1945’ten sonra kurulan dünya düzeninin temel ilkesi ülkelerin var olan sınırlarıyla yetinmesidir. Hitler’i Yahudileri kesti diye tepelemediler; Avusturya’ya, Çekoslovakya’ya, Polonya’ya tecavüz ettiği için tepelediler. Aynı şey bir daha olmasın diye Birleşmiş Milletler’e katılan bütün ülkelere yemin ettirdiler ki komşumun toprağıma, malına, ırzına billahi tecavüz etmeyeceğim; az olsun benim olsun, komşum da benim yerime sulanmasın. Türkiye de, eli mahkum, kabul etti öyle bir şey.
Bu yüzden, nispeten haklı
sayılabilecek küçük ilhaklar bile uluslararası sistemce şiddetle kınandı ve
asla meşrulaştırılmadı. Bkz. Kuzey Kıbrıs, Dağlık Karabağ, vs. Meşru sayılan
sınır değişimlerinin tümü ayrılma/bölünme yoluyla oldu, fetih ve gasp değil. Bkz.
Yugoslavya, Sovyetler, Çekoslovakya, Sudan, vs.
ABD sistemin polis gücü
olarak tayin edildi, yahut kendine o rolü biçti. Tecavüze kalkışan karşısında
Sam Amca’yı bulur dendi. Amerika’nın 2001 yılına kadarki askeri girişimlerinin
tümü, en azından hukuki düzeyde, başka bir ülkenin saha büyütme girişimini
önlemeye yöneliktir. Kore öyledir, Vietnam da, birinci Irak savaşı da. ABD’nin
bir uluslararası saldırıyı önleme bahanesi olmadan, “iç yönetimi hoşuma
gitmiyor” deyip ona buna çökmeye başlaması 2001’den sonradır. Hatta o zaman
bile gözlerine kestirdikleri ülkeye “terörizm saçıyor, nükleer silah yapacak
saldıracak” gibi kılıflar giydirmeye özen gösterdiler, meşru düzenin muhafızı
görüntüsünü korumaya önem verdiler. Ama sonuç olarak ABD’nin Afganistan, Irak
ve Libya müdahaleleri uluslararası sistemin çivisini çıkaran dönüm
noktalarıdır.
Rusya’yı başka zaman
konuşuruz. Çin’in Taiwan ve Hong Kong maceralarını da şimdilik bir yana
bırakalım isterseniz. Halihazırda ABD örneğinden cesaret alarak bin yıllık fetih
ve çapul geleneğine canla başla geri dönmüş bir tek ülke var dünyada. İpucu
vereyim: “108 yıl önce terk ettiğimiz, 1945’te antlaşmayla her türlü hakkımızdan
feragat ettiğimiz adalar bizimdir.” “Atalarımız Balkanlarda at oynatmıştı,
bizim de hakkımız vardır.” “Irak’ta teröristler üs kurmuş, demek ki işgal
edebiliriz.” “Suriye’nin ırzına geçeriz, olmadı kenarından değdiririz.” “Libya’nın
tümü olmasa yarısı bizimdir, adamımızı koyarız.” “Erivan’ı 48 saatte alırız.” “Türki
cumhuriyetler tek millettir, tek devlet olması en büyük arzumuz.”
Yeni Şafak gazetesinde yazan
bir tane fanatik manyakla başladı bu lağım taşması. Onun etrafında biriken beş
on tane dünyadan habersiz, Battal Gazi masallarıyla yetişmiş kara cahil taşra
hocasıyla büyüdü, ülkeyi sardı, önüne geçilmesi zor bir afete dönüştü. Bugün
Türkiye, etrafındaki ülkelerin her biri için hayati tehlikedir. Yalnız onlar
için değil, dünya barışı için – ABD ve Çin’in ardından – en büyük tehdittir.
ABD ile Çin bir şekilde mantıklı bir dehşet dengesi kurabilirler belki. Türkiye
gibi cahil manyakların ele geçirdiği had tanımaz bir ülkenin neler
yapabileceğini ise kimse kestiremez. Engellenmesi sanırım şu aşamada
uluslararası toplumun en acil görevidir.
*
Komşulara tecavüzün ulusal
bir ideal olarak yüceltilmesi Türk devletinin öteden beri genlerine işlemiş bir
hastalıktı. 1683’te nüksetti; ezdiler. 1774’te nüksetti; ezdiler. 20. yy
başında nüksetti; ezdiler. Şimdi, yüz
yıllık bir durgunluk döneminin ardından yine nüksetmiş görünüyor.
19. yy sonları ile 20. yy başında saldırganlığın yönü değişmiş, Bakü petrolleri üzerinden Orta Asya’ya göz dikilmişti. Rusya çökertilecek, sancağımız Çin Seddine dikilecek! Rusya buna elbette tepkisiz kalamazdı. Turan yolu üzerindeki başlıca darboğazı elinden geldiğince tahkim etti. 1908’de ve tekrar 1946’da İran çözülmeye yüz tuttuğunda Kuzey İran’ı olası bir Türk girişimine karşı pekiştirdi. Daha önemlisi, Osmanlı ile Bakü petrolleri arasındaki yolun en dağlık düğümünde bir Ermeni devleti yarattı. O devletçik orada olduğu sürece Turan, hayaldir.
Yarattı diyorum, evet.
Ermenistan Cumhuriyeti bir Rus eseridir. Asıl Ermenistan, biliyorsunuz, orası
değildir; Erzurum ve Van’dır. Bin sene
önce tarihe karışmış bir ülkedir. 1800’lerin sonuna gelindiğinde Ermeniler Fırat’tan
Bakü’ye kadar olan her yere %20 ila %30 oranında dağılmış bir azınlıktı. O
azınlığın bir kısmını bir yere toplayıp çoğunluk yaratma işini Ruslar
tasarladılar ve uyguladılar. Ermenilere de sanırım bir tek şart koştular:
Türklerle yatağa girmeyeceksiniz, gerisi çok mühim değil.
Ermeniler için hayırlı
bir şeydi. Çakallarla dolu bir dünyada insanın küçük de olsa, pek çok şeyi
işlemez de olsa, “benim” diyebileceği bir yurdunun olması güzel. Bunun için
Ermeniler Rusya’ya minnettardır. Ama daha önemlisi insanlık minnettardır, ya da
öyle olması gerekir. Türk yayılmacılığının önüne çekilmiş bir settir. Türkiye’nin
oradan bir açık kapı bulup Azerbaycan’a ve Asya’ya sarkması tüm dünya için tehlikedir.
20. yy başında öyleydi. 1945’ten sonra büsbütün öyleydi. Bugün de öyledir. Önlenmesi,
tüm dünya için bir nimettir. İran için öyledir, Rusya için öyledir. Dolaylı olarak
Ortadoğu için, Avrupa için öyledir. Aslına bakarsan Türkiye halkı için de
nimettir. Selam olsun tecavüzcünün yoluna taş koyanlara.
*
‘Bak işte, Ermeni de
itiraf etti’ diye ağzı kulaklarına varan çakalların bilmeden itiraf ettiği şey,
ruhlarına çökmüş olan tecavüz hırsıdır. Marifet söylerken hırsızlığını itiraf
eden merd-i Kıpti gibi, milli hayallerini açık ediyorlar: Fetih, istila, sınır
tecavüzü! Şanlı ataları gibi, elde pala, ülkeler zaptetme! Ermeni itiraf etmiş.
Neyi etmiş? Bunu önlemek için devlet kurmuşlar!
Kavramıyorlar ve kavrayamazlar
ki, hayalini kurdukları şey insanlığa karşı suçtur. Şerefsizliktir. Onların
sapık emellerine set çekmek için “Ermeni yazarın da itiraf ettiği üzere” yol
üstüne karakol kuranlar ise, utanacak ve ‘itiraf edecek’ değil, tüm insanlık adına
onur duyacak bir iş yapmaktadır.
Ha, deseniz ki Yeni Akit kim, onur kim... ne anlar eşek hoşaftan... Tabii, haklısınız. Adres yanlış.
Tecavüzcü Coşkun konuşuyor: "Komşunun kızına gidiyordum, kapıma karakol kurmuşlar" |