Thursday, March 21, 2019

Tuba ağacının sırları

İngilizce beatitudes denir. Matta İncili 5.3’ten başlayan sekiz cümle, İsa’nın öğretisinin belki en veciz özetidir: “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara, çünkü göklerin krallığı onlarındır. Ne mutlu acı çekenlere, çünkü teselli edilecekler. Ne mutlu alçak gönüllülere, çünkü yeryüzü onların mirası olacak. Ne mutlu hakka acıkıp susayanlara, çünkü doyurulacaklar. Ne mutlu merhamet edenlere, çünkü rahmet görecekler. Ne mutlu hak uğruna zulüm görenlere, çünkü göklerin krallığı onlarındır....”
Latincesi “beati pauperes... beati mites... beati qui lugent...”. Beatitudes oradan geliyor. İngilizcesi “blessed are...”. Luther’in Almancası “Selig sind...” Brahms’ın Ein deutsches Requiem’i ikinci beatitude ile başlar, ne kadar tüyler ürpertici bir giriştir: Selig sind, die da Leid tragen; denn sie sollen getröstet werden. https://www.youtube.com/watch?v=AOoWUIyBn0Y
*
Kutsal Kitap’ın 2. veya 3. yy’da yapılmış Süryanice çevirisinde sekiz kez tekrarlanan ifade ûbâyhun. Süryanice bilmem, ama ilk mısrayı çözmek zor değil, biraz zorlarsanız siz de anlarsınız bence:
ܛܘܒܝܗܘܢ ܠܡܣܟܢܐ ܒܪܘܚ ܕܕܝܠܗܘܢ ܗܝ ܡܠܟܘܬܐ ܕܫܡܝܐ  
sağdan sola: ṭûbayhûn l’meskîneh b’rûḥ d’dîlhûn hî malkûtha d’şamâyâ.
Arapça meali, kabataslak: tûbâ-hum li-mesâkîni bi-rûh, fe-lihum melekûtü’l-semâvâti.
Tûbâ’yı geçen gün gördük, “iyilik, nimet, blessing”. Mesâkîn bildiğimiz miskin’in çoğulu, eski Babil ve Asur dilinden beri daima “fakir, yoksul” anlamında. Rûh bildiğimiz ruh, İbranice Tevrat’ın ilk cümlesinde geçer. Arapçada eşkökenli olabilir, ama alıntı olması daha güçlü olasılık. Melekût “krallık”, Kuran’da dört kez bu anlamda geçer. Bariz bir İbranice/Süryanice alıntı, çünkü +ût eki bu dillerde çoğul ve soyut adlar yapımında kullanılan standart ek,  Arapçada bir anlamı yok. Şemâyâ şema’nın çoğulu; İbranice/Süryanice ş Arapçada daima s olur.
*
Kuran’da ûbâ sadece bir kez Ra’d suresi 29’da geçiyor. “İnanan ve salih amel edenlere ûbâ ve güzel bir merci (dönüş yeri? varış yeri?) vardır.”
Türkçe standart Kuran meallerinde sözcük “iyilik, mutluluk, kutluluk, hoş bir müjde” ya da ünlem olarak “ne mutlu!” diye yorumlanmış. Sadece Elmalılı mealinin özgün versiyonu çeviriye teşebbüs etmemiş, “tubâ onların, istikbal güzelliği onların” diyerek konuyu açık bırakmış.
14. yy alimlerinden İbn Kesir’in tüm tefsirlerin anası sayılan eserinden öğrendiğimize göre (bkz. www.qtafsir.com/index.php?option=com_content&task=view&id=2297&Itemid=68) muteber sayılan Arapça tefsirlerde de hakim görüşler böyleymiş. Lakin sözcük peygamber zamanında belki anlaşılamadığı için, ya da başka bir sebeple, peygambere anlamını sormuşlar. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’de aktardığı hadise göre peygamber de cevaben demiş ki: “ṭûbâ beni görüp inanana, ṭûbâ sümme ṭûbâ sümme ṭûbâ beni görmeden inanana.” Burada tuba "ne mutlu" gibi bir ünlem görünüyor. Peygamberin sözünde sanırım Yuhanna İncil’i 20:29’a referans var. İsa, havari Tomas’a sitem eder: “Beni gördüğün için inandın, ne mutlu beni görmeden inananlara”. Süryanicesine bakıyoruz, evet, orada da ûbâyhûn geçiyor.
Başka biri yine peygambere “ṭûbâ nedir” diye sormuş. Bu kez el-Buhari ve İmam Muslim’in birçok ayrı kaynaktan aktardığı hadise göre peygamber “cennette bir ağaçtır, eni yüz yıldır, cennet ehlinin kıyafetleri onun kabuğundan yapılır” şeklinde bir açıklama yapmış. “Eni yüz yıl” ifadesine yine bir dizi hadisle açıklık getirilmiş, hızlı bir atla tuba ağacının gölgesinde yüz yıl dörtnala koşulsa sonu gelmeyeceği anlaşılmış. Ayrıntılı bilgiyi İbn Kesir’in yukarıda verdiğim linkinde bulabilirsiniz.
Ek olarak Lane sözlüğünden öğreniyoruz ki, Kamus el-Muhit sözlüğünün Muncid müellifi el-Kura’dan aktardığına göre “Arap dilinde bu yapıda başka sözcük yokmuş", veya sadece bir tane varmış. Muhammed b. el-Tayyib el Fasi’nin Kamus haşiyesinde sözcüğün özel ad olduğu, bu nedenle el- edatı almadığı savunulmuş. Diğer rivayetlere göre tûbâ Hint lisanında, veya Habeş lisanında “cennet” demekmiş...  
*
Benim çıkardığım sonuç şöyle.
Muhammed, Mekke’de veya başka bir yerde Hıristiyan-Süryani ayin dilinden kulağına çalınan bu sözcüğün anlamını muhtemelen bilmiyordu. Israrla sorulduğunda kendi fantezi dünyası çerçevesinde bir öyküyle açıklamaya çalıştı. Sonraki dönemde Süryaniceye vakıf olan tefsir erbabı Ra’d 29’un anlamını doğru olarak yorumladılar. Sonra 1400 yıl boyunca İslam dilcileri bu tuhaflığı tevil etmek için olanca zeka ve ilmlerini harcayıp bir safsata abidesi inşa etiler.
Başkası başka türlü yorumlayabilir elbet.

9 comments:

  1. Die Seligpreisungen

    Tobias, Tayyib, (Mazel) Tov

    ReplyDelete
  2. Bu bilgilendirici yazı için çok teşekkürler. İzin verirseniz ben de bu ayeti muhtelif Türkçe tercümelerden paylaşayım.

    İncil'i Türkçe'ye ilk kez çeviren Ali Bey mutlu demişken, kötü ve bozuk bir tercüme olarak anılan Seaman tûbâ demiş. İlginç.

    1665 Ali Bey tercümesi: Ne mutlu rûhânî fukarâya zîrâ melekût-ullah onlarıŋdır.
    1666 Seaman tercümesi: Tûbâ rûhda fâkir olanlara zîrâ semânıŋ melekûtu kendỉleriŋdir.
    1819 Kieffer tashihli Ali Bey tercümesi: Ne mutlu rûhânî fukarâya zîrâ melekût-ullah ȯnlarıŋdır.

    1819'dan sonraki tüm tercümelerde mutlu denilmiş.

    ReplyDelete
  3. Sevam hocam, sizden Erivandan göç eden Redkan, Bırukan, Banoki, Azizi, Dılxêri, Kurdki, Mılli, Moti aşiretleri üzerine bir yazı bekliyoruz. Erivan muhaciri Kürtler, ezilenin ezilenleridir. Yüzyıldır Erivan'dan göç etmişler, hala da dışlanıyorlar. Erivandan sürüldüler, buralarda ise Erivan muhacirleri diye dışlanıyorlar.

    Mesela Muş'un 29 köyüne göç eden Redkanlılar, sindirilmiş. Korkudan kendilerini Bekiran aşireti olarak tanıtıyorlar (hiç bir alakası yok normalde).

    ReplyDelete
  4. Yazıyla alakalı değil ancak, doğu mistiszmi, aydınlanma ve domestic haliyle tasavvuf konularını ele aldığınız bir yazı çok hora geçer.

    ReplyDelete
  5. Hocam neden manifesto "o" ile bitiyor? Fransizcadan geliyorsa "manifest" veya "manifesta" seklinde alinmamis?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Nisanyansozluk parlamento maddesinde izahi var.

      Delete
  6. Tasavvuf konusunda FERiT AYDIN hocanın çalışmalarını takip edebilirsiniz. Kendisi eski bir beşik seyhi olup daha sonra tarikat ve tasavvufun gerçek yüzünü tüm objektifligiyle korkmadan yazan ve birçok dile tam anlamıyla vakıf ender insanlardan biridir.

    ReplyDelete
  7. Bu konuyla, Kuran'da geçen yabancı kelimeler ve özellikle Suriye-Aramicesi ile ilgili en iyi örnek 'Kevser Suresi' Bu suredeki hiç bir kelime Arapça değil. Burada da Muhammed kendi fantazisine göre ve 'Tuba'ya benzer şekilde yine cennetten bahsedip, kevseri cennete akan ırmak olarak tasvir ediyor. Aramice kevser bir erdem olarak 'sabır ve sebat' demek. Sana sabır verdik deniyor birinci ayette. İkincisinde dua et ve kurban kes yerine, dua et ve sabırla bekle deniyor. Üçüncüsünde ise; senin karşıtın(Şeytan)yenilecektir (sonra) deniyor. Soyu kesik filan yok yani!

    ReplyDelete
  8. Siz imgesel düşünemediginiz icin fantazi demeniz normal. O cağ arabi da öyleydi. O şekilde tarif etti.. o da sizin gibi bildigimiz ağacı anladı.

    ReplyDelete