‘Medeniyet’ nedir, ‘uygarlık’tan farkı nedir diye soran bir arkadaşa cevap.
Her ikisi Fr. civilisation tercümesidir. Osmanlı/Türk modernleşmesinin temel kavramları arasındadır.
Fr. civiliser fiili 1568'den itibaren görülür; İngilizce to civilize, Fransızcadan çeviri olduğu vurgulanarak, 1601'de kayda geçer. Amerika ve Okyanusya'da keşfedilen “vahşileri” anlamlandırmak için yaratılmış bir kavramdır. Sauvage (yani "vahşi") zıddıdır. “Yerleşik yaşam kurumlarına sahip olmak” diye çevirilebilir. Latince civis “şehir” demektir, ama urbs, yani binalar yığını anlamında şehir değil, kendini yöneten bir insan topluluğu anlamında şehir, yani şehir devleti. Bu anlamda tam olarak Arapça medînet (“şehir”) kavramını karşılar. Civilis “şehirli, şehre ait”; Arapçası medenî.
Fr. civilisation ilk kez 1757'de duyulur; 1760’ta Voltaire ile Rousseau’nun Rusya hakkında giriştikleri polemikte kullanılır; 1767’de Mirabeau, 1770’te Diderot bu kavramı entelektüel aleme mal ederler. İskoçyalı Adam Ferguson 1767’de çıkan Essay on the History of Civil Society’de civilisation yerine civil society deyimini tercih eder. Avrupa’nın kendini tarihi perspektif içinde algılama sürecinde kilit bir aşamadır. Hint ve Çin de sauvage değil, yerleşik yaşam kurumlarına sahip yerler. Onlar da civilisé. Ama bizimkinden ayrı birer civilisation.
Bugün bize sıradan gelen kavramlar. Ne kadar radikal bir kopuşu temsil ettiklerini anlamak kolay değil. Eskiden “biz” ile “ötekileri” ayırt eden kavram dindi: bizim dinimiz iyi, onlarınki batıl. İlk kez din dışı bir kavramla ve görünürde “tarafsız” bir dille tarihi evrimi tanımlamak mümkün oldu. Kopernik devriminin kavramsal eşdeğeri saysak yeridir. [İbn Haldun ta 14. yy’da o adımı atmış mıydı? Belki. Tarihte her adımın, aranırsa, öncülleri bulunur.]
*
Arapça medenî “şehirli” demek. Ama bildiğim kadarıyla sadece tek bağlamda, “Medine şehrine ait” anlamında kullanılır. Kuran’ın bazı sureleri Medenî surelerdir. Kusursuz bir sözlük olan Meninski sözlüğü 1680 tarihinde medenî için sadece Medinensis karşılığını vermiş, yani “Medine’li”.
Civilisation karşılığı Osmanlıca önce temeddün, hemen ardından medeniyyet’tir. Yoğun bir düşünsel/siyasi kaynaşma dönemi olan 1830’larda dile girmiş olmalı. İlk kaynağı, aynı yıllarda Mısır’da bir zihniyet devrimine önderlik eden ve o meyanda Arapçaya sayısız modern kavram kazandıran Rıfat el-Tahtavi olabilir mi? Bilmiyorum. Bulabildiğim en erken örnek 1840 yılına ait, “Beyoğlu’nda kaim Odeon nam teatroda opera ve komedi tabir olunur bazı sanayi icra olunmak üzere” “el-haletü hazihi Dersaadetde bulunan Fransızlı teatrocu Mösyö Filol” adına yazılan bir arzuhal. Fransızın teşebbüsünün “menafiˁ-i terbiye ve medeniyyeti müstelzim bir madde” olduğu ifade buyurulmuş.
Satır arasını gözden kaçırmayalım: belli bir (yabancı) kültürün gösteri sanatı burada genel anlamda “şehirlileşmenin”, yahut yontulup ehlileşmenin aracı olarak gösterilmekte. Teatro ve opera gibi kamusal gösteri kurumları olmadan gerçek anlamda şehirli yaşam mümkün müdür?
*
Uygurlar 8. yy’ın sonunda ilk Türk devletini yıktıktan sonra İpek Yolu’nun doğu ucunda hayli incelikli, şehirli, durmuş oturmuş bir medeniyete kavuşan bir Türk kavmi. İzlerini 1910’lardan beşlayarak Grünwedel, Albert von Le Coq, Sven Hedin keşfettiler; onların Asya’dan getirdiği elyazmalarını W. Bang ve A. von Gabain ve diğerleri neşrettiler. Bu buluşlar, tam o sırada Türk milliyetçiliğine İslam ve Osmanlı dışı bir referans arayışında olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde coşkuyla karşılandı. Yunan’ın Atina’sı, Arap’ın Mekke’si varsa, buyur, Türk’ün de Uygur’u var!
Uygur etnoniminin kökeni hakkında bilgim yok, kimsenin de olduğunu sanmıyorum. 1935’in “Öztürkçe” denemeleri babında uygaşmak (“tefavuk etmek, rast gelmek”) diye bir fiil yaratılmış ve sanırım Uygur adıyla kökteş olduğu ileri sürülmüştü. Ancak bana bu mümkün görünmüyor, çünkü uymak fiili Eski Asya Türkçesinde mevcut değil, 13. yy’dan sonra belirmiş bir fiil. Olsa da zaten uymak değil udmak olurdu.
“Medeniyet” anlamında uygurluk sözcüğüne ilk olarak Dil Devrimi hareketinin aniden hız kazandığı 1934 yılı sonlarında, Cumhuriyet Gazetesinde Yunus Nadi’nin 22 Kasım tarihli başyazısında rastlıyoruz. “Böylelikle ulusun (milletin) eksik işleri yokluktan varlığa geçirilerek onun uygurluğu (medeniyeti) bütünlüğe götürülmüş olacaktır.” Parantezler orijinal metinde var, demek ki okurun bu kelimeleri tanımadığı varsayılmış. 29 Kasımda yine: “Güzel san’atler, en ileri yaratık (mahlûk) olan adam oğullarının uygurluğu (medeniyeti) için başka türlüsü düşünülemez bir yol ise musiki bunların en büyüğü ve en özlüsüdür.” 24 Aralıkta yine. 30 Ocak 1935’te Sacid Ülkü’nün Yunus Nadi’ye adanmış şiiri: “Batının uygurluğu yiyor kendi kendini/Etlerini koparan çılgın bir güzel gibi.”
Fakat heyhat, yeni Türkçe’nin el kitabı olmak üzere 1935’te yayımlanan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda bu sözcüğe yer verilmemiş. Sanırım Yunus Nadi çevresinin önerisi yüksek makamda kabul görmemiş olmalı. Buna rağmen Cumhuriyet gazetesinde 1942’ye dek ısrarla uygurluk kullanılmış. Örneğin 5 Ocak 1939’da Ağaoğlu Ahmet’in çok tuhaf, üstü kapalı Atatürk yergisi: “her yana adamlık götürdün, uygurluk saçtın, bahtiyarlık verdin. Fakat...”
Uygar ve uygarlık yazımlarına en erken 1942 tarihli Felsefe ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’nde rastlıyoruz. Ses değişiminin gerekçesi nedir bilmiyorum. Görüş ayrımı en geç 1936’da belirmiş olmalı, çünkü o tarihte çıkan soyadı kanunu uyarınca soyadı alanlar arasında İsmail Hakkı Uygar adlı bir ressam göze çarpıyor. 1942’den sonra uygur ve uygurluk tarihe karışmış.
Medine dediğimiz şehrin etimolojisi nedir? O da civis / urban hatta polis gibi bir anlam içeriyor mu acaba?
ReplyDeleteBen de merak ederdim. Aramice "şehir" anlamındaki bir kelimeden geliyormuş:
Deletehttps://islamansiklopedisi.org.tr/medine
O şehrin adı Yesrib'dir (İng. Yathrib). Kuran'da Medîne ("The City") adıyla geçen yerin Yesrib olduğu kabul edilmiştir. O kabulü de aslında sorgularsanız çok ilginç boşluklar bulursunuz, ama ayrı mevzu.
Deleteİbranice mdînah "yargı çevresi, jurisdiction", Osmanlıca anlamıyla "kaza" demek. Roma imparatorluğunda eparchia (province, "sancak") eşdeğeri olarak kullanılmış; aynı zamanda
ilin başkenti olan kente de mdînah adı verilmiş. Metropolis diye çevirilebilir sanırım.
@ Sevan Nişanyan
DeleteYesrib'i ilk kuranların Şam diyarında Roma kayzeri Titus'tan Hicaz'a kaçan İsrailoğulları olduğu İslam kaynaklarında zikredilir. Şehrin ismi Medinet'ül Münevvere'den kısaltmadır.(Buna Sinekdoş mu deniyor Metonimi mi deniyor, ya da Türkçede Mecaz-ı Mürsel mi deniyor sen daha iyi bilirsin hocam) Bu kelimenin Din ve Deyyan(İslamda Allah'ın bir ismi) ila alakası var, Deyn(borç) Divan da bununla alakalı, fakat Dûn(aşağı olmak) kelimesinin bununla alakası nedir onu bilemedim.
OrtaAsya'da Uygur yöresi civarında bir Ulungur ırmağı var(Mogolcada Urungu) Acaba bu Uygur ismiyle bağı var mıdır?
Delete"O kabulü de aslında sorgularsanız çok ilginç boşluklar bulursunuz, ama ayrı mevzu."
DeleteO kabulü sorguladığınız bir yazınızı da okuyabilecek miyiz? Dört gözle beklerim valla.
Sözünü ettiğiniz ressam "İsmail Hakkı Oygar" adıyla bilinir. Herhalde sonradan küçük bir değişiklik yaptı soyadında.
ReplyDeleteSivilizasyon için bugün Araplar daha çok "hadâra" sözcüğünü kullanıyorlar, "yerleşiklik" demek, bizdeki "hazır" ile kökteş, "yerleşik, konargöçer olmayan, bedevî zıddı" anlamında. Arapçada "medeniyye" daha çok "urbanizasyon" karşılığı olarak kullanılıyor.
ReplyDeleteBizler kök kültürümüzden ve dilimizden uzaklaşmış bir milletiz ne yazık ki, bu nedenle çoğu kök kavramımızı unutmuşuz, yerine Arapçadan, Farsçadan ya da Fransızcadan sözcükler almışız ancak Moğollar daha çok Türkler (özellikle Uygurlar) üzerinden medenîleştikleri yani yerleşikleştikleri için bizlerin unuttuğu nice kavram eski Türkçe hâliyle Moğolcada korunmuş. Örneğin Moğolcada "medeniyet" için "irgenşil" (Moğolcasıyla иргэншил) sözcüğünü kullanıyorlar, bu sözcük Türkçedir. Eski Türkçede muhtemelen "yérgençil" gibi bir biçimdeydi, yani "yerleşik, göçebe zıddı" demek. Bugünkü dilimize uyarlarsak *yergencil olur. Moğolcada bu sözcüğün kökü de kullanılıyor "irgen" (иргэн) "vatandaş, civitas" anlamında, bu da eski Türkçe < yérgen (yerli, otokton) demek. Eski Türkçede adlara da gelebilen -gen eki işlekti, örneğin Tengrigen "İlâhî, kutsal" gibi. Anadolu ağızlarında da kimi örneklerde bu ek vardır, örneğin güngen "takvim" gibi.
Hocam, hiç bilmiyordum çok şaşırdım. Bu konuda da bir şeyler yazabilir misiniz? Ya da en azından kaynak önerebilir misiniz?
ReplyDeletebir cuma vaazında "medeni" kelimesinin "kötü/aşağılık/kaba" gibi bir anlamı olan "deni" kelimesinden türetildiğini dinlediğimi hatırlıyorum.
ReplyDelete