Tuesday, December 12, 2017

Tufan, tayfun



Yunanca Tūfōn yahut Typhōn Τῡϕῶν, mitolojide insanların başına bela olan bir dev, ya da bir afet veya ejderha. İlk kez Hesiodos MÖ 7. yy’da sözünü etmiş, Yeryüzü ile Yeraltı’nın gayrimeşru çocuğu olduğunu, Titan’ların intikamı için çalıştığını, omuzlarından ateş saçan yüz yılan başı çıktığını, dehşet verici bir sesle gürlediğini anlatmış. Ayrıca deniz fırtınalarının ve depremlerin sahibiymiş. Pindaros’a göre gökler tanrısı Zeus onu bir yıldırımla vurup öldürdükten sonra Sicilya’da Etna yanardağının altına gömmüşler. Kimi anlatılara göre Kilikya’da Korykos mağarasında otururmuş, yani Silifke Narlıkuyu’da Cennet Cehennem denilen yer. Strabon’a göre Typhon ile Zeus arasındaki epik karşılaşma Suriye’deki Kasios dağında, yani şimdi Hatay Yayladağ ilçesine adını veren Keldağ’da vuku bulmuş.
Tüm belirtiler bir Orta Doğu kaynağına işaret ediyor, muhtemelen Fenikeliler vasıtasıyla aktarılmış olmalı. Unutmayın ki Yunanlılar Batı Akdeniz’i 8. yy’dan önce Fenikelilerden öğrendiler; Sicilya’yı Yunanlardan önce Fenikeliler kolonize etti. Toros Dağlarının güney yüzündeki Antik Çağ öncesi yer adlarının çoğu bir Kuzeybatı Sami dilindedir. Titan sözcüğünün de Aramice/Fenikece “kilden yapma idol, sanem” anlamına geldiğini üç dört sene önce Walter Burkert’in kitaplarında okumuştum yanılmıyorsam.
*
Aramice ṭūfānā טוּפָנָא ya da ṭofānā טוֹפָנָא, Süryani telaffuzuyla ṭūfōnō, en erken MS 100 dolayında Onkelos Targum’unda, yani Tevrat’ın Aramice tefsirinde kayda geçmiş. Yaratılış kitabı 6.17 ve devamında Nuh Tufanı anlatılırken İbranice mabbuwl מַבּול karşılığı olarak bu sözcük kullanılmış, ki bire bir çeviridir: İbranice sözcük “akmak, to flow” anlamına gelen BWL kökünden “akıntı, sel, su baskını, flood”, Aramice sözcük yine “akmak” anlamında ṬWP kökünden “akıntı, sel, su baskını, flood”.
İbranice fiili kardeş dil Arapçada “su akıtmak, idrar” anlamına gelen bawl/bevl sözcüğünden tanıyoruz. Türkçede bevliye üroloji demektir, akıttırmaca anlamında. Aramice kalın ט sesi İbranicede daima kalın Ṣ צ (sad veya tsade) ile karşılandığından, Aramice ṬWP fiili İbranice ṢWP şeklini almış ve anlam kaymasıyla “su üstünde yüzmek, to float” anlamı kazanmış. O da Tevrat'ta sık sık geçer, ama burada değil.
Kuran’da ṭūfān طوفان , Nuh’un başına gelen su baskını afetinin adıdır. Yahudi mitolojisinden Kuran’a aktarılmış terimlerin neredeyse hepsi gibi bu da Aramiceden alıntıdır. Nitekim çift uzun ünlü içeren sözcüklerin öz-Arapça olması ihtimali düşüktür.
*
“Hint Okyanusu ve Çin Denizinde bir tür kasırga, hortum” anlamına gelen sözcük Batı dillerinde ilk kez 1500 yılı dolayında Portekizli denizci Pedro Álvares Cabral’ın el yazmalarında ve bilahare 1540’ta F. Mendes Pinto’nun Peregrinação adlı denizcilik klasiğinde tufão [okunuşu /tufaŋ/] şeklinde aktarılmış ve Arapça bir sözcük olduğu özellikle belirtilmiş. Fransızca J. ve P. Parmentier de Dieppe’in 1526 tarihli Sumatra Yolculuğu’nda tiffon, A. Mizauld’un 1548 tarihli Le Mirouir de l’air’inde typhon geçiyor. İmlanın bu şekilde değiştirilmesi muhtemelen Eski Yunanca typhōn sözcüğüyle bağ kurma çabasının eseri. İngilizcede Thomas Hickock’un 1588’de İtalyancadan çevirdiği Hindistan Seyahatnamesinde touffon “a cruel storme” olarak geçiyor. 1614’te modern edebiyatın ilk gezi bestselleri olan eserinde Samuel Purchas “The winde, which they call Tufan is so violent, that it driueth ships on the land, ouerthroweth men and houses” diye yazmış.
Yani öyle görünüyor ki Arapçadan alınma bu kelime belli başlı Avrupa dillerinde 17. yy’dan önce gayet güzel yerleşmiş ve yaygınlık kazanmış. Dolayısıyla Oxford English Dict.’nin 1699’a tarihlendirdiği (fakat ancak 1771’e belgelediği) ikincil etimolojinin nereden geldiğini anlamak zor. Buna göre sözcük Güney Çin Denizinde (Kanton civarında) yaygınmış. İsveçli seyyah ve doğabilimci Pehr Osbeck’in 1757 tarihli ifadesine göre Kanton lisanında büyük fırtınalara Tay-fun adı verilirmiş. Yerel lehçede tái fung diye telaffuz edilen deyim standart dilde dà feng  風, yani “büyük yel” karşılığıymış. Japoncada taifū şeklinde geçermiş. Osbeck’in İngilizce çevirisi sayesinde bu görüş yerleşmiş. Öyle ki 1800’lerin başından itibaren denizcilik dergilerinde İngilizce tai foong yazımı standart hale gelmiş. 1819 tarihli Prometheus Unbound’da Shelley taiphoon biçimini kullanmış.
Doğrusunu isterseniz Çince etimoloji konusunda hüküm verebilecek durumda değilim. Ama tesadüfün bu kadarı bana fazla geliyor. Çince denizci lisanına yabancı dilden kelime girmez diye bir kural var mı bilmiyorum. Hint Okyanusunda adı Arapça tufan olan hadisenin, köşeyi dönünce Çin Denizinde telaffuzu aynı olan bir Çince isim kazanması pek olası görünmüyor. Arap etkisi ta Japonya’ya ulaşmış olabilir mi bilmem. Önce Japonca sözcüğün ilk ne zaman ve hangi koşullarda belirdiğini araştırmak lazım, o da artık beni aşar.
*
Kuran’da Kalem suresi 19’da geçen ṭayf طَيْف ayrı bir kelime. Bunlarla ilişkisi var mı kestiremiyorum, ama eğer varsa cidden kafa karıştırıcı bir şey olduğu kesin.
Tüm Arapça sözlüklerde bu kelime “gece gelen hayal, karabasan” olarak tanımlanmış. Lane sözlüğü cilt 1 sf 1905’te İbn Dureyd, Ubāb ve Kāmūs’a istinaden “an apparition, a spectre, a phantom, an imaginary form coming in sleep” demiş. Genel kabule göre ṬYF kökünden gelirmiş, ancak bazı gramerciler ṬWF yani “etrafında yürümek, dolanmak, tavaf etmek” kökünden gelen ṭāˀif طائف  sözcüğünün aynı anlama geldiğine işaret etmişler. İngilizcesi acaba Leonardo di Caprio’nun filmindeki gibi revenant olabilir mi? “The Thing that comes back to haunt you.”
Ancak Kuran’daki anlatımı bu anlamla bağdaştırmak çok kolay değil. Fa āfa ˁalayhā ṭāifun min rabbika wa hum nāimūn “onlara Rabbleri katından bir taif uğradı ve onlar uykudaydılar”. Kâbus anlamına gelebilir pekala, ama hemen ardından gelenler bunun rüya değil, tarlaları yakıp toprağı kapkara eden reel bir afet olduğunu düşündürüyor. Nitekim Diyanet İşleri “afet” diye çevirmiş, parantez içinde “ateş” diye eklemiş. Diğer meallerin çoğu “bela” ya da “felaket” demişler. Seyyid Kutb ve Bekir Sadak dahil birkaçı “salgın” olarak yorumlamışlar. Elmalılı orijinal versiyonu āfa ile ṭāifun arasında iştikak bağı kurup “bir dolaşan dolaşıyordu” yorumunu getirmiş. Elmalılı’yı sadeleştirenler, belki halk anlamaz diye düşünüp, “bir dolaşan (afet) onun üzerinden dolaşıverdi”, ya da “dolaşıcı bir bela onu sardı” diye şerh etmişler. Edip Yüksel “Rabbin tarafından gönderilen bir ziyaretçi (fırtına) bahçelerini ziyaret etti” diyerek “dolaşım” kavramını anlamlandırmaya çalışmış.
ṬWF kökünden gelen ṭūfān sözcüğünün bilemediğimiz bir türevi ya da kültürel akrabası olabilir mi ister istemez insan düşünüyor.
Türkçede ṭayf 19. yy’a dek sadece “gece gelen kâbus, karabasan” anlamında geçerdi. Fakat Newton optiği bu taraflara uğrayıp ışığı yedi renkli gökkuşağına çeviren prizmalar okul laboratuvarlarında görülmeye başlayınca, sözcüğün yeni bir anlamı belirdi. Latince spectrum, Fransızca spèctre, malum, öncelikle “hayalet, karabasan”, ikincil olarak Newton’ın verdiği anlamla “beyaz ışığın kırılmasından oluşan renk dizisi” demek. Tayf neden aynı ikili yükü taşımasın? 1900 tarihli Kamus-ı Türki’ye göre ṭayf-ı şems “zıyanın inkısar kuvvetiyle hall edilmesiyle eczasının alınan resmi” demekmiş. Yani “ışığın kırılmasıyla birimlerine ayrışmasının meydana getirdiği görüntü.” Halen de bu anlamı tek tük de olsa görürsünüz.
[O kelime de ayrıca ziyaın değil zıyanın.] 

13 comments:

  1. 台風 yada 大風 diye geçer japoncada ilk ideogram temel, kaide ikincisi büyük koca. Karakterlerin ses benzeşimle göre seçildiği aşikar. Ben de tesadüf olamaz diyordum başta ama zamanla uyarlanmış pek çok şeyin iyi uyarlandığı için öz- japonca gibi göründüğünü fark ettiim. Uzmanların dışında kimse farkında değil.

    ReplyDelete
  2. Yüzüklerin Efendisi'nde "Ringwraith" türkçeye "Yüzüktayfı" olarak çevrilmişti.

    ReplyDelete
  3. Yaziniz uzerine Zeus'un (c.c) oldurudugu Typhon, Helenlerce acaba bir dev olarak mi yoksa ejderha olarak mi hayal edilmis diye dusundum. Donemin eserlerine bakinca Typhon insan vucutlu yilan bacakli bir yaratik. Bir Yunan tanrisindan cok Misir tanrisina benziyor. Burada tanri algisinda bir degisim ve yeni tanrilarin eski tanrilari dovmesi durumu var midir? Ayrica, tanri kismi ejderlerle ugrasmaz. Def-i ejder, Rustem ya da Girgis gibi, ademoglunun mesgalesidir. Acaba Zeus bu yonuyle daha bir insan-tanri midir?

    ReplyDelete
  4. Sevan Bey senin üç pinpondan Ahmet Altan'a savcı ağırlaştırılmış müebbet istemiş. Istenen cezaya dair düşüncen nedir?
    Fazla mı olmuş?
    Adil bir talep mi?
    Daha fazla mı olmalı?
    Eminim kurcalamışsındır yusufiye medresesinde Türk hukukuna dair bir şeyler?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Eninde veya sonunda yıkılacaklar. Sodom ve Gomorra'yı hatırla. Ad kavmini hatırla.

      Delete
    2. O dediklerini nereden hatırlıyorsun?
      Benim hatırımda yok o bilgiler :-(

      Delete
  5. Çin'in güney sahillerine, Kanton bölgesi yani bugün Hong Kong, Macau'nun olduğu yerlere, Arap tüccarlarlar tarih boyunca çokça seyahat etmişler. Hatta Tang Hanedanlığı devrinde 8.yy'dan itibaren güney Çin'in sahil şehirlerinde hatırı sayılır bir Müslüman azınlığın yaşadığı da rivayet ediliyor.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çin'in her yerinde öteden beri Müslüman var. Ama daha önemlisi Ming çağında, 14. yy'da, Çin'in muazzam bir donanma yaptırıp Hint Okyanusu kıyılarına ettiği sefer var. Kısa sürmüştür ama Çin tarihinde ve tarih bilincinde yer etmiş olaydır. O dönemde veya daha önce, Doğu Hint Adaları ve Malaya'dan Arapçadan harcıalem olan sözcüğü öğrenmiş olmaları pekala mümkün ve hatta muhtemel.

      Delete
  6. Ben ışık tayfının, dönmeye başlayınca beyaz renk veren 7 renk dilimli daireden geldiğini düşünüyorum. Tavaf kelimesiyle de burada örtüşüyor. Bunu ilk farkeden meşhur İngiliz fizikçi Newton olmuş. Şu kısa videoda bir örneği var → https://youtu.be/K3EZ8XukhtU[Newton's Colour Wheel]

    ReplyDelete
    Replies
    1. Düşünüyorsun da, ufak bir problem var, doğru değil.

      Bir kere tayf Osmanlıcada mevcut ve gayet iyi bilinen bir kelime: "hayalet" demek. İkincisi gayet net bir şekilde hem hayalet hem spectrum anlamına gelen Fransızca spèctre kelimesinin çevirisi olarak fizik diline alınmış. Üçüncüsü tavaf'tan tayf çıkmaz, olsa olsa tâ'if çıkar. Dördüncüsü 19. yy Türkçesinde tavaf gayet net ve dar anlamı olan bir kelime, "yürüyerek etrafını dolaşmak" demek. Böyle bir kelimenin varolmayan türevini Newton'ın yaşamından yayınlanmamış bir anekdota bağlayıp terminoloji üretmek, 19. yy Osmanlı allamesinin de herhangi bir başkasının da hayal ufuklarını aşar bence.

      Delete
    2. Spekülatif bir tahmindi benimki. Teşekkür ederim hocam şimdi zihnimde daha iyi oturdu.

      Delete
  7. Fonetik benzerlik semitik dillerde türemeyi açıklamıyor. Dünyanın en irrasyonel hayatları bu topraklarda yaşanıyor olabilir ama dilleri tam anlamıyla MANTIK ve MATEMATİK ilişki üzerine kurulmuş insanlar. İroniye gel.

    ReplyDelete
  8. "Tayf neden aynı ikili yükü taşımasın?" demişsiniz. Yüzüklerin Efendisi Türkçe çevirisinde "ringwraiths" sözü "yüzük tayfları" olarak çevrilmiş. Yani yüzüğü taktıktan sonraki uzun yıllarda hayalete dönüşen 9 kral. Bence güzel olmuş, bunu da not geçeyim dedim..

    ReplyDelete