Friday, October 11, 2019

Suriye notları

1. Suriye’nin Fırat doğusundaki kısmı Ocak 2016’dan itibaren sistemli bir şekilde YPG’nin askeri kontrolü altına alındı. ABD bu sürece aktif olarak destek verdi. Suriye ordusu fazla direnmeden çekildi. Daha ilginci, Tr hiçbir aşamada kayda değer bir itiraz dile getirmedi. Lütfen dikkat edin: Tr Kürtlerin “Fırat’ın batısında” mevzilenmesine şiddetle karşı çıktı, bunu önlemek için gerekirse savaşacağını bildirdi; Menbic’de bilfiil çatıştı da. Ancak Fırat Doğusuna ilişkin kamuoyu önünde hiçbir tarihte net bir tavır sergilemedi.
2. 50 bin km2lik bu alan Suriye yüzölçümünün yaklaşık yüzde otuzudur. Buranın yeniden Suriye’ye rücu edeceğini düşünür müsünüz? Ben doğrusu pek ihtimal veremiyorum. Suriye bu bölgeyi kaybetmiştir. Fırat’ın batısındaki Menbic-Azez-Afrin bölgesini de kaybetmiştir. Suriye bu şekilde küçülmüş, ve a) Kürt nüfusundan ve b) militan Sünni nüfusunun bir bölümünden kurtularak daha homojen bir ülke haline gelmiştir. Şimdilik mutlu olmasalar da, alışamayacakları bir durum olduğunu sanmıyorum.
3. Fırat Doğusu (“Rojava”) bağımsız veya yarı bağımsız bir ülke olarak varlığını sürdürebilir mi? Bence zordur. ABD garantisinin ilelebet süreceğini düşünmek hayalcilik olur. Denize çıkışı olmayan, doğal kaynakları kısıtlı bu ülkenin önündeki seçenekler, a) Suriye VEYA Tr’den birine eklenmek, VEYA b) Kuzey Irak ve belki Tr’nin bir bölümünü de elde ederek az çok sürdürülebilir bir devlet (“Kürdistan”) haline gelmektir. Başka çıkar yol bilmiyorum. İkinci seçenek bu aşamada mümkün görünmediğine göre, ABD gözetiminde oluşturulan quasi-devlet, iki komşusundan birinin denetimine girecektir; ya da - bir başka uzak olasılıkla - ikisi arasında pay edilecektir.
4. Türkiye’nin nihai hedefi nedir? Tahminimce Fırat'ın Doğusunu ele geçirmektir. Daha doğrusu: Suriye’de kendi kontrolü altında bir değil iki adet “KKTC” kurmaktır. İlhak lüzumsuzdur. KKTC, Karabağ, Kosova örneklerinde gördüğümüz üzere, çağımızda bu işler ilhaksız da pekala yürümektedir; fiili yönetimler kalıcı olabilmektedir.
5. Türkiye bunu neden ister? Çünkü başarılı olursa Türkiye, a) son yıllarda başka bir ülke arazisini işgal edip elde tutabilmiş – ABD ve Rusya ile birlikte – dünyadaki üç ülkeden biri olacak, b) Kürt direnişinin askeri ayağını, en azından uzunca bir süre için bertaraf etmiş olacak, c) ülkedeki Suriyeli mültecilerin bir kısmını iskan etme imkanı bulacak, d) gerek inşaat ve altyapı yatırımları, gerek KKTC’deki gibi alacakaranlık işlemleri yoluyla maddi menfaat sağlayacak, e) önemli ölçüde petrol kaynağına kavuşacaktır.
6. Tr, ilan ettiği üzere 30 km’lik koridorla yetinir mi, yoksa Fırat Doğusunun tümünü – şimdiden – zaptetmeyi dener mi? Bu konuda ABD, Rusya ve İran’la yapılmış olması muhtemel görünen mutabakatları bilmiyoruz. Her halükarda Rojava nüfusunun ve ekonomik kaynaklarının çok büyük bir bölümü 30 km koridoru içindedir. Suriye’nin Kürt nüfusu da bu koridorda yoğunlaşmıştır. Koridorun gitmesi halinde Rojava’nın tutarlı bir birim olarak varlığını sürdürmesi güç görünüyor.
Tr’nin isteyerek veya istemeden daha geniş bir askeri harekatın içine çekilmesi mümkün görünüyor. 30 km sınırının aşılması halinde a) bölge ülkelerinin, b) Suriye’nin, c) ABD’nin ne tepki vereceği konusunda bilgimiz yoktur.
7. Açıkça görülüyor ki Tr bu harekata ABD ve Rusya’nın onayıyla girmiştir. Muhtemeldir ki harekat aylar ve hatta yıllar öncesinden bu iki devletle birlikte planlanmıştır. ABD’nin YPG’ye sağladığı teçhizat Fırat Doğusunu amatör çetelerden zaptetmek için yeterlidir, fakat TSK’ya karşı ciddi bir direnişe yarar nitelikte değildir; muhtemelen TSK’nın bilgisi ve hatta onayıyla sağlanmıştır. AB ülkeleri ile İsrail’in sözlü “kınamaları”, şimdilik, ıslak paçavra kıvamındadır. Görünürdeki “sert” açıklamaların tümü, bu ülkelerin Tr’nin harekatına karşı – şimdilik – efektif herhangi bir tedbire başvurmayacaklarının teyidinden ibarettir.
8. Türkiye kazanır mı? Bire bir karşılaşmada bence kazanacağına şüphe yoktur. Askeri denge ezici bir biçimde Türkiye’den yanadır. TSK’nın son yıllarda bittiğine, tükendiğine, mahvolduğuna dair söylemleri klasik savaş propagandası teknikleri çerçevesinde değerlendirmek daha doğru olur.
Lakin tarihteki savaşların, özellikle de bir tarafın fazla güçlü olduğu eşitsiz savaşların, çok nadiren bire bir devam ettikleri göz önüne alınmalıdır. 1914’te bire bir karşılaşmada Avusturya-Macaristan Sırbistan’ı kesin yenerdi. 1939’da Almanya Polonya’yı üç haftada tank gibi ezdi. Sonra?
9. Dünya kamuoyu şu anda yüzde yüze yakın bir oranda Türkiye aleyhindedir. ABD, Rusya, Avrupa, Arap dünyası, İran ve İsrail Türkiye’nin harekatını en sert deyimlerle kınamakta söz birliği etmiştir. Böyle bir fikir birliğinin “kendiliğinden” oluştuğunu düşünmek gerçekçi olmaz. Şüphe yok ki çeşitli devletler Türkiye aleyhine böyle bir cereyanın doğmasını teşvik etmiş ya da en azından onaylamıştır.
Askeri ve diplomatik alanlarda destekledikleri bir operasyona karşı kamuoyunda bu denli güçlü bir muhalefete yeşil ışık yakmaları sizce de fevkalade ilginç değil midir?
İleride belki diplomasi tarihi derslerinde bu vaka da okutulur.
10. Sonuç ne olursa olsun Türkiye’de daha bir süre zorbalığın, hukuksuzluğun ve vahşetin egemen olacağı anlaşılıyor. Hızlı bir zaferin ardından ateşkesin sağlanması içte belki kısa bir rahatlamaya yol açabilir, fakat Erdoğan rejimini daha uzunca bir süre bertaraf edilemeyecek surette pekiştirir ve – son günlerde sinyalleri beliren – Tek Parti rejimine doğru sürüklenmeyi hızlandırır.
İş uzar ve umulmadık yönlere giderse Cenabı Hak yardımcınız olsun. Şu günlerde cesaretle konuşmaya devam eden dostlarımızı – eğer canlarını kurtarabilirlerse – adalarda barındırmanın yolunu aramamız gerekecek sanırım.

28 comments:

  1. Siyasilerden ahlak bekçiliği yapmasını beklemiyorum ama kendileri adına bu saatten sonra yeni bir Kuzey Kıbrıs’a izin veren AB ve ABD net gerizekalıdır. Erdo utanmadan mültecilerle şantaj yapıyor, BM önünde etnik temizlik yapacağını ilan ediyor. Sınırlarına almamak için milyar paralar bayıldıkları 5 milyon mülteci can suyu verdikleri bu pisliklerden kat be kat daha değerli ve zararsız.

    100 senedir aman bizim başımızda azmasın diye besledikleri ülke defalarca ne kadar kana susamış, şımarık ve barbar olduğunu kanıtladı; on binlerce insanı katletti, hapsetti, yaktı, linç etti, soydu, topraklarını işgal etti, yerlerinden sürdü, mezarlarını yok etti ve hiçbirinin bedelini bir kez bile ödemedi. Ve bugün artık kendisini besleyen nefes borusunu tehdid edecek kadar azdı. Trump’ın kendi adına aldığı karar anlaşılabilir, şu an AB’nin ve ABD yönetiminin ciddi bir yaptırımı hatta bir askeri hamleyi değerlendirmesi gerekiyor.

    ReplyDelete
  2. Bu arada verilen karar ve ABD'den gelen tepki üzerine; Türkiye ABD ile anlaşmadı, Trump ile anlaştı. Çekilme kararı Beyaz Saray'dan geldi, geri kalan bütün siyasiler itiraz etti. ABD göründüğü kadarıyla PYD ile ortaklığından gayet memnun, şu anda bile Semelka/Ayn İsa civarlarında ortak devriyeler devam ediyor. Türkiye de akıntının tersine dönme ihtimaline karşılık ağırlıkla ÖSO çetelerini kullanıyor.

    Diğer mesele Trump'ı postalama mevzusu. Şu an Trump'ın ortalama imajı Erdo tarafından sömürülen bir gerzek. Bunun için böyle bir adım atmasını bilerek beklemiş olabilirler. İtirazlardan hemen sonra Zarrab davasını yeniden gündeme soktular, Trump her alanda büyük bir baskı altına sokuluyor.

    Oluşan tepkinin görünen bir sebebi de Türkiye'nin verdiği sözü tutmaması. Ortak mutabakat üzerine YPG 30 kilometre çekildi, savunma pozisyonları kaldırıldı, ortak devriyeler başlatıldı. Türkiye buna rağmen saldırıyor, hukuki anlamda kendisini haksız duruma sokuyor. Bunlar dışında arka kapıda başka ajandaları var mıdır bilmem ama bence bu üç neden ABD kamuoyunda destek toplamak için gayet yeterli sebepler.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Lord'um, ABD dış politikası kamuoyuna göre oluşturulmaz. Aksine, kamuoyu ABD dış politikasına göre oluşturulur.

      Dış politika analizinde, söylenen ile yapılan arasındaki farka çok dikkat etmek gerekir.

      ABD başkanının dış politikadaki işlevi, kendisine sunulan seçenekler arasında karar vermekten ibarettir. Bu çapta bir olaya Trump'ın tek başına karar verebileceğini düşünmek doğru olmaz.

      Delete
    2. Hocam kendimi yeterince iyi ifade edemediğim için kusura bakmayın, dediğim şey kararın tek başına bir adamın eline bırakılması değil. Bunu Trump kendisi denedi, tek başına (herhangi bir sebeple) hareket etmeye çalıştı, kimsenin istemediği bir şekilde davrandı. El birliğiyle Trump'ın meşruiyetini söndürmek için paralanan senatörlerin hepsi bu olay üzerine saldırdı. Eski davalar yeniden döküldü.

      ABD askerleri hala Suriye'den ayrılmadı. Trump çekilme kararı aldığını ısrar ettiği halde OIR sözcüsü gitmiyoruz dedi. Gerçekten de gittikleri falan yok, hala Irak sınırı civarında ortak devriye ve Deyrezzor çölünde hücre baskını haberleri geliyor. Beyaz Saray'ın geri çekilme açıklaması yaptığı gece 100 tır dolusu konvoy Rojava'ya giriş yaptı. Bunun bence tek açıklaması bu adamın kendi başına bir hamleye kalkışması.

      Bu yüzden şu anda verilen tepki medya manipülasyonu olmadan da mümkün görünüyor (medyanın bunun için özellikle çalışıyor olması da doğrudur ama ayrı konu). Özellikle savaş için verdilen tepkide de yürümeyen arabuluculuk / yanar döner hareketler yeterli PR'ı sağlıyor.

      Delete
    3. @ Sevan Nişanyan
      İşler pek öyle Lord Efendinin zannettiği gibi değil.

      https://www.zerohedge.com/political/most-voters-agree-trumps-withdrawal-endless-wars

      Delete
    4. Tam tersine dediklerimle gayet iyi oturuyor, bu haberin neresi benim dediklerimi çürütüyor anlamadım. Askerlerin aktif savaş bölgelerinden çekilmesi Obama zamanında da konuşuluyordu. Trump geri çekilme kararı ile bu karta da oynamaya çalışıyor. Öte yandan ne Suriye'deki ne başka bir yerdeki operasyonların hiçbirinin kararını askerlerinin eve dönmesini isteyen ABD halkı almadı.

      Delete
  3. Suriye'de Fırat'ın doğusunda Suriye ordusu değil, Irak-Şam İslam Devleti vardı, (ondan evvel de El Kaide'ye bağlı El Nusra Cephesi vardı) Suriye ordusu yoktu. El Nusra ordusunun yarıdan fazlası taraf değiştirip, Irak'tan gelen IŞİD'e katıldı ve böylece IŞİD ordusu 200bin askere yükseldi. Suriye Ordusuna deli gibi direnen IŞİD, her ne hikmetse YPG-PYD'ye fazla direnmeden çekildi. Bu arada Rusya 4 sene evvel 2015'in bu zamanlarında Suriye'ye uçaklarını gönderip IŞİD'ın petrol tankerlerini vuramaya başlayınca IŞİD zayıflamaya başladı. Ruslar bu arada Bilal Erdoğan'ı IŞİD'in petrolünü satın almakla, El Kaide(ÖSO) uzerinden IŞİD'e silah ve mühimmat satmakla suçlamaya başladılar ve istihbarat delillerini BM'de ilan etmekle tehdit ettiler. Sonra Türkiye, Rusya'nın bir uçağını vurdu ve bugünlere gelindi... Sen o sıralarda içeride olduğundan, gündemden bihaber kalmış olabilirsin.

    Türkiye'de Suriye hususundaki en iyi otoriteler Fehim Taştekin ve Hüsnü Mahalli'dir. Her ikisi de Suriye'ye gider gelirler. Hüsnü Mahalli Erdoğan'ın talimatıyla bir muddet hapse atıldığı için artık fazla konuşmuyor. Fehim Taştekin de Türkiye'yi terketti.
    F. Taştekin en son birkaç ay evvel Kobane'ye gitmişti. Kendisinin dediğine göre (ki ben de bu görüşe iştirak ediyorum) Suriye devleti 2025'e degin Fırat'ın doğusuna giremez.

    ReplyDelete
  4. Bati hacli dunyasi ortadogudaki sadik truva ati olan turk devletine yeni bir ihale acti. Ihaleden bileginin hakkiyla cikar mi bilinmez

    ReplyDelete
    Replies
    1. "Haçlı Dünyası" diye başladığın zaman zaten şuuraltındaki zihniyetini açığa vurmuş oluyorsun. Türkiye'nin yalnız Türkçüsü değil Kürdçüsü de İslamcı. Hep söylüyorum, Türkiye'de Milliyetçilik asla yoktur çünkü Türkiye'de Milliyetçilik denen şey bol bol İslam soslu Popülizm, Şovenizm ve Demagojidir. Yok birader, bu gavur düşmanı İslamcı zihniyetle Türkiye'den hakikaten bir halt olmaz.

      Delete
    2. Ben kendimi musluman olarak hissetmiyom. Kurtlerin mevcut durumunun tek musebbibini islam ve muslumanlar olarak goren birine , bana islamci demeni beni tanimanana bagliyorum merdo kardes

      Delete
    3. Onceki paylasimlarda yorumladigim gibi bati hristiyan hacli blogu 9 asirdir turk devlet aklini hakim kiliyor yeri geliyor ermenileri kurban veriyor yeri geliyor suryanileri, bizansi, kurtleri, eyyubileri, ortadogu ve balkan halklarini turkun kiliciyla dize getiriyorlar. Turk devlet akli batililarin arayipta bulamadigi duzeyde bir mekanizmadir. Gericiligin sponsoru adeta

      Delete
    4. @Kurdo

      Batı düşmanlığını komplo teorisyenliği ile birleştirip bu alanda yeni bir aşamaya ulaşmışsın, tebrikler! 3000 yıllık gizli Türk teşkilatı teorisinden sonra şimdi de 1000 yıllık Türk-Batı ittifakı teorisi, doğrusu ikincisini ilkinden daha inanılır kılan bir sebep göremiyorum.

      4. Haçlı Seferi hariç doğrudan Bizans'ın hedef alındığı bir haçlı seferi yok (ki 4.'de başlangıçtaki hedef bambaşkaydı, sonradan olayların akışı içinde oldu ne olduysa). Bizans'ın kuzey Suriye, kuzey Mezopotamya ve Kilikya'daki topraklarının haçlı ve Ermeni idaresine geçmesinin (ki öncesinde bir kısmı Selçuklu'ya geçmişti zaten) Bizans'a tesiri hafif oldu, hatta Bizans'ı doğu sınır bölgesindeki yükünün büyük bir kısmından kurtardıkları bile söylenebilir onların, zaten Anadolu'nun iç kısımları Türk idaresine geçtikten sonra oraların elde tutulması zordu Bizans için. Bizans için hayat aşısı olan 1. Haçlı Seferine girmiyorum bile.

      Yakın yüzyıllardaki hadiselerle Orta Çağdaki hadiseler arasında kurduğun bağlantı ya da paralellikler hepten zorlama, çok farklı bağlamlar, ve en mühimi, Batı aynı Batı değil, aralarında uçurumlar var.

      Son olarak, haçlı seferleri devrinde yazılmış bir haçlı şarkısıyla kapatayım, sözlerinin Türk-Batı ittifakı teorisini ne derece desteklediğinin yorumunu dinleyicilere bırakıyorum. :)

      https://www.youtube.com/watch?v=6mxCiIXRaWY

      Delete
    5. Irk ve Coğrafya çerçevesinde ele alınmalıdır, özellikle İslam vede ona inanan insan toplulukları, Kürtler İslam dışın da bir dinden ayrı var olamazlar, buna Türkler de dahil, İki topluluğun da kökleri; konuştukları Diller hariç,istisnasız Mezopotamyalıdır. Uzay da yaşamıyorlar sonuçta. Kısacası İslam yok olsa bile, yine bu coğrafyada eğilim gösteren vede çıkış gösteren bir Spiritüel inanç veya kültür yapısına sahip olmak mecburiyetindedirler. Ya seve seve, Yada neyse anladınız siz onu ! :)

      Şeriat sisteminin gelmesi lazım, tüm orta doğu vede Müslümanların yaşadıkları yerel bölgelere, Ama zamanı var ! ne zaman ki batı da Beyaz ırkçıları vede Muhafazakar kesimler iktidar olur, o zaman Allah nurunu Müslüman coğrafyalarında da tamamlar, yoksa Şeriatı bahane eden orta doğulu milyonların Batıya iltica etme tehlikesi var.

      Delete
    6. Bati dusmani degilim bu birincisi. Bati hayraniyim diyebilirim bu ikincisi. Beni tanimamana bagliyorum. Hacli seferleri, mogol istilasini osmanlinin yukselisini batinin kontrolunde gelisen olaylara bagliyorum. Osmanli ne kadar cok toprak kontrol ettikce, batinin o kadar rahatladini gorursun. En basiti 16. Ve 17. Yy bati mimarisi kulturu vs. Bu alanda tr de fazla kafa yormuyan olmadigi icin tezlerimin bir kisminin ayaklari yere saglam basmayabilir. Ama hacli seferlerinin en buyuk kurbani muslumanlar degil bizans ve dogu hristiyanlari olmustur.

      Delete
    7. Sayin anonymous islam seriati icinde ya da islam ulkesi icinde hangi azinlik grubu hakkini almisda kurdler alsin bunun tarihte bir emsali yok. Kurtlerin komsulari musluman turkler ya da musluman farslar olmasydi simdiye kurtlerin muhakkak bir devleti olurdu. Ornek arnavutlar. Eger arnavutlar kurtlerin simdi yasadigi cografyada yasasalardi birak iki devletleri bir tane belediyeleri dahi olmasina izin vermezlerdi. Ben kurtler bu islam tehlikesinden nasil kurtulur ona kafa yorarken sen fanteziyi buyutmus seriatten bahsediyon.

      Delete
    8. Onur dincer # 12. 13. 14. 15. Yuzyilda fransizca soylenmis bir sarkinin donemin resmi ya da karar verici ideolojisini ne kadar temsil ettigini okuyucu ve dinleyicilere birakiyorum. Latince ve kayitlara gecmis vatikan ya da vatikana bagliligini bildirmis resmi otoritenin kayitlarina bakarsak adamlar osmanliya mogollara ve selcuklulara hatta memluklere methiyeler gorebilirsin

      Delete
    9. @Kurdo

      Birbirimizi yeterince tanımıyor olabiliriz. Öncelikle şöyle bir açıklama yapmak istiyorum. Benim burada sana yazdığım cevaplar tamamen senin bu spesifik blog makalesi altında yazdığın yorumlarını baz alıyor, bu blogdaki diğer makaleler dahil başka yerlerde yazdıklarının buradaki cevaplarıma hiçbir etkisi yok, senin şahsının hele hiç etkisi yok, zaten yazılarımda şahısları hedef almamaya ve argümanlara yoğunlaşmaya özen gösteririm.

      "Extraordinary claims require extraordinary evidence" diye bir söz vardır Batıda, yani "olağanüstü iddialar olağanüstü kanıt gerektirir." Sen Batı hakkında öyle olağanüstü iddialarda bulunuyorsun ki iddiaların için kanıt sunma tenezzülüne girmemen beni iddialarının ciddiye alınır bir tarafı olduğu konusunda ciddi şüphelere sevk ediyor. Olağanüstü bir iddia ortaya atıp Batıyı bin yıldır Yakın Doğu'daki gelişmeleri süpervize edecek kadar muktedir olarak sunuyorsun ve öyle sunmakla kalmayıp Batının bu olağanüstü gücünü bin yıldır genel olarak Türk idarelerinin lehine kullandığı gibi başka bir olağanüstü iddiada daha bulunuyorsun.

      Olağanüstü iddialar ortaya atan biri olarak ispat yükümlülüğü sende olduğu için iddiaların için öne süreceğin kanıtları görmeden iddialarını çürütmeye girişmemi gerektirecek bir durum yok. Ben şimdi başka bir konuya değinmek istiyorum. Batı hayranı olduğunu söyledin bana cevabında, öyleyse bu bulunduğumuz coğrafyayı senin istediğin şekilde dönüştürmek için Batı desteği gerektiğinin de gayet farkında olmalısın. Öyleyse Batı aleyhindeki olağanüstü iddialarının amaçlarına ulaşmada sana bir şey kazandırmayacağının, aksine kaybettireceğinin de farkında olmalısın. Hadi burada biz bizeyiz, Batılılar yok, ama olur da bu iddialarını Batılıların da olduğu bir ortamda öne sürersen Batılılar sana baktıklarında mızmızlanan bir Şarklı görecektir ve sana amaçların için yardım edecekleri bile varsa bu tavrını görünce yardım etmekten geri duracaklardır. Eğer buradaki Batı şikayetini Yunan, Ermeni ve Süryaniler gibi bu coğrafyanının gayrimüslim halklarını yanına çekmek için yapıyorsan bunun başka yolları da var, illa Batılıları tu kaka etmek zorunda değilsin, ayrıca o halkların hiçbirinin sana amaçlarına ulaşmanda Batılılar kadar faydası olamaz, bugünün dünyasında güçlü olan Batı çünkü.

      Delete
    10. #onur dincer Son yazdiklarina itirazim yok. Katiliyom sana. Bati aleyhtari degilim. Sadece turk karar vericilerinin batidan aldigi destegi cografyamiza olumlu sekilde yansitamadiklarini dusunuyorum. Cografyamizi olumsuz yonde etkiledigini dusunuyorum. Beni en cok rahatsiz eden batidan bu denli bir destek alipta bati dusmani bir toplum yaratmaya calismalaridir.

      Delete
    11. Sayın Onur, Aslın da öyle bir hava esti, özellikle, bunda Anadolu vede ortadoğu coğrafyasında zamanla değişen vede oluşan yerel dinamikler büyük etken oldu, Batının yaptığı, ilgili gibi görünen büyük bir ilgisizlikti veya tam tersiydi.

      Batı, Bizans'ın,Anadolu'nun vede Balkanların kaybedilmesine başta izin vermek istemedi, fakat yerel dinamiklerinin ihaneti ile iyice cenazeye dönüşen Bizans ile uğraşacak halleri yoktu.

      Haçlı seferleri devam edebilirdi fakat akıl çağı yani Rönesans buna engel oldu, Batı içine kapandı ve Rönesans deryasına kendini kilitledi. ee !! tabi bunu fırsat bilen Müslümanlar da üç sefer Viyana'yı kuşatıp o surları aşamadı, Hint-Avrupa geçilmezmiş bunu da anladılar.

      Birinci dünya savaşına gelene kadar oluşan süreçte, özellikle Ermenice vede Yunanca dünyasına verilen mesaj ise "binlerce yıl siz yönettiniz bırakın da biraz da halk kendini yönetsin" der gibi davranıldı vede öyle düşünüldü, Bizans ın dışladığı Hurrilerin torunları olan Azziler ve Nairiler, Konstantinopolise girebilsin ve onlarla da ticaret yapabilelim denildi.

      Çünkü Bizansı vede (Batıyı istemezcilerin, Anadolunun çoğalan Mezopotamyalı o çok kadim köle nüfusunun olduğunun farkında idiler. Batı, en nihayetinde, kendisine yeni bir kalabalık ticari pazar vede işbirlikçi bir topluluk vede komşular bulmuştu...

      Ee tabi bu arada pohpohlamalarda yapılmadı değil. Bakınız ! Batının ilgili ilgisizliği sayesinde Kürtler de, hem Anadolu ya hemde Konstantinopolise girebildi.

      Delete
    12. @17 Kasım 22:14'te yazan adsız

      Mezopotamyalı diye nitelediğin J Y-DNA haplogrupluları Avrupa'da Yunanistan, İtalya ve Arnavutluk gibi ülkelerde de yüksek oranlarda mevcut:

      https://www.eupedia.com/europe/european_y-dna_haplogroups.shtml

      J Y-DNA haplogrupluları Anadolu antik DNA'larında da Kalkolitik devirden başlayarak bolca bulundu, elimizdeki tek Miken Yunanı Y-DNA örneği de J çıktı. Hatta en son yayınlanan orta İtalya antik DNA'larında da Neolitik, Antik Roma ve Orta Çağ örneklerinde bolca J Y-DNA çıktı:

      https://science.sciencemag.org/content/sci/suppl/2019/11/06/366.6466.708.DC1/aay6826_Antonio_SM.pdf

      Delete
    13. @Kurdo

      Anlaştığımıza göre tartışacak pek bir şey kalmadı. Ben Bizans tarihine baktığımda Bizans'a en büyük zararı çeşitli Müslüman istilacı gruplardan sonra Batının değil, Bizans'ın kendi içindeki çekişen çeşitli elit grupların verdiğini görüyorum. Bunu Bizans'ı kötülemek için söylemiyorum, dünyadaki birçok Bizans tarihçisinin ortak fikri bu.

      Batının Bizans'a zararları olmadı mı? Elbette oldu! 4. Haçlı Seferinden bahsettim, ama dediğim gibi, 4. Haçlı Seferindeki Konstantinopolis yağması olayların akışı içinde oldu, kesinlikle haçlı seferinin hedefleri arasında değildi ve hatta devrin papası bile yağmayı çok sonra öğrendi ve öğrendikten sonra bundan çok derin üzüntü duyduğu geçer kayıtlarda.

      Ama Vatikan'ın Bizans'ın Türk ilerleyişi neticesindeki müşkül durumunu Kiliselerin Vatikan'ın istediği bir şekilde ve şartlarla birleşmesi için fırsat olarak kullanması elbette Vatikan'ın hanesine eksi olarak yazılmalıdır.

      Delete
    14. This comment has been removed by the author.

      Delete
    15. Bugün Suriye'de Kürt hareketini sözde destekleyenler aynı zamanda Kürtlere en büyük darbeyi vuran 12 Eylül'ün arkasındaki güç değil miydiler?
      "Our boys"ların "diktatörlüğü" lanetlenirken onların efendilerinin "özgürlükler ülkesi" kutsanır, "demokrasi"leri model alınır.
      "Yanlış Cumhuriyet"in Kemalistlerini "Saddam Hüseyin'le el sıkışmak"la suçlayanlar, nedense aynı Saddam'ı yaratan, işi bitince de yok eden, bunu da bir ülkenin yıkımı pahasına yapan güce bir şey diyemezler.
      Tıpkı dünün "Yeşil Kuşak"ın "Mücahitlerinin" bugün "Radikal İslam"ın "Teröristleri" haline gelmesinin nedenlerini sorgulamamaları gibi.
      Karşı oldukları "diktatör"ün bu renk değiştirme yeteneğini aslında efendisinden öğrenmiş olabileceğini de düşünmezler.

      Delete
  5. Almanca'ya çevirdim, umarım sakıncası yoktur

    https://mutarjimblog.blogspot.com/2019/10/anmerkungen-zu-syrien-von-sevan-nisanyan.html?fbclid=IwAR2aB2utnwRZXhGjGJJ8n8A5qPFSOCk9PqH6fifI9ns93Zw5KPqOQ9YEaZs&m=1

    ReplyDelete
  6. Dogru, TR nin girdigi yerlerden cikabilmesi imkansiz. 2 Milyon Suriyeli'yi oralara yerlestirdigi an Esad'in geri gelmesi demek yine bastan yikim demek. Dogrusu o 2 KKTC'nin yanina belki Idlib'i de eklemek gerekir. Karsiliginda yuklenilecek maliyet ISID'le mucadele, degil mi? Analizinizde ISID neden yok?

    ReplyDelete
  7. Yer adlarinin Türkcelestirilmesine karsi cikarken gösterdiginiz hassasiyeti tarihi El-Cezire'nin Kürtlestirilmesi konusunda neden göstermediginizi merak ediyorum. Rojava Kürtce bati anlamina gelen bir kelime ve Kürtlestirilen Kuzey-Dogu Suriye'ye son 5-6 senedir verilen bir isim

    ReplyDelete
  8. Bir kez daha Nişanyan kültür alanında kalsın, politik analizlerden uzak kalsın dedim kendi kendime. Bugüne dek politik analizlerindeki basiretsizliğin liberal oluşundan kaynaklandığını düşünmüştüm, haklılık payı vardır bunda belki, ama şimdi irkilerek farkettim ki, ermeni aydınların çoğunda mevcut bir hastalık, devletleri fazla ciddiye almak. Tabi ki, bunun altında yatan da, ermeni halkının ve onun aydınlarının devlet karşısında direnmemiş ve o devlet tarafından acımasızca yok edilmiş olmasıdır. Devlete direnilebiliyor olduğunu gösteren kürtler, ermeni aydınlarda çok fena alerji yaratmaktadır, çünkü onların tarihsel utancına ayna tutmaktalar.

    ReplyDelete