·
İnsanları bir yıl boyunca evine hapsetmek,
·
Evlerinde tanıdıkları ve sevdikleriyle bir araya gelmelerini yasaklamak,
yasağı delenleri polis zoruyla cezalandırmak,
·
İş yerlerini kapatmak, insanların geçim kaynaklarını yok etmek,
·
Sahne ve performans sanatlarını topyekün yok etmek,
·
Şehirler ve ülkeler arası gidiş gelişi yasaklamak,
·
Yaşlıları yalnızlığa ve ölüme terk etmek...
Sizce bunlar insanlık
tarihinde bugüne dek görülmüş en vahşi insan hakkı ihlalleri değil midir?
Devletlere, bireylerin
yaşamına ve geçimine bu denli hoyratça saldırma hakkını kim vermiştir? Hangi
medeni ülkenin anayasası devlete bu kadar sınırsız yetki tanır?
Ciddi bir kriz karşısında
belki birkaç gün, bir iki hafta, peki diyelim. Süre bir yıl olunca işin rengi
değişir. Bir yıl insan yaşamını temelli değiştirmek ve köreltmek için yeterli
süredir. Devletler, covid bahanesi altında temel hak ve özgürlüklerimize karşı
topyekün saldırıya geçmiştir.
İleri sürdükleri gerekçe
apaçık sahtedir. Hastalığı taşıyanların %98 küsuru (muhtemelen %99'dan fazlası)
iyileşiyor. Ölenlerin ezici çoğunluğu 75 yaşın üstünde, covid olmasa başka
nedenle aynı sürede ya da kısa süre sonra ölecek olanlar. Hastalığın "kalıcı
hasar" bıraktığına dair henüz inandırıcı hiçbir delil ve araştırma yok.
O halde saldırının gerçek
nedeni nedir? Medyada yaratılan isterinin getirdiği akıl tutulması mıdır?
Bürokrasilerin sınırsız kontrol açlığı mıdır? Yoksa başka bir neden mi vardır?
Başka neden varsa, çoğunluğun tahmin ettiği gibi hain ve bencil bir neden
midir? Yoksa henüz haberdar olmadığımız daha ciddi bir tehlike ya da daha büyük
bir amaç mı var?
Cevabı bilmiyorum. Ama bu
kepazeliği sahneleyenlerin bir yılın sonunda ya doğru dürüst bir açıklama
yapması (yani bariz ve makul sorulara açık yüreklilikle tatmin edici cevaplar
vermesi) ya da hesap vermesi vakti gelmiştir sanırım.
*
Bu yazı arkadaş çevresinde epey tartışma doğurdu. Benim de işsiz günüme denk geldi, her söze cevap yetiştirme fırsatı buldum. Onlardan bir demet:
Siyasiler sorumsuzluk
etmeyip tıbbın ve bilimin yolundan gitse mesele kalmaz diyen bir doktor
arkadaşımıza:
Tıbbın ve bilimin
birtakım ciddi yanıtlar ürettiği belki doğrudur. Ne zaman ki tıp ve bilim
adamları devlet yönetmeye kalktı ve yetersiz devlet yöneticileri sorumluluktan
kaçmak için ipleri onlara bıraktı, o zaman işler sarpa sardı.
Doktorun görevi önüne
gelen hastayı tedavi etmek ve belki korunma önlemlerini tartışmaktır. Ülke
kapatmak, insanların temel haklarını kısıtlamaya karar vermek tıbbın da,
bilimin de yetki alanını aşar.
Hangi ülkede bilim
insanları devlet yönetmeye kalkmışlar diye soran ve Yeni Zelanda’nın
başarısını örnek gösteren birine:
UK’de Neil Ferguson ve
SAGE, Almanya’da Christian Drosten ve Robert-Koch-Institut, ABD’de Fauci ve
şürekası bariz bir şekilde süreci yönetiyor. Açıklamakta zorluk çektiğimiz bir ölçüde
siyasi kararlara hakimler. UK’de Boris’in, İsrail’de Netanyahu’nun itirazlarını
hemen override ettiler. ABD’de Trump’ın daha çok cahillik ve beceriksizlik
ürünü müdahalelerine rağmen süreci yönetmeyi sürdürdüler.
Yeni Zelanda’nın kısa
vadede başarısının sebebi tabii ki aşikar. Orası ada ve en yakın yerden milyon
mil uzakta. Uzun vadede başarılı olup olmayacağını ise üç beş sene sonra göreceğiz.
Virüs bu süre içinde bütün dünyada sönerse başarılıdır. Dünyanın herhangi bir
bölgesinde devam ederse, NZ ebediyete kadar kendini izole etmedikçe salgından
kurtulamaz.
Tedbirler olmasa çok daha fazla insan ölürdü diyen İsrailli bir dosta:
“İnsanları zaman zaman
evlerine kapatmasalardı her halde 3-4 misli daha fazla insan ölürdü” tamamiyle
desteksiz bir iddiadır. Hiçbir akli delili yoktur. Kapatma veya kapatmama ile
ölüm oranları arasında herhangi bir pozitif veya negatif korrelasyon
görünmüyor. Bkz. İsveç, Hindistan, Afrika ülkeleri, Peru.
Fakat daha önemlisi.
Eskiden sizinki dahil birçok toplum özgürlüklerini korumak için kendilerini ve
gençlerini ölüme atmaktan çekinmez ve bundan dolayı onur kazanırdı. Şimdi
anladığım kadarıyla özgürlükler mühim değil, yeter ki birtakım ihtiyarlar
birkaç yıl daha yaşasın diyorsunuz.
Tedbirler olmasa belki
dünyada nüfusun tamamına yakını virüsü kapardı diyen birine:
Tarihteki hemen her
salgının çözümü nüfusun tamamına yakınının virüsü kapmasıdır. Öldürücü olmayan
bir virüs bu ve kontrolsüz yayılma hızı İsveç, Hindistan, Peru gibi ülkelerde
görüldü. Alınan tedbirlerin (temel hakları çökertmek dışında) herhangi bir şeye
yaradığına dair en ufak bir objektif veri yok.
Tükürükle virüs
saçmayı önleyeceği için maske takma zorunluğunun rasyonel olduğunu savunan
birine:
Hastalığın tükürükle
bulaştığı fikrine nasıl kapıldınız? Bu konuda ciddi bir araştırma veya makale
var mı? Virüs (bakteri değil) bez filtreden hava ile rahatça geçer. Osurukla da
geçer. Nakit parayla da taşınır. Nakit parayı yasaklamak, anal prezervatif
kullanmak ve astronot başlığını zorunlu kılmak daha mantıklı değil mi?
Yasakların sağlık
sistemini çöküntüden koruduğunu savunan birine:
Tam bir kandırmaca. Hiçbir
ülkede hiçbir sağlık sistemi çökme noktasına yaklaşmadı. Hastanelerin %80’ini
kapatıp bütün covidleri tek noktaya yönlendirirsen elbette medyanın istediği
gibi kaotik fotoğraflar elde edersin.
Kaldı ki maksat sağlık
sistemini ayakta tutmaksa çare sağlık sistemini pekiştirmektir, memleketi
kapatmak değil. On bin kişilik sahra hastanelerini iki haftada kurdu Çinliler.
On bin yardımcı sağlık personeli eğitmek ya da olanları o işe yönlendirmek de
çocuk oyuncağı olmalı.
İnsanlar ölürken
bürokrasiler tepkisiz kalamazdı, ürktüler, bir şey yapmak zorunda kaldılar diyerek akıl yürüten
birine:
Milyonlarca genç insanı
gözünü kırpmadan savaşa gönderen rejimler için de geçerli mi bu sözünü ettiğiniz
ürkeklik?
Bedeli neydi? Sağlık
Bakanı çıkıp “elimizden geleni yaptık, hastanelerimizi bütün dünya kıskanıyor,
memleketi kapatıp vatandaşın rızkıyla ve devletin bekasıyla oynamayı bir an
bile düşünmedik Allaha bin şükür” dese vatandaş sokaklarda isyan mı çıkarırdı? Seçimde
Kılıçdaroğlu’na mı oy verirdi?
‘Komplo teorisi’
teranesi yapan birine:
Komplo teorisi suçlaması
sanırım çağımızda “müşrik” ya da “heretik”in yerini aldı. “İmanımıza laf etti,
şeytan-ı racim söyletiyor” gibi bir şey.
Danimarka’da
doktorların covid ölümleri yüzünden bunalım geçirdiğini hatırlatan birine:
Bu sadece doktorların
tecrübesiz veya fazlaca ağlak olduğunu gösterir. Ölüm oranları sır değil, gün
gün yayınlanıyor ve (göstere göstere yalan konuşan Tr gibi ülkeler dışında)
birbiriyle tutarlı. Panik yaratacak bir ölüm oranı yok. 48 saat nefessiz
kalarak ölmek de kanserden ya da Alzheimer’den ölmeye oranla nothing to write
home about.
63 değil 83 yaşında
olsam böyle konuşmayacağımı zanneden birine:
65’e bastım. Verimli ve
faydalı yaşamın normal sınırının 65 olduğunu hep düşündüm, halen de düşünürüm.
Daha fazla yaşamak isterim elbette, ama bunun için toplumdan ve yeni
kuşaklardan fedakarlık istemeyi bencillik ve utanmazlık sayarım.
Hak ve özgürlüklerin
savunulması için benim ve gerekirse başkalarının ölmesini, ayrıca, büyük bir
onur olarak değerlendiririm.
Hastalık şimdi %3-7
öldürüyor ama ya mutasyon geçirip MERS gibi %30’u öldürse kaygısıyla yasakları
savunan birine:
Ölüm oranı %3-7 değil. En
bağnaz koronacı kurumların kabul ettiği oran vaka bazında %2. Gerçeği
muhtemelen %1’den az. Bunu size defalarca verilerle kanıtladım. Israrla bu
yalan rakamlara dönmenizin sebebi nedir?
Herhangi bir hastalığın
ne yöne evrileceğini kimse bilemez. İsilik virüsü de belki mütasyon geçirip
ölüm makinasına dönüşebilir. Bunun için sizce isilik yok edilinceye dek
insanları evlerine tıkmak mantıklı bir yol mudur?
Salgın yüzünden kanserli akrabasının başına gelenleri anlatan birine:
Geçmiş olsun. Yalnız net olmakta yarar var, bu sonucu doğuran şey virüs değil. Devletlerin virüs karşısında kapıldıkları – ya da kapılır göründükleri – panik.
Ama gençler ve orta yaşlılar da ölüyor diyen birine:
Genç ve orta yaş ölüm sayıları belli, bulaşanlarda binde iki, nüfus genelinde yüz binde bir iki düzeyinde. Genç ve orta yaşta kanserden, kalp krizinden, apandisitten, kızamıktan, rastgele enfeksiyondan, araba kazasından, uyuşturucudan, intihardan ölenlerin yanında devede kulak.
“Başınıza gelmeden
anlayamazsınız, benim bir yakınım öldü, ben iki ayda kendime gelemedim” diyen
birine:
“Yakınlarım öldüğü için
sağlıklı düşünemiyorum” diyorsunuz. Haklısınız. Başınız sağolsun.
Bir ay kesin ev hapsi
uygulansa ve Almanya gibi herkese bol para dağıtılsa salgın biterdi diyen
birine:
Temel iki hata var:
1) Bir ülke bir ay ev
hapsiyle salgını çözebilse dahi (ki çözemez, zorunlu hizmetler var, polis va,
ordu var, nakit dolaşımı var vs.) TÜM ülkeler eşzamanlı olarak aynı şeyi
yapmadıkça sonuç alamaz. Sen kapattın, Yukarı Volta ile Zimbabwe açık kaldı.
Neye yaradı? Ebediyen o ülkeleri karantinaya alabilecek misin?
2) Bol para dağıtan
ülkeler muhtemelen “bugün yediğin hurmalar yarın götünü tırmalar” atasözünden
haberdar değiller.
“Zavallı insanoğlu, bir
TOKİ evi ile karşılıksız asgari ücret karşılığında özgürlük ve yaratıcılığını
otoritelere satmaya hazır...” diye yakınan birine:
Yok, bir de ayrıca nezleye ve ölüme karşı garanti istiyor.
Bilime zerrece inancım
olmadığına hükmeden birine:
Bilime (c.c.) elbette
güvenimiz sonsuz ve sınırsızdır inşallah. Lakin “bilim” adına piyasayı saran
propagandacılara, reklamcılara, vaazcılara, politik balta bileycilerine, maaşlı
dava vekillerine ve sahte peygamberlere haşa inanmayız.
“Maske takmak bir
tedbirdir, ne zararı var” diye İngilizce soran birine:
Is there any reasonable
ground for you to believe it may help, other than the say-so of governments
whose only concern is to appear busy to avoid blame?
You may of course wear
whatever you like for your own safety. How can you demand all others to submit
to an insane straitjacket for the infinitesimal chance that you might therefore
avoid an illness which 99.8 percent of those under 65 survive?
Tüm dünyada karantina vs ile virüs ortadan kalksa acaba çare olur mu? Ya birisi virüs örneklerini alıp dondurursa veya başka şekilde muhafaza ederse? herşey sütliman olduktan 5-6 ay sonra piyasaya tekrar salarsa? Bak bu benim aklıma geldi ama bunu yapacak motivasyonum yok açıkçası. Ama motivasyonu olan başka biri de çıkar mutlaka. Sağlam aşılar dışında kalıcı çare yok gibi.
ReplyDeleteNİÇİN?
ReplyDeleteYazdıklarınıza katılıyorum ama aklıma tek bir şey takılıyor. Ne için bütün bunlar? Ya da kimin için? Milyonlarca (belki milyar) insanın izole olmasından kim fayda görüyor?
Kapatmaların ve kıstlamaların tek sonucu virüsün yaylmasını zamana yayıp süreci olabildiğince uzatmak. Yapılanların ölüm rakamlarını azalttığına dair en ufak bir delil yok. Orta ve uzun vadede ancak ve ancak problem yarattığı da gün gibi ortada. 10 saniye düşünen herkes bunu anlar. Verilere bile bakmaya gerek yok bunun için. Hayatınızdan 1 sene çalınıyor ve hastalığı Mart'da değil Aralık'da kapıyorsunuz. Hiçbir kısıtlma ve kapatma virüsü bitirmez zira. Oysa mesele en kısa sürede en az kayıpla bu süreç nasıl biritilir, diye hesaplama yapmaktı. ''Focused Protection for Vulnurables'' bunun için önerildi. Bu zihniyet ancak ve ancak sağlıktan ekonomiye, eğitimden spora her alanda onarılamaz ve kapatılamaz yaralar oluşturdu. Yara bandını 1 saate koparmakla 3 saniyeye çekip çıkarmak arasında sonuç ve nitelik açısından hiçbir fark olmadığı apaçık ortadaydı.
ReplyDeleteHocam bu Kuran'da geçip duran "Sakar cehennemi" (Müddessir) Latinceden mi gelme? Homo Sacer, sacred, kutsal/iğrenç anlamında? Arapça bir manası yok gibi bu kelimenin, tefsirciler de hep ayrı telden çalmış, kafada oturtamamışlar.
ReplyDeleteBurada sergilediğiniz düşünce örgüsünü genel mantığınıza oturtamadım. Bunu tıbbi istatistiğin pratik sonuçlarını öngörememenize bağlıyorum.
ReplyDeleteBir doktor olarak söyleyebilirim ki %1 ne olacak deyip geçtiğiniz oran, kontrolsüz enfeksiyon durumunda Türkiye'de dahi yüzbinlerce kaybı ifade eder. 21yy'da böyle bir kaybın travmasını ne siz, ne ben, toplum atlatamaz, devlet meşruiyetini kaybeder.
İkinci nokta olarak zarar mortaliteden yani ölümden ibaret değildir. Covid ile ilişikli morbiditeler tıp dünyasında bilinmektedir. (hayatı sonlandırmayan ancak sınırlandıran) Bunlar hakkında pek çok yayın bulunabilir küçük bir pubmed taraması ile.
Son olarak %1 oranı herkese optimum tıbbi hizmet verebildiğiniz durumlarda mümkündür. Kontrolsüz enfeksiyonda şu an sağlayabildiğiniz tıbbi hizmeti veremeyecek, kurtarılabilecek hastaları kaybedeceksiniz. Bunlar içinde genç sağlıklı bireyler de olacak.
Birkaç ay içinde tekrar endüstriyel turizmimize dönebilecek, çılgınlar gibi harcayabilecek ve partileyebileceğiz. Çok büyük fedakarlıklar yapmıyorsunuz, yapmıyoruz.
Bu süreç boyunca hiçbir gelir kaybına uğramamış siz önlüklü memurların problemi de tam olarak bu işte. 9 aydır kısıtlama ile birçok insanın ekmek teknesi geri dönüşsüz zarar gördü bunun zerre farkında değilsiniz ve insanları kendi sınıfınız gibi çılgınca harcama ve parti yapamadıkları için mızmızlanan şımarık çocuklar sanıyorsunuz. Memur kibrinin sonu yok maalesef.
DeleteSenin de gelirini 9 ay kıssalar bak bakalım böyle "çok büyük fedakarlık yapmıyorsunuz" diye ötebilecek misin?
Ülkede herkes bir demogog oldu. Üstte yazdığım noktalarla bunun pek bir alakası yok? Onların doğruluğunu yanlışlığını değiştirmiyor?
DeleteEkmek teknenin hesabını ülke yönetiminden sormalı, diğer devletler sağlarken o niye yardım sağlayamıyor diye. Pandeminin gerçekliğini sorgulamak, pandemide görevi de olsa zorluklar içinde işini yapan "memur kibirli" doktora saldırganlık yapmak mantıklı değil.
Sizin ağzınızla: "ey cahil, git de zor şartlarda görevini yapan, yanlış bilgiyle kendi çapında savaşmaya çalışan okumuş memura değil, çulsuzluğunun sebebi olan devlete, politikalarına öt" İnsan kendinden utanıyor şu dili kullanırken.
This comment has been removed by the author.
Deleteİsveç, Hırvatistan, Ermenistan, Rusya, Belarus gibi ülkelerde çökmeyen sağlık sistemi Fransa ve Almanya'da da çökmezdi.
DeleteFlorida, Texas, Güney ve Kuzey Dakota, Idaho, Louisiana, Alabama, Indiana gibi Cumhuriyetçi Eyaletler kapanmaya gitmedi. New York, California, Pensylvania, Virginia ve Illinouis gitti. Bunlar Demokrat Eyaletler. Hakikaten kapatmaların sağlık sistemi ile zerrece alakası olmadığının en tipik yanıtıdır bu.
Devletler özellikle Batılı ülkeler deli gibi para basarak ve ekonomileri derin bir stagflasyona sokarak yıllar süren bir krize sebebiyet verdiler. Ekonomik çöküş, devasa işsizlik, kitlesel iflaslar, depresyon ve intihar oranlarında muazzam artış, aile içi şiddet vakaları, eğitim sisteminin çöküşü, uyuştuuruc madde bağımlığının her yerde rekorlar kırması ve senelerce sürecek derin global kriz virüs yüzünden değil bu virüse verilen siyasi yanıt yüzünde yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacak. %1 diye bir ölüm oranı yok. Infection Fatality Rate 0-70 yaş aralığı için %0.03 - %0.04 civarında. Toplam nüfus için %0.15 - %0.2 aralığında değişiyor. Hospitalize edilen hasta sayısını siz belirliyorsunuz, bu nedenle çöküş diye bir olay yok.
Olayı parti yapmak olarak karikatürize etmeniz bile cehaletinizi ve gerçek hayatla bağlarınızı koparmış olmanızı isptalıyor. Kısıtlama yapın veya yapmayın günün sonunda aynı oranda insan enfekte olur ve aynı oranda insan ölür. Ölümlerin medyan yaş ortalaması küresel çapta 82-83. Ölenlerin de %85'i 70+ insanlar ve bütün çalışmalara göre Covid ölümleri ortalama 5 senelik ömrü kalmış insanların hayatına son vermekte. Salgını kontrol altına almak diye bir fantazi yok. Bu virüsün yayılması ve yavaşlaması da çok büyük ölçüde kısıtlama ve kapatmalardan bağımsız gelişen bir süreç. Lütfen bilgilerinizi sorgulayın ve eleştirin. Risk gruplarını hedefleyen özel icraatlar ve belirli basit tedbir ve önlemler bu süreçte yeter de artardı. Gelişmekte olan ülkeler özellikle bu süreçte onlarca yıl geriye atıldı ve onarılması imkansız zararlara uğratıldı. 0-20 yaş grubuna yönelik uygulanan yasak ve kısıtlamalar ise zerrece anlamı olmayan ve insanlık tarihinin gördüğü en büyük sivil özgürlük ve anayasal hak ihlalleriydi. Böyle olmaz, bu ahmaklıktır.
Sonunda bir kişi kral çıplak diyebildi. Bu kollektif histeri halini kimse göremiyor mu diye düşünüyordum. Nişanyan ın değinmediği bir başka husus da şu; ülkemizde devletin uyguladığı yasakları az bulup daha fazla yasak isteyen, tam kapanma isteyen, daha ağır ceza isteyen, kendisi çok korktuğu için korkmayanlara öfke duyan kalabalık bir kitle de var. Hem de sağlık çalışanı falan da değiller
ReplyDeleteAlmanca'ya çevirdim: https://mutarjimblog.blogspot.com/2021/01/man-hat-euch-geschandet-schon-gemerkt.html
ReplyDeleteHastalığın bulaşma hızının çok yüksek, yeni varyant (2020 ocak itibariyle) ile daha da yüksek olduğu bilinen bir gerçek. Önlemler alınmasaydı dünyada hemen herkes virüsü kapacaktı. %1 ölüm oranını bir de bu açıdan düşününün. Herkes kapmış olsaydı %1 değil %0.5 olurdu, hatta belki %0.1 ama milyar insanın %0.1'i de bayağı bir eder.
ReplyDeleteHastalığın Infection Fatality Rate tüm yaşlarda 0.2%. Ayrıca 100 yıldır bu tür salgınların dünya nüfusuna yayılma oranına bakabilirsiniz. 30% maksimum.
DeleteSon olarak da tüm bu kısıtlamaların virüsü yavaşlatmak harici bir işlevi yok ki onu yaptığı da yok. Yine aynı sayıda adama bulaşacak.
Bu sefer de maksimum %30 yayılacak diye bir kaide yok, ama öyle bile olsa milyonlarca ölüm eder. Hem de çok sıra bir süre içerisinde.
DeleteVirüsü yavaşlatmak zaten ana amac zira aksi durumda yalnızca sağlık kaynağı kalmadığı için (örneğin ventilator) 'fazladan' ölecek binlerce, on binlerce insan var.
Uzun vadede eşit sayıda insan zaten ölecek demek bana biraz fantazi geliyor. Gerçekten de Yeni Zelanda'daki ölüm sayılarının 5 sene sonra kafa kafaya geleceğine inanıyor musunuz?
Covid harici sebeplerden oluşan ekstra ölümleri (kanser tedavileri veya kritik ameliyatlar örneğin) saymıyorum dahi.
Tayldand, Taiwan, Kore, Japonya, Sri Lanka, Hindistan, Pakistan, Moğolistan, Papua Yeni Gine de Yeni Zellanda gibi çokçok az ölüm oranına sahip oldu. Hiçbir kıstlama yoluna gitmeden hem de. Bu virüs dünyanın doğusunu pek etkilemedi. Bunun nedenleri hakkında birçok bilimsel çalışma var.
DeleteBugün kendileri değil başkaları gelir kaybına uğradığı için "aman canım sağlık ekonomiden daha önemli" diyen adamları yarın işin ekonomik ucu kendilerine ve çocuklarına bulaştığında göreceğiz.
ReplyDeleteBu haftaki Sevan Nişanyan canlı yayınında, Orhan Pamuk ve Elif Şafak bahsi geçti. İlber Ortaylı, "-Orhan Pamuk'un Türkçesi bozuk, üslubu iyi değil. Orhan Pamuk kitaplarını okumak istiyorsanız, Victoria Holbrooke'un İngilizce tercümesinden okuyun, İngilizce tercümeleri daha okunaklı. Yahut Piero Bellingeri tercümesinden İtalyancasını okuyun. Tercümelerde metinleri tamir etmişler" demiş.
ReplyDeleteBu da İlber Ortaylı'nın mevzu hakkındaki cevabının ikibuçuk dakikalık videosu → https://youtu.be/fv-oWgBhH9g
Sn. Nisanyan
ReplyDeleteInsanda ilk defa hastaliga neden olan bir virus karsisinda dogan endise ve yaratilan panik gayet anlasilir birseydir. Maske konusundaki nasil olumsuz bir fikir bildirdiginize gelince, bircok fiziki bariyerin, "bosta gezen" yada serseri viruslerin bogaz ve buruna yerlesmesini onledikleri bilimsel deneylerle ispatlanmistir. Oyle olmasaydi, onca Asyali 20+ senedir maskeyi gunluk hayatlarinin bir parcasi haline getirmezlerdi.
Asyalıların ve Marttan Nisana bir ayda bilimi unutan bilimadamlarının da çok iyi bildiği gibi maske sadece aksıran ve tıksıran hastaların takması gereken bir şey. Asyada sadece hasta insanlar maske giyerdi.
DeleteMaskenin hem ust solunum yollarina ulasip yerlesen virus sayisini azalttigini, hem de tasiyicilarin yuksek perdeden cikardiklari sesli ifadeler sirasinda sactiklari viruslerin dahi sayisini sinirladiklari cok pratik deneylerle gosterilmistir.
Delete"Pekala mantikli" olan seylere "Hocam"in ters mesajla karsi cikmamasini dilerim.
This comment has been removed by the author.
DeleteBu virüs aerosol ile (hava ile) bulaşmakta. Maskelerin işe yaradığına dair en ufak bir delil yok. Maske zorunluluğu getirildikten sonra İtalya ve İspanya gibi ülkeelerde vaka sayıları ilkbaharda katlanarak arttı. Bir taşıyıcı konuşurken on milyonlarca partikül saçar. Onlardan %1'i size geçerse sizi enfekte eder. Virüse karşı maske takmak atom bombasına karşı masanın altına girmek, demektir. Hele açık havada maske takmak cehaletin ve hastalığın ta kendisidir.
DeleteHocam siz de Facebook yorum bölümünü arkadas dışındakilere açarak dusunce özgürlüğüne öneminizi pekiştirebiirsiniz.
ReplyDeleteSokaklar serseri köpek dolu. Yorumu sadece arkadaş olanlara açınca unfriend etmek yetiyor. Herkese açınca her gün onlarca kişiyi bloklamaktan başka çare kalmıyor. Yani sayfayı herkesin yorumuna açmak, paradoksal olarak, daha anti-liberal sonuç doğuruyor.
Delete"Ispanyol" yada Kansas domuz gribi 1.inci dunya savasini sona erdiren bir faktor olmustur. Baslangicini incelersek Covidle benzerlikler ve sebepleri daha iyi anlasilir. Maalesef Covid daha cok mediadaki "kanaat enflasyonu" sayesinde nerdeyse dunya savasi baslatacak bir faktor olma yolunda.
ReplyDeleteKalabalik icinde yasam icin ihmal edilmemesi gereken bazi seyler elbette var tabii. Kis ile birlikte sIk dokunmus 100% pamuktan cift kat maskenin cebine bir kagit medil yerlestirmeden sokaga cikmamak, maskeyi her cikardiginda kolonya veya tualet ispirtosu ile ic ve disini fisfislayip birkac dakika asmak, aksama da bulasik deterjanli cok sicak suda 1/2 saat beklettikten ve asip kurutmak ( hayir efendim, Kleopatranin yatak carsafi veya Tutankamen'in mumya bezinden olmuyor ).
Gerisi herhalde asilarin gosterecegi sonuclara, Covid'in insan denen mahlukatla barisma surecine ve panik veya hirs gibi nedenlerle ekonomi, sosyal doku ve toplumsal barisa zarar vermemekten gecer.
Sevan Bey bol para dağıtan ülkeler, başta EU olmak üzere, enflasyon ve faiz oranlarının düşük olmasından güç alarak harcamaları enflasyon geri gelene kadar arttırabilecekleri kanısındalar. Bu sebeple “bugün yediğin hurmalar yarın götünü tırmalar“ atasözünün en azından şu an geçerli olmadığını düşünüyorlar. Uzun vadede bu ekonomi politikasının sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz ?
ReplyDeleteHocam, (with all due respect) korona olum oranlariymis vs. yorum yapmak kolay, amerika secimlerinde hile oldu mu olmadi mi, oradan alalim biz sizi :)
ReplyDeleteBunu siyasal liberteryanizme yakın düşünen biri olarak itiraf etmekten hoşlanmıyorum, ama pandeminin çığrından çıkmasını ve özgürlüklerin her ikisini birden savunmak tıbbi, iktisadi, sosyal realiteler gereği maalesef mümkün değil. Bir tiranlık rejimi olan Çin'in bu konudaki başarısını da görmezlikten gelemiyorum.
ReplyDeleteTabii burada pandemiyi küçümseyen fikirlerinizi tekrar eleştirmeyi düşünmüyorum. Bunu facebook hesabınızda yapmaya çalıştım ve aldığım yanıtlar doyurucu olmadı. Sadece büyük çoğunluğunun uzmanların bu konuda bir tartışma içinde olmadığını, pandeminin alıp başını gitmemesi için hemen hepsinin sokağa çıkma yasakları, maske vb. önlemler konusunda hem fikir olduklarını hatırlatmakla yetineceğim.
Bu tıbbi önlemlerin kötüye kullanılması tabii ki mümkündür ve bu oluyor. Zaten krize dönüşme riski taşıyan ekonomik duraklama, işsizlik, artan uç siyasi akımlar, dünya 2008'den beri demokrasinin gerilediği bir süreç içinde. Pandemi önlemlerini otoriteryanizmine vesile, bahane yapan siyasi yöneticiler elbetteki olacaktır. Ancak bu gerçekliğin, önlemlerin gereksizliğini kanıtı gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum.
Çin'deki başarı özel bir başarı değil. Tayland, Bangladeş ve Sri Lanka hiçbir şey yapmadan o başarıya ulaştı. Çin'in Eylül ayında ortaya çıkan ve bütün dünyaya yayılan bir hastalığa karşı Şubat ayında Wuhan'ı kapatması TC'nin Haziran ayında sadece Kayseri'yi kapatıp virüsü bitirmesi ile eşdeğer. Bu virüs genetik nedenlerle Kore'den Sİngapur'a, Pakistan'dan Papua Yeni Gine'ye dünyanın o kısmını etkilemiyor. Hindistan'da da öyle oldu. Bu önlemleri destekleyen arkaşdaşların bu virüsün yayolması ile ilgili zerrece bilgileri yok. Keşke bira<z karşıt görüş ineceleseler. Mesela bu videodaki gibi.
Deletehttps://www.youtube.com/watch?v=w6IeN6sgJ3g
"İnsanlar ölürken bürokrasiler tepkisiz kalamazdı, ürktüler, bir şey yapmak zorunda kaldılar diyerek akıl yürüten birine:
ReplyDeleteMilyonlarca genç insanı gözünü kırpmadan savaşa gönderen rejimler için de geçerli mi bu sözünü ettiğiniz ürkeklik?"
Milyonlarca insanı vatanseverlik/millet/din vb. ideolojik araçlarla gözünü kırpmadan savaşa göndermek dünyadaki bütün devletler için en kolay iştir. Daha doğrusu bütün devletler bu temel üzerine kurulduğundan başka türlü varolamazlar.
Ortalama vatandaş bu tür durumları hiçbir zaman sorgulamaz ve tepki vermezken başka durumlarda çok kolay tepki gösterebilir.
İnsanlık gezegenin ırzına geçti, farkında mısınız?
ReplyDeleteSizce insan doğa tarihinde bugüne dek görülmüş en vahşi yok edici tür değil midir?
İnsana, diğer türlerin yaşamına ve geçimine bu denli hoyratça saldırma hakkını kim vermiştir?
Doğaya saldırının gerçek nedeni nedir? Tüketim toplumunda yaratılan isterinin getirdiği akıl tutulması mıdır? İnsanın dünyayı sınırsız kontrol açlığı mıdır? Yoksa başka bir neden mi vardır?
Doğanın dengesini neredeyse tamir edilemeyecek şekilde bozanların sonunda ya doğru dürüst bir açıklama yapması (yani bariz ve makul sorulara açık yüreklilikle tatmin edici cevaplar vermesi) ya da hesap vermesi vakti gelmiştir sanırım.
Sevan hocam sizle bir vilayetin tarihi hakkında konuşmak istiyorum, iletişim kurabilir miyiz?
ReplyDeleteYazılı olarak elbette. Facebook messenger en kolayı.
Delete