Kulunç
Eski Yunanca kolikós κωλικός, eski çağ tabiplerinden Dioskorides ve Galen’de geçiyor, “ani ve şiddetli bağırsak sancısı”. Fransızca ve İngilizcede halen colique ve colic aynı anlamda kullanılır. Arapçası kulunc, Türkçede 15. yy’dan itibaren kaydedilmiş, aynı illet. Türkçeye mutlaka Arapçadan geçmiş olmalı: o > u dönüşümü Arapça tipik, sondaki /c/ sesi de Yunanca kolingós gibi bir telaffuzdan türemiş olmalı. Türkçeye direkt gelseydi muhtemelen gülüngüz, gölengöz, gülingoz gibi bir şekil alırdı.
Ahmet Vefik Paşa (1876) “Yunancadır, bağırsak ağrısı” demiş. Kamus-ı Türki (1900) aynı bilgileri verip “vaktiyle resiye yani romatizma ve vecˁa-i mefasıl [yani artrit] illetine de bu nam verilirdi.” diye eklemiş. Türk Dil Kurumu sözlüğünün birinci basımında (1945) “şiddetli ağrı ve özellikle kalın barsak ağrısı” diye geçiyor.
Anlam kayması sanırım 20. yy başları veya ortalarında belirmiş olmalı. Mesela Burhan Felek “ayağıma fena kulunç girdi, diye topallayarak onları takip etti” gibi bir cümle kurmuş, 1971’de. Buradaki anlam “kas spazmı”. Günümüzde ise halk arasında bilinen tek anlamı “sırt kaslarının spazmı”. Ekşi Sözlük yazarları sadece bu anlam üzerinde durmuşlar, “kürek kemiklerinin hemen altındaki kasların tutulması/kasılması sonucu oluşan ve insana sanki adaleleri düğümlenmiş gibi bir acı veren şey” tarzında tanımlar vermişler.
Kelimelerin anlamı değişir. Bir iki kuşak yeni anlamı “yanlış” olarak algılar, düzeltmeye çalışır. Sonra alışılır. Bu sefer eski anlam “yanlış” gelmeye başlar.
Kolit, kolonoskopi, koli basili aynı kökten. Hepsinde kalın bağırsak mevzubahis. Mimarideki kolonla alakası yok.
Şimşek
Sözlükte şimşek maddesi içler acısı bir haldeydi. Makul bir etimoloji bulamayınca olmadık bir iki hipotez üzerinde durmuşum, beş dakika düşünsem “hoşt, git” diyeceğim şeyler. İşin gerçeği Hasan Eren, Günay Karaağaç, Fatma Özkan gibi resmi damgalı etimologlar da bir halt bulamamışlar. Ama o muhteremlerde sayfalarca lafı dolandırıp hiçbir şey söylememe yeteneği var, bende o olmadığından benimki sırıtıyor.
Dört beş yıl önce Prof. Dr. Paşa Yavuzarslan cidden takdire değer bir detektif çalışması yapıp, düzinelerce köhne metni didik didik edip, hiçbir ipucunu atlamayıp, meseleye tatmin edici bir çözüm bulmuş. Sözcüğün aslı geniz n’siyle süŋşek, Türkiye Türkçesine özgü, ilk belirdiği 1400 yılı dolayından 16. yy sonuna dek hep bu şekilde yazılıyor. Daha sonra önseste asimilasyonla şüŋşek, standart ŋ > m evrimiyle şümşek ve 17. yy sonlarında İstanbul lehçesinde şimşek görülüyor. Metin örneklerinde sürekli olarak Arapça kökenli harbe sözcüğüyle eşleştiriliyor. Harbe hem mızrak hem şimşek anlamında. Nitekim bugün süngü sözcüğünden tanıdığımız süŋüş de Türkçe “mızrak” demek. Süŋşek = “mızrakçık, küçük mızrak”. Muhtemeldir ki Arapçadan calque, yani Arapça mecaz bire bir Türkçeye çevrilmiş.
(P. Yavuzarslan, “Tarihi Türk Dili Metinlerinde şimşek...”, Ankara Üniv. DTC Fak. Türkoloji Dergisi 20/2 (2013). Online var.)
Stepne
İngilizcesi stepney. Halen ABD ve İngiltere’de unutulmuş bir kelime, ama Hindistan, Pakistan ve Malta İngilizcesinde cariymiş. OED’nin verdiği örneklerden çıkarabildiğim kadarıyla 1930 dolayında İngiltere İngilizcesinde kullanımdan düşmüş. O tarihten sonra ancak tarihi belge ve nostalji metinlerinde adı anılıyor.
Wales’te Llanelli kentinde kurulu The Stepney Spare Motor Wheel Ltd. Şti. tarafından 1906’da piyasaya çıkarılan bir ürün. Göbeksiz bir jant ve lastik düşünün, lastiğiniz patlayınca patlağın üstüne takıyorsunuz, tamirciye kadar götürüyor. Şimdiki pratik buşon ve manivela sistemi henüz icat edilmemiş.
İsim nereden diye merak ederseniz 16. yy’da kilise mallarının tasfiyesi sırasında servete kavuşup Llanelli’de şahane bir malikane sahibi olan Stepney baronetleri sülalesini buluyorsunuz. Llanelli tarihi merkezdeki ana sokağın adı Stepney Street, teker firmasının yeri de o sokaktaymış.
Türkiye’ye Umumi Harp’ten önce gelmiş olmalı. Stepni biçimi tercih edilmediğine göre, Fransızca bilen ama İngilizce bilmeyen monşerler tarafından piyasaya sunulmuştur belki.
Tarihin en büyük özelleştirmesi sanırım. "Dissolution of Monasteries" ya da imparatorluğa açılan kapı.
ReplyDeleteBugün Gazi'nin bir fotoğrafına denk geldim, aklıma beş para etmez varlığın geldi. Gidip şu dürzüye bi küfredeyim demiştim ki, baktım etimolojik zırvalık karalamışsın. Bu osuruktan etimolojik çalışman ve Gazi'nin ülkesinden siktiredilişine dair düşününce; neyse dedim, çirkin suratı ile yaşasın gavat kalan değersiz ömrünü.
ReplyDeleteBunu yazan ruh hastası olmalı! Daha acısı “aklen hiçbir melekesi olmamalı.”
DeleteYavrum, Gazi’nin TTDK ile yapmak istediği şeyi bu adam yapıyor. Beğenmiyorsan bilimsel çalış da sen bir şeyler yap “4. tür canlı” seni. (Hayvan ya da ot gibi şeyler bile diyemedim sana yav!)