Arapça haşem حَشَم “bir kimsenin
hizmetkârlarından ve bağımlılarından oluşan topluluk” – maiyet diyebiliriz, ya
da Latince orijinal anlamıyla clientela. Vankulu Lugati “Bir
kimsenin
hademine ve tevabi’ine derler ki andan
ötürü gazaba gelir olalar” demiş; Meninski “famuli & clientes” diye
çevirmiş.
Aynı kökten bir de hışmet حِشمة var “gazap, özellikle
aşağılanmadan ve utanmadan ileri gelen gazap” anlamında. İkisinin anlam bağını
çözmek kolay değil, Vankulu’nun tanımının son bölümü sanırım bir anlam bağı
kurma gayretinin ifadesi. Yine aynı kökten el-ihtişam إحتشام Vankulu'ya göre "bir kimseden çekinmek ve onun gazabından korkmak", el-muhteşem مهحتشم "çekinilen ve gazabından korkulan kişi".
Haşmet
حَشمة biçimine belli başlı
Arapça sözlüklerin hiç biri yer vermemiş. Kamus’ta yok, Tacül Arus’ta yok,
Vankulu’da yok, Ahteri’de yok, Lane’de yok. Buna karşılık 11. yy’dan itibaren
Türkçe ve sanırım Farsça metinlerde çok sık görülen bir kelime, “erkân ve
maiyet sahibi olmak” anlamında, neredeyse devlet
( = “itibar ve statü sahibi olmak”) ile eş anlamlı. Arkasında bir sürü asalak,
yalaka, koruma, siren vb. ile gövde gösterisi yapan şimdiki devletlüleri
düşünmek lazım sanırım, o devirde de atlar, püsküller, zilli mızraklar, “destur”
diye bağıran yiğitler vb. vardı. Kutadgu Bilik “kötülere haşmet ve siyaset
gerek, iyilere sadece hürmet yeter” demiş, sene 1070 civarı. Türkiye
Türkçesinin kesinlikle tarihlenebilen ilk eseri olan Gülşehri’nin 1317 tarihli
Lisanü’t-Tayr tercümesinde “kimisi bir haşmet ü mansıb dutar / kimisi tacir
olub alur satar” diyor, sanırım “maiyet ve makam” anlamında. Meninski, güncel
kullanımlar için hep baş vurduğu Golius Lugatine atıfla “Comitatus copiosus,
numerositas famulitii” diye eklemiş, yani “maiyet bolluğu, sürüsüne bereket
ayakçı sahibi olma”. Fakat enteresandır ki Fransızca karşılık olarak “Court, ou
suitte, magnificence, pompe” tanımlamasını seçmiş. Burada kavramın iyice
soyutlandığını görüyoruz. 20. yy başında Şemseddin Sami sözlüğünde uşakların,
hizmetçilerin izi silinmeye yüz tutmuş. Haşmetli
karşılığında sadece “azamet ve heybet sahibi” görülüyor. Ve ayrıca “ecnebi
hükümdarlara unvan olur”.
Haşmetmeab
deyimi ilk kez Şemseddin Sami’de, yani 1900 yılında sözlüğe girmiş. Mesela 1876
tarihli Ahmet Vefik Paşa sözlüğünde, Schlechta-Wssehrd’in 1870 tarihli
Osmanlıca hukuk ve diplomasi terimleri el kitabında, Barbier de Meynard’ın 1880
küsur tarihli Fransızca-Türkçe sözlüğünde yok. Sadece ecnebi hükümdarlara
verilen diplomatik bir unvan, sanırım majesté karşılığı. Me’ab مآب
“sığınak, melce, merci” demek. “Haşmet
mercii” gibi bir şey kastedilmiş.
İçinde sanki bir ufak ayak oyunu da
barındırıyor gibi geldi bana. Malum, İslam hukukunda ve Osmanlı zihniyetinde gayrimüslim
hükümdarın “egemenlik” veya “beylik” içeren bir sıfatla anılması caiz değildir, zira egemenlik Allah'tan gelen ve sadece Müslim kullarına bahşedilmiş bir şeydir.
Dolayısıyla yabancı padişahlara uygun bir diplomatik sıfat arandığında,
iktidarın sadece dış görünüşüyle ilgili bir sözcüğün seçilmesi pek tesadüf olmasa
gerekir. Hani, “tantananıza bakınca padişahmışınız gibi duruyor, ama bilemem”
der gibi.
Buraya Hazret(-i) kelimesinin(tabir olarak) İran menşeilini olduğunu anlatan uzun bir yazı yazmıştım, niye yayınlanmadı?
ReplyDeleteHani, “tantananıza bakınca padişahmışınız gibi duruyor, ama bilemem” der gibi.
ReplyDeleteabi bu yorumlarına bayılıyorum
haşmet ü mansıb -- ifadesini güç ve makam olarak tercüme edebiliriz. Haşmet kelimesine bana göre en uygun düşen çeviri gazap Vs.den öte "güç,otorite"
ReplyDelete