Kirve’nin aslını dün Süryani arkadaşlar uyarınca fark ettim, daha önce nasıl uyanmamışım vallahi hayret. İngilizce godfather, Fransızca parrain dedikleri vaftiz babasının Süryanicesi karîvo imiş. İki temel kuralı bilince sözcüğü tık diye tanıyoruz. BİR, tüm Arami lehçelerinde (ki Süryanice bunlardan biridir) ikibin seneden beri sessizlerin sızıcılaşması kuralıdır. Yani b, p, k, d, t yazılır ama v, f, x, dh, th okunur. İKİ, modern Süryanicede uzun /a/ sesinin /o/ya dönüşmesidir. Yani elif yazılır /o/ okunur. Sözcüğün aslı karîbâ nitekim, kalın k ile k-r-y-b-a ܩܪܝܒܐ yazılıyor. Arapça karabet (yakınlık), akraba (yakınlar), takriben (yaklaşık olarak) vs’den gayet iyi tanıdığımız bir kelime. Arapça karîb قريب “yakın” demektir. Jastrow da klasik Aramice karîbâ קַרֵיבָא için “near, related, relative” demiş.
Türkçeye Kürtçe üzerinden girmiş olduğu muhakkak. 1960’lardan eski hiçbir Türkçe kaynakta rastlanmadığına göre, umumi dile girmesi oldukça yakın tarihli bir şey. Güneydoğuda Müslüman çocuğu sünnet töreninde bir Hıristiyan komşunun taşıması adettenmiş. Ya da bana öyle anlattılar, bildiğim bir konu değil. Sözcüğün de o şekilde aktarılmış olması gerek.
*
Tırsmak fiilini ben galiba 1990 civarında
ilk kez duydum. Türk basınında bulabildiğim en erken örnek 1991’de Milliyet’te.
Gırgır-Fırt ekolünden karikatürist Ergin Ergönültaş yeni çizgi dizisindeki
hikâyeleri “kimileri acıklı, kimileri gülünç, kimileri tırsınç” diye tanıtmış.
Eminim Gırgır’da bundan biraz öncesi de aranırsa bulunur. Kentli diline iyice
yerleşmesi Metin Kaçan’ın 1995 tarihli Ağır Roman’ından sonra.
Farsça tarsîden
korkmak, Kürtçe tirsîn korkmak. Hangisi? Şüphesiz Kürtçe. Çünkü
1980’lerde Farsçadan Türkçeye kültürel etkileşimin koşulları mevcut değil.
Gırgır kuşağının karikatüristleri okulda Farsça mı öğreniyorlar? Tatile İran’a
mı gidiyorlar? Tahran televizyonu mu izliyorlar? İstanbul sokaklarında Farsça
argo patlatınca havalı mı oluyorlar? Yok.
*
Şayx tabiikine Arapça. Arap kültürünün
en karakteristik kavramlarından biri. Şayx veya şeyx veya şeyh
biçiminde Türkiye Türkçesinin bilinen en eski günlerinden beri bolca
kullanılmış. Burada bir sorun yok. Ama bir de sözcüğün özellikle Alevi ve
Türkmen çevrelerinde tercih edilen şıx veya şıh biçimi var. Burada tanık
olduğumuz hadiseye monophthongisation deniyor, valla öyle, yani /ey/ gibi
bileşik bir seslinin /ı/ veya /î/ gibi basit bir sesliye dönüşmesi. Bana öyle
geliyor ki bu şekil Türkçenin mutfağında pişmemiş, Kürtçe şêx biçiminden
alınmıştır.
Sözcüğün
orijinal coğrafi yayılımı buna işaret ediyor. Ama sonradan kafa karıştırıcı bir
şey olmuş, 1946’lara doğru İçişleri Bakanlığı memleketin dört bucağında şeyh’li
olan yer adlarının pek çoğunu şıh’la yazmaya karar vermiş. Ortalık karman
çorman olmuş. Alevi ve Türkmenlerin semtine bile uğramadığı yerlerde şıhlarla
karşılaşıyorsun.
Daha
beterini söyleyeyim. Adında şeyh olan yirmiden fazla yer adını 1930’lu yıllarda
memleketi laikleştirme kampanyası çerçevesinde Işıklar diye düzeltmişler. Bugün
Türkiye’nin dört yanında adı Işıklar olan yerleri deş, aşağı yukarı hepsinin
altından Şeyhler çıkar.
Türkçede
eski Bektaşi geleneğinde (belki de Bayrami, emin değilim) “tarikat önde geleni”
anlamında kullanılan ışık kelimesi vardır. Şimdi aklıma takıldı, acaba o da
şeyx’ten bozma olabilir mi diye.
*
İsot meselesi iyice kabak tadı verdi.
2009’da Taraf’ta bu konuda bir yazı yazmıştım. Onyüzbin milyon Kürtten edep
yoksunu kınama mesajları alınca anlaşıldı ki çağdaş Kürt ulusal kültürünün en
hassas kutsallarından birine dokunmuşuz farkında olmadan. Acep ben mi yanılıyorum diye tekrar tekrar
araştırdım. Sorry, yapacak bir şey yok. İsot Kürtçe değil, Türkçe. Türkçeden
Kürtçeye geçmiş olmalı. Ha, şehirli Türkçesinde unutulmuştu da, yakın tarihte
Urfa çarşısında yeniden keşfedildi derseniz anlarım. Muhtemelen öyle olmuştur,
evet. Ama nihai kökenin Türkçe olduğuna dair en ufak şüphem yok.
1501
tarihli Cami-ül Fürs’te karabiberin Türkçesi issi ot diye geçiyor. Sinle yazılmış, yani ıssı değil issi; nitekim
bugün ısı, ısıcak, ısınmak filan diye bildiğimiz sözcüğün Türkçe aslı isi veya
issi’dir. Cami-ül Fürs Farsça-Türkçe sözlüktür, yüzlerce sene medreselerde ders
kitabı diye okutulmuştur; özenli ve geniş dil hakimiyetine sahip (fakat
isimsiz) bir müellifin eseridir. Sözüne güvenilir.
II Bayezid
(1480-1512) devri kanunnamelerinde issi ot iki üç defa geçiyor. Yine karabiber
anlamında tahminen; çünkü o devirde henüz kırmızı-yeşil biber Amerika’dan bu
taraflara gelmemiş. Daha 19. yy’a dek gelmeyecek.
Türkçenin
gelmiş geçmiş en muazzam sözlüğü olan Meninski sözlüğünde (sene 1680) yine sin
ile issi ot, bu sefer “zencefil” anlamında. Galiba alelumum ağzı yakan her
türlü baharata issi ot demişler.
1876
tarihli Ahmet Vefik Paşa sözlüğünde ‘biber’ maddesi altında ilk kez bildiğimiz
yeşil ve kırmızı biberden söz edilmiş. Türkîde bu nesneye ıssı ot denir diye
açıklamış paşa. Bu sefer sad ile ıssı.
*
Bir kalem
savaşçısı da Kürtçe dürbün sözcüğünü bilemedim diye cehaletime tükürmüş,
sonra hızını alamayıp soykırımdan girmiş, annemin ve diğer dişi akrabalarımın
hatırını sormuş.
Benim
bildiğim bu nesneyi 16. yüzyılda Avrupalılar icat etmiştir. Osmanlı ülkesine
1570’lerde filan gelmiş olmalı. Dûr-bîn tabiri bundan kısa bir süre sonra zuhur
ediyor, Frenkçe télé-scope (uzak-gören) sözcüğünün birebir Farsça çevirisi.
Öz-Farsçada o tarihte yok böyle şey (daha doğrusa var da anlamı bu değil, “uzak
görüşlü kişi” demek). İstanbulun kültürel avangardı tarafından, zamanın modası
gereği Farsçalaştırılarak uydurulmuş.
1930’lar olsa uzgörüt derlerdi belki. Yahut 1890’lar olsa nazirül baide.
Tahayyül
edebiliyor musunuz komikliği: “Frenkler bir alet-i cedide icat eylemişler, dur
bakalım bizim Hazro’daki nenelere soralım bunun Kürtçe adı neymiş.”
*
Toparlayalım.
Kürtçe ve
Farsça, tıpkı Kürtçe ve Zazaca gibi, akraba dillerdir. Pek çok ortak veya
benzer sözcüğe sahiptirler. Ama ayrı dillerdir. Farsçadan alınan bir sözcük,
“ha Farsça ha Kürtçe ne fark eder” kontenjanından fahri Kürtlüğe kavuşmaz.
Almanca,
İngilizce ve Holandaca da akraba dillerdir. Pek çok ortak ve benzer sözcüğe
sahiptirler. Ama bundan istimbotun Almanca olduğu veya Heil Hitler’in İngilizce
sayılması gerektiği sonucu çıkmaz. Bu sonucu çıkaranların cahilliğine
hükmedilir. [Heil Hitler’in İngilizcesi Holy Hutter olur, bu arada.]
Türkçede
halen kullanılan 1100 civarında Farsçadan alıntı sözcük vardır. Eskiden daha da
fazlaydı. Türkçedeki Kürtçe alıntıların sayısı, zorlasan 20-30’u geçmez.
Bunların da üçte ikisi dile son 20 yılda girmiş sözcüklerdir.
Biz
Kürtleri buna rağmen gene severiz. Son otuz yılda verdikleri mücadeleyle bu
memlekete, kanları pahasına, büyük hizmet etmiş olduklarına inanırız.
“Kürdistan” tabirini, otuz seneden beri her ortamda kullandığımız gibi halâ da
çatır çatır kullanırız. Oralarda gezmekten ve onların misafiri olmaktan zevk
alırız. Memleketteki Kürt tarihinin ve kültürünün izlerini ortaya çıkarmak
için, hotzotla değil, bilgiyle, araştırmayla, emekle çaba gösteririz.
Velakin,
Kürtler arasındaki mankafa cahil sayısının, Türklerinkinden az olmadığını
görerek üzülürüz.
Veselam biz kürdlerin manzara-i umumiyesi böyle. Bu demektir ki,dostlarımızın sert eleştirilerine oldukça ihtiyacımız var.
Eh.. Normaldir.. Geçecekler onlarda bizim geçtiğimiz yollardan ancak bu süreci çabuk atlatırlar umarım.. Zira bu halleri çekilecek gibi değil..
En net yorumu da kapıda bekleyen bi polis yaptı... Türklerin cenabet gezdiği yerde Kürtler....) :)
Ttü. ve ağızlarında “acı biber” karşılığında kullanılan isot, yaygın inanışın (< ıssı ot “sıcak ot”) aksine ıstı ot “kokulu ot” < ıssı ot < ısot < isot gelişmesiyle Eski Türkçenin “koku” anlamlı sözcüklerinden biri olan *ıys’tan gelişmesi daha olası görünmektedir (is “koku” için bkz. Sevortyan 1974: 380–381; Egorov 1964: 76, Tenişev 1997: 370–371).
http://dict.leo.org/forum/viewUnsolvedquery.php?idThread=275003&idForum=1&lang=de&lp=ende
Aynı mantık metodolijisinden hareketle biber olarak bu coğrafyada yer edinmeye çalışan bu belalı bitkinin Hazrolu Kürt kadının ağzını yakınca yakan anlamına gelen "sotin" fiilinden müştak böyle bir adlandırma olamaz mı? Varsın onlar, Türkler, issi ot (ısıot) desin, ama bizde de (Kürtlerde) ses benzerliği dışında bir müştereği olmayan isot (yakıcı, yakan) orijini bize ait dursun. Selam ile
Bu mantığa göre Amerika'da bulunma hiç bir şeyi adlandıramamamız gerekiyor.
Şu saydıklarımın hepsi ve dünyada bilinen yeşillik ve yemişin 2/3 Amerika'dan gelme.
Mısır(Darı) , Tütün , Domates , Biber(İsot) , Kabak yürür gider.