HALİM – Diyelim ki ahlaki yargılarımızın altyapısı içgüdülerimiz olsun. Gene de geriye büyük boşluklar kalıyor. Bir kere genel geçer doğruları somut duruma uygulamak zor bir şey. Hiç kimse az önce saydığınız altı yedi doğrudan yola çıkarak günlük hayatın sayısız ahlaki ikilemini kolayca çözebildiğini iddia edemez. İkincisi, yüz yüze ilişkileri düzenleyen içgüdülerimiz olsa bile, daha büyük toplumsal teşkilatların doğurduğu sorunlarla baş etmede insan tabiatı yetersiz kalır. Manevi yol göstericiler o sahada vazgeçilmez önemdedir. Onlarsız kayboluruz. En azından, insanlığın Einstein olmayan çoğunluğu kaybolur. Kutsal kitaplar ve dini önderler bunun için var. İnsan yaratılışının belirlediği çerçeve içinde, insanlara pratik ahlakın normlarını bildiriyorlar.
SELİM – İyi düşünün, nedir o bildirdikleri normlar?
Birinci olasılık, alabildiğine sıradan genel geçer doğrulardır, “anana babana saygı göster, kimseye zulmetme, ölçü ve tartıda adil ol” gibi. Bunların tersini söyleyen zaten olmamış, olsa da hiçbir toplum onları hatırlamaya değer bulmamış. Daha beteri ikinci olasılık: eğer söylenen sözde en ufak bir özgünlük ya da belirleyicilik varsa, mutlaka tam tersi öğütle dengelenmiştir. Sundukları şey gerçekten ilginç bir ahlak teorisi olsa fazla sübjektif olurdu, kutsal kitap olmazdı. Kutsal kitap olması için, bin yıllar boyunca her cins, ırk ve eğilimdeki insana hitap edebilmesi, kuşaklar boyunca tartışılıp dersler çıkarılmaya yatkın olması lazım. Bunun için de en azından gerçek hayat kadar çok katmanlı ve çelişik olması şart. İnsan içgüdülerinde karşılığı olan her değer yargısına bir şekilde cevap verebilmesi gerekiyor. Peki de, ne yana çekerseniz oraya giden bir rehberin rehberlik değeri ne olabilir?
Tevrat’ı ele alalım. Metnin ana gövdesi ilk bakışta alabildiğine katı bir aşiret ahlakının sözcüsüdür. Temel ödeviniz kavim töresine uymaktır; bizden olmayan düşmandır, şehirlerini yıkmak vaciptir ve saire. Ama okumaya devam edin. Süleyman Özdeyişleri ve Vaiz’de (Ecclesiastes) bununla taban tabana zıt bir skeptisizmin, Mezmurlar ve Eyüp’te son derece bireysel bir dizi vicdan hesaplaşmasının izlerini bulursunuz.
İncil’de anlatılan İsa orijinal bir ahlaki öğreti koyar ortaya: düşmanını sev, aileni ve malını terk et, ruhen fakir ol, vs. Fakat bu anlayışla bağdaştırılması güç şeyler de söyler. Sıra Pavlos’un mektuplarına gelince, güneşin altında aşağı yukarı her ahlaki önermeyi destekleyecek bir söz bulabilirsiniz. Bu tutarsızlıklar sayesindedir ki bunca yüzyıldan beri akla ve hayale gelebilecek her türlü ahlaki tutum, eylem, değer yargısı ve siyasi ilke, Yahudilik ve Hıristiyanlık adı altında savunulabilmiş; her görüş için Eski ve Yeniş Ahit’ten lehte ve aleyhte yüz tane kanıt gösterilebilmiş.
Bana öyle geliyor ki kutsal kitaplar bir eylem kılavuzundan çok bir ortak müzakere dili, bir referans çerçevesi sağlamış. İnsanlar bu kitaplardan aldıkları kavramları, deyimleri, meselleri, mitleri kullanarak tartışmışlar. Bunlarla ahlaki tercihlerini dillendirmeye ve temellendirmeye çalışmışlar. Şüphesiz insanlık tarihinde çok önemli rol oynamış bu kitaplar. Yol gösterici olarak değil, çünkü yol gösterici olarak değerleri sıfıra yakın, ama simgesel sistem olarak önem taşımışlar. Koca kültürler onların etrafında şekillenmiş. Onların diliyle konuşmuş, meramını onların simgeleriyle anlatmış.
HALİM – Bravo, güzel söylediniz. Manevi dünyamızın dayanağı onlar.
SELİM - Bugün için artık bu rolü taşıyabileceklerine inanmıyorum. İçerik çok eskimiştir. Bugünkü yaşam tarzımıza ve bilgi dağarcığımıza çok yabancı kalmıştır. Bugünkü kültür çeşitliliği ve metinler bolluğu karşısında, tek ya da ana referans kaynağı olarak korunabilmeleri mümkün değildir. Tıpkı Homeros ve Dede Korkut masalları gibi, geçmiş bir çağın edebi mirası olarak okunmalarında, manevi kültürümüzün birer unsuru olarak korunmalarında bir sakınca yok. Hatta sakınca olmamasından öte, kendimizi tanımak ve geçmişimizi bilmek açısından sayısız yarar var. Fakat bugün artık Kenanlı koyun çobanlarının veya Mekkeli kervan soyucularının davranış normlarıyla yaşayamayız. Ürdün ırmağında vaftiz olmaya kalksak herhalde kimyasal atıklardan zehirleniriz. Dünya o dünya değil. Bilgi dağarcığımız, Allah altı günde dünyayı yarattı diyen aşiret masalcılarının bilgi dağarcığı değil.
HALİM – Demin kutsal kitaplar ahlak kılavuzu olamaz diyordunuz, şimdi ahlak kılavuzu olarak bugüne uymaz diyorsunuz. Bu iki tez birbiriyle çelişir. Bugüne uymadığına göre düne uyuyor muydu?
SELİM – Haklısınız, iyi ifade edemedim. Binlerce yıl önce yazılmış olan kitapların ahlaki müzakere terimleri bugünkü dünyanın ahlaki ve bilişsel problemlerini anlamakta yetersiz kalır demeliydim. O simgelerle, o mesel ve emsallerle bugünü anlamlandıramayız. Deve kervanıyla Mars’a gidemeyiz; Hz. Ali’nin kılıcıyla kanseri tedavi edemeyiz.
HALİM – Bugünün problemlerinin cevabını kutsal kitaplarda bulduğuna inanan milyonlarca insan var dünyada. Hepsi yanılıyor mu?
SELİM – İnsanoğlunun hayal gücü sınır tanımaz. Tutarsız metinlerden vaktiyle anlam çıkarmayı nasıl başarmışsa bugün de iddia edebilir ki ben kutsal kitaplarda her derdimin devasını görüyorum, her sorumun cevabını buluyorum. Allah zihin açıklığı versin, kahve falında dünyadaki her haberi okuyabilen de var. Ama marifet masal anlatmak değil, sorgulama yeteneğine ve alışkanlığına sahip insanları ikna edecek bir hikaye anlatmak. O zor işte.
İlkel pastoral aşiretlerde ya da nüfusu taş çatlasa yirmi bini bulmayan şehirlerde yaşayan insanların fikir ve simgeler dünyası elbette bugünün insanına da bir şeyler anlatabilir. Sonuçta ahlaki problemlerimizin bir kısmı yeniyse bir kısmı taş devri kadar eski. Ben şahsen Eski ve Yeni Ahit’in bazı bölümlerini okumaktan büyük bir haz alıyorum; başkalarının da Kuran’dan ya da Purana’lardan benzeri bir manevi haz almasını anlayabiliyorum. Ama şu gerçeği unutamayız. Bunları yazanlar insanlığın çocukluk çağının temsilcisi. Amerika’yı ve Çin’i bilmiyor. Apartman ve uçak görmemiş. Trafik sorunundan haberi yok. Sosyal sigorta ve emeklilik maaşı bilmiyor. Banka bilmiyor, kredi kartı taksiti bilmiyor. Üniversite bilmiyor. Bırakın üniversiteyi, ilkokuldan haberi yok. Yatırım teşvikleri ve işsizlik konusunda fikri yok. Şizofreni ve depresyon konularını düşünmemiş. İç güvenlik ve polis yasaları hakkında söyleyecek sözü yok. Otoyol ihalelerinde yolsuzluk meselesini irdelememiş. İnternet güvenliği ve yapay zeka konularının kıyısına uğramamış. Eşcinsel evliliğini düşünmemiş. Nüfus yaşlanması problemine önerisi yok. Ölüm hakkına dair fikri yok. Kürtaj konusunda kör cahil. Sanayi devrimini bilmiyor. Freud’u duymamış. Matbaanın sosyal yapıya etkilerini bilmiyor. Gecekondulaşma nasıl önlenir bilmiyor. Sosyal konut görmemiş. Gösteri yürüyüşü görmemiş. Nükleer silahları duymamış. Fransız ihtilalinden habersiz. Moda tasarımı bilmiyor. Siyasi parti bilmiyor. İnsan hakları teorisi bilmiyor, anayasa bilmiyor, İsviçre Medeni Kanunu bilmiyor. Hayatında restoran görmemiş, gece kulübüne gitmemiş, paket tura katılmamış. Dilenciye sadaka ver diyor ama üç milyon Suriyeli gelirse ne yapacağını söylemiyor. Doğum kontrol yöntemlerinden ve bunların cinsel ahlaka dair sonuçlarından bihaber. Hayvan haklarından bihaber. Genetik mühendislikten bihaber. Kat mülkiyeti kanununu bilmiyor. Esnek çalışma saatlerini duymamış. Gazeteciliğin ahlaki normlarından behresi yok. Bireysel silahlanma hakkını tartışmamış. Çiçek aşısını duymamış. Organ nakli aklının ucuna uğramamış.
Neyin kılavuzu, allahaşkına? Bırakın çözüm önermeyi, bu konuları anlamlı bir şekilde tartışmaya imkan veren kavramları ve emsalleri mi var? Bırakın anlamlıyı, ruha hoş gelecek bir sözü mü var? Yok. Sıfır. Bu konuları kutsal kitaplar üzerinden tartışmaya kalktığınızda sonuç kakofonik bir kör döğüşüdür, kulak vermeye değecek bir tek fikir kırıntısı üretmez.
O yüzden diyorum ki bu kitapların çağı geçmiştir. Geçmişte bazı toplumlara ortak bir dil, ortak ahlaki müzakere zemini sağlamış olabilirler. Bugün öyle bir işlevleri kalmamıştır. Kütüphanede Homeros ve Dede Korkut masallarıyla aynı rafa konmaları gerekir.
HALİM – Hangi raf o?
SELİM – Mitoloji.
HALİM – Kuranı Kerim’de güncel ve evrensel değeri olan sayısız ahlaki önerme buluyoruz. Dünyada çok sayıda insan için bunlar hala ahlaki yol göstericilik vasfını koruyor.
SELİM – Ne diyor? Mesela “ananıza saygı gösterin” diyor. E bunu demeyen yok ki? Tarihteki her insan topluluğunda, ortalama aklı temsil eden her ahlakçı söylemiş bunu. Söylemese zaten döve döve kovarlardı, ya da hatırlamaya değer görmeyip unuturlardı.
Marifet bunu söylemek değil. Başka neler diyebilirdi de demedi, onu düşünün. Anan kafir olsa – yani seninle aynı kutsal değerleri paylaşmasa – ne yapacaksın? Anan kafir olmayıp “evladım bu Müslüman şeyine bulaşma, evde otur sana börek yapayım” dese ne yapacaksın? Anan Gestapo tarafından sorguya çekilip örgütü ele vermeye meyletse ne yapacaksın? “Lezbiyen oldum evladım, Şükufe Teyzeyle tanış” dese ne yapacaksın? Biyolojik ananla taşıyıcı anan mahkemelik olursa ne yapacaksın? Anan Alzheimer olup saçmalasa yahut ölümcül kanser olup “öldürün beni” diye yalvarsa ne yapacaksın? Anan altınlarını yastık altına istifleyip senin dünyayı kurtaracak projene destek olmayı reddetse ne yapacaksın? Bir ahlak teorisi bu sorulara cevap veriyor veya vermeye teşebbüs ediyorsa değerlidir; yoksa sade suya tirit bir klişeler yığınıdır. Kuran’da var mı insanı heyecanlandıran, “vay, bu açıdan hiç düşünmemiştim” dedirten bir norm ya da öğüt? Ben şahsen bulamadım, siz belki arayınca bulursunuz.
Kaldı ki “ananıza saygı gösterin” dedikten iki satır sonra zıddını söylemiş. Hicret edin demiş, aile ve akrabanızı terk edin, onlara karşı cihattan imtina etmeyin, ederseniz doğruca cehenneme gidersiniz diye uyarmış. Ne yana çekerseniz çekin. Radikal bir ihtilalcilik de çıkarmak mümkün bundan, ıhlamur kokulu bir nostalji de.
Gerçekten insan zihnini kurcalayan, zımnen sahip olduğumuz normların beklenmedik köşelerini aydınlatan bir ahlak teorisi istiyorsanız Sokrates okuyun. Budist kanonu okuyun, cidden derin bir tefekkürün ürünüdür. İsa okuyun, evet – Kefernahum dağındaki vaazı ahlak öğretisinin başyapıtlarındandır. Sadi’nin Gülistan ile Bostan’ını okuyun, Yunus Emre okuyun, Fuzuli okuyun: İslam zemini üzerinde inşa edilseler de olgun bir kültürün eserleridir. Dante okuyun: akla gelecek her türlü insan eylemi hakkında söyleyecek sözü vardır. Martin Luther’in vaazlarını okuyun: bağnaz fakat aynı ölçüde cüretkar bir düşünürdür. Spinoza okuyun, Kant okuyun, Rousseau okuyun, Tolstoy okuyun, Sartre okuyun, Hannah Arendt okuyun. Slavoj Žižek bile okuyabilirsiniz, hafif olsun baş ağrıtmasın derseniz.
Tabii Muhammed de okursunuz isterseniz, ama şampiyonlar liginde yer almaz.
Kafir anayı reddetmek İslamda var. Ashab ı Kiram'dan Saad bin ebi Vakkas'ın annesi örneğini hatırlayın. Oğlunun müslüman olmasına karşı çıkmıştı da Saad da onu reddetmişti.
ReplyDelete"...Gerçekten insan zihnini kurcalayan, zımnen sahip olduğumuz normların beklenmedik köşelerini aydınlatan bir ahlak teorisi istiyorsanız Sokrates okuyun..."
ReplyDeleteSokrates'in bir kitabı mı var ki okuyalım? Sanırım kimsenin bilmeyip sadece senin bildigin kitabı var Sokrates'in; yayınla da herkes okusun. Kastettiğin öğrencisi Platon ve Ksenofon'un nakilleri olsa gerek. Ama onlara da ne kadar çabuk güvenebiliyorsun. Yedi uyurlar açıklamandaki komedi ile birlikte düşününce...
İslami bir nakil olunca güvenilmez ama ondan yaklaşık 1000 sene eski veriler güvenilir.
Tebrikler, yine muhteşem bir performans
Pardon ama Kant'ın, Rousseau'nun ve Fuzuli'nin olduğu bir listenin başına Matta 5'i koyup listenin sonunda aklınca Muhammet ile maytap geçen birisi cahil değilse ya ateist takılmasına rağmen ait olduğu etnik grubun dini olan Hristiyanlığı kayırmaktan kendini alamayan bir şarlatandır ya da İslamofobik bir Yeni Sağcı’dır. Kuran'a çak İncil'i kayır, oh ne güzel. Hitchens reyiz seni görse mezarında ters döner, zebanilere aman şu altımdaki ateşi biraz harlayın derdi. Ateist mahallesinde salyangoz satmayın komik oluyorsunuz. Kuran da İncil de Upanişadlar da Kitab-ı bilmemne fi dürer-i dübür de zırvadır diyemiyorsanız hiç bu konulara girmeyin isterseniz.
ReplyDeleteMoral kaynakları arasında dini tamamen yadsımak hoş olmuyor, Tevrattan Eyüp kitabını okuduğumda hayata dair umutlarım artıyor. "İnsan yalnız ekmekle yaşamaz,Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar" diyen İsa'yı okuduğumda karın tokluğunun ikinci planda olması gerektiğini öğreniyorum. Bir Kenya siyahisiyle aramda genetik dizilişte %0,012 fark olduğunu duyduğumda Kuran'dan "Zaten hepiniz birbirinizdensiniz" ayeti aklıma geliyor ve dünya ile akrabalık bağlarımı güçlendiriyor. Moralin tek kaynak olduğu Ebus Suud Efendi veya Papa İnoçenti çağında yaşamıyoruz ama bu müthiş edebi içerikli metinleri de ahlak liginden düşürmek ahlaka sığmaz diyorum.
ReplyDeleteİspatlanamaz varsayımlar bunlar,yani olduğunu ispatlayamadığın gibi olmadığınıda ispatlayamıyorsun.hiçlikten varlığın oluştuğuna inananıyorken varlığın anlam arayışın hiç ediyorsun unuttma yanlış inançlar var diye doğru inancın varliğını hiçe sayamazsın, mesala akla ve bilime inanmak yanlış değil ama her ikiside yanlışlanabilir, ama doğru da varsayılabilir sadece olasılık.piyango gibi düşün hatta sevan nişanyan kendini düşün milyonlarca sperm içinde yarişi sen kazandin ve milyonlarca olasilik içinde bu haline dönūştūn.neden milyonlarca olasilik yada sperm degilde sen Sevan NİŞANYAN ve neden dūnyanın herhangi bir yerinde degilde sadece orta yerinde yaşadın( inanmıyirsan ölç).Yani abicim kanitin yokluğu yokluğun kaniti değildir.ve gerçekleşebilecek olasılıklar varolmamış olsa bile gerçekleşmesi olasıdır, zar yek gelebilir şeş yoktur diyemezsin yani bizim istediğimiz gibi olmayabilr.Tipkı benim seni varoluşçu bir nihilist gibi çelişkili bulmam gibi.
ReplyDelete“Bir kitap al en kötü, yazılmışı olsun. Yegane kitapmış gibi şevkle oku. Sonunda her şeyi onda okursun-yani senin içinde ne varsa.”
ReplyDelete— Kierkegaard
“Take a book, the poorest one written, but read it with the passion that is the only book you will read everything out of it, that is, as much as there was in yourself...”
SLW, p.364
Ali Velioğlu: Yahu dinlerin binlerce yıldır yaşayabilmelerinin temel sebebi tutarlı olmamaları, esnek olmaları zaten.
ReplyDelete