Linçle ilk 1986’da tanıştım. İğrenç bir deneyimdir. İftira ve alçaklık bombardımanı altında serseme dönersin, kendini tanıyamaz olursun. Aylar önce alakasız bir yerde söylediğin sözler bağlamından koparılıp yüzüne çalınır; her ettiğin, olabilecek en alçakça yorumla çarpıtılır. Güvenip serbest bir iki lakırdı ettiğin adamlar ihbarcı çıkar; ahlak duvarını aşmanın verdiği pervasızlıkla saldırıya geçerler. Ana temalar hep aynıdır: Ermeni, gâvur, vatan haini. Bunların üstüne, sınıfsal hasedin kara gölgesi düşer: viski içmiş, mütahit, Şirincenin en güzel yeri...
TC memurları bu işi sanat haline getirmişlerdir. En düzgün görünenlerin bile, korku ve alçaklık üzerine kurulu bir kurumsal kültürde, günü geldiğinde linçe katılacaklarından emin olabilirsin. Sivil olanları hiç olmazsa korkaktır, sinebilir. Üniformalıların gözünde, profesyonel katilin soğukkanlı nefretini okursun.
1986’da Isparta’da askere gittiğim gün omzu kalabalıkların “işte şimdi düştün elimize” sırıtışını sezdim. 1980 öncesinde sol harekete katılmış, olmadık birtakım riskler almıştım; Marx’ı çevirmiştim; “TC Devleti nasıl çökertilir” konulu makalelerim Birikim’de çıkmıştı. 12 Eylül döneminde de ABD’de askeri rejime karşı epey ses vermiştim. Hesabını soracaklardı elbette. Kankam olan Ali Nesin’le beraber, ilk haftalardan başlayarak, dehşet verici bir çökertme kampanyasına maruz bırakıldık. Her gün ayrı bir provokasyon ve hakaretle karşılaştık. Üç ayın sonunda tutuklandık. Komünizm propagandası, bölücülük propagandası, Türklüğe hakaret ve askeri isyana teşvik etmekten, kırk küsur yıl hapis istemiyle yargılandık. Asıl hedef bendim, ama sanırım fırsattan istifade o sırada askeri çok rahatsız eden Aziz Nesin’i de hırpalamak istediler.
Turgut Özal’ın müdahalesiyle paçayı kurtardık. Sanırım o dönemde askerle bozuk olan MİT, ya da MİT’in Özal’a yakın olan Hiram Abas kanadı bunda bir rol oynadı. Neden korudular? Yemin ederim bir fikrim yok. Belki zararsız gördüler, ya da sadece vicdanlıydılar. Belki Aziz Bey’i kolladılar. Belki yurtdışından gelen protestolara o dönemde bugünkü kadar duyarsız değillerdi. Bilmiyorum. Bilmek isterdim.
Sonraki dönemde yurt dışına gitmem için ısrarlı telkinlerle karşılaştım. Bir kısmı belki dostaneydi, ya da dostane olduğu vehmindeydi. Bir kısmında “siktir git, bir dahaki sefere kurtulamazsın” havası vardı. Kuyruğu dik tuttum, ama elbette tereddüde düştüm, 1989-91’de uzun bir kararsızlık dönemi yaşadım. Koca TC devleti üstüne varıyor, sen olsan korkmaz mısın -- “Devlet” diye karşına çıkanlar bir sürü ahlaksız dalyarak dahi olsa?
Şirince’ye gitmem bezginlik işareti miydi? Şimdi kestiremiyorum. Belki kontrolümden çıktığını hissettiğim hayatımı daha küçük bir yerde yeniden kurmak bana daha güvenli geldi. Köye gidince TC devletinin organize çirkefinden uzaklaşacağını sanmak mantıksız tabii; ama belli bir psikolojik gerçeği yok diyemeyiz.
*
İkinci linç aşağı yukarı Nisan 2000’de başladı. Bahane Şirince idi. Fakat dil ve yöntem aynı: “Ermeni”, “vatan haini”, “Şirince’nin en güzel yeri”. Dehşet verici iftiralar (“kuru kafa ile Taşnak ayini yapıyormuş”), ayyıldızlı bayraklı provokasyonlar, Ülkü Ocaklarını bana karşı kışkırtma denemeleri. Peşinden, incir çekirdeğini doldurmaz konulardan sekiz on tane ayrı ceza davası.
Sinyalleri herhalde önceki aylarda gelmişti, ben fark etmedim. Önceki kaymakam Musa Bey’le aramız iyiydi, o söylemişti “yukarıdan her gün seni soruyorlar” diye; ben, saf, yaptığım işler beğeniliyor sanıp sevindim. Yerine gelen faşistin ilk işi, ödü kopmuş kaymakamlık memurlarından bir soruşturma komisyonu kurup, köyde yaptığımız her işi didik didik etmek oldu. Hayrına tamir ettiğimiz köy çeşmesinden bile dava açtılar; köy sokaklarına diktiğimiz ağaçları “yasadışı” deyip Ülkücü haytalara söktürdüler.
Eylül 2000’de kampanya baş döndürücü bir ivme kazandı. O sırada çıkan Karadeniz gezi rehberim vesile edilerek bir anda ülkenin bir numaralı vatan haini ilan edildim. Karadeniz bölgesinin bütün yerel gazetelerine manşet oldum. Memlekette kaç tane pis suratlı vatanmillet fedaisi varsa televizyonlara çıkıp aleyhime atıp tuttu. “Ermeni köpeği”, “tok evin aç iti”, “emperyalist uşağı”, “Asala”, vb.
Eğer birileri TC derin devletinin operasyon teknikleri konusunda bir araştırma yapmak isterse sanırım ideal vaka çalışması olur. Gerek yöntemler, gerek kişiler ve kullanılan mecralar açısından, dört yıl sonraki Hrant Dink linçiyle şaşılacak paralelliklere sahiptir. Tahminimce aynı dairenin eseridir.
Sonuçta o kampanya bir gün bıçakla kesilmiş gibi kesildi. Kanal 6’da televizyona çıktım; affınıza sığınarak belirteyim, çok iyiydim – soğukkanlı, esprili, kendimden emin. O hafta daha üç televizyona davetliydim; üçü de telefon edip ayrı ayrı bahanelerle iptal etti. “Çok iyisin lan” deyip kendimi tebrik ettim elbette. Ama itiraf etmek gerekirse o kampanyayı kim ve neden kesti, en ufak bir fikrim yok. Birileri beni korumaya karar verdi sanırım. Beni sevdiğinden mi? Ötekileri sevmediğinden mi? Zararı faydasından fazla diye mi? Bilmiyorum. Kötü bir şey bilmemek: insan kendi tarihini yazmaktan aciz kalıyor.
2000 Eylülünden 2008’e dek Devlet cephesinden bana fazla bulaşan olmadı. Her gittiğim devlet dairesinde, zorlama bir tebessümle de olsa “Şirince’de yaptıklarını pek beğeniyoruz” söylemiyle karşılaştım. Hepsi dibine dek iki yüzlüydü. Hepsinin kalbinde “yarın bu Ermeni’yi gene linç etmek gerekirse ters ayağa düşmeyeyim, amirimden fırça yemeyeyim” diyen yılan fısıldamaktaydı.[1]
TC koşullarında “şerefli” ya da “namuslu” devlet memuru olamayacağına dair kanaatim, o dönemde kesinlik kazandı.
“Vatan”, “millet”, “bayrak”, “atam” gibi simgelerin, özünde o şerefsizliğin kod adları olduğunu ta ortaokuldan beri biliyordum. O yıllarda kafam daha netleşti.
*
Üçüncü linç Haziran 2008’de, Yanlış Cumhuriyet’in yayınlandığı hafta başladı. Bugüne dek, dalga dalga büyüyüp kısa sürelerle sakinleşerek devam ediyor.
İlk salvo, tıpkı Hrant Dink vakasındaki gibi, Hürriyet gazetesinin başındaki pislik maestrosu ile onun küçük çömezinden geldi. Taraf’ta Yanlış Cumhuriyet’e ilişkin mangallarda kül bırakmayan röportajımın yayımından iki gün sonra bok meselesini ortaya attılar. Olay haberden bir ay önce olmuş ve aynı gün ajansa düşmüştü; uygun zamanı bekleyip kullandılar. Mutat linç temalarına böylece bir yenisi eklendi.
Taraf’ta yazdığım dönemde (Ekim 2008-Aralık 2009) saldırı gene dehşet verici boyuta ulaştı. Saldırının merkez üssü İzmir Atatürkçü Düşünce Derneği idi. Temalar tanıdık: Ermeni, vatan haini, Amerikan ajanı, misyoner, kaçak inşaat, bok... Ali ile beraber inadına gidip Selçuk’taki ADD lokalinin dünya güzeli bahçesinde oturmayı adet edindik. Küçük yer, sohbetsiz olmaz: o vesileyle çok şey öğrendik. Mesela eski Jandarma Komutanı, Ergenekon elebaşlarından Şener Eruygur’un otuz küsur kez İzmir ADD’yi ziyaret edip her seferinde Sevan Nişanyan konusunu açtığını duyduk. AKP tarafından atanan kaymakamın büyük bir dostluk jesti yapıp ailesiyle beraber Nişanyan Evlerini ziyaret ettiğinin ertesi günü terfian Şırnak’a atandığını, yerine gelenin Nişanyan konusunda fena halde kulağının çekildiğini işittik.
2009 ve 2010’da, İzmir valiliğindeki ADD’ci kadronun girişimiyle hakkımda yirmiye yakın ceza davası açıldı. Eski eser korumacılığının yüz akı olması gereken yapılarımın yirmi ikisi hakkında yıkım kararı çıktı. Yıkım kararlarının mutat bürokratik yöntemlerle etkisiz hale getirilmesine karşı, İzmir’de ayyıldızlı bayraklı ve Atatürk’lü bir seferberlik ilan edildi. Devlet'in en çirkin organlarının İzmir'deki sesi konumunda olan gazete ile "Atatürkçü" İzmir'in polis kokulu sözcüsü konumundaki köşe yazarları aylar boyunca her gün Nişanyan konusunu manşete taşıdılar.
Şubat 2011’deki yıkım teşebbüsü, son dakikada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlü emriyle durduruldu. Ardından İzmir valiliğiyle aramı düzeltmek için, yine başbakanlık kaynaklı birkaç yarı-gönüllü girişim oldu. Arabulucu olarak, o günlerde AKP’de suyu kaynamaya başlayan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay görevlendirildi. Bir sonuç alınamadı.
Minnet duydum mu? Belki nankörüm, ama duymadım. İyi bir insan olan Nabi Avcı, samimiyetinden kuşku duymadığım bir iyi niyetle yardımcı olmaya çalıştı; ama arayıp teşekkür etmek içimden gelmedi. Çünkü yıllardır teşhisinde uzmanlaştığım o ikircikli, içten pazarlıklı onayın sesini derhal tanıdım. Yarın yeniden linç edilmem gerekirse nerede duracaklarını hesaplamakta olduklarını bildim. Tayyip Erdoğan’ın Devlet tarafından ele geçirilmiş olduğunu da ilk o günlerde hissettim.
Başlamışım sizin dininize de, İslamınıza da deme ihtiyacı onu izleyen günlerde içimde karşı konulmaz bir dalga gibi kabardı.
[1] “Sözlüğünü pek beğeniyoruz” diyen ikinci bir kanal da vardı. Belki yanılıyorum, ama o kanaldakiler bana daha dürüst geldi. Birçoğu eski muhafazakâr kanattan, az ya da çok dindar insanlardı.
:) bu yazıyı ufak tefek rötuşlarla aşkı acısı uzmanı konuşuyor şeklinde yeniden yazdım zihnimde.
ReplyDeleteBilmiyorum Burhan Dogancay sizin neyiniz olur. Seneler once Agos gazetesinde kendisiyle yapilan soyleside soyledigi sozler kullandigi cumleler oturma odamda duvarda cercefede asili duruyor, izinizle paylasiyorum.
Delete"MILLIYETCILIK KOTU SEY
Ben Bosnak'im. Babam sapsari sacli, masmavi gozlu biriydi. Dunyanin en yakisikli adamiydi. Annem selanik'li. Selanik'in yuzde 98 i Yahudiymis o zamanlar. Milliyetcilik kotu bir sey. Bu yasima geldim, daha bes nesil oncesini sayana rastlamadim. Uc nesilden sonra ya Rum ya da Ermeni geliyor. Kurt meselesi diyorlar.. Adam oraya bin sene evvel gelmis, sen nereden gelmissin.. Asagilik guygusuyla her seye veristiriyorsun."
Yaa iste boyle. Genelde cogu insanin ettigi soz davulcunun yellenmesidir. Ama arada bir Burhan Dogancay gibilerinin ettigi sozler evin duvarina dua gibi asilir.
Saygilarimla.
Sevan Beycigim öncelike saf Ermeni olmanızdan ötürü mağduriyet yaşadınız mı, bilmiyorum. Ama tüm hoyratlığınıza, objektif olamayan tavrınıza ve biraz da vicdansızlığınıza rağmen dürüstsünüzdür herhalde diyorum. Öyle olduğunu kabul ederek kendini Türk ırkından kabul eden çevrenin çocuğu olarak özür dilerim, ayıp edilmiş; siz bu toprakların çocuğusunuz.
ReplyDeleteİkincisi,"Eski eser korumacılığının yüz akı olması gereken yapılarımın..." lafınızın altına imzamı atıyorum. Şirinceyi birkaç kez gezdim, emeğinize ve aklınıza sağlık.
Üçüncüsü 'bok' meselesi ailevi meseleniz kabul ama olayın mağduru basını bilgilendirmiş. Ki bu olay başlı başına bir haber değeri taşır. Türkiye'nin gündemine polemik ile gelen ve gelmeyi seven bir adamın önüne bunu koyarlar kusura bakmayın.
Dördüncü 'dalyarak' 'sikmişim' kelimelerini kullanan bir adamın saygısız ilişkiden bahsetmesi gülünç.
Ve de her şeyi sezip, her tavrı tanıyorsunuz. Maşallah yanılmadan münezzehsiniz. Üslubu görece iyi olanlar sahtekâr, kötü olanlar itlaf edilmeli. Bu yaşınıza geldiniz belki de yanlış çıkarımlarınızın mağdurusunuzdur; düşünün derim.
Ve ayrıca Allah için akıllı ve gayretli bir adamsınız. Takdir edilmesi gereken yerdesiniz. Ama Sevan Beyciğim bir dehâ şımarıklığı da değil hakkınız; üzgünüm ama dehâ kodu yok sizde. Fikret Mualla idi sanırım aynı beklentide olan; ama O'nun adına da üzgünüm. Dali değilsen dehânın nimetinden yararlanamazsın.
Sözü sözlüğünüz ile bitireyim, Ermeniler Türk dilciliğine dair başarılı eserler ortaya koymuşlardır. Sizi aynı kefeye koymam mümkün değil ne yazık ki. Türk dilinin etimolojisine dair Tietze var iken, Clauson var iken Nişanyan sözlüğü kullanmaz kimse. Ahmet Altan Taraf Gazetesinde 'Düşman Degiliz Be Paşalar' başlıklı bir yazı yazdı idi. Yorumlarım hoşunuza gitmeyecek ama düşman değiliz be Sevan Nişanyan diyeyim ben de. Hisler iyi bir şey ama yanıltabilir.
Sağlıcakla kalın, umarım adaya gelir şarap eşliğinde sohbetinizi dinlerim. Yazının mesafeli olan tarafından başka da daha insani bir sıcaklık ile tanırım sizi.
Bu yaziyla Sevan'i etkilemeyecegini secebilecek bir zekaya sahip görünüyorsun dolayisiyla hedef kitlen Sevan takipcileri.Yalniz birseyi unutmussun yavrucagim Sevan okuyan takip eden insanlarda belirli seviyenin üzerinde olup senin bu sikimsonik yazindan etkilenmicek tam aksine ne yapmak istedigini sippadanak anlicaktir; iste bunu unutmussun...Ben üzerime hafif birseyler giyip geliyorum sen gazozunu yudumla yavrucagim.
Delete"Türk dilinin etimolojisine dair Tietze var iken, Clauson var iken Nişanyan sözlüğü kullanmaz kimse."
DeleteBen kullaniyorum, kullanirken keyif aliyorum, herkese de tavsiye ediyorum. Sagol Sevan Hoca.
Clauson bir başyapıttır, ancak, adı üstünde, 13. yüzyıl öncesi dilin, yani bugünkü Türkçe kelime hazinesinin yaklaşık %12'sinin etimolojisiyle ilgilenir. "Clauson varken kimse Nişanyan kullanmaz" cahilane bir ifade, çünkü Nişanyan'ın Eski Türkçe materyeli büyük ölçüde Clauson'dan alıntıdır. Üzerine, başta Erdal olmak üzere, Clauson'dan (yani 1960'lardan) bu yana yayınlanmış eleştirel literatür eklenmiştir.
DeleteTietze amatördür. Türkçe bilgisi kısıtlıdır; Arapça ve Farsça bilmez. Türkçenin yerel dillerden ve İtalyan gemici dilinden alıntıları üzerine değerli çalışmalar yapmıştır. Fakat verdiği spekülatif etimolojilerin birçoğu yanlıştır.
Nişanyan'dan daha ciddi akademik kaynaklar kesinlikle vardır, ancak onları tanımadığınız anlaşılıyor. Nişanyan'dan daha KAPSAMLI bir çalışma ise maalesef yok. Olsa, ilk faydalanacak olan ben olurdum.
İsmet Zeki Eyüboğlu'nun sözlüğünü de kullanan var yapacak bir şey yok, Allah kurtarsın. Sevan Bey haksızlık da olmasın etimoloji anlamında vasat altı bir sözlük ama o sözcüğün ilk kullanıldığı örnek konusunda elinize sağlık.
Delete"Tietze amatördür. Türkçe bilgisi kısıtlıdır; Arapça ve Farsça bilmez."
Aslında Brad Pitt de fazla sarı, kızlar sizi tercih etmeliydi.
Sevan Bey anladığınızı iddia ettiğiniz Fransızca konusunda Teketek programında Fatih Bey, Yusuf Bey ve sizin aranızda bir anlaşmazlık çıkıyor ki; dürüst ifade edeyim izleyeni mahçup edecek cinsten.
Özetle, Nişanyan Sözlük'e dair tastamam Murat Bardakçı gibi düşünüyorum. Kullananlara da bir şey diyemem elbet.
Sağlıcakla kalın, ama gerçekten seviyorum sizi.
"Nişanyan'dan daha ciddi akademik kaynaklar kesinlikle vardır, ancak onları tanımadığınız anlaşılıyor." Ben bilmiyorum Sevan Bey, o kaynaklar konusunda bilgilendirir iseniz sevinirim.
DeleteTietze'nin Türkçe bilgisi kısıtlı derken ne kast ettiğinizi anlayamadım. Aksansız ve kusursuz bir Türkçe konuştuğuna ve yazdığına tanık oldum. Üstelik Slav dillerine de hakimdi. Farsça ve Arapça ile alakasını bilmiyorum fakat siz de Arapça ve Farsça bilmiyorsunuz ki.
DeleteAh Sevan Ah.Bir tek sen mi?Ben türk ve müslumanım ve devlet sana ettiğini bana da etti ve halen ediyor. Bunun dinle Islam'la alakasını anlayabilmiş değilim. Günümüz hükümeti de dahil hiçbir hükümet Islam'ı temsil etmiyor ki.Devlet ilahlığını iddia ediyor bugün. Oysa İslam La ilahe illallah der.Add'ye kızıp İslam'a sövmek nasıl bir açmazdır ?Kamal Paşa dinsiz olduğunu çok açık bir şekilde belirtmiştir .El yazıları da videoları da icraatları da meydandadır. İslam olsak asla bu mağduriyetleri yaşamazdın. Hickimse ırkını seçemiyor ki sana ermeni olduğun için ikinci sınıf insan muamelesi yapılsın? Bu nasıl bir fikirsizliktir ?Ermeni olmak asla suç değildir ve İslam bu kafayı reddetmektedir. Her İslamım diyen İslam olsaydı münafıklık gibi bir mefhum olur muydu?
ReplyDeleteTabi tabi suç kemal pasanın sadece. Yoksa islam çok mubarek bir din. Sen islami iyice araştır bence. İslamı Sevan Hocadan ögren
DeleteYa bi' yürügit. Başlamayın yine "gerçek islam bu değil" tatavasına. İkinci sınıf vatandaş yerine koymayı tarih boyunca tüm islam devletleri yapmış, linç kültürü desen islam'ın olmazsa olmazı. Afganistan'da geçen senelerde bir cami çıkışında kızcağızı döven, öldüren, sonra da yakanlar hangi dine mensuptu acaba?
DeleteKemalizm gerçekten ateist-seküler olsaydı bunlar olmayacaktı asıl, İslam'a yakın olmak değil gerçek anlamda uzak olmaktır bizi kurtaracak olan.
Muhammed Kemal Atatürk ün izinden giden Kemalist Akıl, öyle ki! Arkaik ve derin İslamın, günümüze kadar gelmiş kafa yapısının vücut bulmuş halidir.
DeleteGeçmişten günümüze Kemalistler hiç bir zaman modern, laik ve demokratik bir Türkiye kurma derdin de değillerdi.1915 gibi Hristiyan karşıtlığı üstüne kurulan bir devlet ne diye Laik olmalıydı ki zaten!
Bir de bu işin Sünni mezhepsel bir Cephesi var, Kemalistler ve İttihatçılar İyiden iyiye koyu bir Sünni Müslüman devlet kurmak niyeti ile Alevileri yok etmek istediler. İlkin 1915 sebebi ile iyice nefret duydukları Dersime yöneldiler ve oradan başladılar.Bir çok dönem Alevileri katletmeye teşebbüs ettiler fakat yeterince başaramadılar konjoktür müsait değildi! efendim dediler!
Kemalistlerin Laik geçinme dertlerinin başında biraz da Araptan ve Farstan kaçıp Türk kimliği oluşturma çabası vardı.Hele bir Türk olalım sonrasın da Şeriatı da getiriz, Hilafeti de hayali ile yanıp tutuştular ve bu günlerde hayallerine iyice yaklaştılar.
Kemalistler Tc nin kurucu gücüdür.
Kemalistlerin içten içe Derin İslama ilgi ve sempati duymaları vardır vede normaldir. Kemalist denilen azınlık kitle, sonuçta Rönesans Avrupasın'da yetişmiş bir nesil ve kitleden değildir, Hilafetin son temsilcileri olan Osmanlı hanedanlığına yakın duran bir eşraf ile Balkanların köylü ve kasabalı eşrafına mensup bir topluluktan ibarettir Kemalistler.Bir de Öyle kendilerini abartmaya bayılırlar ki şaşarsınız!
Şener Eruygur, o zamanlar sözü çok geçen biriydi. Hatırlanacak olunursa, 2008'de şu an Kanada'da ikamet eden haham/istihbaratçı Tuncay Güney, ortaya Ergenekon'un 1 Numarası diye bir safsata atmıştı. Şu an AKP Antep mebusu olan Şamil Tayyar ve de son dört senedir FETO'dan içeride olan gazeteci Mehmet Baransu, bu sözde şahsiyetin mahiyetini durmadan tarif edip gündeme daha fazla gizemli hava pompalıyorlar ve bunu kullanarak kendileri için de PR çalışması yapıyorlardı. Sabah akşam medyada bu sır dolu 1 Numara konuşulur olmuştu. Ne kadar esrarengiz bir şahsiyet olduğu hakkında üzerinde devamlı spekülasyonlar dönüyordu. Devletin derininin derinini bilen Emin Gürses(ki kendi de Ergenekon'dan içeride yatmıştı) "Vallahi biz 1 Numara olarak sadece Şener Eruygur'u biliyoruz. Başkası varsa da hiç bilmiyoruz, tanımıyoruz" demişti.
ReplyDeleteAdsız 3 Mart 2018 20:57'a
ReplyDeleteKemal Paşa dinsiz olduğunu sanırım sadece size kalacak şekilde paylaştı. Islâm dini dışında de anlayabilirim bir yere kadar ama cahilliğin en kendini belli eden tarafı ile gelmişsiniz. Allah bilgi ile temas ve anlayabilecek izan versin. Aksi halde görüntü midenin kaldıırmakta zorlanacağı hale geliyor
Gaza getirmek gibi mi olur bilemiyorum ama sen yine de yaz abi. Her evde olmasak da her mahallede varız bu ülkenin ikili zulüm temelini sorgulayan lar olarak. Belki ermeni belki türk belki kürt belki laz belki kadın belki erkek büyük ihtimalle genç çoğunlukla ama varız işte. şimdi derdimizi anlatamıyor, sesimizi çıkaramıyorsak da belki bir gün bu zihniyeti sarsmayı başarırız.
ReplyDeleteKüfürsüz yazı yazamaz misin
ReplyDeleteYazabilirim, yazmamayı tercih ediyorum.
Delete“Coğrafya kaderi belirler.”in çarpıcı örneğisin abi.
ReplyDeleteHepimiz harcadı bu çılgın coğrafya, sen harcanmış dahi versiyonumuzsun.
Marx, Nietzsche ayarında bir insansın. (lütfen eyyam olarak algılanmasın.)
Hani bu insanların ünü nerde Nişanyan’ınki nerde; diyecek olanlar, önce şu çektiklerine bir bakıp bir insanın enerjisinin nelerle nasıl da yutulabileceğine bir dikkat etsin.
Elon Musk ile aynı zamanlarda bilgisayar programlama işine girmişsin abi.
Hani 10 milyar $ nakit nerede ? Böyle de sorulabilir !
Şu Müjde abla ve dışkı konusunda da için ferah olsun.
Bana hep, “Kadınlara mı gidiyorsun ? Elinde dışkını unutma.” yı çağrıştırıyorsun :))
Biri bir hata yapınca, onu sahiplenmeye devam etmek için illa ki hatasının hata olmadığını mı düşünmek lazım? Kan davalarını da, bok davalarını da bırakmak bizi daha sağlıklı yapar bence.
DeleteÖNEMLİ NOT
ReplyDeleteBundan böyle "Adsız" yazanların yorumlarını yüzde elli oranında yayınlayıp gerisini çöpe atmaya karar verdim.
Yorumlarınızın yayınlanmasını istiyorsanız lütfen bir ad edininiz.
ben kapsama alanına girmesem de, %50 oranını pek tasvip etmedim. sayıya takılmayıp, içerik bazlı eleme yapsanız...
Delete"yüzde elli oranında yayınlayıp gerisini çöpe atmaya karar verdim."
ReplyDeleteBu yuzde 50 rastgele mi secilecek yoksa mantiksal bir filtreleme mi var? Bunun nedeni nedir? Bu karariniz kiniyorum. Internette gizli kalma hakkina karsi bi karar. ama kendi coplugunuzu bagladigi icin yapacak pek birsey yok. kararinizi gozden gecirmenizi talep ediyorum.
Gizli kalma hakkınıza dokunan yok, bir avatar edinmeniz yeter. Talebiniz reddedildi.
Delete"Düzgün insanla cürufu ayıran en temel göstergelerden biridir Yahudilere sallamak. De, da'ları ayıramamak gibi bir şey turnusol kağıdı, anında ele verir. Kaçınmaya çalış." der Sevan Nişanyan.
ReplyDelete"Sevan okuyan takip eden insanlarda belirli seviyenin üzerinde olup..." dermişsin. Önce da'ları ayırmayı öğren. Bak, telkin şeyhinden.
Yazı sadece Sevan Bey'e sesleniyor.
Sevan Bey'i ciddiye aldığım ama sana yaklaşımımın ise belediyeyi aramak olduğuna emin ol. O gazozu ise, al ki annenin elinden ortalığı senin gibiler kaplamasın.
Sevan abi, gerçek TC dünyasına yönelik politika yapanların -'gerçek TC dünyası' tanımlaması bir miktar kendi içinde çelişen ifade barındırıyor, idare et-, namuslu politika yapanların sence de CHP tabanını bir ölçü kazanmaya ihtiyacı yok mu? Bir parça Ulu Önder tatavasına katlanabiliriz sanki ama onlar da abartmasın derim. Bu işi de hiçbir zaman bizim olmayacak atom silahları çözmez, şakası bile abes değil mi bu atom füzesi olayının? Sevan abi, senin gibi eski tüfeklerin ve benim gibi erken kocamışların midesi gençlerinki kadar muazzam değil ama haset etmeden de yaşamak mümkün; lütfen bırakalım kazansınlar! Yıllardır kamuya açık yayınlarını takip eden bir hastan.
ReplyDeletehenüz yeni bir okurunuzum, ancak çıkarımlarım şunlar:
ReplyDeletesizi kemalistler harcıyor, iktidar buna ses çıkarmıyor veya göz yumuyor.
maruz kaldığınız hıncın çoğunluğu kemalist kesimden geliyor ve bazı islamcılar bundan pay çıkarmaya çalışıyor. oysa ermeni olmanızdan dolayı dışlayanlar arasında islamcılar da yer alıyor.
hrant dink'e kimliğinden dolayı, tahir elçi'ye söylemlerinden yapılanlardan sonra bu ülkede yaşamayı sürdürmek zor ve manasız.
aldırmayın, hayat bu.
Seven Hoca,
ReplyDeleteBir gun adadan adaya karsilasmistim vapurda sizinle ve ogun bugundur yazilarinizi takip ediyorum.
Sizi elestirme hakini bulamiyorum kendimde O yuzden sadece zaten fikirlerinizin dogru yada yanlis bir yontemle olup olmadigini sizden daha iyi bilseydim ozaman sizin sundugunuz seyin degeri tartismali olurdu. Yani sadece faydalaniyorum yazilarinizdan. Tesekurler
Bu yaziniz icin tesekurler Sevanhoca, bazi noktalari daha iyi anladim sanirim. Sizin hakinizda herseyi bilmiyen insanlar icin cok onemli, ilerde bu konuyla ilgili daha genis bir yazi yazmayi dusunuyormusunz?
ReplyDeleteSevgiler
Bir de "babalık uzmanı konuşuyor" yazısı ne makbule geçerdi. Çocuk yetiştirirken yapılması- yapılmaması gerekenler, hatalı tecrübeleriniz, şımartmamak için yapılması gereken, derslerinde başarılı olsin diye yapılması gereken, çocuklaara kullandırılmaması ve izlettirilmemesi gereken şeyler, hanımla mutabık olunmadığında yapılması gerekenler vs.
ReplyDeleteŞener Eruygur, o zamanlar sözü çok geçen biriydi. Hatırlanacak olunursa, 2008'de şu an Kanada'da ikamet eden haham/istihbaratçı Tuncay Güney, ortaya Ergenekon'un 1 Numarası diye bir safsata atmıştı. Şu an AKP Antep mebusu olan Şamil Tayyar ve de son dört senedir FETO'dan içeride olan gazeteci Mehmet Baransu, bu sözde şahsiyetin mahiyetini durmadan tarif edip gündeme daha fazla gizemli hava pompalıyorlar ve bunu kullanarak kendileri için de PR çalışması yapıyorlardı. Sabah akşam medyada bu sır dolu 1 Numara konuşulur olmuştu. Ne kadar esrarengiz bir şahsiyet olduğu hakkında üzerinde devamlı spekülasyonlar dönüyordu. Devletin derininin derinini bilen Emin Gürses(ki kendi de Ergenekon'dan içeride yatmıştı) "Vallahi biz 1 Numara olarak sadece Şener Eruygur'u biliyoruz. Başkası varsa da hiç bilmiyoruz, tanımıyoruz" demişti.
ReplyDeleteNOT: Bu yazı yayınlanmadığı için 3. defa tekrar gönderiyorum. Adsız da yazmıyorum. Buraya gönderdiklerim daha evvel de yayınlanmamıştı. Bilemiyorum hocam bana karşı bir garez mi var?
Turgut Özal ve AKP bakaninin sizi koruduğunu bilmiyordum , Çok ilginç ...
ReplyDeleteSevan Üstadım;Bu topraklar da epeyce bir zamandır,Her türlü zorbalık ve zalimlikler yaşanmaktadır ve yaşanıyor da,Sizinde doğup büyüdüğünüz ve memleketiniz olan bu lanet yer, böyle bir yer işte.
ReplyDeleteİşte size Anadolu da yaşanan Enva-i çeşit Irkçılıkların listesi.
Din ırkçılığı,
Fikir ve İdeoloji ırkçılığı,
Dil ırkçılığı,
Kavim ırkçılığı,
Azınlık ırkçılığı,
Mezhep ırkçılığı,
Devlet ırkçılığı,
Etnik Ten rengi ırkçılığı,
Genetik Soy (Fenotip) ırkçılığı
Lakap (Lakapçılık) ırkçılığı,
Diğer türlere (Hayvanlar) ırkçılık,
Dişi ve Eril ırkçılığı,
VB.... Bu liste uzar gider.....
Etnik Ten rengi ırkçılığı ve Genetik Soy (Fenotip) ırkçılığı neden liste de !
Bu toprakların tarih boyunca Siyah,Beyaz,Mongol ve Kahverengi soylu çok karışık olmasına Mukabil, Irk bilincinin olmayışından mütevellit,Adı Batı kültüründe ki gibi konulmamış olsada, aynı seviyede işleyen bilinç altı Über ırkçılıklar'ın yurdu'dur aynı zaman da Anadolu.
Köylerde, Kasabalar da ve Şehirler de yaşanır bu iç güdesel ve bilinç altı travmalar, Siyah tenli olan, (Esmer tabirli) Koca evine yeni gelmiş genç Gelinin, ortada hiç bir maraz olmamasına rağmen, elinden yemek yemeyen ve Hor bakan Kayın-peder ve Kaynana Hikayeleri alttan alta çokça duyulur. Fakat adı konulmamıştır ve çoğu zaman anlam verilemez ve üstü örtülüdür.İşte bu derecedir Anadolu ! Sinsi,Şehvetli ve Zalim.
MAKO
ReplyDeleteSevan abi ömrünü hayatını bu dillere topraklara adadığın için pişman mısın? mesela dünyaya şu yaşadıklarını bilerek bi daha gelebilsen yine aynı yoldan mı giderdin yoksa amerika'dan hayatta dönmez sik'imin keyfine bakardım MI diyosun. şu ara böyle bi ikilemdeydim de o yüzden sordum. aynı yazıyı tekrar yazdım adsız yazmayın dediğin için. farkettiysen değerli abim SİK'İNİ kesme ile ayırdım Bence senin SİK'İN BİLE ÖZEL BU ÜLKE O'NU HAKKETMİYOR.
Sevan bey,
ReplyDelete"Orientation" kelimesinin kökü "orient" mi?
"Oryantasyon" olarak günlük konuşmalarımızda sık kullandığımız bir kelime. Bilinegelen en yaygın anlamı, adapte etme, alıştırma, eğitme, uyumlu hale getirme.
Fakat kök "orient" kelimesinin tarihsel kullanımını araştırdığımızda, daha çok, "Asya & Doğu & Uzakdoğu" sonucu çıkıyor ortaya.
Acaba, "orient"i kök kabul edip "orientation" kelimesine anlam atfedilmesinin sebepleri neler olabilir?
Daha önce "orientation" kelimesi üzerine düşünmediyseniz, şu an, aklınıza ilk gelen yorum ne olur? Arzu ederseniz, ayrıntıya daha sonra girersiniz. Ama aklınıza ilk gelen yorumu aşağıya yazarsanız memnun olurum.
Saygılarımla,
Orient: 1- Doğu, 2- Yön. Sanırım yön tayininde gündoğusu başlama noktası olduğu için böyle. Orientation "yön belirleme" demek, şurası doğu, şurası kuzey, şurası güney anlamında.
Delete"Cambridge dictionary"de, coğrafi yön bulma anlamında kullanımı var ama ilk sırada çıkmıyor.
Delete"Orientation"ın şu 3 anlamı daha yaygın gözüküyor:
(1) "The particular things that a person prefers, believes, thinks, or usually does."
(2) "The particular interests, activities, or aims of an organization or business."
(3) "Training or preparation for a new job or activity."
Size komplovari gelir mi bilemem fakat bazı kelimelerin, bazı kavramların oluşumu sırasında "iyi niyet" / "kötü niyet" aramak ne kadar doğru? Bu ikilikle düşünmek, sonu gelmez ve boş şüpheciliğe mi götürür?
"Orient"in kök anlamı "Doğu & yön" demek olduğuna göre, "orientation" kelimesi hem yön tayin etme anlamını içeriyorken, aynı zamanda "yontulması, uysallaştırılması gereken 'Doğu'lular" anlamını da içeriyor olabilir mi?
Çok basit bir örnek: "Fabrikaya giren yeni işçiler, 3 gün boyunca 'oryantasyon programı'na tabi tutulacak."
Buradaki "oryantasyon" kelimesi, ilk görüşte, herhangi bir coğrafyaya, yöne işaret etmiyor. Fakat cümledeki anlamı, yeni işçileri, fabrikaya adapte etmek, alıştırmak, onları eğitmek, uysallaştırmak.
Size sorum bu minvalde idi?
Hayır, alakası yok. Türkçesi belki "kıble belirleme" olmalı.
DeleteOED
To orient:
[a. Fr. orient-er to place facing the east, f. orient east.]
1.1 trans. To place or arrange (anything) so as to face the east; spec. to build (a church) with the longer axis due east and west, and the chancel or chief altar at the eastern end; also, to bury with the feet to the east.
b.1.b By extension: To place with the four faces towards the four points of the compass; to place or adjust in any particular way with respect to the cardinal points or other defined data; to place or arrange the parts of a structure in any particular relative position; also, to ascertain the position of (anything) relatively to the points of the compass, etc.; to determine the bearings of.
Sevan Bey hakkında - onun ifadesiyle "Maalesef zamanla çapulcuların eline düş"müş bir sitede - şöyle yazmışlar:
ReplyDelete"...yazdıkları ve söyledikleri ile fetullah gülen'in devlet içinde yapılaşmasına ön ayak olan ... yıllarca fetullah denilen amerikan köpeğinin maşalığını yapan..."
Bunlar "en sol" ve "en sosyalist" olan "Cumhuriyet aydınları" olsa gerek:
"En sağdan en sola, en Müslümanından en sosyalistine kadar Cumhuriyet aydınlarının tümü için, devlete icabında kafa tutma imkan ve dayanaklarına sahip olan elitler -- mesela kompradorlar, işbirlikçiler, Boğaza karşı viski içenler, Yahudiler, kozmopolitler, toprak ağaları, Kürt feodalleri, masonlar, tarikatlar, Pensilvanya -- devlete ve millete yönelik vahim birer tehlike olarak görülür ve lanetlenir."
[Cumhuriyetin Batılı olması değil mesele, olamaması - Bölüm 1]
Yazıyı okuyunca nedense aklıma meşhur karikatür geldi
ReplyDeletehttps://imgyukle.com/i/RH8Hp
Problem sizde olabilir mi? Belki de maruz kaldığınız linçlerin sebebi saçma bir dünya görüşünüz olması, söylediklerinizin (sadece) tahrik edici insanları birbirine kinlendiren temelsiz maddi hatalara dayalı çöp fikirler olmasıdır?
Aziz Nesin'le yakın olarak tanışır mısın? Benim kültürel babam gibidir Aziz Nesin, uyumsuz olmamın da müsebibidir nur içinde yatsın. Ali Nesinle baş badi olduğunuzu biliyorum ama babasıyla ne kadar fırsatınız oldu, fikren benzer kanaatlerde miydiniz?
ReplyDeleteBir iki defa sohbet imkanım oldu. Değerli bir insandı. TC pisliğine karşı ömür boyu mücadele etmiş bir insan ermiştir, hayli naif bir Marksizme kapılmış da olsa.
Delete