Fikir bir süreden beri ortada dolaşıyor. Son zamanlarda David van
Reybrouck adlı bir Belçikalı tarihçi başlıca sözcüsü oldu. Diyorlar ki
temsili demokrasinin miadı dolmuştur. Bugünkü seçim yöntemleriyle bu iş
yürümez. Halk temsilcilerini, antik Atina’daki gibi kurayla seçmek en
iyisi. Demokrasi fikrini başka türlü kurtaramayız.
Şimdiki sistem bir
profesyonel siyasetçiler zümresi yaratıyor, ─ temel itiraz bu. Kamusal
tartışmayı siyaset profesyonellerinin kontrolündeki siyasi partiler ve
çıkar gruplarını temsil eden medya belirliyor. Siyasi söylem kamunun
gerçek sorunlarından gitgide uzaklaşıyor. Ahalinin tek rolü oy vermek;
ama oy, kapalı devre bir siyaset makinası içinde kayboluyor. Bu yüzden
çoğu ülke referandumlara yöneldi. Ama o da çözüm değil, demagogların
ekmeğine yağ sürüyor. Bak, yargıda jüri sistemi bin yıldan beri gayet
güzel işliyor. Kurayla seçilen on iki vatandaşın ortak aklının, iyi
kötü, vicdanı ve adaleti temsil edeceğine inanıyoruz. Yasama ve
yönetimde neden aynı sistem yürümesin?
İrlanda’da önceki sene denenmiş,
şahane sonuç vermiş anlatılanlara göre. Avrupa’nın en muhafazakâr
Katolik ülkesinde, eşcinsel evliliği çözmek için kura yoluyla yüz kişi
seçmişler. Bir yıl süre tanımışlar, okuyun, tartışın, komisyon kurun,
dilediğiniz uzmanı ve tanığı çağırıp dinleyin diye. İlk başta dörtte üçü
eşcinsel evliliğine karşıymış. Bir yılın sonunda net çoğunlukla olur
demişler. Ondan sonra referanduma gidilmiş, olur çıkmış.Akla ve rasyonel
tartışmanın gücüne insanın güvenini tazeleyen bir hadise, değil
mi?
Kasım ayında Reybrouck’un Avrupa Komisyonu başkanı Juncker’e bir açık
mektubu yayınlandı. Gelin diyor, Avrupa Birliği’nin 28 ülkesinde
kurayla yüzer kişi seçelim. Bunlar bir hafta boyunca tartışsın, AB’den
neler beklediklerini onar madde halinde yazsın. Üç ay sonra yine kurayla
yirmişer delege seçilsin. Brüksel’de toplansınlar, ülkelerden gelen
önerilerden yirmi beş tanesini seçsinler.
Düşünmeye değer sanki.
No comments:
Post a Comment