Wednesday, March 27, 2019

Evliya Çelebi'nin Rum'ları

Evliya Çelebi'yi daha önce de okumuştum elbette. YKY'den çıkan 4000 küsur sayfalık düzgün edisyonunu 2014'te Yenipazar Cezaevinde iken daha dikkatli okudum. Bir şey lazım oldukça halâ bakarım. Rum ne demek diye sorulunca gene baktım.
1. Rûm her şeyden evvel Ebülfeth zamanına dek Kostantiniyye’de hüküm süren devletin adıdır. Kayser-i Rûm, tekfur-i Rûm, hükemâ-i Rûm, müverrihan-i Rûm her sayfada olmasa beş sayfada bir mutlaka anılırlar.
2. Kostantiniyye merkezli Ortodoks kilisesine mensup olanlar kefere-i Rûm, taife-i Rûm, millet-i Rûm’dur. Mel’un ve menhus olurlar (lakin mahbûbları pek latiftir). Lisan-ı Yunaniyan üzere kelam ederler. Sadece bu anlamda Evliya çoğu zaman Rum yerine Urum sözcüğünü kullanır. Aşağılayıcı bir sıfattır.
3. Rûm diyarı İslam kültürel geleneğindeki üç merkezi ülkeden biridir. ‘Rûm ve Areb ve Acem’ kalıp deyimi genellikle “bütün (medeni) dünya” anlamında kullanılır. Bazen evrenselliği iyice vurgulamak için bunlara Hind ve hatta Freng eklenir. Sınırları net tanımlanmasa da kabaca Fırat’ın batısındaki Anadolu Rûm’dur. Mesela Adana, Antep yakınındaki Rumkale Rûm’dur, ama Urfa ve Diyarbekir değildir.
a. Tuna’ya kadar Balkanlar da doğal olarak Rûm’dur. Mesela Orhan Gazi zamanında gemilerle ‘Rûm tarafına’ geçilip feth olunmuştur. Fakat Rûm deyimi genellikle Anadolu için kullanılır, Balkanlar için Rûm Eli tercih edilir.
b. Özellikle İran ve Mısır seyahatlerinde, ya da o ülkelere mensup insanlarla muhatap iken Evliya kendi ülkesinden Rûm adıyla söz etmeyi tercih eder. Tebriz’de Osmanlının gücüne dair latife ederken, ya da Mısır’da bir sohbette kendi memleketi halkının Mısır ketenine muhtac olmadığını bildirirken kullandığı sözcük Rûm’dur. (Buna karşılık Mısır mercimeği Rûm mercimeğinden leziz ve pişkindir.)
c. Osmanlı sanatında spesifik olarak Arap ve Acem sanatından farklı olan unsurlar tarz-ı Rûm olarak adlandırılır. Ebülfeth tarz-ı Rûm bir cami-i latif (Fatih Camii) inşa eder; Evliya Mısır'dayken tarz-ı Rûm üzre makam-ı segâhdan bir taksim icra eder. Sultan Süleyman Mekke-i mükerreme’de kavaid-i Rûm tertibi üzre dört mezhebe medreseler bina eder.
4. Marmara Denizi’nin adı her zaman Bahr-i Rûm’dur. Anadolu'dan gelen İstanbul yolcusu Bahr-i Rûm sahiline kavuşunca sevinir.
5. Sivas vilayetinin adı eyalet-i Rûm’dur. Anadoli ve Karaman’dan sonra Osmanlı’nın Asya yakasındaki üçüncü vilayetidir. Tokat ve Amasya Rûm vilayetine dahildir. Sıvas şehri şehr-i Rûm adıyla anılır.
6. Sadr-ı Rûm ve kadı-asker-i Rûm ulema silsilesinde birer mertebedir.
7. Rûm sıfatı birkaç kalıp deyimde sıklıkla kullanılır.
a. Yesevî tarikinden gelen dervişler ve bilhassa Hacı Bekdaş-ı Velî’yi takip edenler Rûm erenleridir. Her zaman Rûm’a "inerler", ya da "konarlar".
b. Hamzaname adı verilen popüler destanları işleyen ve okuyanlar meddahân-i Rûm’dur. Altmış cild olan Hamzaname’yi tesdis edip üç yüz altmış cild  telif etmişlerdür. Rûm nakkaşları dahi İslamın şan ve şöhret ve şevketi içün Hazreti Hamza’nın gazavat ve cenklerini tasvir ederler. Dolayısıyla ne zaman meddah hikayesi gibi abartılı bir cenk ve gaza olayı anlatacak olursa Evliya'nın diline mutlaka "Rûm" sıfatı gelir.
c. Osmanlı ordusunun gulgule-i Rûm ve velvele-i Rûm ve tantana-i Rûm’u meşhurdur; sadaları arş-i a’lâya peyveste olur. Dar-i saadetde dahi sık sık gulgule-i Rûm işitilir.

Thursday, March 21, 2019

Tuba ağacının sırları

İngilizce beatitudes denir. Matta İncili 5.3’ten başlayan sekiz cümle, İsa’nın öğretisinin belki en veciz özetidir: “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara, çünkü göklerin krallığı onlarındır. Ne mutlu acı çekenlere, çünkü teselli edilecekler. Ne mutlu alçak gönüllülere, çünkü yeryüzü onların mirası olacak. Ne mutlu hakka acıkıp susayanlara, çünkü doyurulacaklar. Ne mutlu merhamet edenlere, çünkü rahmet görecekler. Ne mutlu hak uğruna zulüm görenlere, çünkü göklerin krallığı onlarındır....”
Latincesi “beati pauperes... beati mites... beati qui lugent...”. Beatitudes oradan geliyor. İngilizcesi “blessed are...”. Luther’in Almancası “Selig sind...” Brahms’ın Ein deutsches Requiem’i ikinci beatitude ile başlar, ne kadar tüyler ürpertici bir giriştir: Selig sind, die da Leid tragen; denn sie sollen getröstet werden. https://www.youtube.com/watch?v=AOoWUIyBn0Y
*
Kutsal Kitap’ın 2. veya 3. yy’da yapılmış Süryanice çevirisinde sekiz kez tekrarlanan ifade ûbâyhun. Süryanice bilmem, ama ilk mısrayı çözmek zor değil, biraz zorlarsanız siz de anlarsınız bence:
ܛܘܒܝܗܘܢ ܠܡܣܟܢܐ ܒܪܘܚ ܕܕܝܠܗܘܢ ܗܝ ܡܠܟܘܬܐ ܕܫܡܝܐ  
sağdan sola: ṭûbayhûn l’meskîneh b’rûḥ d’dîlhûn hî malkûtha d’şamâyâ.
Arapça meali, kabataslak: tûbâ-hum li-mesâkîni bi-rûh, fe-lihum melekûtü’l-semâvâti.
Tûbâ’yı geçen gün gördük, “iyilik, nimet, blessing”. Mesâkîn bildiğimiz miskin’in çoğulu, eski Babil ve Asur dilinden beri daima “fakir, yoksul” anlamında. Rûh bildiğimiz ruh, İbranice Tevrat’ın ilk cümlesinde geçer. Arapçada eşkökenli olabilir, ama alıntı olması daha güçlü olasılık. Melekût “krallık”, Kuran’da dört kez bu anlamda geçer. Bariz bir İbranice/Süryanice alıntı, çünkü +ût eki bu dillerde çoğul ve soyut adlar yapımında kullanılan standart ek,  Arapçada bir anlamı yok. Şemâyâ şema’nın çoğulu; İbranice/Süryanice ş Arapçada daima s olur.
*
Kuran’da ûbâ sadece bir kez Ra’d suresi 29’da geçiyor. “İnanan ve salih amel edenlere ûbâ ve güzel bir merci (dönüş yeri? varış yeri?) vardır.”
Türkçe standart Kuran meallerinde sözcük “iyilik, mutluluk, kutluluk, hoş bir müjde” ya da ünlem olarak “ne mutlu!” diye yorumlanmış. Sadece Elmalılı mealinin özgün versiyonu çeviriye teşebbüs etmemiş, “tubâ onların, istikbal güzelliği onların” diyerek konuyu açık bırakmış.
14. yy alimlerinden İbn Kesir’in tüm tefsirlerin anası sayılan eserinden öğrendiğimize göre (bkz. www.qtafsir.com/index.php?option=com_content&task=view&id=2297&Itemid=68) muteber sayılan Arapça tefsirlerde de hakim görüşler böyleymiş. Lakin sözcük peygamber zamanında belki anlaşılamadığı için, ya da başka bir sebeple, peygambere anlamını sormuşlar. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’de aktardığı hadise göre peygamber de cevaben demiş ki: “ṭûbâ beni görüp inanana, ṭûbâ sümme ṭûbâ sümme ṭûbâ beni görmeden inanana.” Burada tuba "ne mutlu" gibi bir ünlem görünüyor. Peygamberin sözünde sanırım Yuhanna İncil’i 20:29’a referans var. İsa, havari Tomas’a sitem eder: “Beni gördüğün için inandın, ne mutlu beni görmeden inananlara”. Süryanicesine bakıyoruz, evet, orada da ûbâyhûn geçiyor.
Başka biri yine peygambere “ṭûbâ nedir” diye sormuş. Bu kez el-Buhari ve İmam Muslim’in birçok ayrı kaynaktan aktardığı hadise göre peygamber “cennette bir ağaçtır, eni yüz yıldır, cennet ehlinin kıyafetleri onun kabuğundan yapılır” şeklinde bir açıklama yapmış. “Eni yüz yıl” ifadesine yine bir dizi hadisle açıklık getirilmiş, hızlı bir atla tuba ağacının gölgesinde yüz yıl dörtnala koşulsa sonu gelmeyeceği anlaşılmış. Ayrıntılı bilgiyi İbn Kesir’in yukarıda verdiğim linkinde bulabilirsiniz.
Ek olarak Lane sözlüğünden öğreniyoruz ki, Kamus el-Muhit sözlüğünün Muncid müellifi el-Kura’dan aktardığına göre “Arap dilinde bu yapıda başka sözcük yokmuş", veya sadece bir tane varmış. Muhammed b. el-Tayyib el Fasi’nin Kamus haşiyesinde sözcüğün özel ad olduğu, bu nedenle el- edatı almadığı savunulmuş. Diğer rivayetlere göre tûbâ Hint lisanında, veya Habeş lisanında “cennet” demekmiş...  
*
Benim çıkardığım sonuç şöyle.
Muhammed, Mekke’de veya başka bir yerde Hıristiyan-Süryani ayin dilinden kulağına çalınan bu sözcüğün anlamını muhtemelen bilmiyordu. Israrla sorulduğunda kendi fantezi dünyası çerçevesinde bir öyküyle açıklamaya çalıştı. Sonraki dönemde Süryaniceye vakıf olan tefsir erbabı Ra’d 29’un anlamını doğru olarak yorumladılar. Sonra 1400 yıl boyunca İslam dilcileri bu tuhaflığı tevil etmek için olanca zeka ve ilmlerini harcayıp bir safsata abidesi inşa etiler.
Başkası başka türlü yorumlayabilir elbet.

Tuesday, March 19, 2019

Çanakkale Harbi, meleksiz ve evliyasız

Çanakkale operasyonu, o tarihte Deniz Bakanı (First Lord of the Admiralty) olan Winston Churchill’in projesidir. Başta Savaş Bakanı Lord Kitchener olmak üzere hükümette bir kesimin şiddetli muhalefetine rağmen savunmuş ve kabul ettirmiştir. 18 Martta deniz yoluyla girme teşebbüsünün akamete uğraması ile 25 Nisandaki kara çıkarması arasındaki ölümcül gecikmenin sorumlusu Kitchener’in ve Kara Kuvvetlerinin ayak sürümesidir derler.
Birinci amaç Osmanlı’yı hızlıca savaş dışı bırakarak a) Mısır’da İngilizlerin ve b) Kafkas cephesinde Rusların bağlamak zorunda olduğu askeri gücü serbest bırakmaktır. İkinci amaç, Boğazlar ve Karadeniz yoluyla Rusya’ya askeri malzeme sevkedip, Doğu cephesinde Almanlar karşısında tekleyen Rus saldırısını canlandırmak ve böylece – savaşın asıl belirleyici sahnesi olan – Batı cephesinde müttefiklerin elini güçlendirmektir.
Churchill’in bütün projeleri gibi, a) parlak fikirdir, b) gerçek dünyanın parlak fikirlere geçit vermeyen bataklığında boğulmuş ve anlamsız bir kan banyosundan başka sonuç vermemiştir.
18 Martta boğazı geçebilselerdi ne olurdu?
1.    Türkiye birkaç günde safdışı kalırdı. Gelibolu’da, Sina ve Filistin cephesinde, Irak cephesinde yüz binlerce genç insan telef olmaz, ülkede ekonomi ve medeniyet namına ne varsa yerle bir olmaz, 1916-17-18-19-20-21-22’nin açlık ve sefaleti çekilmezdi. Ülke insanı için hayırlı olurdu.
2.    Dünya Savaşı çok daha hızlı biterdi. Rus cephesi 1914’teki canlılığını korusa büyük olasılıkla Almanya Verdun saldırısına cüret edemez, en geç 1916’da Somme muharebesinde son gücünü tüketmiş olurdu. İnsanlık için hayırlı olurdu.
3.    Rusya yenilmez ve Rus ihtilali olmazdı. Lenin emigre Rusça öğretmeni olarak Zürich’te kalır, Stalin belki Tiflis’te ufak çaplı mafya işleriyle uğraşırdı. Rus halkı için hayırlı olurdu.
4.    Ermeni soykırımına fırsat bulamazlardı. Türkiye için hayırlı olurdu. Bugüne dek etkisini aşamadığı kültürel, ekonomik ve ahlaki çölleşmeyi yaşamazdı. Ya da daha az yaşardı.
5.    Ülke İngiliz sömürgesi olmazdı, merak etmeyin; ya da 1923 veya 1945’ten sonra ne kadar olduysa o kadar olurdu. Öyle bir niyet yoktu; olsa da zaten ne Fransa, ne Rusya öyle şeye izin verirdi. Muhtemelen el birliğiyle memlekette hassas dengeler, etki alanları, hukuki güvenceler, azınlık kotaları vb. üzerine kurulu karma karışık bir düzen kurmaya kalkarlar, yüzlerine gözlerine bulaştırıp çekilirlerdi. Sonraki yüz sene onların bıraktığı kördüğümü çözmeye çalışmakla geçerdi. Bkz. Lübnan, Kıbrıs, İsrail, Yugoslavya, vs.
6.    Arabistan giderdi. Gideceği daha 1913’te belliydi. Türk yönetici sınıfları pekala memnun olurlardı. Suriye ve Irak dahil, zaten gözden çıkarmışlardı. Belki Musul kalırdı. Belki Halep bile kalırdı. İzmir gider miydi? Sanmıyorum. 1919’da İzmir’in işgali Ege’de Rumlara yönelik etnik temizliğin önlemi ya da misillemesidir. Ermeni örneği ve aynı şeyin Rumlara yapılması ihtimali olmasa İzmir’in Yunana verilmesini savunacak tek bir İngiliz veya Fransız bilmiyorum.
7.    Mustafa Kemal Paşa’ya ne olurdu? “Anafartalar kahramanı” cilasıyla yükselme şansı bulmazdı. Savaş öncesinden özenle hazırladığı ve 1918’de bir süre uygulama alanına koyduğu İngiliz dostu politikaya mı yönelirdi? Cemal Paşa gibi Fransızcı mı olurdu? İttihatçı kadrolar temizlenirken zayi mi olurdu? O denli parlak ve mütehakkim bir kişilik kolay kolay sahne dışı kalmazdı diye düşünüyorum. Harpten sonraki “Milli Mutabakat” hükümetinin güçlü bir üyesi olmasa, en geç 1920’lerdeki iç savaşın şeflerinden biri olurdu tahminimce.
*
Bir gün sonra ilave:
Bilmem farkında mısınız, tarihe ilişkin her neden-sonuç beyanı bir hayali kurguya (senaryoya) dayanır. "X yüzünden Y oldu" demek, "X olmasa Y olmazdı" demektir. Kanıtlanamaz, çünkü tarihi olayları (tek değişkeni kontrol ederek) tekrarlama imkanı yoktur.
"Çanakkale zaferi sayesinde vatan kurtuldu" demek "Çanakkale zaferi olmasa vatan kurtulmazdı" anlamına gelir. Counterfactual bir varsayım ("olmasaydı") üzerine inşa edilmiştir. Olmayanı hayal etme gücünden başka dayanağı yoktur.
Milletin duya duya kanıksadığı senaryolar üzerinden konuşursan "olgu"lardan söz ettiğini sanırlar. Aklını zorlayıp farklı senaryolar denesen "ama bu hayaaal" diye şaşırırlar, nenemin taşakları gelir akıllarına.
54 senedir tarih okuyorum, bir şey öğrendim. Tarih anlaşılamaz. Ancak senaryolaştırılabilir.

Sunday, March 17, 2019

Kafa nasıl yenir?

Aralığın yirmilerinde Yer Adları’nın bibliyografyasını çıkarmaya giriştim. Üç beş günde yaparım diye düşündüm. Tam üç ay sürdü. Üç ayın bazı günlerinde on beş saat masadan kalkmadığım vakidir. Toplam net nesai 400 saat olmuş mudur? Olmuştur sanırım.
Toplam 561 parça kaynakça çıktı, bazıları yüz küsur paftalı harita, 10-15 ciltlik seri vs. Direkt alıntı yapmadıklarımı saymadım. Bir tek alıntı yaptıklarımın çoğunu da yeniden arayıp bulmaya üşendim. İlk zamanlarda (2010-2011) kaynakça konusunda özensiz gitmişim. O kayıtların kaynağını (sekiz yıl sonra, yeniden) buluncaya kadar akla karayı seçtim. Bazılarını bulamadım. Bulamadıklarımı başka kaynaklardan belgelemek için uğraştım. “Filan köyün adı 15. yy’dan önceki hangi kaynakta anılmış acaba” diye aramak nasıl bir karın ağrısıdır, bilir misiniz?
Güvenilir olmayan ikincil kaynaklardan (özellikle internet geyiklerinden) derlediğim bilgilere kaynak göstermedim. Mümkün mertebe bunları tasfiye ettim. Bulabildiklerimde güvenilir (birincil) kaynağa indim, yoksa “böyle diyorlar da Allah bilir” anlamına gelen bir işaretle yetindim.
Özellikle Türk fethi öncesine ait isimlerde ikincil kaynaklara güvenmemeyi öğrendim. 1322 adet Yunanca, 394 adet Ermenice, 44 adet Süryanice fetih-öncesi yer adını üşenmeyip teker teker asli kaynaklardan çek ettim. Neyse ki copyright-öncesi çağlara ait metinleri internette bulmak kolay. Yakın tarihli kaynaklara başvurmam gerektikçe intellectual property yasalarını çıkaranlara da, Brill ile OUP’e de salladığım küfürleri burada söylemesem daha iyi.
İşin özeti şu. “Falan yerin eski adı şuymuş” bana artık bir şey ifade etmiyor. 1. Hangi tarihte öyleymiş? 2. Ne malum? “Dedelerimiz öyle diyor” ancak delil başlangıcıdır. Sağlam kaynak görmeden inanmam. Çaresiz kalırsam onu da aktarırım gerçi, ama rivayettir diye belirtirim.
Taradığım kaynaklar eski ve yeni yazı Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince, eski ve yeni Yunanca, eski ve yeni Ermenice, hatta Bulgarca (bir adet 1913 basımı Trakya haritası) ve Arapça (İbn Xurdazbih’in hiçbir modern dile çevirisini bulamadım, mecburen de Goeje’nin 1883 basımı Arapça neşrini kullandım). Erkanı Harbiye Reisliği ile Milli Müdafaa Vekaletinin 1909-1926 arası çıkan 1:200.000 paftalarının doksan tane kadarını bulabildim (hepsi 110 küsur tanedir), tümünü didik didik taradım, yazım hatalarına kadar not ettim.
Bu yelpazede bir işi yapabilecek başka kim var dünyada bilmiyorum. Hele Samos’un dağındaki Pagondas köyünde oturup yapacak çok kişi çıkmaz herhalde. Ekip çalışması olsa tabii daha iyi olurdu. 2011-12’de TESEV’e önerdim, bir Osmanlı tahrircisi, bir Bizantolog, bir Hititolog filan olsa, bir iki üniversiteliye tez konusu verilse desteklemez misiniz dedim. Olmadı. Ekip işinde pek becerikli değilim sanırım.

Dün o iş bitti. Biraz dışarı çıkıp hava almam lazım.

Ezan terörüne dair

Dini törelere ve çeşitli toplulukların “kutsal” saydığı kültürel davranışlara meraklı olduğumu bilirsiniz. Sadece “merak” değil, ciddi bir duygulanım da var içinde. Birkaç yazımı okuyan bilir.
Töresel davranışların duyurulması, ya da göz önünde yapılması beni rahatsız etmiyor. Hindistan’ı bilir misiniz? Günün belli saatlerinde tapınaklardan koro halinde ilahi sesi yükselir. Hint kentlerinin kaosu içinde, uzaktan, belli belirsiz o sesi duymak bana iyi gelmişti. 2004’te Jaisalmer’de benden daha radikal kişilerle uzun uzun bunu tartışmıştık diye hatırlıyorum. Şimdi oturduğum yerde de pazar günleri bazı kiliselerde çok düşük sesle ayini dışa veriyorlar. Yel estikçe o sesin kulağa çalınması güzel bir şey. Dünyada her şey günlük hayatın adiliğinden ibaret değil duygusu verir insana.
İslama karşı önyargılı mıyım? Biraz sanırım evet. 60 sene, unut onu 1400 sene, İslam’ın hoyrat ve tehditkar söylemine maruz kalırsan sempatin aşınıyor biraz. Ama yine de Hindistan’da, Etiyopya’da, Sri Lanka’da çarşı yerinde kulağıma çalınan – unplugged, hoparlörsüz – ezan pekala sevindirir beni. Çölde gözlerini yumup türkü söyleyen bir adamın sesi. Tanıdık bir ses. Güzel.
Mesele hoparlördür. Hoparlör devreye girdiği anda yapılan şey “ibadet” değildir artık. Töre de değildir, gelenek de değildir. Meydan okumadır. “Kamu alanı benim malımdır” diyor, “hiçbir şey yapamazsın, burada söz hakkın yok.” Kaçınılmaz bir mantıkla gitgide volümü yükseltiyor. Kamu alanını işgal edersen insanlar evlerine (ya da köylerine) kaçarlar. İç kalelere çekilirler. O direnci kırmak için saldırının dozunu artırman gerekir. Evlerin kapılarından, pencerelerinden içeri sızman gerekir. En ücra köye en yüksek ses düzenini kurman gerekir. İnsanlara kaçacak yer bırakmaman gerekir.
Saldırıdır. Savaştır. Bertaraf edilmesi lazım.  

Tuesday, March 12, 2019

Medeniyet ve uygurluk

‘Medeniyet’ nedir, ‘uygarlık’tan farkı nedir diye soran bir arkadaşa cevap.
Her ikisi Fr. civilisation tercümesidir. Osmanlı/Türk modernleşmesinin temel kavramları arasındadır.
Fr. civiliser fiili 1568'den itibaren görülür; İngilizce to civilize, Fransızcadan çeviri olduğu vurgulanarak, 1601'de kayda geçer. Amerika ve Okyanusya'da keşfedilen “vahşileri” anlamlandırmak için yaratılmış bir kavramdır. Sauvage (yani "vahşi") zıddıdır. “Yerleşik yaşam kurumlarına sahip olmak” diye çevirilebilir. Latince civis “şehir” demektir, ama urbs, yani binalar yığını anlamında şehir değil, kendini yöneten bir insan topluluğu anlamında şehir, yani şehir devleti. Bu anlamda tam olarak Arapça medînet (“şehir”) kavramını karşılar. Civilis “şehirli, şehre ait”; Arapçası medenî.
Fr. civilisation ilk kez 1757'de duyulur; 1760’ta Voltaire ile Rousseau’nun Rusya hakkında giriştikleri polemikte kullanılır; 1767’de Mirabeau, 1770’te Diderot bu kavramı entelektüel aleme mal ederler. İskoçyalı Adam Ferguson 1767’de çıkan Essay on the History of Civil Society’de civilisation yerine civil society deyimini tercih eder. Avrupa’nın kendini tarihi perspektif içinde algılama sürecinde kilit bir aşamadır. Hint ve Çin de sauvage değil, yerleşik yaşam kurumlarına sahip yerler. Onlar da civilisé. Ama bizimkinden ayrı birer civilisation.
Bugün bize sıradan gelen kavramlar. Ne kadar radikal bir kopuşu temsil ettiklerini anlamak kolay değil. Eskiden “biz” ile “ötekileri” ayırt eden kavram dindi: bizim dinimiz iyi, onlarınki batıl. İlk kez din dışı bir kavramla ve görünürde “tarafsız” bir dille tarihi evrimi tanımlamak mümkün oldu. Kopernik devriminin kavramsal eşdeğeri saysak yeridir. [İbn Haldun ta 14. yy’da o adımı atmış mıydı? Belki. Tarihte her adımın, aranırsa, öncülleri bulunur.]
*
Arapça medenî “şehirli” demek. Ama bildiğim kadarıyla sadece tek bağlamda, “Medine şehrine ait” anlamında kullanılır. Kuran’ın bazı sureleri Medenî surelerdir. Kusursuz bir sözlük olan Meninski sözlüğü 1680 tarihinde medenî için sadece Medinensis karşılığını vermiş, yani “Medine’li”.
Civilisation karşılığı Osmanlıca önce temeddün, hemen ardından medeniyyet’tir. Yoğun bir düşünsel/siyasi kaynaşma dönemi olan 1830’larda dile girmiş olmalı. İlk kaynağı, aynı yıllarda Mısır’da bir zihniyet devrimine önderlik eden ve o meyanda Arapçaya sayısız modern kavram kazandıran Rıfat el-Tahtavi olabilir mi? Bilmiyorum. Bulabildiğim en erken örnek 1840 yılına ait, “Beyoğlu’nda kaim Odeon nam teatroda opera ve komedi tabir olunur bazı sanayi icra olunmak üzere” “el-haletü hazihi Dersaadetde bulunan Fransızlı teatrocu Mösyö Filol” adına yazılan bir arzuhal. Fransızın teşebbüsünün “menafiˁ-i terbiye ve medeniyyeti müstelzim bir madde” olduğu ifade buyurulmuş.
Satır arasını gözden kaçırmayalım: belli bir (yabancı) kültürün gösteri sanatı burada genel anlamda “şehirlileşmenin”, yahut yontulup ehlileşmenin aracı olarak gösterilmekte. Teatro ve opera gibi kamusal gösteri kurumları olmadan gerçek anlamda şehirli yaşam mümkün müdür? 
*
Uygurlar 8. yy’ın sonunda ilk Türk devletini yıktıktan sonra İpek Yolu’nun doğu ucunda hayli incelikli, şehirli, durmuş oturmuş bir medeniyete kavuşan bir Türk kavmi. İzlerini 1910’lardan beşlayarak Grünwedel, Albert von Le Coq, Sven Hedin keşfettiler; onların Asya’dan getirdiği elyazmalarını W. Bang ve A. von Gabain ve diğerleri neşrettiler. Bu buluşlar, tam o sırada Türk milliyetçiliğine İslam ve Osmanlı dışı bir referans arayışında olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde coşkuyla karşılandı. Yunan’ın Atina’sı, Arap’ın Mekke’si varsa, buyur, Türk’ün de Uygur’u var!
Uygur etnoniminin kökeni hakkında bilgim yok, kimsenin de olduğunu sanmıyorum. 1935’in “Öztürkçe” denemeleri babında uygaşmak (“tefavuk etmek, rast gelmek”) diye bir fiil yaratılmış ve sanırım Uygur adıyla kökteş olduğu ileri sürülmüştü. Ancak bana bu mümkün görünmüyor, çünkü uymak fiili Eski Asya Türkçesinde mevcut değil, 13. yy’dan sonra belirmiş bir fiil. Olsa da zaten uymak değil udmak olurdu.
“Medeniyet” anlamında uygurluk sözcüğüne ilk olarak Dil Devrimi hareketinin aniden hız kazandığı 1934 yılı sonlarında, Cumhuriyet Gazetesinde Yunus Nadi’nin 22 Kasım tarihli başyazısında rastlıyoruz. “Böylelikle ulusun (milletin) eksik işleri yokluktan varlığa geçirilerek onun uygurluğu (medeniyeti) bütünlüğe götürülmüş olacaktır.” Parantezler orijinal metinde var, demek ki okurun bu kelimeleri tanımadığı varsayılmış. 29 Kasımda yine: “Güzel san’atler, en ileri yaratık (mahlûk) olan adam oğullarının uygurluğu (medeniyeti) için başka türlüsü düşünülemez bir yol ise musiki bunların en büyüğü ve en özlüsüdür.” 24 Aralıkta yine. 30 Ocak 1935’te Sacid Ülkü’nün Yunus Nadi’ye adanmış şiiri: “Batının uygurluğu yiyor kendi kendini/Etlerini koparan çılgın bir güzel gibi.”
Fakat heyhat, yeni Türkçe’nin el kitabı olmak üzere 1935’te yayımlanan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda bu sözcüğe yer verilmemiş. Sanırım Yunus Nadi çevresinin önerisi yüksek makamda kabul görmemiş olmalı. Buna rağmen Cumhuriyet gazetesinde 1942’ye dek ısrarla uygurluk kullanılmış. Örneğin 5 Ocak 1939’da Ağaoğlu Ahmet’in çok tuhaf, üstü kapalı Atatürk yergisi: “her yana adamlık götürdün, uygurluk saçtın, bahtiyarlık verdin. Fakat...”
Uygar ve uygarlık yazımlarına en erken 1942 tarihli Felsefe ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü’nde rastlıyoruz. Ses değişiminin gerekçesi nedir bilmiyorum. Görüş ayrımı en geç 1936’da belirmiş olmalı, çünkü o tarihte çıkan soyadı kanunu uyarınca soyadı alanlar arasında İsmail Hakkı Uygar adlı bir ressam göze çarpıyor. 1942’den sonra uygur ve uygurluk tarihe karışmış. 

Monday, March 11, 2019

Türkçemiz çok zengin mirim

"Türkçemiz çok zengin, bak o dalganın tam otuz tane adı var" teorisini kendi keşfetti sanan yüz bin  milyonuncu kişiye yanıt.

. Başka bir dili tanımayan herkese kendi dili "çok zengin" gelir. Birtakım Türkçe deyimler ve incelikler saymakla bir şey kanıtlamış olmuyorsunuz. Başka dillerde benzer inceliklerin OLMADIĞINI inandırıcı bir şekilde gösterirseniz ne ala. Yoksa çocukça böbürlenme yeteneğinizden başka şey sergilemiş olmazsınız.
2. Yazı dilinden beslenmeyen konuşma dili tüm kültürlerde yaklaşık eşit kelime hazinesine sahiptir. Deyimler, çift anlamlılar, nüanslar, espriler ve argolar açısından -- böyle şeyler eğer ölçülebiliyorsa -- eşit ölçüde zengindir. İnsan ruhu ve aklı toplumdan topluma değişmiyor. Şiiri tanımayan toplum da yok.
3. Bir dil zengin derken kastedilen şey konuşma dili değil YAZI DİLİDİR. Ayrı bir mahluktur. Yazı dili, farklı toplumsal zümrelerde, farklı dönemlerde, farklı şehirlerde, farklı meslek ve sanat gruplarında, farklı iktidar düzeylerinde konuşulan dillerin bir potada toplanmasını sağlar. Bazı yazı dilleri konuşma dilinden bir santim ötedir. Bazı yazı dilleri ise yüzlerce yıldan beri çok zengin ve çeşitli kaynaklardan beslenmiştir.
4. Yazı dilinin zenginliği, o dilde üretilmiş olan yazı hacmiyle orantılıdır. Her yazı, farklı dil ve üslup özelliklerine, farklı kelime hazinelerine, farklı düşünce ve ifade düzlemlerine sahip aktörlerin toplumsal diyaloğa bir şeyler katmasını sağlar. Ne kadar yazı, o kadar dil malzemesi.
5. Kelime hazinesinin artması, o dilde ifade edilebilecek anlam nüanslarının da artmasını ve çeşitlenmesini sağlar. Çünkü dil, eş anlamlılara tahammül etmez. Eş anlamlı görünen sözcükler arasına dahi, kısa sürede mutlaka nüans ayrımları sokar. Ne kadar çok kelime, o kadar çok anlam.
6. İngilizce, dünya tarihinde en çok yazı üretmiş olan dildir. Kelime hazinesi de bununla orantılı olarak, çok yüksektir. Kesin bir sayım kolay olmasa da, eşit ölçütler uygulamak şartıyla, İngilizcenin AKTİF (yani son iki kuşakta yazı dilinde belli sıklıkta kullanılan) kelime hazinesi Türkçenin üç ila beş katıdır denebilir sanıyorum.

Wednesday, March 6, 2019

Diller nasıl doğdu

Afrika’da yaşayan, fare avlayıp meşe palamudu yiyerek geçinen bir Homo erectus kabilesine bir gün tuhaf bir yavru doğdu. Büyüdükçe tuhaflığı arttı. Çok gevezeydi; herkesin bildiği sesli sinyalleri durmadan tekrarlaması tuhaf ve çoğu zaman sinir bozucuydu. Bir tür glossolalia olduğunu düşündüler. Orada aslan var: warf. Orada aslan var diyor: warf warf. Orada aslan var diyor dedim: warf warf wırf. Orada aslan var diyor dediğimi duymadınız mı: warf warf wırf hımm. Orada aslan var diyorlar dedim duymuyor hıyarlar: warf warf wırf hımm mhımm.
Sakattı, o belli. Kabile yaşlıları öldürülmesine ya da uygun bir yere terk edilmesine karar verdi. Ama sevenleri buna izin vermedi, “o bizim kıymetlimiz, yüce ruhlar onu böyle yaratmış, ne yapalım” deyip onu korudular. Alıştıkça fark edildi ki aslında hiç de öyle geri zekalı değildir, kendine göre acayip bir mantığı ve pratik becerileri vardır. Bir süre sonra onun tanrılar tarafından seçilmiş biri olduğuna kanaat getirdiler. En iyilerinden dört dişi almasına müsaade ettiler.
Adamımız – adına Adem diyelim – milyarda bir görülen bir genetik bozukluktan mustaripti. Hz. Naim peygamberin (Chomsky) recursive grammar adını vereceği beyin deformasyonuna uğramıştı. Her dil eylemini başka bir dil eyleminin alt-kümesi haline getiriyor, böylece sonsuza dek uzanabilen karmaşık mesajlar üretebiliyordu. Çok sinir bozucu, ama tanrılar böyle uygun görmüş, ne yaparsın?
Dört eşinden kırk dört yavrusu oldu. Mendel yasaları uyarınca bunlardan yirmi ikisi babalarının bozukluğunu aynen tevarüs ettiler. İki kuşak sonra kabilede huzur muzur kalmadı, gevezelik tahammül edilmez boyutlara ulaştı. Komşu kabileler bunlardan yaka silkmekte, onlara kız vermemeye ve onlardan kız almamaya yemin etmekteydi.
“Çok konuşanlar” soyu bu ailevi özelliğin avantajlarını keşfetmekte gecikmedi.  Kendi aralarında iyi anlaşıyorlar, karmaşık mesajlar yardımıyla eylemlerini öbürlerinden daha iyi koordine edebiliyorlardı. Ayrıca tanrılar tarafından seçilmiş olduklarını biliyor, diğerleri üzerinde bu sayede psikolojik üstünlük kurabiliyorlardı. Adem babaya madem dört eş verildi, biz de isterük deyip bunu bir aile ayrıcalığı haline getirmeyi başardılar. Az zamanda sayıları arttı. Mendel yasalarını el yordamıyla öğrenmişlerdi, o yüzden kendilerinden olmayan kızlarla evlenmeyi yasaklayıp, doğacak yavruların %50 değil %75 veya daha yüksek oranda sakat doğmasını sağladılar. Bir süre sonra bununla da yetinmediler, gevezelik hastalığıyla malul doğmayan yavruları tanrılara kurban etmeye yahut başka kabilelere evlatlık vermeye başladılar.

Gerisi tarih. Kısa zamanda bütün Afrika kıtası car car konuşan Homo kabileleriyle dolup taştı. Kendilerini pek beğendikleri için Homo erectus adını hor gördüler, Homo sapiens diye afili bir ad takındılar. “Kıro” saydıkları erectus’larla cinsel münasebeti yasakladılar; o yasağa rağmen iş tutanlardan doğan yavruları köle yaptılar ya da eski tip erectus’lara sattılar. Afrika onlara dar geldi. Bundan 400 bin sene önce Tarık bin Ziyad’ın atalarından biri önderliğinde Cebelitarık boğazını aşıp İspanya’ya, 180 bin sene önce de Sina Çölünü aşıp Ortadoğu’nun bereketli ormanlarına yol aldılar.
*
NOT: Arasıra sohbetlerine katıldığım bir Face grubunda şöyle bir şey paylaşmıştım: Bu yazı ondan doğdu.
“İnsan dilini diğer mahlukların iletişim araçlarından ayıran özellik recursion dedikleri hadisedir. Türkçe "özyineleme" öneriliyor, arzu ederseniz.
İnsan dili grameri, her bir dil eyleminin bir başka dil eyleminin alt-kümesi (nesnesi diyelim) olmasına izin verir. Dolayısıyla sonsuz sayıda dil eylemi üretebilir. Bu özellik hiçbir başka mahlukta yok.
"Orada aslan var" mesajını verebilen pek çok hayvan var. "Orada aslan var diyorlar" diyebilen yok. "Orada aslan var diyenler kim" sorusunu sorabilen ve dolayısıyla "orada aslan var diyenler" yerine mesela "nöbetçi" kavramını ikame edebilen hiç yok.
Recursive grammar (özyineleyişsel dilbilik?) yeteneği genetik bir özellik. İnsanda var şempanzede yok. Belli DNA serileri hasar görünce yitirilebiliyor. Dolayısıyla YA cenabı hakkın müdahalesiyle YA DA tek bir defada gerçekleşmiş olması gereken bir mutasyonla açıklanabiliyor. Başka makul açıklama duymadım.
Sorunuz şu: recursive grammar üreten yaratış eylemi VEYA mutasyon, homo sapiens'e mi mahsustur, sapiens ve neanderthalensis'in ortak atasına mı mahsustur.
Bildiğim kadarıyla henüz cevabı tatmin edici şekilde verilememiş bir soru. Epey literatür var, kesin sonuç yok.”

Tuesday, March 5, 2019

Nişanyan Sözlük'ten son haberler

 20 küsur yıldan beri hayatımın değişmeyen ekseni sözlüğüm. Birkaç kez aylar süren hummalı çalışma dönemleri oldu. Sonuncusu 2017 Kasımında bitti, 2018 Nisan-Temmuzunda da yeni basım için çok sıkı bir tashih sürecinden geçtik, 600’ü aşkın aşkın yazım hatası ve binlerce stil tutarsızlığı düzelttik. Kitap 24 Temmuz’da benden çıktı. O günden beri sözlük işi rölantide.
Rölantide derken şöyle. Saplantı olmuş artık, bir şey okurken ya da konuşurken ya da gece uyurken bir kelime aklıma takılır; “ne demişiz biz buna” deyip sözlüğü açar bakarım. Bir şey aklıma yatmaz kaynakları yeniden didiklerim, yahut virgül hatası bulurum, yahut o Latince kelimenin çevirisi içime sinmez düzeltirim. Yer Adları sözlüğüne çalışırken umulmadık bir detay yakalarım, mesela ‘Ahibaba’ tipi adlarla ‘Ağababa’ tipi adların tarih boyunca eşdeğer sayıldığını fark ederim. Yahut elime yeni bir kaynak düşer, onu tararım. Örneğin cezaevindeyken matbu nüshadan satır satır okuyup alıntıladığım Garibname’nin searchable pdf’i gelir, gözümden kaçmış yirmi tane yeni metin örneğini üçer beşer tuş darbesiyle yakalarım. 
Siteden her gün ortalama yarım düzine kullanıcı mesajı geliyor. Bir kısmı ilginçtir. Gözümden kaçmış olasılıkları deşerler, falan niye yok diye kafa tutarlar, yeni kelimeler önerirler, en azından neyin yanlış anlaşılabildiğine dair beni uyarırlar. Zeus onlardan razı olsun, beş altı da kıdemli düzeltmenim var. Biri hayranlık veren bir özenle literatürü tarayıp etimoloji hatalarıma dikkatimi çeker, dil tarihinin umulmadık inceliklerini – mesela “inatçı” anlamında muannit ile “hain” anlamında muhanet’in ayrı sözcükler olduğunu, ya da feylesof’un Arapçadan ama filozof’un Fransızcadan geldiğini – hatırlatır. Hayli genç olduğunu düşündüğüm bir başkası yeni dilde yaygınlık kazanan sözcükleri – mesela Asya döğüş sanatlarında kullanılan nunçaku, buzdolaplarına yapıştırılan magnet, kamu ulaşım araçlarında biletinizi kontrol eden validatör – fark etmemi sağlar. Biri eski gazete ve dergi koleksiyonlarını tarayıp alafranga kelimelerin ilk tespit tarihini birer yıl birer yıl hesabıyla gerilere götürür. Haftada bir iki onların notlarını toplayıp sözlüklerime dalmak ya da gazete arşivlerinde metin örneği avcılığına çıkmak zorundayım.
Sonuç aşağıda. Kitabı basım için yayınevine teslim ettiğim 24 Temmuz 2018’den bu yana tam 466 maddede değişiklik yapmışım. Listede hepsinin tarihini ve ilk 200 kadarının kısa özetini görüyorsunuz. Gerisine üşendim. Nişanyan Sözlük baskısı elinizdeyse alın web sitesiyle karşılaştırın, yaptığım işi kolayca bulursunuz. Mutfağımız o kadar şeffaf.
1 Ağustosta hafta bir gol bir, Brezilya taşrasını oğlumla turlarken Tupi dili hakkında bilgilenme sevdasına düşmüşüm. Minas Gerais eyaletinde bir otel odasından siteye girip jaguar’ı düzeltmişim. Tupice’den dilimize gelen 9 sözcükten biri. 
Yapılanların çoğu basit tashihler, ya da sözcük tanımlarını daha net ve anlaşılır kılmak için yapılan düzeltmeler. Birçok maddede ya daha eski örnekler bulduğum için, ya da sözcüğün eski ve yeni çeşitli anlamlarının farkını vurgulamak istediğim için, yeni metin alıntıları eklemişim. Bazılarında sözcüğün tarihi anlamını örneklerken güncel anlamı ihmal ettiğimi fark etmişim. Yedi ayda sözlüğe 36 yeni madde katılmış. Onları listede yeşile boyadım.
Kırmızı işaretlediklerim ciddi sayılabilecek etimolojik analiz tashihleridir, hepsi 22 tane. Beş altı tanesi cidden ciddi. Türkçe üst sözcüğünün yüz- fiiliyle alakası yok, yüz adının bir türevi. Eskisi birle olan Türkçe bile sözcüğünü evvelce yaptığım gibi bir+le olarak analiz etmek abes. Arapça sınıf sözcüğünün Yunanca synaphé ile ilgisi yok, ta Elifin Öküzü günlerinden kalma bir hata, nasıl bunca zaman gözüme ilişmemiş hayret. Öğrenmek fiili, Talat Tekin’in vurguladığı üzere öğür adından geliyor, Eski Türkçe “akıllanmak” anlamına gelen öglenmek’le ilgisi yok. Alay sözcüğünü Latince ala’dan türetenlere yıllarca kuşkuyla baktım, çünkü ala’nın Bizans Rumcasına 10. yy’da (dolayısıyla belki Türkçeden) girmiş olduğunu sanıyordum; 1. yy’a ait kapı gibi örnekleri okuyunca süngüm düştü. Osmanlıca dağî’nin Türkçe dağla ilgisi yok, Arapça tuğyan’ın bir türevi. Süpürgenin yoldaşı olan faraş kürek kemiğinin Arapçası, “döşek seren” anlamında farrâştan türemiş değil (Ahmet Vefik Paşa da o hataya düşmüş oysa ki).
Farsçadan alıntı olan nar sözcüğünün daha derin etimolojisi yoktu. Hititçe ve Hurrice adlarını görünce onları da ekleme gereği duydum. Aynı şekilde, tüm klasik kaynaklarda hiç inandırıcı olmayan Farsça sûr-nây (“düğün neyi”) etimolojisi verilen zurna’nın eski Anadolu ve Ortadoğu dillerindeki bariz paralellerini belirttim.
Hırçın ve malafat sözcüklerine etimoloji vermemiştim. İkisi de tatmin ediçi şekilde çözüldü sanırım. Hırçın’ın Ermenice olduğunu Dankoff ve Tietze belirtmişler, ben yoğurdu üfleyerek yemiştim. Eski metin örneklerini görünce haklı olduklarına kanaat getirdim. En çok hoşuma gideni ise pembe. Türkçede 18. yy’a dek sadece “pamuk” anlamına gelen bu sözcük nasıl renk adı oldu? Bunun cevabını bilen veya söyleyen kimseye rastlamamıştım bugüne dek. Ta ki ‘toz pembe’ deyimine metin örneği arayıncaya kadar.
Zaman aralığını biraz daha açsak son bir yılda sözlüğe eklenen maddeler şunlar:
aikido, alabalık, amq, apokrif, apukurya, arjante, aspir, balayı, cosplay, çıvgar, çorla-, daği, dingil1, eboş, efzun, elalem, elaman, elcevap, evamir, eyyorla-, filozof, genelev, halile, harçlık, havşa, iktisa, kalistenik, katavasya, kent2, kentsoylu, kirebolu, kokoroz1, korakor, krinolin, kur2, lahuri, magnet, mamaliga, mel mel, meremet, mığrı, muhanet, muteriz, nunçaku, ormantik,  oro+, öz2, pena, playboy, plevra, politeizm, port+, portbebe, prekarite, pürtük, random, sabuniye, soyka1, soyka2, şıllık2, tekel, tırrek, tik3, triyaj, Türkilizce, usturmaça, üroloji, üstenci, validatör, yanardağ, yoyo

Madde
Tarih
Yapılan işlem
şuh
3.3
Fa tanım iyileştirildi
şaka
3.3
Fa şuxi ile anlam karışması ihtimaline değinildi
efkâr
3.3
Fa efgar ile ilişkisi olmadığı belirtildi.
soyka2
3.2
“ala karga” eklendi
soyka1
3.2
“ölü giysisi” eklendi
nar1
3.2
Hititçe/Hurrice kaynak ihtimali eklendi
zurna
3.2
Farsça klasik sûr-nây açıklaması kaldırıldı; Luwice ve EYun muhtemel paraleller gösterildi
kaburga
3.2
Moğolca tanım ve imla düzeltildi
faraş
3.2
yanlış etimoloji düzeltildi. Ar farrâş değil feraş “kürek kemiği”
sınıf
3.2
yanlış etimoloji düzeltildi. Arapça sözün Yunanca synaphê ile ilgisi yok.
tasnif
3.2
Aşık Paşa metin örneği eklendi
sınır
3.1
Aşık Paşa metin örneği eklendi. 18. yy “sınırlamak” ve “sınırdaş” örn. eklendi
arifane
3.1
alternatif yazımlar eklendi
pilaki
3.1
Yun imla ve tanımlar düzeltildi
pembe
3.1
pamuk sözcüğüyle ilgisi çözümlendi, “toz pembe” deyimi açıklandı
çorba
2.28
Ar şurb ile ilgisi olmadığı vurgulandı; Tr bulamaç ile ilgisi gösterildi.
hemşire
2.28
Fa ve Osm tanımlar netleştirildi.
efendi
2.28
EYun ve OYun tanımları netleştirildi, kaynak eklendi
çorap
2.28
“çorap örmek” ve “çorap söküğü” metin örn. eklendi
şapka
2.28
Arapça şabaka ile irtibatına ? eklendi
poğaça
2.28
Türkçe boğça ile ilgili olmadığı vurgulandı; Latince 1. yy kaynağı belirtildi
cam
2.26
“cam göbeği” metin örn. eklendi
vişne
2.26
Slavca etimoloji açıklandı; viskoz ve ökse otu ile kökteşlik eklendi
viskoz
2.26
HAvr kök düzeltildi, vişne bağı eklendi
ökse
2.26
HAvr kök düzeltildi, vişne bağı eklendi
darbımesel
2.25
Ar tanım düzeltildi
darp
2.25
yazım hatası düzeltildi
bilezik
2.25
Nottaki kesin ifade yumuşatıldı
yüz1
2.25
ETü tanım düzeltildi, 17. yy deyim örnekleri eklendi
yüz-
2.25
ETü tanım düzeltildi, not sadeleştirildi
üst
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda ETü etimoloji elden geçirildi, tanımlar netleştirildi, not eklendi
üzere
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda açıklama notu düzeltildi
yoğurt
2.25
Açıklamaya T. Tekin’in yorumunu reddeden cümle eklendi.
kapı
2.25
nokta eklendi, farklı ETü yazımlar vurgulandı
ağabey
2.25
-
ihvan
2.25
Arapça tanımdan bir kelime silindi
ahi
2.25
Açıklayıcı not ayrıntılandı. axı yazımı düzeltildi.
ağa
2.25
Arapça ax ve axı ile ilişkisi önerildi.
adaş
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda ETü adaş ile özdeş olmadığı vurgulandı.
eşek
2.25
Açıklayıcı not sadeleştirildi, cümle eklendi.
topuk
2.25
T. Tekin makalesi doğrultusunda top sözcüğüyle ilişkisi netleştirildi, açıklama sadeleştirildi.
topak
2.25
Açıklama notu gereksiz görülerek silindi.
budak
2.25
Açıklama notu yumuşatıldı, ifade düzeltildi. ETü tanımda köşeli parantezler kaldırıldı.
açık
2.25
“açık ara”, “açık kalp ameliyatı” metin örn. eklendi
açıkla-
2.25
18. yy metin örn. eklendi
insan
2.25
Arapça tanımdan “bir” sözü silindi
öğren-
2.25
kökü ETü öğür adından getirildi, literatür belirtildi
dalak
2.25
T. Tekin ve M. Erdal tezleri açıklamada tartışıldı; etym değişmedi, ? işareti eklendi.
malafat
2.25
İtal. etym eklendi (boştu), Devellioğlu metin ör. eklendi.
melul
2.25
Ar vezin açıklandı
altruizm
2.25
1924 metin örneği eklendi
keko
2.22
“salak” anlamında kek buraya eklendi
kek2
2.22
madde iptal edildi, içeriği keko’ya eklendi
cheesecake
2.22
kek maddesine yönlendirildi
kiş
2.22
kek maddesine yönlendirildi
kek1
2.22
kek1 idi, kek oldu
zeytin
2.22
yazım hatası düzeltildi
aydın
2.21
etym analize ? eklendi, açıklamaya bir cümle eklendi.
azmak
2.21
tanım iyileştirildi
bile
2.21
ETü birle biçiminin analizindeki döngüsel mantık düzeltildi; bağlaç, edat ve zarf kullanımları netleştirildi; 14. yy örnekleri eklendi.
ile
2.21
edat ve başlaç tanımları eklendi, Aşık Paşadan ikinci örnek eklendi
bileş-
2.21
“bileşen” metin örneği eklendi; açıklama notu zenginleştirildi.
bilek
2.21
Etü etimoloji düzeltildi, açıklama notu eklendi
bele-
2.21
ETü fiilin iki ayrı anlamı vurgulandı
moloz
2.19
Evliya Ç metin örn. eklendi
genel
2.16
soru işareti eklendi
genelev
2.16
madde eklendi, ilk metin örneği eklendi
onur
2.13
virgül kesildi
kur2
2.12
kur1 “ders” ve kur2 “yaltaklanma” ayrıldı. İkincisinin hatalı Fr. etimolojisi düzeltildi. kort maddesine yönlendirildi.
kort
2.12
İng ve EFr tanımlar toparlandı
kur1
2.12
numara eklendi
parkur
2.12
kur1’e yönlendirildi
kurye
2.12
kur1’e yönlendirildi
kurs1
2.12
kur1’e yönlendirildi
kurander
2.12
kur1’e yönlendirildi
korsan
2.12
kur1’e yönlendirildi
koridor
2.12
kur1’e yönlendirildi
konkur
2.12
kur1’e yönlendirildi
diskur
2.12
kur1’e yönlendirildi
pikap
2.11
“kamyonet” anlamının kaynağı açıklandı; “plak çalar” anlamının tanımı düzeltildi
çalpara
2.11
“bir tür yengeç” anlamı eklendi, metin örneği bulundu. “bir tür tencere” anlamı açıklamaya eklendi.
mercan
2.10
Aramca alıntı yerine eşkökenli işareti kondu
potasyum
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
tundra
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
ren geyiği
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
çeçe sineği
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
manyok
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
şist
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
fosfat
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
merinos
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
bazalt
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
gravyer
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
ruble
2.10
Ş. Sami Kamusul Alam’dan örnek eklendi
filozof
2.09
feylesof’un varyantı değil Fransızcadan ayrı alıntı olduğu belirtildi, metin örneği bulundu
feylesof
2.09
filozof ayrıldı
felsefe
2.09
filozof yerine feylesof maddesine yönlendirildi
cepken
2.09
açıklayıcı not eklendi, literatür tartışıldı.
mantık
2.09
ilm-i mantık anlamında kullanımı örneklendi
el+
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
elaman
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
aman
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
elalem
2.09
madde ve açıklama eklendi
elcevap
2.09
Arapça el artikelli sözcüklerin sunumu düzenlendi
matrah
2.08
semantik evrim netleştirildi ve açıklandı
televole
2.07
tele+ yerine televizyon maddesine yönlendirildi
pulsar
2.05
Lat pulsare ve pellere ilişkisi netleştirildi
sakin
2.05
“hareketsiz”, “mukim” ve “dingin” anlamları ayrıştırıldı, metin örnekleri bulundu
unsur
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
tazip
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
dun
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
batın1
2.05
içeriksiz Aşık Paşa referansı silindi
yek
2.05
içeriksiz Aşık Paşa referansı silindi
ah2
2.05
“lanet” anlamında Aşık Paşa referansı silindi
nisa
2.05
Aşık Paşa referansı silindi
Yahudi
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
safha
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
misil
2.05
Aşık Paşa metin örneği eklendi
otlak
2.05
metin ör. yazım düzeltildi
kusur
2.05
Aşık P yanlış metin örneği silindi
harp1
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
idrak
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
iptila
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
sükût
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
zülfikar
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
zabıt
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
vecd
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
tekrar
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi , Ar gramer düzeltildi
silsile
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
sikke
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
ah u zar
2.05
Aşık Paşa metin örn. eklendi
yakın
2.05
ETü tanım sadeleştirildi, Aşık Paşa metin örn. eklendi
yakış-
2.05
ETü tanım düzeltildi
per+
2.05
HAvr tanım sadeleştirildi
pare
2.05
zampara ve kulampara referansları silindi
kulampara
2.05
Farsça bileşen pâra değil bâra “düşkün, tutkun”
zampara
2.05
Farsça bileşen pâra değil bâra “düşkün, tutkun”
sıkıntı
2.02
“meyve suyu” ve “tasa” anlamları netleştirildi, ayrı metin örn. eklendi
daği
2.02
Türkçe dağ değil Ar tuğyan ile ilgili olduğu açıklandı
tuğyan
2.02
Arapça tağâ fiil tanımı düzeltildi
yanardağ
2.02
madde eklendi, LO metin örneği verildi
bisturi
2.02
Farsça etimoloji terk edildi, İt ve Fr kaynaklar gösterildi
alay
2.02
Lat ala ile bağlantısı gösterildi
evren
1.27
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
muhanet
1.27
muannit’ten ayrı madde açıldı, etimoloji ve metin örnekleri verildi
muannit
1.27
tanım düzeltildi, muhanetle ilgili örnekler ayrıldı
semaver
1.27
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
elastik
1.27
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
çizelge
1.27
ek analizi değiştirildi, +AlgA ekine ilişkin açıklama notu eklendi
tokat
1.23
Burhan-ı Katı metin örneği eklendi
portakal
1.23
III Ahmet mektubundan metin eklendi, açıklama notu tashih edildi
harç
1.23
“duvarcı karışımı” ve “üretim ögesi” anlamları için metin ör. eklendi
düz-
1.23
“cinsel ilişki” anlamı için 19. yy metin örneği verildi
+gâh
1.20
+gâh’lı birkaç bileşik ad eklendi
çöp1
1.19
etimoloji analizine ara basamak eklendi
turp
1.19
yapılmış bir düzeltme iptal edildi
alp
1.19
yapılmış bir düzeltme iptal edildi
al-
1.19
tanım sadeleştirildi
azgın
1.19
Aşık Paşa metin örn. eklendi
vurgun
1.19
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
baskın
1.19
Lehçe-i Osmani metin örneği eklendi
coş-
1.19
coşkun eklendi, Meninski’den ‘coşkun’ metin örneği eklendi.
playboy
1.18
playboy eklendi, metin örneği bulundu
ruj
1.18
1929 metin örn. eklendi
dize
1.17
1948 metin örn. eklendi
moket
1.17
1929 metin örn. eklendi, Fr tanım sadeleştirildi
magnet
1.17
magnet (“buzdolabı süsü”) eklendi
mıknatıs
1.17
EYun imla düzeltildi
konsantre
1.17
“yoğunlaştırılmış gıda” ve “zihni yoğunlaştırmak” anlamları ayrıldı, iki metin ör eklendi
halile
1.17
halile eklendi, etimoloji ve metin ör. eklendi
karakter
1.17
EYun xarasso tanımı düzeltildi
herek
1.17
EYun xarasso tanımı düzeltildi
bol
1.16
bol kese, bol kepçe eklendi
ivedi
1.10
ad ve sıfat kullanımı netleştirildi
pat2
1.09
Gövsa sözlüğünden ‘kasımpatı’ örneği verildi
validatör
1.09
madde eklendi “mekanik bilet okuyucu”, etimoloji ve metin ör. eklendi
rapid
1.09
“rafting sporunda çağlayan” ve “bir tür kalem” anlamları örneklendi
tape
1.09
1929’dan itibaren anlam evrimi gösterildi
şaryo
1.09
1929 metin örn. eklendi
araşit
1.09
1929 metin örn. eklendi
trahom
1.09
1929 metin örn. eklendi
anır-
1.06
etym. sunum standartlaştırıldı
böğür-
1.06
etym. sunum standartlaştırıldı
öz2
1.01
“sulak yer” eklendi
öz
1.01
açıklamada öz2 anlamı ayrıştırıldı
sonda
1.01
Fr tanım netleştirildi
sondaj
1.01
Fr tanım deniz ve kara için ayrıştırıldı
amorti
1.01
1929 metin örn. eklendi
+Türkilizce
12.30
eklendi
tecziye
12.28
1918 metin örn. eklendi, açıklama notu yazıldı
pansuman
12.28
1929 metin örn. eklendi
avans
12.28
1929 metin örn. eklendi
pastörize
12.22
1929 metin örn. eklendi
takı
12.19
Derleme S. “geline takılan armağan” metin ör. eklendi
yekin-
12.19
etym denemesi eklendi
hırçın
12.12
Zenker metin ör. verildi, Dankoff’a uyarak Erm etimoloji verildi
töz
12.12
Xuastuanift çevirisi düzeltildi
tüzük
11.27
Çağatayca metin örneği eklendi
sik-
11.26
Yunanca siktirizo fiili nota eklendi
salep
11.25
tanım sadeleştirildi
okul
11.23
açıklama notu yumuşatıldı
efzun
11.22
madde eklendi, etim ve metin ör eklendi
kelepir
11.22
tanım eklendi
hazır
11.12
metin örneklerinde türev ve deyimler başa yazıldı
mir
11.12
tanım düzeltildi, Codex C çevirisi düzeltildi
nunçaku
11.12
madde ve etimoloji eklendi
seyyare
11.08
planet maddesine gönderi marke edildi
teessüf
11.08

bahşiş
11.08

müdahale
11.08

istihfaf
11.08

lacivert
11.08

mübaşir
11.08

uhuvvet
11.08

müsellah
11.08

çuha
11.08

hizmet
11.08

mükâleme
11.08

hercümerç
11.08

istiklal
11.08

cumhuriyet
11.07

yankesici
11.07

meyan2
11.07

yamçı
11.07

dingil1
11.06
onomatope ile “tekerlek aksı” ayrı maddeye taşındı
dingil2
11.06

küfeki
11.06

natura
11.06

tedirgin
11.06

pırtık
11.06

pürtük
11.06
pırtık’tan ayrıldı
evamir
11.06

tangır
11.06

dank
11.06

dangıl
11.06

dangalak
11.06

mihver
11.06

dene-
11.06

denk1
11.06

denk2
11.06

kılavuz
11.06

ampir
11.06

pena
11.06

üftade
11.06

pterodaktil
11.06

helikopter
11.06

semptom
11.06

iktisa
11.06

sahan
11.06

fetret
11.06

dikiz
11.06

inkılap
11.06

mustarip
11.06

tıynet
11.06

döşe-
11.06

hadım
11.06

hademe
11.06

taaddi
11.06

köy
11.06

kabarcık
11.06

kervan
11.06

nişan
11.06

rubai
11.06

neşter
11.06

dehri
11.06

teskin
11.06

küstah
11.06

mil1
11.06

müsavi
11.06

tasdik
11.06

mücavir
11.06

harçlık
11.06

mukataa
11.06

izhar
11.06

vesvese
11.06

müsait
11.06

cerahat
11.06

silah
11.06

küçük
11.06

hor1
11.06

vesaire
11.06

taalluk
11.06

perestiş
11.06

müstağni
11.06

feraset
11.06

mülazım
11.06

şölen
11.05

sinek
11.05

âciz
11.05

şerir
11.05

temettü
11.05

mukarrer
11.05

server
11.05

oturak
11.05

çapul
11.05

bertaraf
11.05

giysi
11.05

rüşt
11.05

tedricen
11.05

emmi
11.05

illet
11.04

eyyorla-
11.04

bidayet
11.04

boy
11.04

şen
11.04

zürriyet
11.04

laçin
11.04

doğan
11.04

sinagog
11.01

kisve
10.27

meri
10.27

triyaj
10.27

ala
10.26

dinamit
10.25

filoloji
10.25

antropoloji
10.25

tırkaz
10.23

güderi
10.23

drom(o)+
10.23

yobaz
10.23

küfür
10.17

kâfir
10.17

rebap
10.10

termik
10.08

blister
10.08

havari
10.08

havil
10.08

havşa
10.08

zabit
10.08

üstenci
10.08

akın
10.08

ürün
10.08

bil-
10.03

der-
10.03

kaleidoskop
09.19

kalimera
09.19

kalistenik
09.19

kaligrafi
09.19

allem kallem
09.19

nevrasteni
09.19

ekstre
09.19

samsa
09.19

sala
09.19

hemşeri
09.19

diyaspora
09.19

ambülans
09.19

çağanoz
09.19

mamut
09.19

tik3
09.19

ahlat
09.19

işlem
09.19

cosplay
09.19

dejavü
09.19

ye-
09.19

üroloji
09.19

aşağı
09.19

balık
09.19

alabalık
09.19

oba
09.16

öbek
09.16

ayin
09.16

güllabi
09.16

balyoz2
09.14

pus3
09.12

petunya
09.11

ananas
09.11

mel mel
09.11

nom(o)+
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
ekonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
+nomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
anomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
astronomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
otonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
taksonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
antinomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
gastronomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
ergonomi
09.11
+nomi ekli sözcüklerin referansındaki hata düzeltildi
aristokrasi
09.11

monarşi
09.11

demokrasi
09.11

eboş
09.07
eboş eklendi
muteriz
09.07

itiraz
09.07

yöneylem
09.07

yatar
09.07

küt3 böreği
09.07

kent2
09.07

rüşeym
09.07

+amq
09.06

huruf
09.06

tekel
09.04

eyle-
09.04

et-
09.04

kimse
09.04

er-
09.04

ergen
09.04

taban
09.04

deve
09.04

mavra
09.04

nonoş
09.04

şabalak
09.04

sap
09.04

aynasız
09.04

kalantor
09.04

mantar
09.04

cart
09.04

şiddet
09.04

milliyet
08.29

paydos
08.29

harikulade
08.29

beynelmilel
08.29

uyuş-
08.29

piyango
08.29

makaron
08.29

makarna
08.29

iskorbüt
08.29

gelir
08.29

gazete
08.29

çizgi
08.29

kupez
08.29

gözenek
08.29

gözetle-
08.29

mantı
08.29

pusula
08.27

kaldırım
08.27

arzuhal
08.26

arkadaş
08.26

muhabere
08.24

iklim
08.24

tarife
08.24

roza
08.24

protesto
08.24

patent
08.24

kalem
08.24

gündelik
08.24

avize
08.24

arife
08.20

mihrap
08.20

palas pandıras
08.20
İsp etimoloji verildi
kurban
08.20

tencere
08.20

öğrenci
08.20

saraka
08.20

zoka
08.20

kül2
08.20

abaza
08.20
yeni metin örneği verildi; Çingenece etimoloji terk edildi, Abaza ulus adı önerildi
yarak
08.20

şifre
08.20

ehemmiyet
08.20

puşt
08.20

antlaş-
08.20

aksisada
08.19

sayın
08.19

sinod
08.19

künefe
08.19

hoşbeş
08.19

ayol
08.15

saygı
08.15

ayal
08.15

ekser1
08.13

ekalliyet
08.13

kamyon
08.11

şimendifer
08.11

id
08.11

pedagog
08.11

otomat
08.11

jaguar
08.01