Cumhuriyetin 1934-35 ‘YeniTürk adları’ seferberliğinde üretilen erkek adlarının ‘erkeklik’, savaş, saldırganlık, güç, ırk, soy, Türklük gibi temaları işlediğini gördük. Kadın adları aynı madalyonun öbür yüzüdür. Çoğu sevgi, şefkat, çiçek, böcek ile ilgilidir. Şaşılacak bir oranı dünyanın uydusu olan ay’a değinir. Böylece, birincil ışık kaynağı olan güneşe oranla kadının ikincilliği vurgulanmış olur.
Ulu Önderin önderliğinde
yaratılan Cumhuriyet adları, adeta çağdaş feminizmin kâbusudur.
Başka türlü olabilir
miydi? Nasıl olabilirdi? Hayali bir ülke düşünün, mesela masallardaki Çin diyarı
olsun, şöyle erkek adları kullansınlar:
medeniyetin erdemi, medeniyetin ışığı, medeniyetin gündüzü, medeniyetin yüceliği, medeniyeti ihya eden, medeniyetin iyiliği, medeniyetin övüncü , medeniyetin ihtişamı, medeniyetin yıldızı, medeniyetin onuru, medeniyetin kutluluğu, medeniyetin düzeni, medeniyetin güneşi, medeniyetin keskin kılıcı, medeniyetin güzelliği, medeniyetin şanı, medeniyetin azameti , medeniyetin tacı, medeniyetin benzersizliği, medeniyetin kanıtı, medeniyetin dolunayı, medeniyetin son basamağı, medeniyetin günışığı, medeniyetin kıvılcımı, medeniyetin ekseni, medeniyetin öncüsü, medeniyetin meşalesi, medeniyetin muhafızı, medeniyetin kurtuluşu, medeniyetin barışı, medeniyetin başarısı, medeniyetin ziyneti, medeniyetin şecaati, medeniyetin kerameti, medeniyetin yiğidi, medeniyetin dostu, medeniyetin barışı, medeniyetin yükselişi, medeniyetin sakınganlığı, medeniyetin halis dostluğu, medeniyetin simgesi, medeniyetin taşıyıcı direği, medeniyetin güzel yüzü, medeniyeti ıslah eden, medeniyetin asaleti, medeniyetin temeli , medeniyetin kavrayışı, medeniyetin okyanusu, medeniyetin saflığı, medeniyetin övgüsü, medeniyetin cömertliği, medeniyetin zaferi, medeniyetin soyluluğu, medeniyetin şükranı, medeniyetin lütfu , medeniyetin bereketi, medeniyetin bağışlayıcılığı, medeniyetin şerefi, medeniyetin övgüsü, medeniyetin arınması, medeniyetin cesareti, medeniyetin hilali, medeniyetin yardımcısı, medeniyetin cömertliği, medeniyetin samimi dostluğu, medeniyetin hikmeti, medeniyetin en ulusu, medeniyetin aslanı, medeniyetin ilhamı, medeniyetin kudreti, medeniyetin dostu, medeniyetin tanıklığı, medeniyetin emri, medeniyetin yeterliliği, medeniyetin en şanlısı, medeniyetin şanı, medeniyetin doğru yolu, medeniyetin seçkinliği, medeniyetin esenliği, medeniyetin mücadelesi, medeniyetin feneri, medeniyetin erdemi, medeniyetin iffetlisi, medeniyetin rotası, medeniyetin öncüsü, medeniyetin cömertliği, medeniyetin tanıklığı, medeniyetin örneği, medeniyetin yargısı, medeniyet elçiliği, medeniyetin gözbebeği, medeniyet bahçeleri, medeniyetin temelleri, medeniyetin şafağı, medeniyetin en faziletlisi, medeniyetin doğru yolu, medeniyetin refahı, medeniyetin dolunayı, medeniyetin sadakası, medeniyetin güzelliği, medeniyetin halis dostu, medeniyetin ümit ve beklentisi, medeniyetin mucizesi, medeniyetin merhameti, medeniyetin dirilişi, medeniyetin kulları, medeniyetin esenliği, medeniyete nail olan, medeniyetin bilgisi, medeniyetin rehberliği, medeniyetin armağanı, medeniyetin şefkati, medeniyet inancı, medeniyetin yüreği, medeniyetin bedeli, medeniyetin müjdesi, medeniyetin en kusursuzu, medeniyetle aydınlanan, medeniyetin feneri, medeniyetin direnci, medeniyetin en güzeli
Mümkün mü böyle bir
kültür? Mümkün. Hatta mümkün olmakla kalmıyor, Türkiye’de var bu adlar. Hatta daha ilginci, doksan yıllık propagandaya rağmen hala Cumhuriyet adlarından daha
yaygınlar. Buyurun:
(Not: Sıra yukarıdakilerle
aynıdır. Numaralayıp eşleştirebilirsiniz. Tablo yapıp Excel’e de
çekebilirsiniz.)
Selahattin, Nurettin, Sabahattin, Alaettin, Muhittin, Hayrettin, Fahrettin, Bahaettin, Necmettin, Şerafettin, Sadettin, Nizamettin, Şemsettin, Hüsamettin, Cemalettin, İzzettin, Celalettin, Tacettin, Vahidettin, Burhanettin, Bedrettin, Kemalettin, Ziyaettin, Şihabettin, Kutbettin, Sadrettin, Seracettin, Gıyasettin, Necattin, Sulhattin, Nasrettin, Zeynettin, Şahamettin, Keramettin, Secaattin, Veliyittin, Selamettin, Refaettin, Takiyettin, Saffettin, Alemettin, İmadettin, Vecihettin, Muslihittin, Asalettin, Rüknettin, Fehmettin, Bahrettin, Sefahattin, Vasfettin, Semahattin, Fevzettin, Necbettin, Şükrettin, Lütfettin, Feyzettin, Şefaattin, Nebahattin, Senaettin, Beraattin, Cesarettin, Şöhrettin, Zahrettin, İkramettin, Ülfettin, Hikmettin, Azamettin, Usamettin, İlhamettin, Kudrettin, Muhbettin, Şehadettin, Emrettin, Kifayettin, Eazzettin, Mecdettin, Hidayettin, Nezahattin, Ferahattin, Cihadettin, Misbahettin, Fazlettin, Afifettin, Minhacettin, İmamettin, Sehaeddin, Şahadettin, Emsalettin, Hükmettin, Risalettin, Eynettin, Riyazettin, Esasettin, Fecrettin, Efdalettin, Reşadettin, Felahattin, Kamerettin, Niyazettin, Behçettin, Esirettin, Recaettin, Ayettin, Rahmettin, Baasettin, İbadettin, Ferecettin, Mazharettin, İrfanettin, Delalettin, Ataettin, Merhamettin, İmanettin, Fuattin, Cezaettin, Beşarettin, Ekmelettin, Münirettin, Nibraseddin, Kıvamettin, Ecmelettin
Hop bakalım diyeceksiniz,
bunlar medeniyet değil din, abarttın bu sefer Sevan. Hem pis Araplar...
Abarttım mı gerçekten?
Biraz zorladım belki, ama abarttığımı sanmıyorum. Düşününce hak
vereceğinizden eminim.
Bir kere din ve medeniyet
aynı kökten kelimeler, bağlantı hayli dolaylı olsa da her ikisinin çekirdeği
DYN. Oradan başlayalım.
Medeniyet ne demek? Daha
önce bir yazıda değinmiştim, Avrupalıların 18. yy’da keşfettiği bir kavram, civilisation.
Egemenliğinden ve üstünlüğünden emin olan bir kültürün, kendisini farklı kılan özellikleri
tanımlamak için kullandığı bir sözcük. Şehirliyi köylüden, yerleşik düzene
sahip olanı vahşiden, barbardan ve Kızılderili kabilesinden ayıran ‘şey’. Her
şeyden önce bir network ima eder: Biz, medeniler, birbirimizi tanırız;
ortak inançlarımız ve ortak mitlerimiz vardır; ortak eğitimimiz sayesinde
birbirimizin dilinden anlarız. Yasa fikrini içerir: yerleşik, iyiliğine
güvendiğimiz yasalarımız vardır; o sayede birbirimizle – az çok – barış içinde
yaşarız; barbarlar gibi durmadan kavga etmeyiz. Yazılı bir kültüre işaret
eder: yazı olmasa, kütüphaneler dolusu kitaplarımız olmasa, geniş bir sahada
ortak değerlerde anlaşamayız, o değerleri dünyaya hakim kılamayız. Bir güzellik
vizyonu içerir: medeni olduğumuz için parlak sanatçılarımız, sanat
eserlerimiz vardır; onlarla yaşamımıza anlam ve değer katarız. Onlar sayesinde cömertiz:
hayatımız hayvanca bir kör döğüşünden ve çıkar kavgasından ibaret değildir.
+Ettin’li isimlerin İslam
dünyasında 11. yüzyılda – tam olarak 1014-1015’te – belirdiğine, 12.-13. yy’da salgın
gibi yayıldığına geçenlerde bir yazıda değindim.
İslam’ın parlak çağıdır. İspanya’dan Çin sınırına dek ‘şehirli’ yaşamın
neredeyse tümü, dünya ticaretinin ezici bir büyüklüğü İslam’ın emrindedir. Ufak
tefek farklarla hepsi ortak bir hukuk sistemine tabidir; hepsi aynı dili anlar.
Bilim onlardadır; sanat, mizah, rafine erotizm onlardadır. Kütüphanelerinin
zenginliği dillere destandır. İmparatorluk yıkılmıştır gerçi; birleşik bir
devlet hayali de 10. yy sonlarına doğru tarihe karışır. O yüzden, tekil
devletlerin ötesinde, medeni dünyayı barbarlardan, Afrika ve Asya’nın ve
Slavistan’ın vahşi kabilelerinden ayıran ‘şeye’ bir ad bulmak gerekir. O şeyin
adı dindir. Dinli unvanlar da tam o günlerde tedavüle girer.
Kullanılan nitelemelere
dikkat edin. Din/medeniyet ‘ışık’tır (oysa barbar dünyası karanlıktır).
Barıştır, erdemdir, iyiliktir, adalettir (çünkü ortak bir hukuk ve ahlak zeminine
sahiptir). Onurdur (çünkü barbarlar gibi kör döğüşü dünyasında yaşamaz, manevi
cömertliği tanır). İnsanı yüceltir, yol gösterir. Egemendir. Egemenliği korumak
için doğal olarak bazen savaşmak, keskin kılıç kullanmak gerekir; zafer
bizimdir. Fakat zafer, hilm ve merhametle terbiye edilmelidir.
Bunları kastetmişler. 18.
yy Aydınlanmasının düzen karşıtlığını paylaşmamışlar gerçi. Ama şu isimlere
yansıyan ‘uygar insan’ vizyonunun Montesquieu veya Spinoza’nınkinden farkını
söyleyebilir misiniz?
*
Eskimişti tabii. İslam
dünyasının çöküşüyle birlikte o medeniyet vizyonu kurudu, büzüştü,
birtakım atadan kalma gelenek ve
mitlerin her ne pahasına olursa olsun savunulması düzeyine indirgendi. 20.
yüzyıl başına gelindiğinde yukarıda saydığımız adların anlamını hatırlayan kalmamıştı.
Sözlüğe bakıp çözenler dahi, tıpkı sizin demin yaptığınız gibi, miadı dolmuş
bir zihniyetin hurafe ve saplantılarından fazlasını görmeme eğilimindeydi.
Yenilenme gerekiyordu. Ama ‘yeni’ diye dayatılan şey erk, erkeklik, savaş, kan, soy, ırk, tolga, Türklük, Atilla, Cengiz, Timur mu olmalıydı?