Thursday, November 30, 2017

Şiir, şuur, şiar

Şiˁr Arapçanın köklü kavramlarından biri, Kuran öncesinden beri kullanılmış, “belli konvansiyonlara göre vezinle söz söyleme sanatı”. Genel kabule göre şaˁara  (“bilmek, anlamak”) fiilinin bir türeviymiş. O fiilden bildiğimiz diğer kelimeler şuˁūr “bilinç” ve şiˁār “karşılıklı bilme, anlaşma” ve dolayısıyla “konvansiyon, parola”. Ayrıca Arapça maşˁar ve şiˁāra(t) "belgi, anıt, yol işareti" var. Şiˁrā "yol-gösteren yıldızı” yani Sirius. Latince Sirius adı, yıldız adlarının pek çoğu gibi, bir Ortadoğu dilinden alıntı olmalı. (Muhtemelen Fenikecedir, ki o da Aramicenin bir kolu, Arapçayla akraba).
Lakin anlam bağını kurmak kolay değil. Şiir nerede, “bilmek” nerede? Derin bir şuurun ürünü müymüş? Bir tür bilgelik olarak mı görmüşler? Şairler millete yol mu göstermiş? Üretebiliriz birtakım teoriler, ama içimize siner mi bilmem.
Öte yandan bakıyoruz Tevrat İbranicesine, şīr שִׄיר neymiş? “1. Dizi, dizgi, zincir, gerdanlık, 2. manzume, şiir, şarkı”. Mesela Kutsal Kitap’ın eski çevirisinde Neşideler Neşidesi, yenisinde Ezgiler Ezgisi diye çevirdikleri kitabın özgün adı Şīr haŞīrīm, İngilizcesi Song of Songs. Açıkça daha mantıklı bir derivasyon. Şiir nedir? Boncuk gibi dizili sözler, dize, nizam’dan nazım. “Bilinç, bilgelik” vs.den çok daha sade ve makul. Lakin İbranice/Aramice /ş/ Arapçada mutlaka /s/ olur, ayrıca Arapça o kıvrık şeyle gösterdiğimiz ˁayn sesi asla İbranicede kaybolmaz yahut y’ye dönüşmez. Bunları nasıl açıklayacağız? Bir fikrim yok.  
İbranice aynı kökten diğer sözcükler şǝrar “zincirlemek, dizmek”, şarar “zincir”, şarşereth gene bir çeşit zincir. Aa, bildiğimiz silsile değil mi? Arapça silsila(t) “zincir”, teselsül “zincirlenmek, zincirleme olmak”. S/Ş seslerine bitişik konumda L ile R’nin istikrarsızlaşması bütün dillerde tipik bir hadise. Bu dillerin kırk lehçesi varsa yirmisinde SLSL öbür yirmisinde SRSR diyorlardır, eminim.

İki gün sonra
Bu yazıya gelen on yorumdan sekizi, eski kültürlerde şiirle şuurun alakası, varoluşun anlamı, kehanetin kökleri vs. derin mevzulara giriyordu. Sonunda dayanamadım, cevap yazdım.

"Bunların hepsi doğru olabilir. Lakin hiçbir kuvvet, şiirin en düz, en sıradan adının böyle felsefik atraksiyonlardan türediğine beni ikna edemeyecek. Şiir demek öncelikle lafı düzgün bir şekilde art arda dizmek ve tercihan makamla söylemek demek. Yunancasi poiema yani "imalat". Arapça öbür adı nazm, yani "dizmece". Ermenice o anlama gelen iki kelimeden biri ոտանաւոր "ayaklı", öbürü բանաստեղծել "laf dizmece" demek. Araplar niye o kadar fantazi takılsın ki?"

24 comments:

  1. Arapça sözlükte ş-a3-r hissetmek kelimesinden sonra şaai3r geçiyor, hisseden şair hissedilen şey ise şiir olma ihtimali var mı?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Geleneksel yorum budur. İbranice sözcüğü açıklamıyor.

      Delete
  2. Nisanyansozluk'ten yollanan mesajlari es geciyorsunuzdur saniyordum, aksam aksam yuzumu guldurdunuz. Dil yazilarinizin devamini iple cekiyorum. Klavyenize kuvvet, Samos'a selamlar.

    ReplyDelete
  3. Lütfen Adsız kalmayın, bir kullanıcı adı edinin. İsimsizler arası diyalog anlamsız oluyor.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Hocam, Levent kelimesinin Türkçesi ve Farsçası tamamen farklı manada. Buna da bir başlık açabilir miyiz acaba?

      Delete
  4. Bilginin nazım, örüntülü, dizgesel, sıralı olması gerekir diye varsayılmış demek hep.

    ReplyDelete
  5. Sevan bey bebegime ingilizce nasil ogretmeliyim?Kendim okur ve yazarim ve aksanim da iyidir. Nasil bir yol izlemeliyim?
    Fikri hur ve vicdani hur bir cocuk ol masi icin nasil bir egitim ve ogretim onerin olur? Biraz bu konulari ele alirsan sevinirim. Kelime, sozluk ve sozcuk muhabbeti bazen hakkaten bayiyor bu arada.Iyi kitaplar ve kaliteli hikayelerle bezeli DIS DUNYAYA AIT fikirlerini bekleriz.Her ne kadar hepsine katilmasak da...

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bizimkileri küçükken bir iki defa Kanada'da babaannelerinin yanında yaz kampına gönderdik. Sonra da bol bol South Park seyrettiler.

      Dış dünya dediğiniz şey de birçoğumuzu bayıyor, aklınızda olsun.

      Delete
  6. Sanırım kazanı şöyle bir hipotez öne sürecek kadar kaynattım:
    Arapça'daki ş-3-r kökünü en aşağı Proto-batı-Semitik kabul edelim. Arapça şin ve İbranice sin kökendeş. Köşedeki İbranice etimoloji sözlüğümüzü alıp tarıyoruz. s3orah kelimesi var, hatta bkzlere göre üçlü kökü Akkadçaya kadar uzanıyor. Kelimenin arpanın yanı sıra tüylü, sakallı gibi anlamları olan türevleri de var; dillerarası karşılaştırma yapılıp temel anlamın tüylülük olduğu ve ordan yola çıkılıp arpaya bu isim verildiği not düşülmüş. Buradan da uzun boylu davranıp diyoruz ki bilir kişiler, alim adamlar yaşlı başlı ve uzun sakallı olur, Araplar da "sakallamak" diye belki de argo bir tabirle "şuur"u tabir etmeye başlayıp aynı zamanda görmüş geçirmiş şairler için de aynı kökten türetme yapmış olabilirler. İbn Ömer'in aktardığı 500. hadise göre (örnekler çoğaltılabilir duruyor, yanlışlayacak bilgi aramadım) cahiliye döneminde uzun sakal bırakmak çok yaygın bir davranış değil ve belki de yaşını almış derviş kılıklı zamane alimler şairliğe soyunmuşlardır. Ve belki de böylece şaa3ir ile şa3iir arasında da bağlantıyı kurmuş oluyoruz gibi gibi.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sizden iyi film senaryosu çıkar, maşallah :)

      Delete
    2. 'alim adamlar yaşlı başlı ve uzun sakallı olur'

      Benim büyük dedem alim miydi bu durumda, yoksa biz mi kıymetini bilemedik? :):)

      Delete
    3. Her A bir B ise, bu demek değil ki her B bir A'dır :)

      Delete
  7. Sevan Bey sorulmuş ama cevapsız kalmış ben de sormuş olayım. Islâm öncesi Huruf Mukattaa hususunda bilgi verir misiniz?

    ReplyDelete
  8. cehaletimi bağışlayın, sözlü edebiyat ve ezber geleneğinin etkisiyle bilmekten kasıt ezberlenmiş olan bir şeye işaret ediyor olamaz mı?

    ReplyDelete
  9. Sevan Hocam, şuur aslında direkt bilmek değil diye biliyorum. Bir sözlükte ‘akıl ile kalp arasında bir yer’ diye tanımlanıyordu şuur. Sezmek daha doğru bir çeviri olur belki. İlm ile hissin ortası gibi... Bittabii bu yazarın kendi yorumu da olabilir.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Tüm sözcükler çok primitif kavramlarla başlar. Bir dilde birkaç eşanlamlı olunca ayrışmaya ve farklı nüanslar kazanmaya yüz tutarlar.

      Delete
    2. Yanlış hatırlamıyorsam arapça "ş3artu bi'l khawf" "korku hissetim" anlamına geliyor.

      Delete
  10. Geçen gün, sözlükte "sekendiz" kelimesini aradım. bulamadım. Satürn gezegeninin bir diğer adıymış. Bir ara, bir el atsanız...

    ReplyDelete
  11. İbrancadaki "şir" sözcüğü < Sümerceden alıntıdır. Sümercede "şir" sözcüğü, ad olarak kullanıldığında "şarkı", eylem olarak kullanıldığında ise "şarkı söylemek" anlamına gelir, Akadca karşılığı "zamâru"dur.

    Şu bağlantıdaki Sümerce sözlükten bakılabilir => http://psd.museum.upenn.edu/epsd1/nepsd-frame.html

    Ekran görüntüsü alıp hızlıresim sitesi ile paylaşıyorum

    => https://i.hizliresim.com/vJWdXD.jpg

    Daha ortada İbranca diye bir dil yokken, Sümerce şir kayıtlıdır.

    ReplyDelete
  12. "Bunların hepsi doğru olabilir. Lakin hiçbir kuvvet, şiirin en düz, en sıradan adının böyle felsefik atraksiyonlardan türediğine beni ikna edemeyecek. Şiir demek öncelikle lafı düzgün bir şekilde art arda dizmek ve tercihan makamla söylemek demek. Yunancasi poiema yani "imalat". Arapça öbür adı nazm, yani "dizmece". Ermenice o anlama gelen iki kelimeden biri ոտանաւոր "ayaklı", öbürü բանաստեղծել "laf dizmece" demek. Araplar niye o kadar fantazi takılsın ki?"

    Evet, Türkçede de "koşuk" (arka arkaya söz koşma/katma) demektir. Türkmencede "goşgy" derler hâlâ, bize çevirirsek "koşku". Şarkı sözü (lyric) anlamı da var. Türkmenistan'ın ünlü koşukçularından olan Mahdumkulu Firâgâ'den (Türkmence Magtymguly Pyragy) bir goşgy/koşku örneği => https://www.youtube.com/watch?v=tyDWPwPEY-0

    Arapçadaki "şiir" sözcüğü de muhtemelen İbranca "şîr"den alıntı olsa gerek, ancak zaman içinde Araplar bu sözü öz Arapça olarak algılayıp Arapçadaki "sezmek" kökü ile ilişkilendirmiş olmalılar. Bir arkadaşım meselâ, Türkçedeki "dolap" sözcüğünü kendince Türkçe dol- eylem köküyle ilişkilendirmişti, yani "dolan şey, içine bir şeyler doldurulan şey". Oysa "dolap" öz Türkçe kökenli bir söz değil, Farsça "su kovası" demek :) Ne alaka? Diyenler Nişanyan Sözlük'e bakıversinler, beni yormayın şimdi :)

    ReplyDelete
  13. "Topluma daha çok şair mi lazım, daha çok doktor mu lazım?"

    içinizde ortaya çıkmak için uygun ortam kollayan bi kolektivist yaşamıyosa sizin için anlamsız olması gereken bi soru.

    toplumun çıkarları, iyiliği, tercihleri vb. iyi tanımlı mefhumlar değildir. toplum çatışan, dayanışan, koalisyonlar oluşturan, yarışan, öldüren, çalan vb. bireylerce oluşturulur. kimin borusu öterse onun çıkarlarının toplumun çıkarları olduğu yönünde propaganda yapılır, concent inşasına girişilir. falan-filan...

    yazar 'benevolent' bi diktatör (diktatörlerin hepsi de kendini öyle sanar gerçi :) olarak yapma hayalini kurduğu şeylere bi kapı aralamış bu makalesinde.

    ReplyDelete
  14. yazınızla alakasız bir fikrimi yazayım.
    sözlüğünüzde "söylemek" anlamındaki "aymak" kelimesinin "ayrılmak, seçmek" anlamındaki "aymak" ile aynı olduğunuzu yazmışsınız.

    bence bu yanlış. eski türkçedeki "aymak" kelimesi büyük ihtimalle "ay" hitabından türedi ve büyük ihtimalle "ayımak" halinden evrildi. zaten "aydırmak" değil de "ayıtmak" şeklinde ettirgenlik hali var. zaten "söylemek"den ziyade "hitap etmek, seslenmek" anlamına sahip.

    "ay" kelimesi daha sonraları "ey" şekline çevrilince, paralel olarak "eyitmek" şekline evrildi.

    nacizane fikrim.

    ReplyDelete