Tuesday, May 20, 2014

İlm-i Siyaset sohbetleri

Türkiye’nin en temel ve en acil siyasi problemi CHP’dir” derken, hayır, CHP’nin ideolojisini yahut duruşunu beğenmediğimden ya da beyaz Türklere gıcık kaptığımdan öyle demiyorum. Onlar da var gerçi, ama 32 senedir bu görüşte ısrar etmemin esas nedeni onlar değil, başka bir şey. CHP’nin getto partisi olması ve görünür gelecekte öyle kalacak olması.

Bu parti ve türevleri, (istisna olan 1977’yi ayrı tutarsan) 1960’tan beri yüzde 33 ile yüzde 21 arasında oynamış. 1983’ten bu yana uzun vadeli eğilim düşüş yönünde. Eğilimin tersine döneceğine ilişkin bir belirti yok. On yıl önce de yoktu, yirmi yıl önce de yoktu. Bu ne demek?
 
1) Sağ hegemonyadan rahatsız olan seçmen, demokrasiden umudunu kesmek zorunda demek. “Devrimcilik”, askercilik, “Atam gel bizi kurtar”cılık, Gezi’cilik, “Satayım memleketi, Kanada’ya göçeyim”cilik arasında yalpalamaları ondandır.
 
2) Ebedi iktidara mahkûm olan sağın güç sarhoşluğuna düşmesi “rakibim yok istediğim gibi at koştururum” hezeyanına kapılması demek.
 
3) Üçüncüsü pek üzerinde durulmamış bir mevzu. Obezleşen sağın, radikal marj partileri üretmesi demek. Bkz: MNP-MSP, MHP, BBP, Saadet vs.

Sağ iktidar, soldan değil, kendi sağından sürekli tehdit hissederse ne olur? Basit, retoriğini sağa göre ayarlamaya mecbur olur. Ortadan ve soldan seçmen avlamak yerine kendi yumuşak karnını oluşturan aşırı sağ seçmene göre pozisyon almak zorunda kalır. Demirel’in de, Özal’ın da, Erdoğan’ın da trajedisi oradadır. Üçü de aslında pekâlâ aklı başında, modern kafalı adamlar iken saçma sapan bir “vatan, millet, düşman, peygamber” edebiyatına meyletmelerinin sebebi budur. Memleketin ruhunu kurutan facialardandır.
 
ŞOK TEDAVİSİ
Aşağı yukarı 1982’den beri kafam bu konuda net. “Türk demokrasisi nasıl düze çıkar” sorusunu, “CHP nasıl ıslah ve/veya tasfiye edilir” sorusundan ayrı düşünemiyorum.

Efendim, parti reformu yapılsın, lider değişsin, anket yapılsın, yeni sol parti kurulsun, halka inilsin, başörtülülere kapı açılsın... bunları geçin bir kalem. Benim ilkokulda olduğum 1960’lardan beri bunlar tartışılır. (Kasım Gülek vardı, hatırlar mısınız?) Bir şey çıkmaz. Elli küsur yılda tek ciddi çıkış denemesi Ecevit popülizmi idi, o da fiyaskoyla sonuçlandı.
 
Benim görebildiğim tek bir çözüm vardır. O da başkanlık sistemi ve bence onun mütemmim cüzü olan dar bölge sistemidir. İkisinin de özü, tüm siyasi aktörleri “yüzde 50+1 veya hiç” ikilemine mahkûm etmeleridir. İkinciliğin ödülünü sıfırlamalarıdır. Şok tedavisidir. Gettolara sıkışmış partilerin yüreğine “ya seçim kazanırız ya ölürüz” ateşini düşürme yöntemidir. Ani etkidir.

CB seçiminin konuşulmaya başladığı şu kırk gün içinde CHP’nin geldiği yere bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Doksan senelik parti, galiba tarihinde ilk kez ciddi ciddi seçim kazanmaya odaklanmış bulunuyor. Ve eski getto refleksleri nüksetmez de, Metin Feyzioğlu yahut Baykal veya hanım profesör gibi çıkmaz yollara çarpmazlarsa, bana sanki kazanma şansları hiç de zannedildiği veya zannettirildiği kadar zayıf değilmiş gibi geliyor.

*Şakran 1 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi

No comments:

Post a Comment