Sunday, February 18, 2018

Halim ve Selim 18: Akıl ve İslam

HALİM – Birçok düşünürler İslamın bir akıl dini olduğu görüşünde birleşiyorlar. Akıl, Allah’ın insana verdiği en büyük nimettir. Kuran-ı Kerim aklı yüceltir; pek çok ayette insanları akıllarını kullanmaya davet eder; Muhammed’in tebliği ettiği dinin akla uygun olduğunu ve akıl yoluyla teyit edilebileceğini vurgular.[1] Sizce İslam dini – belki sonradan eklenmiş birtakım naklî unsurlardan arındırılmak kaydiyle – tamamen akılcı bir temele oturtulamaz mı?
SELİM – Akıl derken neyi anlıyoruz?
HALİM – Doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yeteneği. Tanımı bu değil mi?
SELİM – Tuhaf. Doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğinin adı benim bildiğim akıl değil bilgidir. Misal: Elvis Presley 1977’de öldü, doğru mu yanlış mı? Afrodite Zeus’un kızı mıydı kız kardeşi mi? Elimi ateşe soksam yanar mıyım? Bunların akılla ne alakası var? Bilgidir. Ya deneyimle bilirsiniz, ya da bilen birine danışırsınız. İyiyle kötü de öyle. Beyaz peynir iyi, kaşar kötü. Gül kokusu iyi, leş kokusu kötü. Merve yatakta iyi, Ayşegül yaramaz. Köpeğim Fifi de ayırt edebiliyor bunları, ya da buna benzer şeyleri. En ilkel solucan bile biliyor, gün ışığı kötü, şu taşın altı iyi. Akıl diyebilir miyiz buna?
HALİM – Diyanet İşleri Başkanlığının Dini Bilgiler Sözlüğü böyle tanımlamış. Yanlış mı diyorsunuz?
SELİM – Akla düşman bir kurum, referans değeri yok. Dikkat edin: “Doğru” ya da “iyi” derken aslında toplumun genel kabullerini kastediyor, kurduğu denklemi kasten muğlak bırakıyor. Misal: İslam dini iyi bir şey, hepimiz bunu biliyoruz, değil mi? Evet. Akıl iyiyle kötüyü ayırma yeteneği olduğuna göre aklı olan İslam’ı seçer, doğru mu? Doğru. O halde İslam’ı seçmeyen biri akıllı olamaz. QED. İslam dininin akli olduğunu kanıtladık işte.
Bana sorarsanız el çabukluğu ve göz boyama yöntemleri bunlar.
HALİM – Peki siz nasıl tanımlıyorsunuz aklı.
SELİM – Eleştirme alışkanlığıdır. Dünyaya ilişkin teoremleri mantıki tutarlılık, doğruluğu bilinen başka teoremlere uygunluk, gözlem ve tecrübeyle tutarlılık açılarından sürekli sınama iştahıdır.
Teoremler bize nereden gelir? Ecdadımızdan, okuldaki öğretmenlerimizden, fikir önderlerinden, köşe yazarlarından, mahalle kahvemizden, komşunun eşi Mücella Teyzenin dedikodularından gelebilir. Bir kısmı heves ve içgüdülerimizin, hayal ve yanılgılarımızın eseri olabilir. Bunları eğer iki temel sorunun eleğinden geçirmeyi huy edinmişsek akıl yoluna girdik demektir. Bir, mantıken tutarlı mı? İki, gözlem ve deneylerimize uygun mu?
Yolun ilk adımı kuşkudur: “Böyle diyorlar, doğru mu?” Radikal bir kuşku değildir, sonuçta teoremleri yok etmeyi değil doğru teoremi bulmayı amaçlar. Pratik çözümlere ve yarı doğrulara da razıdır. Ama kuşkudur. Hiçbir teoremin tartışmadan muaf olamayacağını, çünkü her teoremin sürekli olarak tutarlılık ve tecrübe testlerinden geçmesi gerektiğini varsayar. Dolayısıyla mutlak gerçek tanımaz. Tek bir teoremi bile eğer tartışma dışı bırakırsak akıl yolunu terk etmiş, başka yola girmiş oluruz. Mesela iman yoluna, şiir yoluna, nakil yoluna ya da zorbalık yoluna; her halükarda aklı tanımayan bir yola.
Akıl diyarında bir teorem ancak görece ve geçici geçerliliğe sahiptir. Görece, yani nispi: “Bu teorem ötekilerden daha güçlü. Doğru olması ihtimali daha yüksek. Eylemimi buna göre ayarlasam yanılma olasılığım daha düşük.” Geçici, yani şimdilik kaydıyla: “Bu teorem şimdiye dek yanlışlanmadı. İleride güçlü bir karşı tez gelirse düşünürüz. Şimdilik veri alalım.”
İslam dininin temel önermelerinden herhangi birini bu anlamda akli bir zemine oturtabilir misiniz? Daha doğrusu, eğer oturtursanız hala mümin sayılabilir misiniz? Tıpkı öbür dinler gibi, İslam dininin esası akıl değil imandır. Teslimiyettir, sorgulamamaktır. Gökten bir ses evladını kurban et derse itaat etmektir. Eğer siz Allah’ı, peygamberi, yargı gününü, cenneti ve cehennemi, meleği, kitabı, vahyi sorgulayamıyorsanız, filan ayette gak mı demiş guk mu demiş konusunda akla başvurmanıza izin verildi dense kaç yazar? Bir yanda pireyi sorgula diyorsunuz, öbür yanda deve yanınızdan hamuduyla geçmiş, onu gözden kaçırıyorsunuz.
HALİM – Sizce neden gerek Kuran-ı Kerim gerek onun yolundan giden İslam mütefekkirleri İslam’ın akıl dini olduğu görüşünde ısrar ettiler?
SELİM – İnsan aklı temel varsayımları sorgulamakta tembeldir. Pireyi tartışmaktan çekinmez, ama iş deveye gelince görmezlikten gelmeyi seçebilir. Sanırım birçok insan bu anlayışla Allah, peygamber, melek gibi mitolojik anlatımları akla uygun önermeler olarak düşünmeye devam ediyor.
Bin yıl önce nispeten makul bir yanılgıydı. Bir önermeyi nasıl sorgulayacağınızı bilmiyorsanız sorgulamamakta mazur olabilirsiniz. Bundan yüz yıl önce, haklılığı epey yıpranmış da olsa hala “bilmiyorum, sorgulamak aklıma gelmedi” deme şansınız vardı. Bugün yok. Temel varsayımlarınız o denli net, yaygın ve güçlü bir şekilde sorgulanıyor ki, o sorguları yok sayıp İslam’ın akliliğinde ısrar etmek bu saatten sonra ancak cehalettir, ya da kör inat.
HALİM – Bu eleştiriniz yalnız İslam için mi, yoksa öbür dinler için geçerli mi?
SELİM – Dünyanın meçhul bir canlı varlık ya da varlıklar tarafından yönetildiğini savunan her düşünce için geçerli. Ha, bunu tartışılmaz bir dogma olarak değil makul bir olabilirlik olarak ileri sürüyorsa durum farklı. Mutlak gerçek olarak değil anlamlı bir öykü, bir mecaz, ecdattan kalma güzel bir mit olarak savunuyorsa yine farklı. O zaman da tartışırız, lehte ve aleyhte  görüşleri masaya yatırabiliriz. Ama en azından, akıl ve mantığa aykırı bir cahillik olarak değerlendirmeye hakkımız olmaz.




[1] Bakara 171: “Onlar sağır dilsiz ve kördür, çünkü akletmezler.” Yunus 100: “Akıllarını kullanmayanlara kötü bir azap vardır.”

13 comments:

  1. Akili, eger sizi yanlis anlamamissam, mevcut bilgiyi isleyerek yeni bilgiye ulasmak olarak tanimlamissiniz. Fizik bize bilimsel bir bilgi tanimi yapar. Kabaca bilgiyi "...that which can distinguish one thing from another" olarak tanimlar. Ilginc olan bilgi evrene aittir ve yok olamaz. Bu biraz dini gorunuyor. Ancak (!) fizige gore evren ilahi mambo camboya degil de bir takim matematiksel kanunlara uydugu icin, evrenin bir anina ait tum bilgiye erisebilseydiniz evrenin gecmis ve gelecek tum bilgisini hesaplayabilirdiniz. Yani fizik kanunlarini bilen biri, evrenin anlik bilgisinden Allahliga ulasabiliyor. Dune kadar ne zaman yagmur yagacagini sadece rabbim bilirdi. Simdi sayili uydu ve birkac bilgisayar sayesinde biz de biliyoruz. Gelecekte daha fazlasini da bilecegiz. Peki mutlak bilgiye giden yolda onumuzdeki engel nedir? O zaman seytanla iliskilendirilen kaosa ve kaos teorisine bakmak gerek. Buradan da sanki rabbim insan kendine ulasamasin diye seytani yaratmis gibi ilginc bir cikarim yapilabiliyor.

    ReplyDelete
  2. Şahane bir yazı olmuş,kaleminize sağlık.

    ReplyDelete
  3. El akl.Bedevilerin çölde kızışmış erkek devenin dişi deveye atlayamaması için arka ayaklarına bağladığı ipe,bağa verdikleri ad.Akletmek bağlamak demektir. Bağlanan şey bilgi ve bağlayan şey akıldır.Eğer bağlamazsanız Kuran saçma sapan bir kitap gibi görünür. Mesela kehf 60-82 arası ile kehf 83-99 arası birbirinden ayrı hadiseler anlatıyor sanılıyor. Kim tarafından? Tefsir alimleri tarafından.Ya da bağlanamaz sananlar için. Peki öyle mi?Asla. Bağlarsanız yani aklederseniz görürsünüz ki ayetler bağlıdır. Mesela sebe 12 ile kehf 96 bağlıdır. İkisi de aynı anda vuku bulacak hadiselerdir. Aynı kelimelerin kullanıldığı tüm ayetler bağlıdır. Anlayasınız diye arapça indirdik diyor Allah cc Yusuf 2'de ve 26:195'te ve 39:28'de ve 41:3'te ve 43:3'te ve 46:12'de.Arapça dili kesindir.Sebebi dilin potansiyelindendir.Peygamber sav arab değil de türk olabilir miydi?Hayır.Bunu fussilet 44'ten anlıyoruz. Kuran kesinlikle arapça inmeliydi diyor Allah.Dilerse farklı dilde indirirdi ama böyle yapsaydı insanlar bir bahane öne sürebilirlerdi.Ama şimdi arapça indirdik ve sunamayacaklar diyor.26:198'den anlıyoruz ki arap peygambere arapca kitabın inmesinin arap milletinin üstünlüğüne dair bir işareti yoktur.Allah Teala her şeyi bilerek yarattı imtihanımızı ve kimin Kuran'dan ne kadar pay alacağını ezeli ilmiyle bildi.Kimi benim gibi türk doğdu ve Kuran öğrenmeye çalıştı ve kimi de arap doğup hiç nasiplenemedi.Hikmet.Hayatıma bakın.Iktisat,elektronik haberleşme ve elektrik müh.okudum.Ne alakam var Kuran'la?Yok gibi duruyor lakin Rabbe hamd olsun ki var.Anlaşilıyor ki kitabın ve indirildiği kisinin arab olması bilinçli.İmtihan için en mukemmel seçim.Şimdi size dünya tarihinde ilk kez okuyacağınız Kuran tefsiri yazacağım .Bakalım akletmek nasıl bir işmiş. Kehf 60-82 arasında Hızır gemi deliyor. Sonra sabi öldürüyor ve sonra duvar örüyor .Bakınız Bakara 248'e .Talut'un alameti olan tabut Hızır'ın deldiği gemidir. Tabut kelimesi Taha 39'da kullanılmasaydı bağlayamazdım. Sonra bakınız bakara 251'e .Davut Calut'u öldürdü. Katele fiili kehf 74'te ve kasas 19'da geçtiğinden anlıyoruz ki Davut'un Calut'u öldürmesi Hızır'ın sabiyi öldürmesidir. Sonra Davud'a Süleyman veriliyor ve Süleyman erimiş bakır madeniyle Zülkarneyn eliyle sed örüyor. Demek ki Hızır'ın kehf 77'de ördüğü duvar Zülkarneyn'nin kehf 97'de ördüğü sed imiş. Allah Teala bu hakikati bildirip bakara 252'yi ilan ediyor. Ben ne anlattım şu an ?Allah Teala ne anlatıyor bizlere?Söyleyim, 2097 sonrası Türkiye tarihi anlatılıyor. Bağlayabilene. Dünya sarhoşu olmuşlara ahiret ayıklığıyla anlatıyorum. Anlamıyorsunuz değil mi?Şimdi Araf 146-147'yi okuyun.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sizofreni tedavisi gormeniz gerekebilir, bir uzmana gorunmenizde fayda var.

      Delete
    2. Bence gayet guzel aciklamis yahu, rahatsizlik yok ortada.

      Delete
    3. ahiret ayıklığı lafı, bana "ben sarhoş değilim" diyen körkütük sarhoşları hatırlattı nedense...

      Delete
    4. Kehf 86.Güneş kara bir gözeye batınca ortalık karardı. İnsanlık karanlıkta kaldı. Her birimiz bize verilen akılla görmeye çalışıyorduk. Karanlık olduğundan ve aklımız ortalığı aydınlatamadığından,gördüklerimizi gerçek sanıyorduk. Oysa bir puzzle'ın tamamını göremeden onun bir puzzle olduğunu dahi anlayamayız.Ondandır güneşin doğuşuna hasret akıllar yok denecek kadar az. Kimse gördüklerinden şüphelenmiyor. Musa-Hızır kıssası olanın başka olduğunu anlatıyor ve tam olarak güneşin kara bir gözeye batmaya başladığı an başlıyor. Tesadüf mü? Elbette değil. Rabbe hamd olsun ki nûr nasib edildi ve aydınlıktayım. Lakin aydınlığımdan bahsedemiyorum. Çünkü insanların hak bildikleri bâtıl ve gördüğüme inanmıyorlar.Sanki miraca çıktım da döndüm. Ne kadar da anlatsam Aksa'yı,inandıramıyorum Mugire'leri.

      Delete
  4. Akıllarını kullanmayanlara kötü bir azap varmış!Neden?Herkes aynı ve yeterli imkan ve yeteneklere sahip değil ki.Aklımı kullanmadığım için beni ancak hayat cezalandırabilir.Rahman ve Rahim olan bir Allah değil.Kuran yazarları ne yazdıklarını hiç mi kontrol etmemişler?

    ReplyDelete
  5. Sevan abi konuyu bu diyalog yöntemi ile anlatman çok güzel olmuş sadece naçizane halime biraz daha söz versen daha iyi olabilir diye düşünüyorum. Yoksa konun anlatımı çok net. Konunun özüne dair kafamı kurcalayan şey; ya matrix filmindeki gibi sanal bir alemde yaşıyor isek ve ölünce bir rüyadan uyanır gibi gerçek aleme uyanırsak. Ne olacak?

    ReplyDelete
  6. Marmaranın köylerinde doğmuş ve büyümüş sülâlemden hiç kimse okuduğu kuranı annamamıştır. Yaz tatillerinde çince veya japonca kursuna gönderilseydik ne kadar çok hayırlı olurdu. Hatmedenlerin gelebildiği en yüksek nokta mezar taşı okumak, Arapnan karşılaşınca da ben sâdece dilinizi okurum da şedde ötre koymamışlar ondan okuyamadım deyip geri durmak.

    ReplyDelete
  7. Körkütük müslüman olmuşuz, bizi neden küfene atarsın Sevan abi?

    ReplyDelete
  8. Hocam merhaba. Felsefede yapılan akli soyutlamalardan matematik soyutlamalar da dahil, bahsedebilir misiniz? Metafiziğe(Tanrı, varlık vb) gelene kadar nasıl soyutlamalar yaparız? Bunun için bir kitap öneriniz var mıdır, siz anlatırsanız daha güzel olur Hocam :)

    ReplyDelete
  9. Yazıyı tam olarak anlamak için 3 kez okudum. Gerçekten derin ve faydalı bir yazı olmuş. Tebrik ederim

    ReplyDelete