanlı’nın Kırım Müslümanları
üzerinde üzerinde talep ettiği “koruma” hakkına karşılık Ruslar da Osmanlı
tebaası Ortodokslar (Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Romenler, Gürcüler) üzerinde “koruma”
hakkını antlaşmaya yazdırdılar. Rusya’ya yüklü bir savaş tazminatı ödendi.
Bu olayı izleyen günlerde
Osmanlı Devleti vilayetleri üzerindeki egemenliğini hemen tümüyle kaybederek yaklaşık
elli yıl süren bir tür yeni Beylikler dönemine girdi. Mısır, Suriye, Küveyt,
Basra, Lübnan, Cizre, Malatya, Adana, Yozgat, Ünye, Lazistan, Manisa, Datça, Girit,
Ege Adaları, Yanya ve başka yerlerde fiilen bağımsız hanedanlar türedi.
1787-1792
Osmanlı’nın içinde
bulunduğu kaotik durum Rusya’da fikriyata öncülük edenlerin büyük hayallere
kapılmasına yol açtı. Çariçe II. Katerina Avusturya ile anlaşarak Balkanlarda
bir Ortodoks devleti kurmayı, daha sonra İstanbul’da Osmanlı hanedanına son
vererek bir Rus prensin hükümdarlığı altında Yeni Roma İmparatorluğu tesis
etmeyi tasarladı. Küçük Kaynarca Antlaşması ile “bağımsızlık” kazanan Kırım’ı ilhak
edip ilk adımı attı.
Kırım’ın işgali İstanbul’da
“halkı” galeyana getirdi; kalabalıklar toplanıp Rus elçiliğini taşladı. Padişah
(Birinci) Abdülhamit – Abdullah Gül’vari bir tarzda – temkinli politikadan
yanaydı. Okuryazar olmayan başbakan Koca Yusuf Paşa ise “milli galeyana istinad
ederek” savaşı tercih etti.
Savaş kararında İngiltere
ve Prusya’nın desteği rol oynadı. Bu iki devlet Osmanlı ordusunun modernizasyonuna
yardımcı olmayı ve mali yardımda bulunmayı taahhüt ettiler. Avusturya Rusya’nın
yanında harbe katılınca, Prusya-İngiltere ittifakının yedek lastiği olan İsveç
de Rusya’ya savaş açtı.
Savaş Osmanlı açısından
hezimetle sonuçlandı. Belgrad ve Romanya düştü. Arnavutluk’ta isyan çıktı. Ancak
Rus komutanı Suvorof tam İstanbul’a yürümeye hazırlanırken Fransız ihtilali
alevlendi, bütün Avrupa savaşa sürüklendi. Bunun üzerine Ruslar acele ile barış
talep ettiler. Belgrad ve Romanya iade edildi, Karadeniz kuzeyinde ufak tefek
yerler kaybedildi.
1806-1812
Napolyon Austerlitz’de Avusturya
ve Rusya’yı ezince Osmanlı ekâbiri Rusya’ya saldırmanın tam zamanı olduğuna
kanaat getirdiler. Eflak ve Boğdan’daki Rus yandaşı beyler bir darbe ile
görevden alındılar. Aynı gün Fransız ordusu Dalmaçya’ya çıkıp Balkanlarda Türklerle
ortak bir harekat hazırlandığı izlenimini verince Rus ordusu iki beyliği (yani
Romanya’yı) işgal etti. Savaş çıktı.
Bu esnada ordu içinde
çöreklenmiş bir örgütle orduyu içeriden ele geçirmeye çalışan bir başka örgüt –
Ergenekoncularla Fetocular – çatışma halindeydi. 1806 ile 1808 arasında bu
gruplardan birinin veya diğerinin desteğiyle bir ayaklanma (Kabakçı Mustafa),
bir askeri işgal ve terör rejimi (Alemdar Mustafa), bir başka ayaklanma
(Babıali Vakası), darbeler ve sokak çatışmaları (Tersane, Tophane, Levent
Vakaları) oldu. İki padişah devrilip öldürüldü; hükümet sarayı, içindekilerle
birlikte patlatıldı. Sırbistan ayaklanarak bağımsızlık ilan etti. Arabistan’da
İbni Suud ayaklanarak Mekke ve Medine’yi ele geçirdi. Muhtemelen hükümet
içinden bazılarının gizli davetiyle İngiliz donanması Çanakkale Boğazı’nı
geçerek İstanbul’u ele geçirmeye teşebbüs etti. Mısır’da İskenderiye kenti
kendi rızasıyla İngilizlere teslim oldu.
1812’de Aziz Ahmet Paşa
kumandasındaki Türk ordusu Rusçuk’ta hezimete uğrayarak teslim oldu. Ruslar tam
İstanbul’a yürüyecekken Napolyon’un Rusya seferinin başlaması üzerine gene apar
topar barış talep ettiler.
1828-1829
Ruslar Yunan
ayaklanmasına destek verip Navarin’de Osmanlı donanmasını yakınca, Türkiye
Boğazları Rus gemilerine kapattı. Bunun üzerine Rusya savaş ilan etti.
Savaş bu kez hızlı gelişti.
7 Mayıs ile 22 Ağustos 1829 arasında Ruslarbir dizi zafer kazanıp Bulgaristan’ı
ele geçirdikten sonra Edirne’yi zaptettiler. Aynı günlerde Ahıska, Gümrü, Kars
ve Erzurum düştü. Türk tarafı barış istedi. Edirne Antlaşmasıyla Osmanlı
devleti Yunanistan’ın bağımsızlığını tanıdı. Karadeniz’in doğu kıyısı da Rusların
eline geçti. Kars ve Erzurum Türkiye’ye iade edildi. Ancak Rus ordusu bu
yerleri bırakırken, Kars-Ağrı ve Erzurum illerinin katliam korkusu içindeki
Ermeni nüfusunu da beraberlerinde götürüp, İran’dan yeni aldıkları Erivan
vilayetine iskan ettiler. Modern Ermenistan’ın ilk tohumu böyle atıldı.
1853-1856
Osmanlı devletinin pek
yakında çökeceğine kesin gözüyle bakan Rusya, Osmanlı mirasını makul ve barışçı
bir şekilde paylaşmak için Fransa ve İngiltere’ye başvurdu. Fakat İstanbul’un
her ne pahasına olursa olsun Ruslardan korunması gerektiğine inanan iki Batılı
güç öneriyi reddettiler. Bunun üzerine Rusya tek başına yürümeye karar verdi. Kudüs’teki
saçma sapan bir olayı bahane ederek savaş açtı. 30 Kasım 1853’te Rus donanması
ani bir saldırıyla Sinop’ta demirli bulunan Türk deniz kuvvetlerini – tıpkı Pearl
Harbor’daki gibi – topyekün imha etti. İzleyen günlerde İstanbul’a Kilyos
tarafından bir Rus çıkarması kaçınılmaz görünüyordu İstanbul bugün düşer, yarı
düşer derken Fransa ve İngiltere bir olup Osmanlı Devleti lehine Rusya’ya savaş
açtılar.
Kırım’da anlamsız bir
katliama dönüşen savaşta Fransa ve İngiltere 120.000 civarında ölü ve 60.000
yaralı, Osmanlı Devleti 45.000 ölü ve 25.000 kadar yaralı verdi. Rusya yenildi.
Paris Antlaşması ile Batılı devletler Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü
garantilediler. Karşılığında devlet bürokrasisi ile hukukun radikal reformlarla
modernleştirilmesini, ekonominin uluslararası ticaret ve yatırıma açılmasını, gayrimüslim
nüfusa eşit anayasal haklar tanınmasını, eğitimin Avrupa standartlarına
getirilmesini talep ettiler. Osmanlı yönetimi 15 yıl kadar – 1871’e dek – bu
taleplere uymaya gayret etti veya eder göründü. Sonra vazgeçti.
1877-1878
1875’te Bosna-Hersek,
ardından Bulgaristan Türk yönetimine isyan ettiler. Osmanlı yönetiminin
isyanları bastırırken izlediği sivil halka yönelik terör ve katliam politikası
Avrupa kamuoyunda büyük tepki topladı. Zamanın fikir babalarından Charles
Darwin, Oscar Wilde, Victor Hugo ve Garibaldi alenen çıkıp Türk vahşetine dur
demek gerektiğini ilan ettiler. Bu esnada Osmanlı maliyesinin iflası da,
Osmanlı tahvillerine yatırım yapmış olan Fransız ve İngiliz sermayedar
sınıfında Türk antipatisinin kökleşmesine yardım etti.
1876’da Sırbistan
çatışmaya katıldı. Osmanlı kuvvetleri Sırpları yenmeye yüz tutunca Avrupa devletleri
ateşkes çağrısında bulundular. Osmanlı çağrıya kulak asmayınca İstanbul’da –
Osmanlı temsilcilerinin katılmadığı – bir konferans toplayıp, beş yıldan beri
tavsamış olan Tanzimat reformlarının bu kez Avrupa devletlerinin gözetim ve
denetiminde yürürlüğe konmasını talep ettiler.
İktidardaki Rüştü
Paşa-Mithat Paşa rejimi tınmadı, konferansın bitmesini beklemeden Meşrutiyet’i
ilan etti, ertesi hafta alelacele Türk tarihinin ilk parlamento seçimlerini
düzenledi. Bu suretle konferans kararlarını baypas edeceğine, olası bir Rus
savaşında İngiliz ve Fransız desteğini – NATO diyelim – alabileceğine inandı. Hesap
tutmadı. Ruslar savaş ilan etti. İngiltere ve Fransa sırtını döndü.
Sonuç Türkiye için yıkım
oldu. Rus orduları Bulgaristan’ı silindir gibi ezip İstanbul kapılarına dayandılar.
Doğuda Kars ve Erzurum yeniden düştü. Balkanlar ve Kafkasya’nın Müslüman
nüfusu, 1876’daki Bulgar mezalimine misilleme olarak, tehcir edildi. Anadolu’ya
batıdan ve doğudan iki milyona yakın mülteci geldi. Onları yerleştirmek için bine
yakın yeni köy ve kasaba kuruldu.
O zamanki adı Ayastefanos
olan Yeşilköy’de imzalanan antlaşmayla Osmanlı devleti fiilen Rus egemenliği
altına girdi. Ancak İngiltere durumdan memnun değildi. Fransa ve Almanya’nın desteğiyle
antlaşma iptal ettirerek Berlin’de yeni konferans topladılar. Ruslar savaş
meydanında kazandıklarını diplomasi masasında kaybetti. Osmanlı devleti bir kez
daha reform sözü verdi. Gayrimüslim toplumlara bu kez eşit anayasal haklar
değil, bölgesel özerklikler vermeyi taahhüt etti.
Elbette bu taahhütlerin
hiç biri yerine getirilmedi.
1914-1918
Birinci Dünya Savaşı’nda
Alman destekli Türkiye hızlı saldırı ile sonuç alabileceğine güvendi. Kars’a
yönelik büyük çaplı bir taarruzla, hem 1878’de kaybettiği illeri geri almayı,
hem de Polonya cephesinde hızla ilerleyen Rusları Kafkasya’da ikinci cephe
açarak zayıflatmayı planladı. Cüretkâr bir plandı. Kötü lojistik ve kötü hava
şartları nedeniyle Sarıkamış’ta hezimetle sonuçlandı. Bunu izleyen aylarda Rus
ordusu harekete geçerek Van, Erzurum, Bayburt ve Trabzon’u kolayca zaptetti. Bu
yerlerde savaştan sonra kurulacak bir Ermeni özerk yönetiminin altyapısını hazırladı.
Ekim 1917’de Rusya’da gerçekleşen
devrim, Rus ordusunun dağılmasıyla sonuçlandı. Alman silahlarının gölgesinde
imzalanan Brest-Litovsk Antlaşmasıyla Türkiye 1878’de kaybettiği üç sancağı
geri aldı. Ancak Enver Paşa bununla yetinmeyerek Mayıs 1918’de Kafkasya
cumhuriyetlerinin tümünü işgale girişti. Ekim ayında Türkiye ve müttefiklerinin
tüm cephelerde eş zamanlı olarak çökmesiyle o macera da hüsrana uğradı.
Dersler
Detayları geçip genele
bakınca çıkan dersler nelerdir? İsteyen istediği sonucu çıkarır elbet. Benim
aklıma gelenler:
- Her savaş (en azından son yüzyıllarda) çok taraflıdır. İttifaklarını sağlam kuran kazanır.
- Birine darbe vurunca karşı darbenin nereden geleceğini bilemezsin. Kırım’da beklerken gelir Çeşme’de vururlar.
- 6-1 skorunun dünya savaşlar tarihinde benzeri yoktur. Her sefer yenilip, bir dahakine kazanacağına inanmak Türklerin olağanüstü azim ve cengaverliğinin delili olabilir. Veya olmayabilir.