1975 miydi, 76 veya 77 miydi hatırlamıyorum, Leszek Kolakowski bir dönemliğine (ikinci kez) Yale’e geldiğinde Hıristiyan Mistiklerinde Varoluş Kavramı konulu dersine dinleyici olarak katılmıştım. O vesileyle Plotinus’un Ennead’larıyla tanıştım; bir miktar okuduktan sonra pes ettim. Felsefe tarihinin en esoterik, en ulaşılmaz eserlerinden biridir. Yıllar sonra (1995?) Proklos’un Elementler’ini de okumaya yeltendim; bir iki haftam onunla geçti. Ne kadarını anladım? İnsan şu kısacık hayatta neyi ne kadar anlayabilir? Bunlar öyle yemek arasında çerez niyetine okunacak işler değil, insan aklının ürettiği en acayip (ve muhtemelen en anlamsız) labirentlerden bir kısım; inceliklerine tam vakıf olmaya bir hayat yetmeyebilir. İslami tasavvuf edebiyatının bunların suyunun suyu olduğu kanısına kapılmıştım, cezaevinde arkadaşların ısrarıyla İbn Arabi’nin Füsusu’l-Hikem’ini (maalesef Türkçe çeviriden) okuduğumda.
Kolakowski 20. yy’ın bence en önemli düşünürlerinden biridir. Ne Marksistlere, ne anti-Marksistlere yaranmaya teşebbüs etmediği için unutturulmuş ya da unutturulmaya çalışılmıştır. Üç ciltlik The Main Currents of Marxism (Marksizm’in Ana Akımları) herhalde o konuda okumaya değer tek eserdir. İngilizceye The Key to Heaven and Conversations with the Devil adıyla çevrilen nispeten önemsiz bir başka kitabı benim zihinsel gelişimimde tetikleyici rol oynadı. Okuduğumda galiba 19 yaşındaydım. Her ahlaki önermenin mantıki sonucuna götürüldüğünde çelişkiye düştüğünü, dolayısıyla tutarlı bir ahlaki sistem kurmanın imkansız olduğunu ilk o zaman fark ettim. Zehirli bir keşiftir. İyiliği vasatlıkta arayan kahir çoğunlukla arana hayat boyu kurtulamayacağın bir kara kedi sokar. Dikkat buyurun: siyasi ve normatif konulara dair yazdığım her yazının asıl konusun, hatta belki tek konusunun bu olduğunu görürsünüz. Kaç kişiye derdimi anlatabildim? Üç? Beş?
*
Bir arkadaşımız demiourgos kimdir, logos nedir, nous ne demektir diye sormuş. Neoplatonik filozoflarda yahut Gnostiklerde neydi diye hatırlamakla hiç uğraşamam, kusura bakmayın, ama düz anlamları neydi diye Liddell & Scott sözlüğüne bakıp size söyleyebilirim.
Dēmiourgos “sanatkâr” demek, ya da “imal eden”. Yani craftsman, producer, maker. Eflatun hazretleri evreni yarattığı varsayılan iradeye bu adı vermiş. O zamanlar henüz insanların aklı Tektanrılı dinlerin absürditeleriyle bulanmamış olduğu için, aklı selim sahibi herkes bunun bir yanda bir hammadde (materia), öbür yanda bir şekil verici irade gerektirdiğini, dolayısıyla aşılmaz bir ikilik var saydığını anlamış. Oysa Neoplatoniklerin ve Tektanrıcıların tanrısı evreni yoktan yarattığına göre demiourgos olamaz, bir şeyi bir şey etmez, kendi biricik ve tekil varlığından evreni türetir. Demek ki kendi mutlak Varlığı, aynı zamanda Yok’tur. Buyur, üzerinde bin yıl kafa patlatacak, milyonlarca sayfalık risaleler yazılacak bir mevzu.
Logos, legein fiilinden basit fiil adı. Fiilin birincil anlamı “seçmek, ayırmak, toplamak”, to choose ve gather. İkinci anlamı “anlatmak, söylemek” to say, speak ve recount. Dolayısıyla ad vermek, anlam vermek, kast etmek, yazılmış olanı okumak. Bunun türevi olan logos, ilk önce “ayırma”, sonra “söz” (word, speech), sonra “oran” (ratio, relation), sonra “hesap” (account, reckoning), ve saire. Bir kelime bu kadar çok anlamı nasıl yüklenir diye sormayın, Türkçe ayırmak, ayıklamak, ayıtmak (eski Anadolu Türkçesinde söz söylemek) ve ad (< ayıt?) sözcüklerini düşünün, sonra da aŋmak ve aŋlatmak fiillerindeki aŋ- unsuru bu fiilin dönüşlü, yani refleksif, hali olabilir mi diye kendinize sorun – aydım, ayıttım, ayındım “fark ettim, söyledim, kendime söyledim” gibi. (Bana sormayın ben bilmiyorum.)
Noos veya nous “akıl” demek, yani kafayı çalıştırma ve sonuç çıkarma yeteneği. İngilizcesi mind, veya sense, veya reason, fakat aynı zamanda meaning yani “anlam”. Akılda özne ile nesneyi, yani anlayan “ben” ile anladığı anlamı ayırt edebilir misin? Buyur, bir tane daha bin sayfalık risale konusu.
Pneuma her türlü hava akımıdır – yel, veya yellenme yani osuruk, veya nefes. Dolayısıyla hayat belirtisi olan nefes, dolayısıyla “ruh”, ve dolayısıyla her türlü gayri-maddi varlık, melek, cin vb. Ayrıca kilise musikisinde bir tür ilahi, Bektaşi nefesleri gibi. Modern Yunancada alkol kelimesi pek kullanılmıyor, onun yerine oinopneuma deniyor. Yani “şarap ruhu”. Şahane bir sözcük değil mi? (Osurukla meleğin aynı kelimeyle ifade edildiği de gözünüzden kaçmadı umarım.)
Psykhe de bana sorarsanız aynı şey, yani nefes veya nefs veya “ruh”. Ama felsefede daha ince ayrımlar varsa onu bilemem.
*
Bir arkadaş, pneuma'nın Teslisin üçüncü kişisi olan Kutsal Ruh'un (da) adı olduğunu belirterek osuruk dememe şiddetli bir dille itiraz etti. Kendimi aklama ihtiyacı hissettim:
Liddell & Scott, A Greek-English Lexicon (Oxford 1996) s. 1424, πνεῦμα:... II.3 flatulence, in pl. Eub. [Eubulus Comicus]107.9, Arist. Pr. [Problemata] 948b25, Dsc. [Dioscorides Medicus De Materia Medica] 2.112, D.L. [Diogenes Laertius Clarorum Philosophorum] 6.94
Ne olur ne olmaz, Liddell & Scott sözlüğü bile yanılabilir diye düşünerek verdiği referansları teker teker çek ettim.
Euboulos Attika Yeni Komedi'sinin temsilcisi olan bir antik yazar. Eseri günümüze sadece ufak tefek fragmanlar halinde gelmiş, Theodor Kock (ed.) Leipzig 1884 basımı Comicorum Atticorum Fragmenta'da bunları derlemiş. İlgili pasajı cilt 2 sf. 201'de buluyoruz:
Aristoteles'in Problemata'sı doğa bilimlerine ilişkin yüzlerce problemi derleyen bir metindir. Standart metin sf. 948b25'te korkuya kapılanların neden aşağıdan yellendiğine dair şu açıklamayı buluyoruz.
MS 1. yy'da yaşayan Dioscorides antik çağın Galen'den sonra en ünlü hekimidir. De Materia Medica'nın Wellmann edisyonu (Berlin 1907) sf. 186'da şunu okuyoruz:
Diogenes Laertius, ünlü filozofların yaşamını anlattığı Liber Clarorum Philosophorum'da (Hicks edisyonu 1972) şöyle demiş: μαθὼν δὴ ὁ Κράτης εἰσῆλθε πρὸς αὐτὸν παρακληθεὶς καὶ θέρμους ἐπίτηδες βεβρωκὼς ἔπειθε μὲν αὐτὸν καὶ διὰ τῶν λόγων μηδὲν φαῦλον πεποιηκέναι: τέρας γὰρ ἂν γεγονέναι εἰ μὴ καὶ τὰ πνεύματα κατὰ φύσιν.
Meali: Metrokles ulu orta gaz çıkarmış, çok utanıp evine saklanmış. Dostu Krates bunu duyup, yapma etme, kötü bir şey yapmadın, o gazı çıkarmasaydın esas o zaman kıyamet kopardı demiş.
Bu sonuncusunu ben arayıp bulmaya üşendim, iki dakika sonra büyük oğlum Arsen eklemiş.
Incil'in Ingilizce cevirisindeki `there was word at the beginning`i ilk okudugumda ne demek istedigini anlamamistim, ama sonra word yerine logos koyunca cok farkli bir anlam cikiyor. Orjinalide logos olmasi lazim.
ReplyDelete>>tutarlı bir ahlaki sistem kurmanın imkansız olduğunu ilk o zaman fark ettim
ReplyDeleteSizden daha önce de niyaz etmiştim ahlaki konulardaki duruşunuzu netleştiren bir yazı alsanız kaleme diye, yineleyeyim dedim. Malum, insanlar size özellikle siyasi duruş konusunda esvab biçip duruyor. Sizi solcu sanan hödükler, yetmez ama evetçi liberalliği yakıştıranlar...
Bir yazsanız "kardeşim bu dünyada iyi şudur, kötü budur, görev şudur, sorumluluk budur" gibilerinden bir şeyler yazdığınız diğer şeyleri oturtacak bir çerçeve de sağlayacak okuyanlara.
yahu adam tam da onun imkansızlığından/anlamsızlığından bahsetmiş.
DeleteBilen daha doğrusu ile aydınlatır mutlaka ama benim bildiğim psykhe "can" ya da "beden" diye çevrilse daha anlamlı olur. Doğu felsefesinde dualité bulunduğu için ruh-beden deyip geçilir halbuki batı felsefesinde bulunan trilogy (ame, espirit, corps) ruh ve spiritus arasında ayrim gösterir. Varsa daha aydınlatacak merakla bekliyorum.
ReplyDeleteŞerif Hüseyin, Fahrettin Paşa, Medine Kuşatması, kutsal emanetler vs. konusunda bilgilendir bloggerlerini Sevan Aga
ReplyDeletemerhabalar. ben aklima gelen ve internette aramama ragmen bulamadigim, konudan bagimsiz bir sey sormak istiyorum size. ingilizce'deki yansima sozcukler arasinda "tick-tock" var ve bunu biz de kullaniyoruz. bizim kullandigimizin burdan mi geldigini veya tam tersi bir iliski olup olmadigini merak ettim. eger biz onlardan aldiysak sasiyorum kendimce bizim, yani turkcenin nasil boyle bir sey icin yansima sozcugu olmaz. iyi calismalar.
ReplyDeleteDēmiourgos'a yoğunlkaştım. Türkçedeki 'demirci'den mülhem mi bu kelime? Malum Ergenekon'dan çıkış için demir dağları eritecek bir zanaat lazım. Ocak kavramı ile birlikte düşünüldüğünde 'demirci' İngilizce’de Smith, Almanca’da Schmidt, İtalyanca Ferrari veya Ferrario ya da Fabri, Fransızca Favre, Febvre, Lefevre, Rusça Kuznetsov isimlerinin çok yaygın olması ‘demirci’ye verilen önemi gösterir mi?
ReplyDeleteeski yunanca "demos" ile eski türkçe "temür" arasında bir bağ kurabilirseniz, neden olmasın...
DeleteSevan abi,yazının 'Pneuma' kısmını okurken aklıma,bir osuruk dokuz doktora bedeldir sözü geldi.
ReplyDeleteBu yazıya yapılan yorumlarda es geçilen şahıs Leszek Kolakowski. Stalinizm'in, Marxizm yolundan sapıtmak değil, bilakis Marxizm'in tabii neticesi olduğunu söylüyor. Kendisiyle bizzat tanışabilmiş olmak büyük şans.
ReplyDelete