Sunday, July 11, 2021

Eroin bağımlılığına dair

Eroin bağımlılığı ile para bağımlılığı arasında ciddi benzerlikler var. Her ikisi makul sayılabilecek gerekçelerle yola çıkıyor. Sonra psikolojik bağımlılığa, ardından objektif kaçınılmazlığa dönüşüyor. İstesen de vazgeçemeyeceğin bir yola giriyorsun. Tutku – mecburiyet – yaşamını ele geçiriyor. Başka şey düşünemez, başka açı gözetemez oluyorsun. Ahlaki terazini kaybediyorsun.

Patron kapitalizminde hastalık henüz erken aşamadadır. Patron keyfî davranabilir; para tutkusunu diğer ahlaki tercihleriyle bağdaştırmayı deneyebilir; gerekirse “mal benim kime ne” deyip işletmesini riske atabilir. Mafya babasının da bir onuru var. Buna karşılık şirketlerin sermaye piyasalarına ve gri elbiseli memurlara mahkum olduğu bir dünyada böyle şeyler mümkün değildir. Tek bir hedefin, tek bir varlık sebebin vardır: daha fazla kazanmak. Bu uğurda gerekirse babanı satmışsın ya da dünyayı yakmışsın, ne gam. İptiladır. Benliğini esir almıştır. Her yolu deneyeceksin.

Kanunlara uyman gerekir tabii, öbür türlü Devlet canına okuyabilir. Lakin bu devirde kanun dediğin şey dipsiz, sonsuz bir labirenttir. Bugün yasal olan yarın yasal olmayabilir, bugün yasa dışı olan yarın yasaya uyabilir. Verili anda neyin yasal olduğunu bilmek için yüzlerce uzmanın mütalaası gerekebilir. O halde yasa koyucu ile yasa yorumlayıcıyı mümkün mertebe yanına almalısın. Kadrolarına adam yerleştirmeli, gücün yetiyorsa bir kısmını saf dışı etmelisin. Bir yerden sonra tercih değil mecburiyettir: yasayı kontrol edemiyorsan para kazanamazsın. Neyin yasal neyin yasadışı olduğunu bilmek, çoğu zaman senin hukukçularınla devletinkiler arasında pazarlığa tabidir. Pahalı iştir, çok para gerektirir. O halde çok para kazanmalısın ki daha para kazanabilesin. “Yeter bu kadar” dediğin gün çökersin.

Kamuoyunu fazla ürkütmemelisin. Kamuoyu koyundur gerçi, kolayca güdülür. Ama aleyhine dönerse sermaye piyasalarında dayak yersin; yasa koyucu katındaki müttefiklerini kaybedersin. O yüzden iletişim medyası ile iyi ilişkiler kurmalısın. Onları beslemeli, gönüllerini hoş tutmalı, gerekirse can yakmayı bilmelisin. Gazete dediğin kaç para ki? Bir yayın kurulu kaça mal olur?

İptiladır sonuçta. Gerekeni neyse onu yapacaksın. Sonuçta memursun, yapamazsan seni kovarlar, yapabileni getirirler.

Peki. Diyelim ki sektör olarak yılda 1,3 trilyon dolar gelirin var. Yani dünyadaki 190 ülkenin 12 yahut 13’ü hariç her birinin toplam ulusal gelirinden fazla para kazanıyorsun. Kazandığın parayla mesela dilersen 83 milyon Türkiye nüfusunun tamamını geçen sene kazandıkları paranın üstüne dolar bazında yüzde 70 zam koyup maaşa bağlayabiliyorsun. Fakat hasta olduğun için bu yetmiyor, daha fazla, çok daha fazla para kazanman gerekiyor. Üstelik öyle kıyasıya rakip filan değil, ilaç sektörü gibi, hepsi akıl almaz çetrefillikte ortaklıklarla birbirine göbekten bağlı topu topu sekiz on firmasın.

Sen olsan ne yaparsın?

*

Benim zihnimde dönüm noktası geçen sene Ağustosta Rusya Sputnik aşısını ilan ettiğinde Batı medyasından oy birliğiyle yükselen düş kırıklığı homurtusu idi. “Ama test edilmedi”, “uzmanlar güvenmiyor”, “öyle diyorlar ama”, “Putin’in amacı ne”... Eğer gerçekten insanlığı tehdit eden bir tehlike varsa ve birileri, velev ki şüphe payıyla olsa, çare bulduğunu iddia ediyorsa, maksadı insanlığa hizmet olanın tepkisi bu mu olur? “Testin yetersiz, gel bütün imkanlarımızı seferber edelim beraber test edelim” değil midir doğru cevap? Nobel ödülü çantada keklik olmalı.

Mesele aşıyı bulan kuruluşun yetersizliği miydi? Değil, Gamaleya Enstitüsü 1891’den beri ciddi çalışmalara imza atmış saygın bir bilim kurumu, daha iki sene önce herkese fark atıp ebola aşısını bulmuş. Mesele Rus bilim insanlarının güvenilmezliği miydi? Değil, iki üç makale okumuş, iki üç kişiyle tanışmış olan herkes bilir ki ex-sovyet ülkeleri bilim insanları batılılardan genellikle daha dar ufuklu da olsalar bilimsel ahlak açısından onlara fark atarlar. En azından onlar kadar sınırsız para ve popülerlik batağına saplanmamışlardır. Nitekim kısa sürede ortaya çıktı ki Rus aşısı en azından batılılarınki kadar etkili ve güvenlidir, aynı klasmandaki Astra-Zeneca ve J&J aşılarına oranla yan etkileri daha azdır; testi şayet yetersiz ise, ötekilerinki de aynı ölçüde yetersizdir.

Peki nedir CNN’inden Der Spiegel’ine, New York Times’ından Guardian’ına kadar Batı medyasının tamamını hasetten mosmor eden? Basit bir milli takım amigoluğu mudur, biz değil rakip takım gol attı misali? Zannetmiyorum. Öyle olsa bütün bu covid öyküsünün gayriciddi olduğu ortaya çıkar, göze alamazlar.

İki ihtimal geliyor aklıma. İlki, Gamaleya Enstitüsü anladığım kadarıyla Rus devletinin biyolojik savaş çalışmalarında rol oynamış bir kuruluş; bununla ilgili, ayrıntılarına vakıf olamayacağımız bir çekince var arka planda.

İkinci ihtimal daha basit ve sanırım daha gerçekçidir. Batı medyası tamamen satın alınmıştır. Maaşlarını ödeyenlerin reklamını yapmaktan başka bir düşünceleri yoktur. Ruslar piyasanın bir dilimini kapınca patron hesabına göz yaşı döktüler.

*

Moderna’yı bildiniz mi? Türkiye’de yok, ama batıda tescil edilen dört mü beş mi covid aşısından birinin sahibi. Kurucusu bizden, Nubar Afeyan (Efeyan olmalı), Lübnanlı bir Ermeni, yaşı benden küçük, 1975’te ailece Montreal’e göçmüşler, McGill’i bitirdikten sonra MIT’de doktora yapmış, bizim oradaki akraba ve taallukattan ailesini tanıyanlar çok.

Doktoradan sonra venture capital işine girmiş. Yani sermaye oluşturup riskli startuplara yatırım yapmaya başlamış. Çoğu biotech alanında 41 firmanın kuruluşuna öncülük etmiş. Bu meyanda 2009’da Moderna’yı kurmuş. Şirketin bugünkü piyasa değeri 93 milyar dolar, yani TC bütçesinden biraz düşük. Ana hissedarı ve kuruluşundan beri yönetim kurulu başkanı Afeyan.

Soru şu. Elinde 93 milyar dolar varsa ve bu paranın hukuken ve ahlaken meşru olan yegane amacı daha çok para kazanmak (“growth”) ise, yapabileceklerinin sınırı nedir? Yasadır diyorsanız, bu çağ ve devirde “yasa” ne demektir? Nereye kadar esnetilebilir? Yasanın başlıca güvencesi olan bilgi kaynakları ve kamu kanaatleri ne kadar kontrol edilebilir?

Bu çapta paranın – veya eroinin – sözkonusu olduğu yerde bilimsel ahlakın korunması mümkün müdür?

*

Aşıların bir zararı var mı? Sanmam. Bunca nüfusa uyguladıklarına ve henüz kokusu çıkmadığına göre olabildiğince güvenlidir diye düşünüyorum. Hem risk olsa ne olacak, sonuçta sokak lahmacunu da yiyorum, kola da içiyorum. Yaptırdım aşılarımı, çünkü öbür türlü hayatımızı zindan etmeye kararlı görünüyorlar.

Faydası var mı? Vardır herhalde, gerçi bu kadar ısrarlı reklamı yapılan bir ürüne ne kadar güvenilir ayrı mesele. Koka Kola da hayat verir diye kırk senedir başımıza kakıyorlar, vermiyor.

Benim tahminim varyant gambitini oynayacaklar. Delta şimdilik denemeydi, yarın epsilon çıktığında göreceksiniz, bu yılın modeli çıktı yeniden aşılanmanız lazım diye dayatacaklardır, tıpkı iPhone yahut otomobil modeli gibi. Moda sektörünü yüz senedir ayakta tutan dinamik de bu değil mi?

Aslına bakarsanız o tosuncuğun Çiftlikbank tezgahından büyük farkı yok. Bunda da bir yatıran iki – veya yirmi iki – kazanıyor. Tek fark, eşantiyon olarak yanında bir de aşı veriyorlar. O zaman yasal oluyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4 comments:

  1. Sputnik sahane de gel gelelim Rus halki da bu asiyi olmak istemiyor. Yalanci cobandan daha saglam delil istenmesi dogaldir. Bundan bunun otesinde bir anlam cikmaz. Gereksiz zorlamissiniz.

    ReplyDelete
  2. Sputnik konusunda Batılı akademisyenlerin çok olumsuz bir tutumunu hatırlamıyorum. Tabii lansmanını Putin'in müjde vermesiyle değil denemelerin başlatıldığı tarihe göre alırsak. Zamanı geldiğinde Batılı yayınlarda Sputnik hakkında objektif değerlendirmeler okudum. Sputnik'i hemen klasman dışı ilan edenler siyaset dünyasıydı ki haklılardı, çünkü bu işin ilk fazı Putin'e popülerlik sağlama çalışmasıydı.

    ReplyDelete
  3. Ah Sevan Reis. Aşılarımı yaptırdım dedin yıktın beni :(

    ReplyDelete
  4. Twitter da yan etkilere(kalp krizi ve ölüm vs) ilişkin yüzlerce paylaşım var. Merkez medya bu işin hamisi olduğu için yan etkilere ilişkin haber bulamazsnz.

    ReplyDelete