Wednesday, April 30, 2014

Sorularınıza itinayla cevap verilir 2


-Hocam, RTE AYM’yi pasifize edebilir mi? Edemezse ne yapar sizce?
 
Öyle bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Kullanışlı bir araçtır. Yapılması gereken, ama kendi yapmak istemediği işleri ona yaptırıyor. Askerlerin salınması, HSYK yasasının (amacına ulaştıktan sonra) iptali, Twitter’ın açılması işine gelmedi mi sanıyorsun?

Rahatsız olduğu şey, Haşim Kılıç’ın açıkça Cumhurbaşkanlığına oynaması. Gerçi ondan da ne derece rahatsız olduğunu kestiremiyorum. Sanki kendi teşvik ediyormuş gibi davranıyor. “Cübbeni çıkar da gel” ne demek? Adamın niyeti yoksa bile aklına geliverir.

-Mustafa Kemal’e mi, Muhammed’e mi daha gıcıksınız?

  
İkisine de değilim. İkisi de büyük adamlar. Büyük maceralara girmişler, yırtıcı bir zeka sergilemişler. Sıradanlığı aşan insanları, sıradan ahlaki yargılarla değerlendirmek kolay değil, doğru da değil.

Her ikisinin ikonudur beni rahatsız eden. Bağnazlığın, sürü ruhunun, cahilliğin, farklı ve yalnız olanı ezme içgüdüsünün vesilesi olarak kullanılmaları.

Adamlar ölmüş gitmiş, arkalarından taş atmak neye yarar? Maksat onları değil, müritlerini rahatsız etmek.

-Hocam, Peygamberimizin adının otuzlu yaşlarına dek Kasım olduğu doğru mu? 


Hiç duymamıştım. Kaynak neymiş? Kutsal anlatılarla ilgili bu tür (olumlu veya olumsuz) bir bilgi duyduğunda önce kaynak sor. Sonra, imkanın varsa o kaynağın bu “bilgiyi” hangi amaçla piyasaya sürmüş olabileceğini düşün. Doğruya epey yaklaşırsın.

Muhammed’in tek eseri olan kitabı, ölümünden yaklaşık 60 yıl sonra, kanlı bir polemik ortamında derlenmiş. Yaşamına ilişkin anekdotlar, 90 ila 180 yıl sonra kaleme alınmış. Hakkında, kendisiyle çağdaş olan hiçbir tanıklık yok. Yazılı bir belgede adı ilk kez ölümünden 10 yıl sonra anılıyor. Böyle birinin, eğer yaşamışsa, kariyer-öncesi gençliği hakkında ne bilebiliriz? Nasıl bilebiliriz? Ne kadar bilebiliriz?

-Gençlik ve çocukluk yıllarınızda inançlı olup olmadığınızı merak ediyorum. Çevremdeki çoğu insanın müslüman olmasının beni toplumdan uzaklaştırdığını hissediyorum. Siz de benzer şeyler yaşadınız mı? 

İlkokul 4. sınıftayken “tanrı” kavramının absürt ve tutarsız bir düşünce olduğu kanısına vardım. O günden beri de fikrimi değiştirmedim. Annem kendi çapında dindardı, ama aydın bir babam ve kültürlü bir aile çevremiz vardı. Sivri dilim bazen eleştirildi ise de başka rahatsızlık yaşamadım.

Yakınlarına şunu anlatmaya çalış. Dedelerinizin inandığı şeylere inanmamak “inançsızlık” değildir. İnanç, adanmışlık, manevi değerlere sadakat, onlarsız da mümkündür. Hatta konformizmin konforundan yoksun olduğu için öylesi daha gerçek ve daha değerlidir.

Birazcık ufuk sahibi iseler sana kulak vereceklerdir. Öbür türlü zaten uğraşmaya değmez. Ninen ise, üzme “sen haklısın” de gönlünü al. Öbürlerini şutla gitsin.

-Kültür unsurlarına (din, dil, gelenek, sanat...) sahip çıkmak, onları koruyup gelecek nesillere iletmek önemli midir?

  
İnsanlığın temel değerleriyle bağdaşıyorsa evet, toplumun hayatına zenginlik katar, ortak bir dil sağlar. Yoksa unutmak ve unutturmak evladır. Dedelerin görevi iletmek olsun; fikir önderlerinin sorumluluğu, iletilenleri aklın ve vicdanın terazisinde tartmak olmalı.

-Kendini resimlemek anlamında “selfie” diye bir kelime yaygınlaştı. Buna Türkçe bir karşılık üretmeye çalışmalı mı, yoksa olduğu gibi kabul mü etmeli?

  
Selfie “kendini resimlemek” değil ki? “Mobil cihazın reverse kamerasını kullanarak kendini veya kendi dahil olduğun bir grubu resimlemek.” Öbür türlüsü otoportre olur. Ne olabilirdi? Terso? Aynalı? Cepgeri? Oto çek? I-ıh, hiç biri. Selfie kusursuz. İlk duyulduğu gün oy birliğiyle maçı aldı.

1 comment:

  1. Hocam siz "Böyle birinin, eğer yaşamışsa, kariyer-öncesi gençliği hakkında ne bilebiliriz? Nasıl bilebiliriz? Ne kadar bilebiliriz?" diyorsunuz.
    Din tarihçileri de bu çeşit soruları soranların kendini mezarlarını kazdıklarını söylüyorlar.
    Hocam, din tarihçileri ne demek istiyorlar?

    ReplyDelete