Üç dört günlüğüne İsrail’e gideceği için benden tavsiye
isteyen bir arkadaşıma geçen sene yazdığım mektup düştü önüme. Sizinle
de paylaşayım.
İnsanlarla temasa olacak mı dört günde? Olmayacak gibiyse
tavsiyem (Kudüs’te) Hebrew University’e git, yarım saat dolaş,
insanların yüzüne bak. Kampusun üç tarafının Filistin’le çevrili
olduğunu unutma. “Ortadoğu sorunu”nu bir derste anlamak için sanırım bu
yeter.
Kafamda dört veya beş yer kalmış. Birincisi müze (Hebrew
Museum), özellikle de yeni ekledikleri Yazı Müzesi. Yazıyı kutsal sayan
kadim Ortadoğu kültürünün bir tür abidesi. Nemrut (Nimrod) heykeli onun
girişindeydi yanlış hatırlamıyorsam, yarım saat ona baktım. Müthiş bir
simge, ulusal kimliğin bir tür özeti. [Tevrat’taki Nemrud’un Kuran’daki
ile alakası yok. Kuran gene karıştırmış.]
İkincisi Ölüdeniz
kıyısındaki Engedi. Kral Davut’un eşkıyalık günlerinde çetesi ile
beraber sığındığı yer. Kibbutz yapmışlar, Allahın çölünün bir ucunda, en
yakın medeniyetten 50 km uzakta, savaş koşullarında, her gün top atışı
altında, hayatta gördüğüm en güzel botanik bahçesini yaratmışlar. Sonra
iflas etmiş, şimdi turizm ile ayakta duymaya çalışıyor.
Üçüncüsü
Golan Tepeleri. İşgal edilmiş, istikbali belirsiz bir toprağa verdikleri
emek etkileyici, hele Türkiye’yi (son 900 yılını) düşünürsen. Özellikle
orada adını unuttuğum, Kuzeyin Masada’sı denilen yerdeki milli park ve
kuş gözlem istasyonu. Medeniyetin anlamı üzerinde düşüneceğin bir yer.
Tabii
Kudüs çarşısı, Mescid-i Aksa, Ağlama Duvarı, özellikle denk getirirsen
Cuma akşamüzeri Ağlama Duvarı’na koşturan sakallılar… Eski Kudüs’ün en
güzel kısmı, son yıllarda hiç gelişemediğinden olmalı, Ermeni mahallesi.
Yazık ki küçük bir kısmı hariç turistlere kapalı. Kilisesi güzel gene
de, kaçırma.
Şehrin 5-10 km batısında güzel bir köy var, onun da
adını unuttum (internetsiz bu kadar!), keyifli bir mesire, bir sürü
lokanta ve kafe var. [Düzeltme: Ein Kerem] Şehirde bir süre sonra tarih – din – siyaset ağır
gelmeye başlarsa kaçılacak bir yer. Cumartesi bile restoranlar açık,
düşün artık! Eskiden beri Hıristiyan köyüymüş, gider gitmez o havayı
hissediyorsun. Sanki İstanbul’un adaları yahut Yakacık yahut eski
Bornova veya Antakya’daki Harbiye’nin eski hali.
Resurrection/Kemame
Kilisesine elbette gideceksin, kentin en ünlü turistik yerlerinden
biri. İçerindeki acayip düzenin tadına varmak için Kırım Savaşı’nın
başlangıcına dair bir şeyler okuyup git. 1850’de savaş o kilise yüzünden
çıkmıştı, bilirsin. İçeride Ortodoksların, Katoliklerin, Ermenilerin,
Habeşlerin, kadim Süryanilerin, öbür Süryanilerin yeri santimine kadar
belirlenmiş. Anahtar da halâ gelenek icabı bir Müslüman ailede duruyor,
ötekiler birbirini boğazlamasın diye.
No comments:
Post a Comment