Bugün Çekya adını verdiğimiz yer, tarihte Bohemya ve Moravya adlı iki ayrı diyardır. 6.yy'dan itibaren birtakım Slav aşiretleri buralara yerleşmiş. 9. yy'da Moravya'da, orasını Macarlar yıktıktan sonra 10. yy'da Bohemya'da yerel birer beylik ya da krallık kurmuşlar.
Moravya'nın Doğu ile flörtü de ilginçtir, ama onu başka zaman anlatayım. Asıl önemlisi, Bohemya ilk günden itibaren yüzünü Almanlara dönmüş. Dini, kültürü, yazı dilini, devlet adabını, şehir yaşamını onlardan öğrenmiş. Onların kültürel yörüngesine girmiş. 13. yy'da kral II. Ottokar zamanında çok sayıda Almanın iskânıyla buraları Alman dünyasının asli bir unsuru haline gelmiş. Belki bilirsin, ilk Alman üniversitesi 1360'larda Prag'da kuruldu. Gotik mimarinin Almanya'daki ilk başyapıtı, Köln ve Viyana'dan önce, Prag'daki Vitus katedraliydi. Bohemya kralı, 1348'i izleyen 450 yıl boyunca Almanya imparatorunu seçen yedi kişilik heyetin başıydı.
Dilde diglossia denilen hadise hüküm sürdü. Daha önce bir iki yazıda değinmiştim. Yerel dil ev dili, kadın dili ve köylü dili olarak kalır; eğitimde, siyasette, yazıda ve "erkek" cemiyetinde öbür dil kullanılır. İnsanlara, en azından toplumun kalburüstü kesimini oluşturanlara, "dilin ne" diye sorduğunda doğal olarak üst dilin adını anarlar; evde neneleriyle ve hizmetçileriyle konuştukları dili azıcık utanç verici ve "komik" bir şey olarak algılarlar. Arasıra o dilde köylü türküleri dinlemek hoşlarına gitse de, "kaliteli" edebiyat yapmak istediklerinde yüksek dili tercih ederler. Bkz. İran'da Azeri Türkleri, Türkiye'de Lazlar, Pakistan'da Sindhi ve Pencabiler, Rusya'da Tatarlar vb.
19. yy' ın milliyetçi akımları zuhur edinceye kadar Bohemya ve Moravya'da kim Çek, kim Alman, belirlemek imkânsızdır. Bunu anlamadan modern doğu Avrupa tarihinin hiçbir şeyini anlayamazsın. Zor filan değil, büsbütün imkânsız. İsimden anlayamazsın. (Franz Benda mı, František Benda mı?), dilden anlayamazsın (Franz Kafka'nın evinde nece konuşulurdu?), din ve mezhep ayrımı yok. Şehirlerde bir yere kadar sınıf ayrımı kriter olmuş (okumuşlar Alman, kırolar Çek). Köylerde durum daha da karışık, çünkü ülkenin üç kenarında Almanca konuşan köylüler çoğunlukta, fakat soyadlarına bakarsan bunların da çoğu Slav kökenli. Modern Çek milliyetçiliğinin önyargıları gereği ülkenin tarihi, Çek sanatçılar, Çek filozofları, Çek bilim adamları ile dolu görünüyor. Oysa bunların hemen hepsi vaktiyle adlarını Almanca telaffuz etmişler, Almanca düşünmüş ve Almanca yazmışlar.
Yalan ve riya ile kurulu milli tarih arıyorsan Çekya'dan öteye gitmene gerek yok. Adamların haritası yalan. Mariánské Lázně diye bir yer yok, oranın adı Marienbad; o adla kurulmuş, yüz küsur yıl o adla anılmış. Karlsbad'a Karlovy Vary dediğin anda yüzüne bir riya sırıtışı yapışır, çünkü bir inkâr operasyonunun bilinçli veya bilinçsiz aleti olmayı kabul etmiş olursun.
Bizimkilerin yaklaşımı bir bakıma daha tutarlı. Geçmişin izlerini topyekün ülke sathından silmeyi seçtiler. Sıfırdan başlayarak yeni ve sahte bir tarih inşa ettiler. Çeklerin işi daha zor, çünkü geçmişin eserlerini inkâr etmiyorlar. Onları kendi Avrupalılıklarının kanıtı olarak görüyorlar; Avrupa'nın en iyi korunmuş tarihi kasabalarına sahip olmakla, en iyi bestecilerini yetiştirmekle övünüyorlar. O kasabalara ve o bestecilere yalandan bir Çek kimliği imal etme çabasındalar, meşhur Türk mimarı Mimar Sinan misali.
Deyimdeki gibi "etle tırnak misali" iç içe geçmiş iki ulus ─ ulus demeyelim, iki kültürel kimlik ─ neden ayrıştı? Asıl ilginç olan soru bu. Asimile olmamaları için bir sebep var mıydı? Tamiller kendini "Hintli" sayabiliyorsa, Çekler neden “Alman“ olmasın?
Meselenin 1400'lere giden kökleri var, Jan Hus'un başlattığı mezhep hareketi vb., ama seni onlarla yormayayım. Asıl dönüm noktası 1790'lar, Fransız devriminin estirdiği rüzgâr. Daha doğrusu o rüzgâra karşı Avrupa monarşilerinin takındığı kalın kafalı muhafazakâr tavır. 1820'lerde sanayi devriminin hız kazanmasıyla Çekçe konuşan köylüler şehirlere yığılmış. Rejimin küstürdüğü "ilerici" inteligensiya, globalist ve enternasyonalist içgüdülerini bir yana bırakıp, o zümrelerin sözcülüğüne soyunmuş. Çek milliyetçiliği aniden sınıfsal bir karakter kazanmış.
1848'den sonra önem kazanan bir başka unsur Slovak meselesi. Slovaklar Çekçeye çok yakın bir dil konuşan ama ayrı bir siyasi alemde yaşayan bir halk. Bin yıldan beri Macar toprak sahiplerinin kölesi olmuşlar. 19. yy'da Macarlar Habsburg monarşisine kafa tutmaya başlayınca Çek milliyetçileri de sınır ötesindeki kardeşlerini hatırlamış. Belki Habsburg rejiminin Macarlara karşı Slovakları kışkırtma projesi ters tepmiş. Sonuçta "Slovak kardeşlerimiz" davası, tıpkı Kobani'deki Kürt kardeşlerimiz gibi, Çek milli hareketinin en önemli davası haline gelmiş. Çek bağımsızlığı ile Çekoslovakya birliği fikri eş anlamlı sayılır olmuş.
Netice? Neticesi şu. Çekoslovakya yürümedi, ayrıldılar. Çekya 1918'den 1989'a dek aralıksız dayak yedi. Bir zamanlar Avrupa medeniyetinin merkez ülkelerinden biriyken, varlığıyla yokluğu fark etmeyen, Almanya ile Rusya arasındaki güç kavgasında piyon olmaktan öte işlevi olmayan marjinal bir devlet oldu. Bir Škoda'ları vardı onu da Volkswagen'a kaptırdılar. Turistik hatıra satarak geçiniyorlar.
Değer miydi? Bana sorsanız değmezdi. Ama iki yüz yılın ardından konuşmak kolay tabi.