Monday, May 18, 2009

Retro takılmak


Çağdaş yaşamı tabii ki destekleriz. Çağdaş yaşamı kim desteklemez? Ben illa retro takılacağım, kafama fes giyeceğim diyen mi var?
Bunların anlamadığı veya anlamazlıktan geldiği şu: Çağdaş yaşamın simgesi, bayrağı ve peygamberi diye Mussolini ile Hitler’in çağdaşı bir eski asker-politikacıyı öne koymak olacak iş değildir. Her şeyden önce o çağdaşlık iddiasına zarar verir, inandırıcılığını zedeler, sırtına taşıyamayacağı bir kambur yükler. İlla peygamber lazımsa bizde hakikisi var diyen adamlara verecek cevabın kalmaz. Daha önemlisi dünyanın dört bir yanında BUGÜNKÜ çağdaşlığı temsil eden zümrelerle ortak bir dilin kalmaz. “Çağdaş yaşam” kulvarında senin doğal müttefikin olması gereken Brüksel’deki, Seattle’daki, Tiflis’teki, Mumbai’deki genç, zeki, dünyadan haberdar insanlar, “Bu Türkler yetmiş sene önce ölmüş bir darbeci generali çağdaş yaşamın son merhalesi zannediyorlar, annee” deyip seni arkandan tiye alırlar. Zaten bütün dünyanın bildiği tarihi inkara azmetmiş olmak gibi bir handikapın var, bu da eklenince büsbütün yalnız kalırsın. Bölüğe mıntıka temizliği yaptırmakla devlet yönetmek arasındaki farkı anlamaktan aciz bir avuç cahil paşa ile çağdaşçılık oynarsın.
Düşünsen absürt ötesi bir hadise var ortada. “Çağdaş yaşam” denilen şey 1920’lerde 1930’larda durmadı ki, yürüdü gitti. Golf pantolon giyip Panama şapka takmak bu devirde çağdaşlık falan değildir, fes ve kavuk giymek kadar modası geçmiş bir antikalıktır. Birtakım zattarazotti izci marşlarıyla orgazma gelip Führer’e Başbuğ’a selam durmak 1933’te belki moderndi ama bu çağda çağdaşlık sayılmıyor, psikopatlık sayılıyor.
BUGÜNKÜ çağdaşlık nedir, bakın şöyle anlatayım. Photoshop diye bir program var, bilirsiniz, onun başında çıkan künyeye bakın. Üç Hintli, beş tane Çinli, bir Bulgar, altı-yedi Anglo Amerikalı, birkaç Yahudi, bir Afrikalı, iki Japon’un adı çıkar. Çağdaş yaşam işte odur. Enternasyonalizmin hasıdır. İnsanlık tarihinin gördüğü en heyecanlı işlerden biridir. Çağdaş olacağım, vatanıma milletime özümü armağan edeceğim diye var olmayan düşmanı Çanakkale’de denize dökme hayalleri kurarsan çağdaş mağdaş olmazsın, gülünç olursun. Adam Çanakkale’yi çoktan geçmiş, masandaki ekrandan sana el sallıyor çünkü.

Monday, May 11, 2009

Küfretmeden konuşan Atatürkçü olur mu?


Vatanmilletçilerin zannederim artık algılamaktan tamamen aciz oldukları bir şeyleri var: Hakaret etmeden konuşamıyorlar. Küfretmeyi en doğal hak ve vatani görev olarak görüyorlar. Başka bir ifade tarzını havsalaları almıyor, defterden silmişler.
Hemen her gün birileri bu bloga yazıyor. Geçen gün biri üşenmemiş dört tane yazmış. Nisbeten kibar bir dil, “siz” diye hitap etmiş, noktalama işaretleri yerinde. Daha ilk cümleden başlamış: “Türklük düşmanlığı”, “maksatlı yazılar”. Döne dolaşa aynı yere gelmiş: “gerçek niyetinizi ve özünüzü gösteriyor” (oysa niyetimi net ve açık bir dille ifade ettiğimi sanıyordum), “bu ülkenin gerçek vatandaşı olmadığınız”, “vatani tehtitlerin gerçekten burnumuzun dibinde yaşadıklarını gördüm”... İkinci yorumda aynen devam, “vatan düşmanlığı”, “kanser gibi yaydığınız düşünceler”... Üçüncü yorum: “vicdansız yada hain olmanız gerekir”, “köle olmak belli ki sizin gibiler için bir mükafat”. Örtülü tehdit: “kiliseleriniz duruyor, sokakta rahatça dolaşıyorsunuz. NE İSTİYORSUNUZ DAHA ????” (yani istesek BİZ sizi bunlardan mahrum ederiz).
Bunlar küfürdür. Asgari haysiyete sahip biri için, sözünün ardında gizli gündem yahut kişisel çıkar aramak hakaretlerin en ağırıdır. Namussuzlukla itham etmektir.
Popüler olmayan birtakım fikirleri cesaretle ortaya koyan birine özel çıkar atfetmek terbiyesizliğin uç noktasıdır.
Senden farklı düşünen birini vatansızlıkla itham etmek, onun insan ve vatandaş olmaktan ileri gelen en temel haklarını yok saymaktır. Zımnen onu ölümle tehdit etmektir. Diyor ki, seni insan ve vatandaş olarak görmüyorum; seni şimdi imha etmiyorsam belki tembelliğimden ve belki zayıflığımdandır, ama biri o işi yapacak olursa sakın hak ileri sürmeye kalkma, çünkü seninle aramızdaki toplumsal sözleşmeyi lağvettim.
İki gözlemim var, sizinle paylaşayım.
Bir, küfrettiklerinin farkında değiller. Hatırlatınca bazıları cidden şaşırıyor. Küfürlü yorumları yayımlamadığımda gidip Ekşi Sözlükte şurada burada şikayet yazanlar oluyor. Kibarca yazdıklarını zannediyorlar. Çünkü bununla yetişmişler. Hangi ders kitabını açarsanız açın, başından sonuna kadar aynı bu küfürlerle doludur. Böyle alışmışlar. Kamusal alanın normal dilinin bu olduğunu sanıyorlar.
İki, bu dile bunları alıştıran Atalarıdır. Kullandıkları dil onun dilidir. Doksan senedir cılkını çıkardıkları küfür repertuarı (“vatan haini”, “maksatlı”, “düşman”... ) onun repertuarıdır. “Atam sana böyle küfretmiş, benim de hakkım ve görevim budur” diyorlar. Ondan cesaret ve ilham alıyorlar.
Medeni bir ülkede siyaset dili eski bir diktatörün küfürnameleri üzerine kurulamaz: bunu algılayamıyorlar.
*
Bu bloga takdir edersiniz ki her gelen yorumu yayınlamak zorunda değilim. Forum yönetmiyorum nihayet, keyfimce birtakım görüşlerimi paylaşmaya çalışıyorum. Ölçütüm bellidir: boş laf ve lüzümsuz övgü yayınlamam; başı sonu tutmayan yazı yayınlamam; bin defa çiğnenip bayıcı olmuş klişe yayınlamam; çok komik ve sıradışı değilse küfür yayınlamam. (Yüksek edebi değeri olan küfürleri ayrıca Dürer-i Dübr’de yayınlıyorum.)
Kemalist kesimden eli yüzü düzgün bir cevap gelse tabii yayınlarım; memnunlukla yayınlarım. Fikir tartışmasını boş ver, güzel bir espri va da içten bir serzeniş gelse de yayınlarım; zekâ ve incelikle laf soksa da yayınlarım. Yeter ki karşısındakini insan yerine kosun, insanın insana konuştuğu gibi konuşsun.
İnanın, yok bunlarda böyle şey. Belki binde bir vardır, onlar da yazmıyorlar. Ekşi Sözlüğü ele geçirdiler, oraya döküyorlar.

21 yorum:

  1. ben bir sosyologum. üniversiteye ilk başladığım günden beri içerisinde yaşadığım yalanlar silsilesi, apaçık bir biçimde gerçeğe dönüştüğünde yaşadığım bunalımlı dönemi izah etmem mümkün değil. esasında sezgilerim bir yerlerde bana bir şeylerin yanlış olduğunu fısıldıyordu da bu fısıltıların bu kadar kaba olabileceğini hiç tahmin etmiyordum. yazılarınız hoşuma gidiyor. size kızsam, için için küfretsem de hoşuma gidiyor. bazı tezlerinizde - yine sezgilerim vasıtasıyla ki, iflah olmaz bir sezgiciyim - yanıldığınızı biliyorum fakat yüzümüze yüzümüze vurmanız belki ayılmamıza neden olur. muhafazakar bir aileden geliyorum ve şu sıralar anarşizmin kuyusunda yüksek bir ivmeyle düşüşteyim. okudukça, düşündükçe daha hızlı düşüyorum, çıldırıyorum, sövüyorum ve boşveriyorum. tanrım nasıl bir kabus bu? duygularımı paylaşmak istedim. saygılarımla.
    Yanıtla
  2. Sayın Nişanyan;
    Shakespeare'in şiir yazmaya çalışan piyanist dostuna dediği gibi ama daha olumlu bir anlamda;
    "Lütfen tarih yazın, daha çok tarih yazın, sürekli tarih yazın..."
    Yanıtla
  3. hani takip ediyor olsam da pek yazmaya yeltenmemiştim buralara şimdiye kadar, zira bu bloglar konusunda "eski kafa" olmaktan kurtulamıyorum bir türlü; hep evimde gazete okur gibi okuyorum, bir "aklınıza. elinize sağlık" demek geçmiyor aklımdan, kusura bakmayın. lakin, tam da aklımdan geçenleri yazdığınızı fark ettiğimde dostça bir "üzülmeyin" demek istedim size. sözlük ekseriyetle çekilmez oldu son zamanlarda, haklısınız, faşizme ciddi manada paye veriyor çiçeği burnunda yazarlar, "küfür" tabii ki bunlar, hakaret. bana da geçenlerde bu yazarlardan biri "vatan haini", "pkk yandaşı" tadında söylendi. üzücü haliyle, alınmamak elde mi, haklısınız.

    ayrıca, ergün on radar kişisinin leziz entry'sini, ay, şey, pardon, "yorumunu" ekşi sözlük'ten "arakladığını" söylemez isem olmaz.

    ah, tabii, madem hazır shakespeare'den girmiş ingiliz edebiyatına, ben de bir oscar wilde alıntısı yapayım öyleyse:

    "milliyetçilik zalimlerin erdemidir"

    saygılar, sevgiler
    Yanıtla
  4. Sevan Bey,

    Sorun sadece küfür/hakaret ettiklerinin farkında olmamaları değil.

    Aynı zamanda Atatürk'e yönelik en sıradan eleştirileri dahi hakaret/düşmanlık olarak tanımlıyorlar.

    Yani iki taraflı bir arıza söz konusu. Kendi küfürünü eleştiri, başkasının eleştirisini de küfür olarak algılama gibi bir şey.

    Zaten iki kesim arasında iletişimi en çok zorlaştıran şey de bu.
    Yanıtla
  5. Mavi gözlerim ve sarıya çalan saçlarımı saymazsak toplum tarafından öngörülen makul ayarda (18 ayar) bir "Türk" olmama rağmen, T.C. devletinden, onun iktidar obsesiflerinden ve yeni tür "cemaatsever" iktidar taliplerinden tiksinti duymaya başlayalı bayağı olur. Çünkü mesele o değil.

    Mesele Türk olmak veya olmamak hiç değil. Mesele insan gibi yaşamak, insan yerine konulmak. Alıp başımı Öropalara kaçayım diyorum kuzum, lakin onlar da ırkçının daniskasıdır. Bu nifak işlerini icat edenler bizzat kendileridir. Biliyorum ki, "18 ayar" bir Türk olarak oralarda da "18 ayar" bir ayrımcılık görmek kaçınılmazdır.

    Sonuç: Arada sıkışmışız kalmışız. Ve daha 25 yaşında tiksinmekteyiz her şeyden. Sürekli midemiz bulanmakta...
    Yanıtla
  6. biraz önce yazdığım yorumda Atatürk' ün hiç mi iyi bir yanı yok yazmıştım. Şimdi konuyu benim gözümde açıklığa kavuşturacak başka bir yazınızı okudum ve artık bir önceki mesajım gereksiz kaldı. Dedikleriniz üzerine benim de bilgilerim var, bir ölçüde cevap verebilirim ama bunu yazı ile anlatmaya yetecek yazın gücünü kendimde görmüyorum. Ben de sık sık kız arkadaşımla şirinceye gelirim. umarım bir gün yüzyüze uzun uzun konuşma fırsatı bulursak konuşabiliriz. Benim açımdan çok iyi olur çünkü her türlü düşünceyi bilgiyi duymaktan hoşlanırım. Sizin için de iyi olur siz de küfretmeden konuşabilen, dinlemesini bilen bir karşı görüş insanı ile konuşursanız bizim hakkımızda daha da fazla bilgi sahibi olmuş olursunuz. Dediklerime katılmasanız da demek ki bunlar da bu sebeple böyle düşünüyorlar diyerek küçük çaplı bir sosyolojik analiz yapma fırsatı bulursunuz. İyi çalışmalar
    Yanıtla
  7. Herkese "bok" atmaya alışmış bir abinin hezeyanlarıdır ciddiye almayınız..
    Yanıtla
  8. Kemalistler tarih bilmiyor, yaşanılanların ucundan tutulacak bir yanı olsa size bu ülkeyi bugünkünden daha dar ederler. Saf gerçeklere zerre tahammülleri yok, bunu dillendirenler sizin de dediğiniz gibi ya "okulda gereken ders verilmemiş" yada "zaten ne mal olduğun belli" olanlar.
    Size promosyon yapmanızı tavsiye edeceğim. Küfüretmeden, bizim de varlığımızı kabul ederek, beklediği saygıyı başkasına gösteren Kemalist'e bir adet küçük oteller kitabı, şirince köyünde bir hafta tatil gibi.
    saygılar
    Yanıtla
  9. iddia ediyorum bu tahammülsüzlüğün en fazla olduğu şehir İzmir. resmen bir linç ortamı var. çok mu abartıyorum diye düşünüyorum; ama dönüp baktığımda en temel konularda bile fikrimi saklıyorum mesela blog yazıyorum fakat kimseyle paylaşamıyorum.saçmasapan sözlerle yaftalanmak bir gram umrumda değil, yaftalayanın problemi bence ama gerçekten dayak yemekten ve 'kim vurdu'ya gitmekten vs. den korkuyorum. İlerici, çağdaş, modern, aydınlığın yüzü vs diyorlar İzmir'e ama sürekli bir linç ortamı mevcut hani mahalle baskısı denilen. Yahu İstanbul'da üniversite kazanmak hayatta ki en büyük hedefim haline geldi.Bu zihniyetin oluşmasında en büyük sebep Milli Eğitim, diğer sebepse medya.Kuşkusuz.
    Yanıtla
  10. Sevan bey, ne deseniz haklısınız.Siz tamamen belgelerle konuşuyorsunuz.Size küfrederek kendilerini küçülttüklerinin farkında değiller. Size küfredenlere bakınca Türklüğümden utanıyorum. Kavanoz olayı da bahane, amaç sizi linç etmek. Ancak yazılarınızda size katılmadığım bazı görüşler var. Mesela aşırı öztürkçeciliğe karşı çıktığınız kadar Osmanlıca denen yapay ve karma dili de eleştirmelisiniz. Yanlış cumhuriyet kitabında Lenin'i "vahşi bir despot" olarak nitelemenize de katılmıyorum. Ama genel olarak yazılarınızı çok beğeniyorum. Bu ülkede en büyük sorun sizin gibi aydınların çok az olması.
    Bir İzmirli olarak Sayın Serhatcan'a katılmıyorum bu arada. Bence en tahammülsüz şehir Trabzon.
    Yanıtla
  11. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
    Yanıtla
  12. Yukarıdaki yorumlarda kentler ve onun ahalisinin tahammül düzeyi tartışılmış. İzmirde yaşayan birisi olarak ben de onaylayabilirim ki, İzmir tahammülsüz bir kenttir. Ama, Türkiye'nin çoğu kentinden daha tahammülsüz değildir, hatta bazı konularda bir hoşgörü kültürünün olduğunu bile söyleyebilirim. Türkiye'nin pek çok kentinin ve kentleri oluşturan toplumun da ortak sorunu budur zaten "Hoşgörüsüzlük" ve "Karşıt fikirlere tahammülsüzlük". Milletçe iliklerimize kadar sirayet etmiş bu tahammülsüzlük hastalığı...(bu hastalığın nereden geldiği de ayrı bir tartışma ve sosyolojik araştırma konusudur bence) İzmir'in başkalarınca "yobaz" ya da "faşist" diye nitelendirilen anadolu kentlerinden bariz farkı kutsallarının başka olmasıdır. Örneğin dindar kimliğiyle bilinen bir kentte, sevgilinin elini tutman ya da ülkücü kimliğiyle bilinen bir başka kentte kürtçe konuşman, oranın genel ahalisinin "kutsal"ı olana hakaret etmen anlamına çıkar. İzmir'in kutsalı da pek bilindiği üzere "Birinci cumhurreis"tir. Atatürkçü izmir ahalisinin önünde sevgilinin elini tutabilirsin, başın açık dolaşabilirsin, ramazanda yemek ve içki içmek istersen tehditkar bakışlarla karşılaşmazsın ancaak, otobüste kürtçe konuşsan bakışlarınla taciz ederler, hele ki atatürkçü olmadığını bir şekilde anlarlarsa, vay haline...
    Kendi başıma gelen ve çevremden duyduğum birkaç örnekle devam etmek istiyorum; otobüste biraz yüksek sesle konuşan arkadaşlarımı, önlerden orta yaşlı bir bay uyarmak için şuna benzer bir cümle kurar: "Atanız'a layık olun, yurdu emanet ettiği gençlerin haline bak!" arkadaşım da altta kalmayarak, atatürkçü olmadığını dolayısıyla, atatürk'ün yurdu emanet ettiği gençlik içinde kendisini görmediğini söyler. Beyefendiden gelen tepki müthiştir, otobüsün tamamını galeyana getirir, adeta linç çığırtkanlığı yapar, pek tabii arkadaşlarım da ilk durakta inmek için doğrulurlar, tam inerken kapı tarafındaki insanlar arkadaşlarımın arkasından tükürmektedir. Bir tane de benim şahit olduğum bir olayı anlatayım; bilen bilir, izmirde belediye otobüslerinde telefonla konuşulması yasaktır. İnönü caddesinden geçerken, basın sitesinin oralarda, bir beyfendinin telefonu çalar, o da konuşmaya başlar, yakınındaki bir yaşlıca hanım da beyin yaptığı bu yanlış hareketi; "vatanı sizin gibiler sattı, batının ellerine bıraktınız bizim güzel yurdumuzu, vatan hainleri..." gibi dehşet verici ifadelerle kınar(!). Bu aslında Akp'nin ikinci kez iktidara gelişiyle tavan yapan "vatanın satılması" paranoyasının, ulusal tv izleri, aydınlık, cumhuriyet okuru tarafından en basit bir olayda bile su yüzüne çıkarıldığının basit ve güncel bir örneğidir.
    Bitirirken basit bir soru sormak istiyorum, hem çağdaşlık üzerine de bir tartışmaya meydan verebilitesi de var; sizce, İzmir'de bir insanın Atatürkçü olmadığını söylediğinde linç tehlikesi geçirmesi mi daha korkunç? Yoksa Sakarya'da şortla kentin ortasında gezen yelken takımının dayak yemesi mi daha korkunç? Bu son değindiğim olay cumhuriyet gazetesinde genişçe yer bulmuş, köşe yazılarına konu olmuş, "ülke nereye gidiyor?" sorularını defalarca sordurmuştu...
    Yanıtla
  13. bence de en tahammülsüz kent izmirdir..ergün beyin güzel ifade ettiği gibi her kentin bazı konularda tahammülsüzlüğü olabilir ancak izmirdeki 'kutsal'lar çok fazladır.atatürk zaten başlı başına bir tabu,bunun dışında başörtülü olmak hor görülme sebebidir,kürtçe konuşuyorsanız vay halinize.hoşgörülü olunan tek konu el ele tutuşma/öpüşme sanırım.tabi ki kürtler,başörtülüler sokakta gezemiyor gibi bir durum yok ancak öyle bir ortam var ki serhat beyin söylediği gibi (gerekli gaz verildiğinde) bu insanlar linç bile edilebilir..

    ancak diğer şehirlerle izmir arasında şöyle bir fark vardır,diğer şehirlerde bir tür 'mahalle baskısı' varsa o insanlar biz aslında çok höşgörülüyüz demez.'evet biz muhafazakarız,biz böyleyiz' der.ancak izmirdekiler bütün bu tahammülsüzlüklere,hoşgörüsüzlüklere rağmen kendilerini 'ennn çağdaş,ennn hoşgörülü,ennn ileri,ennn gelişmiş,ennn....' olarak tarif ederler ki bu oldukça hastalıklı bir durum bence ve izmiri diğer şehirlerden 'üstün' kılan da bu hastalıklı durum
    Yanıtla
  14. İşin garibi bir süre sonra siz de alışabiliyorsunuz bu küfürlere,'yiyen' taraf olmanıza rağmen... İtiraz dahi etmemeye başlıyosunuz filan...
    'Bunlar küfürdür. Asgari haysiyete sahip biri için, sözünün ardında gizli gündem yahut kişisel çıkar aramak hakaretlerin en ağırıdır.'
    Bundan sonra az biraz sıkıştığında bu küfürlere sarılanlarla,can ciğer kuzu sarması olanlarla asla diyaloğu sürdürmiyecem.
    Not: Sizce hangisi doğru 'sürdürmüyecem','sürdürmiyecem','sürdürmeyecem'.
    Yanıtla
  15. Değerli kardeşim Sevan,
    Seni,Hrant'ı,Etyen'i,Markar'ı ve diğer isimlerini sayamadığım 'adam gibi'adamları tanımak (elbette,yazı ve fikir platformlarından) ve aynı ülkede yaşamak,ayrıcalıktır.Bir adım önde olmanın zorluğunu ve tabii ki değerini anladıklarında,saygı ile özür dileyeceklerdir.
    Ama bunun için epeyi kocaman bir sabır gerekir.
    Ama 'adam gibi adam'olmanın da,olmazsa olmaz koşuludur bu.
    Saygı ile en candan dileklerimi sunarı,efendim.
    Ömer Vatansever
    Yanıtla
  16. Yazınızı hâyli taraflı buluyorum. Türkiye'de en sağcısından, en solcusuna inanılmaz bir küfür kültürü yerleşmişken; sadece Atatürkçü'lerin küfrettiği gibi bir portre çizmişsiniz. Bırakın küfürü, oruç tutmadı diye insanların satırla kesildiği bir memlekette yaşıyoruz. Üstelik bunu yapanların hiçbiri Atatürkçü değil; Atatürk'ten de haz etmezler. Kelimeleriniz ne kadar zarif olursa olsun, konuya bu derece yanlı yaklaşmanız çok can sıkıcı... Atatürk ve Atatürkçülerden nefret edebilirsiniz. Ama bunu lütfen daha gerçekçi sebeplere dayandırın. "Bu kemalistler çok ağzı bozuk..." şeklinde açıklamalar yaptığınız sürece, size inanacaklar, sadece size inanmak isteyenler olacaktır.
    Yanıtla
  17. Sayın Sevan Bey,
    Ben Taraf gazetesini sürkli alıyor ve ordaki bütün yazarların yazılarını okumaya gayret ediyorum. Fakat Neden öyle küsmüş gibi duran bir fotoğrafınızı köşenize koyuyorsunuz.O şekildeki duruşunuz samimiyle söylüyorum bende rahatsızlık yaratıyor,dolayısıyla yazılarınızı da okumak istemiyorum.Düşüncenize saygı göstermekle beraber düz bir fofonuzu koymanız bizde sevinç yaratacaktır.Saygılarımla

    nadiyaman@hotmail.fr
    Yanıtla
  18. Sayın Sevan bey
    Bir süredir yazılarınızı takip ediyorum.Gerçekleri dile getirmedeki başarınızdan ve cesaretinizden dolayı sizi kutluyorum.Doğru söyleyeni hain ilan eden bir memlekette yaşıyoruz,ancak artık bir şeyler değişmeli.Bizim gibi gençlerin sizin gibi yazarlara ihtiyacı var.
    Artık resmi ideolojiyi bırakıp biraz gerçek tarih öğrenmemizin vakti geldi.Çalışmalarınızın devamını diliyorum.Saygılar.
    Yanıtla
  19. Yaziya genel itibariyle katiliyorum. Elbette ki hakaret ve tehdit kemalistlerin bas enstrumanlaridir. Ayrica keske sadece hakaret ve tehdit olsa, onca hakaretten sonra gayet piskin bir sekilde mazlumu oynadiklarina da ben bizzati defalarca sahit olmusumdur. Terubelerime istinaden, rahatlikla genel degerlendirmenin bence de gayet dogru oldugunu soyleyebilirim.

    Ancak yaziya ufak bir itirazim var; yazida beliritildigi uzre `vatansiz olarak itham edilmek` yada hadi itham da demeyelim, vatansiz olarak tanimlanmak bence bir hakaret degildir. Aksine kapitalist bir kutsiyet olan vatan yada vatanseverlik kavramlarini ben kemalist egitim sistemiyle yillarca beyini yikanmaya calisilmis oz be oz bir Turk olmama ragmen kendime hic yakistiramiyorum.

    Cok acik ve kilciksiz olarak ifade etmekte hicbir sakinca gormedigim talebim sudur; sahsima vatansiz seklinde hitap edilmesini ozel olarak istiyorum. Kemalistler diledikleri kadar vatansiz olmayi hakaret zannetsinler, umrumda bile degil...
    Yanıtla
  20. küfür eden olursa dökünüz efenim başından aşağı bi kavanoz bok; bakın bi daha küfür ediyor mu? alışıksınız nasılsa..
    Yanıtla
  21. Sevgili Sevan Abi,
    Imalari, metin ardi anlamlari, gizli satir aralarini inceleyip kufur mahiyetini desifre etmen gayet akilci.. katiliyorum. Kufur aciz adamin isi.. bazilarinin agzina yakissa da belli seviye gerektiren tartismalarda kufur pek akla hizmet etmiyor.
    peki sen neden az once izledigim ( benim az once izledigim senin mart 2010 da katildigin ) programda kufur eder gibi mimik show yapmissin? Practice what you preach derler benim yasadigim yerde.. ( arada sen de verirsin ya yabanci dilde ornek, hani turkce yetersiz kalir ya.. ) ne sebeple o agresif, sinirli hallere burundun? "arkadaslar ben o kadar hakliyim ki size dayanamiyorum" tavri kac adim oteye atar bizi, seni, kimi?
    Yillar once kiz arkadasim bana surpriz yapip sirinceye goturmustu.. Senin motelde kaldik. Mimarim ben de.. icimi karartti bu arada o bogucu tablolar ve renkler.. samimi elestirim.. Kahvalti cok guzeldi ama.. Meshur Ataturk putlarini pardon kitaplarini da ilk orada gormustum.. hani bu kemalistler putlastirmis ya Ataturk'u.. Sen de seytanin yapip zit kutuptaki putunu yapmissin. Abi.. bir celiskidir gidiyor, bilmem farkinda misin? yani sac sakal grilesince farkinda olsan da "ya bosver boyle geldi artik, tornistan yapilmaz dalgalar yukseldi" mi der insan?
    guzel gunler dilerim..
    Yanıtla