Hoca, Farsça ve Türkçede ortak bir kelime, orijinal telaffuzu xırıltılı xı
ile xoca. Farsçada genellikle sağır
vavla خواجه yazılıyor, xoca yahut xʷâca okunuyor. Yüksek Ortaçağda, yani en geç 13. yy başlarında Acem-Türk
dil alanında salgın gibi yayılan bir unvan, tahminimce medrese = üniversite
eğitiminin yaygınlaşmasıyla alakalı bir şey olmalı.
Aslı Türkçe,
bildiğin koca. Kocamak fiilinden, “yaşça
veya mevkice büyük kişi”. Türkçe qalın q sesinin o devirde standart
telaffuzunun xı olduğu anlaşılıyor; Farsçaya daima xı خ ile aktarılmış. (Misal: Türkçe qalın => Farsça xalî, bildiğimiz halı.)
Latince karşılığı magister,
“yaşça ve mevkice daha büyük kişi, ağabey”, ki o da tastamam aynı yıllarda Batıda
üniversite ıstılahı olarak yaygınlaşmış bir terim.
Latince doctor’un
Türkçe/Farsça karşılığı molla.
Arapça mawlâ’dan, “veli kılınmış”,
dolayısıyla “bakıcı, gözetici, öğretmen”. Bu unvan da medrese kültürüyle birlikte
12.-13. yy’larda yaygınlaşmış. (Mevlânâ = “hocamız”.) Türkçe ve Acemce
kullanımda /aw/ diftongunun en erken tarihlerden itibaren /o/ya yuvarlandığı
görülüyor, mowlâ, molla, hatta monla yazımları tipik.
Doktorun anlam evrimi de aşağı yukarı aynı: “gözkulak olucu”
> “öğretmen” > “üniversiteden hocalık belgesi almış kişi”.
*
Master’a hoca, doktora molla demek azıcık şoke edici, değil
mi? O şok hissinde, düşünürsen, bin yıllık bir kültürel çöküşün inkâr edilemez
izi vardır. Bir zamanların itibarlı unvanları nasıl perişan olup ayağa düşmüş,
yerine kâfiristandan yeni itibar simgeleri ithal etmek zorunda kalmışlar.
Sevan "Hocam" (no pun intended): Hoca kelimesi, "huccet" (حجة)kelimesinden gelir diye biliyorum. Bildigin gibi Shia ehli "Tanri"nin yeryuzunde hucceti (حجة الله), yani ispati (proof) olarak "imam"i gorurler. Dolayisiyla onlarda "huccetul Islam" diye bir mevki de var. Meshur Princeton Universitesi Ortadogu tarihcisi Bernard Lewis The Political Language of Islam kitabinda bunu ayrintili olarak anlatir.
ReplyDeleteMuhabbetle,
S. Dibooglu
Peki o kültürel çöküş niye yaşanmış?! Birşey söyleyeyim mi, İslam dünyasının "Altın Çağı" falan, eşi görülmemiş muazzam bir palavradan ibaret! Bence kesinlikle hiçbir zaman GrekoRomen menşeili Avrupa kıtasının medeniyet ve gelişmişlik seviyesine ulaşamadı Arap Ortadoğu coğrafyası. Ne bugün ne de bin sene önce...
ReplyDeleteDünya demek sadece Avrupa demektir, dünyanın kalan kısmının ömrü Avrupa'yı taklitle, Avrupa gibi olmaya uğraşmakla geçer. Hani Mustafa Kemal'in de demiş olduğu gibi, "Dünyadaki yegane medeniyet Avrupa'dır". Gerisi hikaye.
Eğer Batı öne geçmiş, Doğu (Çin, Rusya vb hariç) geri kalmışsa bunun başlıca nedeni Batı'da tarihsel devamlılık olması (Hellenistik dönem > Roma > Rönesans > Aydınlanma > sanayi devrimi), Doğu'da ise barbar istilalarının (Arap-İslam, Türk, Moğol vb) kesinti yapması değil mi? Bu fatih kavimler her istilalarının ardınından bir "gençlik aşısı" yapsalar da tarihsel devamlılığa engel olmuşlardır.
Deletekültürel evrim gibi karmaşıklığı 1 fabrika yün ve 1000 kedi gücünde bir konuda bu yorumu yapabilecek neler yaşamış olabilir ki insan?
DeleteKusura bakma, cahillik. MK bu lafı o günkü durum için mi söylemiş tarihe mi genellemiş? Ayrıca söylese ne yazar, tarihçi miymiş, Avrupa harici medeniyetler hakkında ne biliyormuş?
ReplyDeletePeki minik Mustafa askerî rüşdiyeye gitmeseydi bugün yine benzer bir ülkede mi yaşardık?
DeleteMesela cumhuriyetin kurucusu olan meşhur bir paşanın (Ankara'da değil de muhtemelen İstanbul'daki) ebedî istirahatgâhını ziyaret ederek onun ilke ve devrimlerine bağlı kalacağımıza ant mı içerdik?
Yoksa Ürdün kralının İstanbul'daki mevkidaşının parlamentoyu açmasını mı izlerdik? Tabii eğer Mısırlı ve Iraklı mevkidaşlarının durumuna düşseydi bunu yapamazdı.
Sevan hocam, biri bir kuyuya taş atmış, sen de hemen peşinden atlayıvermişsin. Dur bakalım, MKA'den hakikaten böyle bir laf südur etmiş mi, etmişse nasıl etmiş, birebir bu ifadeyi mi kullanmiş yoksa bu minvalde birşeyler mi zikretmiş? Benim bulabildiğim şu var, dili epey sadeleştirilmiş, notlarının dökümü: http://www.atam.gov.tr/duyurular/uygarlik-ve-cagdaslasma [sayfanın en aşağısında 1923 (Atatürk’ün S.D. III, s. 67-68) yazan yerin hemen üstündeki paragraf] Orijinal diliyle de vardır.
Delete"...Şu bilinsin ki, biz yabancılara karşı herhangi düşmanca bir duygu beslemediğimiz gibi onlarla samimî ilişkilerde bulunmak arzusundayız. Türkler, bütün uygar milletlerin dostlarıdır. Yabancılar memleketimize gelsinler; bize zarar vermemek, özgürlüklerimize güçlükler çıkarmaya çalışmamak şartıyla burada daima iyi kabul göreceklerdir. Amacımız, yeniden yakınlık meydana getirmek, bizi başka milletlere bağlayan ilişkileri artırmaktır. Memleketler çeşitlidir; fakat uygarlık birdir ve bir milletin gelişmesi için de bu tek uygarlığa katılması gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, batıya karşı elde ettiği zaferlerden çok gururlanarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan ilişkileri kestiği gün başlamıştır. Bu, bir hata idi; bunu tekrar etmeyeceğiz..."
Hocam hiç bilmiyorsa, islam medeniyetini bu milleti, kusura bakmayın ama sizden bizden çok daha iyi kavradığına ben her geçen gün daha çok ikna oluyorum.
ReplyDeletedoğuluların bizzat kendileri bugün kendi memleketlerini bir oryantalist mesafesinden, bir çakma norveçli "yabancı"lığıyla değerlendiriyorlar.
ReplyDeletebu görkemli bir mağlubiyetin trajik bir sahnesidir.
bunları dillendirdiği için sevan nişanyan'a teşekkürler,
sevan nişanyan'a söylenmeyeni söyleyecek zeka, bakış ve diger şartları sağladığı için cenab-ı cosmos'a (cc) teşekkürler.
This comment has been removed by the author.
ReplyDeleteBi de dahi anlamındaki 'de'leri ayrı yazmayı öğrenirse...
Delete