Kapsam
Eski Asya Türkçesinin (ETü) en kapsamlı yazılı belgesi olan Divan-i Lugat-i Türk (DLT) yaklaşık 7500 Türkçe sözcük içerir.
Bunlar, 11. yy’ın ikinci yarısında Türkçe yazı dilinde kullanılan vokabülerin tamamı değildir. Çünkü Kaşgarî sadece köken bakımından Türkçe olduğunu düşündüğü sözcüklerle ilgilenmiş, cari dildeki yabancı alıntıları sözlüğüne almamıştır. Oysa daha o tarihte Türkçe yazı dilinde azımsanmayacak sayıda Arapça ve Farsça sözcüğün kullanıldığını, DLT’nin önsözündeki bazı ifadelerden ve onunla çağdaş olan Kutadgu Bilig (KB) metninden bilmekteyiz. Araba, kaplan, şeker gibi, Türkçede hayli eski olması gereken bazı sözcüklerin DLT’de yer almamasını da, muhtemelen bu sözcüklerin “yabancı” olarak değerlendirilmiş olmasına bağlamalıyız.
Yine de DLT’nin, en azından yazı Türkçesi açısından oldukça eksiksiz bir kayıt olduğu ortadadır. DLT’de yer almadığı halde başka yazılı kaynaklardan tanıdığımız Eski Türkçe sözcüklerin sayısı, basit varyantlar ve farklı yazımlar hariç, yüzü bulmaz. Elbette burada söz konusu olan yazı dilidir. Hiç yazıya geçirilmemiş olan Türkçe kelime hazinesi hakkında bir bilgimiz yoktur.
Eski Türkçeden kalan
DLT’de yer alan sözcüklerden 2500 kadarı, bazan radikal anlam ve/veya ses değişimlerine uğramış olarak da olsa, günümüz Türkçesinde kullanılmaktadır. Bunlardan 1500 kadarına Nişanyan Sözlük’te maddebaşı olarak yer verilmiştir. 1000 kadar basit türev (kanatlan-, kandır-, kapakla-, kapıl-, kapış-, kaplan-...) NS’de maddealtı olarak yer alır. Geriye kalan 5000 kadar sözcük bugün kullanımdan düşmüştür. [Tireleri lütfen -mek/-mak diye okuyunuz.]
Aşağıda DLT ve diğer ETü yazılı kaynaklarda kaydedilmiş olup halen Türkiye Türkçesinde yaşayan sözcüklerin, güncel yazımla tam listesini görüyorsunuz. NS’de maddebaşı olmayan basit türevler sayılmamıştır.
acı, acı-, acık-, acun, aç, aç-, açık, ad, ada-, ağ-, ağ [bacak arası], ağ [tuzak], ağaç, ağı, ağıl, ağır, ağırla-, ağırşak, ağız, ağla-, ağrı, ağrı-, ahır, ak, ak-, akın, aksa-, aksak, aksır-, akşam, aktar-, al, al-, ala, alacık, alan, alçak, aldan-, aldır-, alıç, alın, alın-, alış-, alkış, alp, alt, altı, altın, altmış, am, amaç, ana, anaç, ancak, andız, angut, anır-, anız, anla-, ant, ara, ara-, ardıç, argaç, arı [saf], arı [böcek], arık [yorgun], arın-, ark [kanal], arka, armağan, armut, arpa, arslan, art, art-, artık, as-, as [kakım], ast, aş, aş-, aşağı, aşı [yama], aşı [boya], aşık [kemik], aşın-, aşır-, aşırı, aşla-, at, at-, ata, av, avuç, avun-, ay, aya, ayak, ayaklan-, ayart-, ayaz, aydın, aygır, ayı, ayık, ayıkla-, ayıl-, ayır-, ayırt, aykırı, ayran, ayrı, az, az-, azı, azık, bağ [düğüm], bağa, bağır, bağır-, bağırsak, bağışla-, bağla-, bak-, bakır, bal, bala, balçık, baldız, balık, balta, ban-, barçın, barın-, barış-, bark, bas-, basınç, baş, başak, başla-, başmak, bat-, batı, batman, bay, bayağı, bayıl-, bayrak, bayram, bekle-, bel, bele-, belge, belir-, belli, ben [birinci tekil şahıs], ben [ciltte leke], benek, bengi, beniz, benze-, beri, berk, berkit-, bert-, beş, beşik, bet [renk], betik, bey, beyin, bez-, bez [kumaş], bez [kabartı], beze-, bezek, bıçak, bıçılgan, bıçkı, bık-, bıldır, bıldırcın, bıyık, biç-, biçim, bil-, bile, bile-, bilek, bilezik, bilge, bin-, bin [sayı], bir, birey, birik-, bit-, bit [haşere], bitiş-, biz, boğ-, boğa, boğaz, boğum, bohça, bok, boncuk, boru, boş, boşa-, boy [duruş], boy [aşiret], boya, boya-, boynuz, boyun, boyunduruk, boz, boz-, boza, bozlak, bozuk, böğ, böğür, bölük, bön, börk, börü, bu, bucak, buçuk, buda-, budak, budun, buğday, buğra, buğu, bukağı, bul-, bula-, bulak, bulamaç, bulan-, bulut, buna-, bur-, burçak, burk-, burun, buruş-, but, buyruk, buyur-, buz, buzağı, büğrü, bük, bük-, bürümcük, bürün-, bütün, büyü, büyü-, büyük, büz-, car, cıngıl, cır, cibinlik, çabuk, çadır, çağ, çağla-, çak, çak-, çakır, çakmak, çal, çal-, çalış-, çan, çanak, çap-, çapak, çaput, çarçur, çarık, çarp-, çaşıt, çat, çat-, çatla-, çavuş, çek-, çekiç, çekirdek, çekirge, çemre-, çepiş, çeri, çevir-, çıban, çığır, çık-, çıkrık, çıldır-, çın, çıngırak, çiçek, çiğ, çiğdem, çiğit, çil, çile-, çim, çim-, çimen, çiş, çit, çivi, çivit, çiy, çiyan, çocuk, çok, çolak, çomak, çök-, çömçe, çömlek, çöp, çörek, çöz-, çubuk, çulluk, çük, dadan-, dağ, dağar, dağıl-, dağla-, daha/dahi, dal, dal-, dalak, dam, damak, damar, damga, damıt-, damla-, danış-, dar, darı, darıl-, davar, davran-, davul, daya-, dayak, dayı, daz, de-, dede, değ-, değer, değil, değirmen, değirmi, değiş-, değme, dek, del-, deli, delik, demin, demir, deniz, denk, densiz, depre-, der-, dergi, deri, derin, dernek, deş-, deve, devir-, dılak, dış, dışarı, dik, dik-, diken, dil-, dil, dile-, dilek, dilim, dilmaç, din-, dinle-, dip, dire-, direk, diri, diril-, dirsek, diş, dişi, dit-, diz, diz-, dizgin, dizi, doğ-, doğan, doğra-, doğru, doğu, doksan, doku-, dokun-, dokuz, dol-, dola-, dolu, dolunay, domuz, don-, don [giysi], don [buz], donan-, donat-, doru, doy-, dök-, döl, dölek, dön-, dört, döş, döşe-, döv-, dövme, dul, duman, dur-, durak, durgun, duru, durum, duy-, düdük, düğme, düğün, dün, dünür, dür-, dürt-, düş, düş-, düşün-, düve, düz, düz-, düzel-, ebe, ece, edik, eğ-, eğin, eğir-, eğit-, eğri, ek-, ekin, ekmek, eksik, eksil-, ekşi, el [organ], el [ülke], elçi, ele-, elli, elma, em, em-, emek, emekle-, emzir-, en [edat], en [genlik], ene-, enik, epri-, er, er-, erdem, eren, erendiz, ergen, eri-, erik, erin-, erinç, erk, erkeç, erkek, erken, erselik, erte, es-, esen, esin, esirge-, eski, eski-, esne-, esri-, eş, eş-, eşek, eşik, eşkin, et, et-, etek, ev, evet, evir-, evlen-, evren, ey, eye, eyer, eyle-, ez-, gece, gecik-, geç, geç-, geçit, geğir-, gel-, gelin, gemi, genç, geniş, ger-, gerek, geri, geriş, getir-, geviş, gevre-, gevrek, geyik, gez, gez-, gezi, gibi, gider-, gir-, git-, giy-, giyim, gizle-, göç, göç-, göğer-, göğüs, gök, göl, gölge, göm-, gömlek, gön, gönder-, gönül, gör-, göre, görümce, göster-, göt, götür-, gövde, göyün-, göz, gözet-, gözgü, gözük-, gücen-, güç, gül-, gülümse-, gülünç, gümüş, gün, gündüz, günü, gür, güt-, güve, güveç, güven-, güvercin, güvey, güz, haçan, hakan, han [hakan], handiyse, hani [nerede], hatun, haykır-, hörgüç, höyük, ılgın, ılı-, ılık, ırak, ırgala-, ırla-, ısı, ısın-, ısır-, ısırgan, ısıt-, ışı-, ışık, ışkın, ibibik, ibrik, iç, iç-, içeri, için, içki, içre, iğ, iğde, iğdiş, iğne, iğren-, iki, ikindi, ikircik, ikiz, il, il-, ile, ilen-, ilenç, ileri, ilet-, ilik [kemik içi], iliş-, ilk, im, imdi, imren-, in-, in [yuva], inan-, inanç, ince, inci, inek, ip, irdele-, iri, irin, irkil-, is, isilik, iste-, istek, iş, işit-, işle-, it, it-, iv-, iye, iyi, iz, kaba, kabak, kabar-, kabuk, kacak, kaç, kaç-, kaçkın, kadın, kağnı, kağşa-, kak, kak-, kal-, kaldır-, kalın, kalk-, kalkan, kamaş-, kamçı, kamış, kamu, kan, kan-, kanat, kanca [nasıl], kancık, kanırt-, kap, kap-, kapak, kapı, kapsa-, kar, kar-, kara, karamık, karanlık, karar-, karavaş, kardeş, karga, kargı, kargış, karı, karın, karınca, karış, karış-, karşı, karşıt, kart [eski], kasık, kasırga, kaş, kaşı-, kaşık, kat-, kat, katı, katık, katır, katlan-, kav, kavra-, kavşut, kavuk, kavun, kavur-, kavuş-, kavut, kay-, kaya, kaygı, kayık, kayın [hısım], kayın [ağaç], kayır-, kayış, kaymak, kayna-, kayrak, kaytar-, kaz, kaz-, kazan, kazan-, kazı-, kazık, keçe, keçi, keklik, kekre, kelebek, keler, kem, kemik, kemir-, kendi, kendir, kent, kepek, kerpiç, kert-, kes-, kez, kıl, kıl-, kılavuz, kılçık, kılıç, kılık, kımız, kın, kına-, kır, kır-, kırağı, kırk, kırk-, kırlangıç, kıs-, kısa, kısır, kıskaç, kıskan-, kısrak, kış, kışla, kıvan-, kıy-, kıyı, kıymık, kız, kız-, kızamık, kızar-, kızıl, kilit, kim, kip, kir, kiriş, kirpi, kirpik, kişi, kişne-, koç, kof, koğuş, kok-, kol, kolan, kolçak, koltuk, komşu, kon-, konuk, konut, kop-, kopuz, kork-, korkunç, koru, koru-, koş-, koşuk, kotar-, kov-, kova, kovuk, koy, koy-, koyu, koyun [hayvan], koyun [kucak], kök, kömür, köpek, köprü, köpük, köpür-, körpe, körük, köstebek, kötü, kötürüm, köz, kudur-, kuduz, kuğu, kul, kula, kulaç, kulak, kulun, kum, kunduz, kur-, kurak, kurbağa, kurgan, kursak, kurşun, kurt, kurtar-, kurtul-, kuru, kuru-, kurum [duman izi], kurut, kus-, kuskun, kuş, kuşak, kuşan-, kuşluk, kut, kuymak, kuyruk, kuyu, kuyum, kuz, kuzgun, kuzu, küçük, küf, kükre-, kül, küp, küpe, küre-, kürek, kürk, küs-, küskü, laçin, ne, nice, nite, nitelik, o, oba, obruk, ocak, od, oda, odun, oğlak, oğlan, oğul, ok, okşa-, oku-, ol-, olgun, oluk, on, on-, ona-, onar-, orak, oran, ordu, orta, ortak, orun, osur-, ot, otacı, otağ, otur-, otuz, ov-, oy-, oyna-, oynaş, oyun, öç, öd, öde-, ödünç, öfke, öğle, öğren-, öğün, öğür, öğüt, öğüt-, öksüz, öküz, öl-, öl, ölü, ölüm, ön, öp-, ör-, ördek, ören, ört-, örtü, örümcek, öt-, ötürü, öv-, övünç, öykün-, öyle, öz, özüt, pamuk, pars, pas, pat [darbe sesi], pek, pekmez, pınar, pıtrak, pire, piş-, pişi, porsuk, pus-, pus1, pusu, pürçek, saban, sac, saç, saç-, saçı, saçık, sağ, sağ-, sağdıç, sağrak, sağrı, sakak, sakal, sakın-, sakırga, sakız, sakla-, saksağan, sal, sal-, saman, san, san-, sancı, sansar, sap, sapla-, sar-, sarar-, sarı, sark-, sarmaş-, sarmısak, sarp, sars-, sası, sat-, sataş-, sav, sav-, savaş-, savur-, say-, sayı, seç-, seğir-, seki, sekiz, seksen, semir-, semiz, sen, ser-, serçe, serp-, sev-, sevgi, sevin-, sevinç, seviş-, seyrek, sez-, sı-, sıç-, sıçan, sıçra-, sığ, sığ-, sığın, sığın-, sığır, sığırcık, sık, sık-, sıkı, sına-, sındı, sıpa, sır [cila], sırça, sırı-, sırık, sırım, sırt, sıva-, sıvı, sıyır-, sız-, sızla-, sidik, siğil, sik, sik-, sil-, sili, silk-, sin-, sin [mezar], sindir-, sinek, sinir, sipsi, sirke [asit], sirke [bit], sivri, siy-, siz, soğan, soğu-, soğuk, soğur-, sok-, soku, sol, sol-, solak, solucan, somurt-, son, sor-, sorguç, soru, soy-, söbü, söğüş, söğüt, sök-, sömür-, sön-, söv-, söyle-, söz, su, suç, sun-, sungur, susa-, susak, suvar-, sülün, süngü, süpür-, süpürge, sür-, sürç-, sürt-, sürtük, sürü, süs-, süt, süz-, şak, şar, şaş-, şaşı, şiş-, şiş [sivri şey], şiş [şişik], taban, tak-, takır, tamu, tan, tanık, tanrı, tansık, tap-, tapu, tara-, tarak, tarkan, tarla, tart-, tartış-, tasla-, taş, taş-, taşak, taşı-, taşra, tat-, tat [lezzet], tat [İranlı], tavşan, tavuk, tay, tek, teke, tekerlek, tekne, temren, ten, tep-, tepe, tepele-, tepsi, ter, terki, terlik, ters, tetik, tezek, tık, tık-, tırmık, tırnak, tigin, tilki, tin, tipi, titiz, titre-, tok, toka, toklu, tokmak, tokuş-, tomruk, top, topalak, toprak, topuk, topuz, tosun, toy, toygar, toynak, toz, toz-, töre, törpü, töz, tuğ, tuğra, tulum, tunç, turna, turp, tut-, tutam, tutkun, tutmaç, tutuş-, tuz, tuzak, tükel, tüken-, tüket-, tümen, tüne-, türe-, Türk, türlü, tüt-, tütsü, tütün, tüy, uca, ucuz, uç, uç-, uçmak, uğra-, uğraş-, uğru, uğur, uğurla-, ula-, ulak, ulaş-, ulu, ulu-, ulus, um-, umut, un, unut-, urgan, us, usan-, uşak, utan-, utanç, uy-, uyan-, uyar-, uyluk, uysal, uyu-, uyukla-, uyuş-, uyuz, uz [usta], uza-, uzak, uzlaş-, uzun, üç, üleş-, ün, üre-, ürk-, ürper-, ürü-, üst, üstün, üşü-, üşür-, üşüş-, üt- [yakmak], üt- [yenmek], ütü, üvey, üvez, üz-, üzengi, üzere, üzerlik, üzüm, var, var-, ver-, vergi, verim, vur-, yabgu, yad, yağ, yağ-, yağı, yağır, yağız, yağmur, yahşi, yak-, yaka, yakı, yakın, yakış-, yala-, yalan, yalın, yalnız, yalvaç, yalvar-, yama, yama-, yaman, yan, yan-, yanak, yanıl-, yanıt, yankı, yanlış, yap-, yapağı, yapıldak, yapış-, yaprak, yar-, yar [bayır], yara-, yarak, yarasa, yaraş-, yarat-, yarım, yarın, yarış-, yarlık, yarpuz, yas, yasla-, yassı, yastık, yaş [nem], yaş [yaşam], yaşa-, yaşar-, yaşmak, yat-, yatak, yavan, yavaş, yavşak, yavşan, yavuklu, yavuz, yay, yay-, yaya, yayık, yayın balığı, yayla, yaz, yaz- [yazı yazmak], yaz- [yaymak], yazı, yazık, ye-, yed-, yedek, yedi, yeğ, yeğen, yel, yel-, yele, yem, yemiş, yemişen, yen-, yen, yenge, yengeç, yeni, yer, yer-, yeşer-, yeşil, yet-, yetmiş, yığ-, yığın, yık-, yıka-, yıl, yılan, yıldırım, yıldız, yılış-, yılkı, yıpran-, yır, yırt-, yiğit, yine, yirmi, yit-, yiv, yoğun, yoğur-, yoğurt, yok, yokuş, yol, yol-, yonca, yor- [yorumlamak], yorgan, yöre, yörük, yufka, yukarı, yular, yum-, yumak, yumru, yumruk, yumurta, yumuşa-, yun-, yunt, yurt, yut-, yuva, yuvarla-, yüce, yük, yüksek, yüksük, yülü-, yün, yürek, yürü-, yüz-, yüz [suret], yüz [sayı], yüzük (1498)
ETü kelime hazinesinin tematik analizi
Yukarıdaki listeyi dikkatli bir gözle ele alalım.
Listede 477 adet fiil vardır. Bu fiillerden sadece biri (yazmak [yazı yazmak]) ilkel Neolitik tarım toplumunun ötesinde bir kültürel evrim aşamasına işaret eder. En geniş yorumla belki iki fiil (evlen- [ev edinmek], kırk- [makasla koyun tüyü kesmek]) nispeten gelişkin bir antropolojik düzeyi veya karmaşık aleti varsayar. Diğer 474 fiil, herhangi bir kompleks teknolojiye, toplumsal örgütlenme biçimine ya da kültürel simgeye referansı olmayan temel biyolojik işlevlere aittir (acı-, al-, at-, bağır-, bul-, diz-, düş-, gör-, iç-, iliş-, kes-, kız-, kok-, öt-, sev-, söyle-, uyu-, ver-, yala-, ye-, yürü-…). Bir bakıma, insanoğlunun binlerce yıllık kültürel evriminin altında yatan biyolojik altyapıyı temsil ederler. Evrimin şafağındaki homo sapiens, henüz keskinleştirilmiş taşlar ve dal parçaları dışında herhangi bir aleti tanımazken, bu fiilleri (ya da eşdeğerlerini) anlamış ve kullanmış olsa gerekir.
Fiilden türetilmiş 300 dolayında adı bu fiillere ekleyebiliriz. Adların bir bölümü soyut eylemi, bir bölümü ise eylemi yapan özneyi ya da eyleme maruz kalan nesneyi ifade eder. Bir kısmı halen tanıdığımız fiillerden tanıdık yöntemlerle türetilmiştir (acı, açık, bozuk, dayak, değer, durak, göre, içki, kılık, kıyı, korkunç, olgun, sevgili, soğuk, tütün, verim, yarım…); bir kısmı bugün unutulmuş fiillerden türetilmiş, ya da artık şeffaf olmayan yapısal unsurlarla inşa edilmiştir (aşırı, bağ, bark, bütün, erk, ilk, kuyum, öç, öğüt, tarla, titiz, ütü, yanıt…).
Temel sıfatları (ak, al, az, berk/pek, boş, boz, çok, dar, değil, dek/denk, dik, düz, eski, eş…), yön bildiren sözcükleri (alt, ara, art, aşağı, aykırı, beri, dış, dışarı, geri, içeri, ileri, ön, ötürü, son, uç, üzeri, yan, yukarı…), zamirleri (ben, sen, o, bu, şu, kendi…), soru sözcüklerini (hani, kaç, kim, ne, nice, nite…), ve nispeten daha geç bir kavramsal gelişmeyi temsil eden sayı adlarını (bir, iki, üç … yüz, bin, tümen) burada insan dilinin “pre-kültürel” ya da paleo-kültürel altyapısı babında sayabiliriz.
Yüz dolayında isim, insan bedeninin kısımları, bedensel işlevler ve üreme süreci ile ilgilidir. Güncel Türkçede bu kategoriye giren sözcüklerin ezici çoğunluğunun (birkaç adet Farsça eklenti ve tıbbi uzmanlık terimleri dışında) ETü kökenli olması dikkati çeker.
ağ [bacak arası], ağız, alın, am, aşık [topuk yanı kemiği], avuç, aya, ayak, azı, bağır, bağırsak, baş, bel, ben [ciltte leke], beniz, beyin, bez [kabartı], bıyık, bilek, boğaz, bok, boy, boyun, böğür, burun, but, çıban, çil, çiş, çolak, çük, dalak, damak, damar, daz, deri, dılak, dil, dirsek, diş, dişi, diz, döş, eğin, el, erkek, et, eye, genç [bebek], göğüs, gönül [göğüs], göt, gövde, göz, ikiz, ilik, irin, kan, karı [yaşlı], karın, kasık, kaş, kavuk [mesane], kemik, kıl, kısır, kız, kızamık, kirpik, kişi, koyun, kol, koltuk, kulak, kursak, oğlan, oğul, öd, saç, sakak, sakal, sırt, sidik, siğil, sik, sinir, solak, süt, şaşı, taban, taşak, ten, ter, tırnak, tin [nefes], topuk, tüy, uca, uyluk, uyuz, yanak, yaş [ömür], yiğit [genç], yürek, yüz (105)
Yabani ve evcil hayvanlar ile hayvan bedenine ve üremesine ilişkin adlar ETü kelime hazinesinin bir diğer önemli bölümünü oluşturur. Bilinen evcil hayvanlar sığır, koyun, keçi, domuz, deve, at, eşek, köpek ve tavuktur. Yabani hayvan adları dağarcığının oldukça kısıtlı olması göze çarpar.
angut [bir tür ördek], arı, arslan, as [kakım], at, aygır, ayı, bağa [kurbağa], bal, balık, bıldırcın, bit, boğa, boynuz, böğ, börü, buğra, buzağı, cibin [sinek], çekirge, çepiş, çiyan, çocuk [hayvan yavrusu], çulluk, davar, deve, doğan, domuz, döl, düve, enik, erkeç, eşek, geviş, geyik, güve, güvercin, hörgüç, ibibik, inek, it, kanat, kancık, karga, karınca, katır, kaz, keçi, keklik, kelebek, keler, kılçık, kırlangıç, kısrak, kirpi, koç, koyun, köpek, köstebek, kuduz, kuğu, kulun, kunduz, kurt, kuş, kuyruk, kuzgun, kuzu, kürk, laçin, oğlak, öküz, ördek, örümcek, pars, pire, porsuk, sağrı, sakırga, saksağan, sansar, serçe, sıçan, sığın, sığır, sığırcık, sıpa, sinek, sirke [bit], solucan, sungur, sülün, tavşan, tavuk, tay, teke, tilki, toklu, tosun, toygar, turna, üvez, yarasa, yayın balığı, yele, yengeç, yılan, yılkı, yumurta, yunt, yuva, yün (112)
Bitkilere ilişkin kelime dağarcığında yine evcil bitkiler ağır basar. Bunun nedeni ETü yaban bitki adlarının elde mevcut metinlerde kaydedilmemiş olması, kaydedilmiş olanların bir bölümünün ise günümüz Türkçesine gelmemiş olmasıdır.
ağaç, alıç, andız, ardıç, armut, arpa, budak, buğday, burçak, çekirdek, çiçek, çiğdem, çiğit, çim, çimen, dal, darı, dip [bitki kökü], ekin, elma, erik, ılgın, ışkın, iğde, kabak, kamış, karamık, kavun, kayın, kendir, kök, ot, pamuk, pıtrak, sakız [bitki zamkı], saman, sarmısak, soğan, söğüt, topalak, turp, üzerlik, üzüm, yaprak, yarpuz, yavşan, yemiş, yemişen, yonca (49)
Temel doğa olayları ve insan psikolojisinin temel verileri önemli iki sözcük grubu oluştururlar.
ay, buğu, bulut, buz, bük, çiy, dağ, deniz, dolu, dolunay, don [buz], duman [sis], dün [gece], gece, gök, göl, gölge, gün, gündüz, güz, iz, kar, karanlık, kaya, kır, kırağı, kış, kum, od, pas, pus, su, tan, taş, tepe, tipi, toprak, toz, tuz, ün [ses], yağ, yağmur, yar [bayır], yaş [nem], yaz, yel, yer, yıl, yıldırım, yıldız, yol (51)
ad, aş, av, çöp, düş, emek, er, gerek, güç, im, is, iş, kez, kir, kul, oyun, öfke, ölüm, öz, sav [söz], söz, suç, tat [lezzet], us, uyku, yad, yalan (27)
Akrabalık terimleri yirmi dolayında sözcükle temsil edilmiştir:
ana, ata, bala, baldız, dayı, dede, dul, düğün, dünür, ebe, ece, gelin, görümce, güvey, karavaş [cariye], kardeş, kayın, öksüz, sağdıç, üvey, yeğen, yenge (22)
Kültür ve teknoloji
Alet, edevat ve diğer mamul eşya adları, İslam öncesi Türk toplumunun maddi kültürü hakkında net bir tablo sunarlar. Kelime hazinesinin konuları kap çeşitleri, yeme içme, pişirme, giyim ve dokuma, tarım aletleri, silahlar ve bezeme unsurlarıyla sınırlıdır. Bilinen metaller bakır, tunç, demir, kurşun, altın ve gümüştür. Nispeten gelişkin teknoloji ürünleri arasında çıkrık, değirmen ve kağnı göze çarpar.
ağıl, ağırşak, ağu, ahır, alacık, altın, argaç, ark [kanal], aşı [boya], ayran, bakır, balta, barçın [ipek], başmak [ayakkabı], batman, beşik, bitik [yazı], bez [kumaş], bıçak, bıçkı, bilezik, boncuk, boru, boya, boyunduruk, boza, börk, bukağı, çadır, çakmak, çan, çanak, çarık, çekiç, çıkrık, çıngırak, çivi, çivit, çömçe, çömlek, çörek, dağar, dam [duvar], davul, değirmen, demir, dizgin, don [giysi], dövme, düdük, edik, ekmek, eşik, ev, eyer, gemi [sal], gömlek, gön, gözgü, gümüş, güveç, ibrik, iğ, iğne, inci, ip, kacak, kağnı, kalkan, kamçı, kap, kapak, kapı, kargı, kaşık, kayık, kayış, kaymak, kazan, keçe, kerpiç, kılıç, kımız, kın, kıskaç, kilit, kolan, kolçak, kopuz, kova, kömür, körük, kurşun, kurut, kuskun, kuşak, kuyu, küp, küpe, kürek, küskü, oba, ocak, oda/otağ, ok, orak, pekmez, saban, sac, sağrak, sal, sındı [makas], sır [cila], sırça, sırım, sin [mezar], sipsi, sirke, sorguç, süngü, süpürge, şiş [sivri şey], tarak, tekerlek, tekne [yalak], temren, tepsi, terki, terlik, tırmık, toka, tokmak, topuz, törpü, tulum, tunç, tutmaç, un, urgan, üzengi, yapağı, yastık, yaşmak, yay, yayık, yen, yoğurt, yorgan, yular, yurt [çadır], yüksük, yüzük (152)
“Yüksek kültür” adını verebileceğimiz, toplumsal organizasyona, mitolojiye ve kültürel simgelere ilişkin ETü kelime hazinesinden günümüz Türkçesine aktarılan miras şaşılacak ölçüde kısıtlıdır. “Yüksek kültür”ün sınırlarını en geniş şekilde çizsek dahi toplam 50 dolayında kelime ancak sayılabilir. Bunların çoğu devlet, ordu ve aşiret yönetimine ilişkin kavramlardır (bey, çavuş, damga, elçi, il, hakan, hatun, ordu, tuğra…). Birkaçı toplumsal statüye (alp, otacı, tat...), mülkiyet ilişkilerine (bay, koru, uğru...) ve ritüel törelere (armağan, bayram, dernek, toy, yas...) işaret eder. Enteresandır ki Türklerin eski dinine ait sadece bir veya iki sözcük (tanrı, belki kut) bugüne gelebilmiştir. Dini kavramları ifade eden diğer üç sözcük (acun, tamu, uçmak), İslamiyetin kabulünden önceki dönemde Türkler arasında yaygınlık kazanan Batı ve Doğu Asya dinlerine ait yabancı alıntılardır.
acun, alp, armağan, bay [zengin], bayrak, bayram, bey, boy [aşiret], budun, büyü [bilge, bilgin], çaşıt [casus], çavuş, çeri, damga, dernek, dilmaç, el/il [ülke], elçi, hakan/kağan, han [yönetici], hatun/kadın [kraliçe], kent, kışla [kışlık yerleşim], komşu, konuk, koru, korugan [sığınak, kale], kut, ordu, otacı [tabip], tamu [cehennem], tanık, tanrı, tarkan, tat [İranlı], tigin, toy [ziyafet], töre, tuğ, tuğra, Türk, uçmak [cennet], uğru [hırsız], uğur, ulak, ulus [aşiret], vergi, yabgu, yalvaç, yarlık, yas, yayla [yazlık yerleşim] (53)
Hiçbir erken dilde, dine ve mitolojiye ilişkin kelime hazinesinin bu denli sınırlı olması düşünülemez. İlk akla gelen olasılık, Türklerin İslam-öncesi dini terminolojisinin İslam’dan sonra bastırılmış olmasıdır. Türkiye Türkçesinin İslami ortamda şekillenen dağarcığına aktarılmamış olan ETü sözcük hazinesinde acaba İslam-öncesi Türk yüksek kültürünün başka izlerini bulabilir miyiz?
DLT’de yapacağımız rastgele bir tarama bu beklentiyi boşa çıkarır. U ve ü harfleri altında bulabildiğimiz, bugünkü Türkçede karşılığı olmayan kültür ve teknoloji terimleri şunlardan ibarettir:
uçan [iki yelkenli gemi], uğ [çadırın üst köşelerinden her biri], uġut [içki yapılan bir tür hamur], ukruk [kement], ul [duvar temeli], ulaga [savaş atı], uldaŋ [pabuç altı], uma [eve gelen konuk], umduçı [dilenci], uragun [Hindistan’dan gelen bir ilaç], urumday [panzehir], urunç [rüşvet], üçlüç [üç çubukla yapılan tavşan tuzağı], ügre [tutmaca benzer şehriye çorbası], ügürmek [deve üzerine iki taraflı yüklenen ve içine binilen sepet], üjük [hece, harf], ükek [şehrin etrafında savaş için hazırlanmış burç], ümleş- [şalvarını ortaya koyarak kumar oynamak], üngüjin [çölde insan öldüren umacı], üstem [eyer ve tokaya işlenen altın ve gümüş], ütüş [bir çeşit çocuk oyunu]
[Burada ilginç olan Arapça “iki yelkenli gemi” olarak tanımlanan sözcüktür. DLT’de yelken veya aynı anlama gelen başka bir sözcük bulunmaz!]
İslam-öncesi ve İslam-dışı metinler
Kabul etmek gerekir ki DLT (ve çağdaşı KB) yüz yıldan beri İslamî kültür sahasında yaşayan kentli Türklerin dilini yansıtır. Bu iki eserden önceki 250 yıllık dönemin ürünü olan Uygurca metinlerde, Uygurların benimsemiş olduğu yabancı kökenli dinlerin teknik terminolojisi cömertçe kullanılmıştır.
Uygurca bir Maniheist metin:
xroştag padvaxtag teŋri xurmuzta teŋridin tamudın yokaru aġdıkta … vadcivantag teŋri ög teŋri terkleyü keldiler
[Xroştag padvaxtag tanrı ve? Xurmuzta tanrı cehennemden yukarı ağdığında … Vadcivantag tanrı ve ana-tanrı? hızlıca geldiler]
Uygurca bir Budist metin:
anı üçün bu bodisvt aryavalokdişvar tip atanur ... kayu tınlıġ kuanşi im pusar atın uzun turkaru atasar tünle küntüz atayu tursar antaġ oġrı bar uluġ otka kirser uluġ suvka kirser ölimegey ... pratikabutlar körkin körtgürüp nomlayur kutġayur ... şravaklar körkin körtgürüp kutġayur ... ezrua teŋri körkin körtgürüp kutġayur ... birük toyin smnanç upasi upasançlar körkin körü kurtulġu tınlıġlar erse ... vçirpanlar körkin körtgürüp kutġayur
[onun için bu boddhisatva a. diye adlandırılır ...hangi canlı kuanşi im pusar adını durmadan ansa gece gündüz anmaya devam etse uğru varmaz? büyük ateşe girse yanmaz, derin suya düşse ıslanmaz ... kuanşi im pusar o canlılara pratikabuddha – sravāka – ezrua (Brahma deva) kılığında görünerek kutsar ve kurtarır (...) eğer t.s.u.u. kılığında görüp kurtulacak canlılar ise]
Doğal olarak buradaki teknik tabirlerin hiç biri İslami döneme ait metinlerde yer almaz; “kâfir” Türklerin inanç ve töreleri İslami metinlerde şiddetli bir dille aşağılanır. Aynı şekilde, yabancı dinlerin benimsenmesinden önceki döneme ait Türk dinî terminolojisinin de bilinçli bir şekilde dilden ayıklanmış olduğunu varsayabiliriz. Paganizm dönemine ait elimizde bulunan Türkçe metinler Orhun Yazıtları ile 8. yy’a ait birkaç kısa yazıttan ibarettir. Bunlara belki Çinceden çeviri olan Irk Bitig (9. yy?) adlı fal kitapçığını da ekleyebiliriz. Bu eserlerde de Türklerin eski dinî kültürüne ait çok fazla iz bulamıyoruz.
Tonyukuk yazıtı dahil Orhun Yazıtları ile Uygur Kağan Yazıtının toplam kelime hazinesi 800 kelime kadardır. Bunlar arasında günümüze gelmemiş olan “yüksek kültür” terimleri aşağıdakilerden ibarettir. Aralarında ancak bir tanrıça adı olan Umay ile, eski Türk töreleri olan balbal ve yoğ, İslam-öncesi Türk ritüel kültürünü yansıtan kelimeler sayılabilir.
alpagu/yılpagut [savaşçı], ayuk [mülk], balbal [öldürülen düşman heykeli], balık [şehir], bediz [nakış, resim], bitig [yazı, yazıt], elteber [yönetici unvanı], ınançu [bir unvan], erkin/irkin [bir unvan], kalıŋ [haraç], kunçuy [prenses] (Çince), kutay [ipekli kumaş], makaraç [bir unvan] (Hintçe), ok [aşiret], seŋün [komutan] (Çince), sıġıtçı [ağıtçı], şadapıt [bir unvan], tarkan [bir unvan], tigin [prens], totok [askeri yönetici] (Çince), tudun [bir unvan], uguş [boy, kabile], uluş [şehir], umay [bir tanrıça], yabgu [bir unvan], yargan [bir unvan], yoġ [cenaze yemeği]
Sonuç olarak Türklerin Hıristiyanlık, Maniheizm, Budizm ve İslamla tanışmadan önceki “yüksek” kültürüne ilişkin terminolojik bilgimizin son derece kısıtlı olduğunu itiraf etmek zorundayız.
[[PS – Bu da bitmemiş bir yazı. Sonlara doğru konunun ipi elden kaçmış.]]
Hocam Türkçenin en eski yazılı metni 686 yılına ait olan Çoyr(en) yazıtıdır:
ReplyDeletehttp://bitig.org/?lang=e&mod=1&tid=1&oid=20&m=1
"...Bunların çoğu devlet, ordu ve aşiret yönetimine ilişkin kavramlardır (bey, çavuş, damga, elçi, il, hakan, hatun, ordu, tuğra…)"
ReplyDeleteHocam Nişanyan Sözlük'te de belirtmişsiniz zaten, "hatun" köken olarak Soğdca, Eski Türkçe değil. Arap orduları 670'lerde ilk defa Maveraünnehir'e geldiğinde küçük çocuğu adına şehri yöneten Buhara hükümdarı Arap kaynaklarında Xâtûn (hı-elif-te-vav-nun) olarak geçer mesela.
Kaşgari'nin "Türkçe" saydığı her şeyi Türkçe kabul etmek zorundayız. Kaynağı ne olursa olsun, x tarihinde varolan bir kültürün analizini yapmaya çalışıyoruz.
DeleteBen de "armağan" ve "damga" köken itibariyle İranî olduğunu okumuştum. "Damga", İranî bir kavim olan eski İskitlerde "tamga" olarak var, Nişanyan Sözlük"te Moğolca demişsiniz ancak İskitler Moğollardan en az bin yıl eski.
DeleteMakalenizi bir forum yazımda paylaştım. Şu linkten okuyabilirsiniz:
ReplyDeletehttp://www.anthrogenica.com/showthread.php?12349-Anadolu-T%FCrklerindeki-Orta-Asya-Etkisi-%DCzerine-2&p=312534&viewfull=1#post312534
Bütün arşivinizi indirdim fakat hiç bir makalenizi açamıyorum, hepsi internet dosyaları halinde :(
ReplyDeleteAçılır, merak etme. Görseller klasörünü açmaya çalışmışsın. Taaaa aşağıya in, ana dosyalar orada.
DeleteHayvanların da birçoğu Hint-Avrupa kökenli gibi.
ReplyDeleteNişanyan Sözlük'te yazmıyor ama "angut" ördek anlamına gelen Hint-Avrupa köküne benziyor. Tesadüf de olabilir elbet.
"alpagu/yılpagut [savaşçı], ayuk [mülk], balbal [öldürülen düşman heykeli], balık [şehir], bediz [nakış, resim], ..."
ReplyDeleteBuradaki balık sözcüğü beni ilginç bir düşünceye götürdü. Şehir anlamında pek çok sözcük saymışsınız. Balık sözcüğünün şehir anlamında kullanımı belki de özel olarak bir deniz kenarındaki bir kenti işaret ediyordur. O halde Orta Asya bozkırlarında var olduğu düşünülen o dönemki Türk toplumu günümüzde gösterilen sınırlar dışında deniz ya da okyanus kıyısına kadar genişletebileceğimiz bir coğrafyada var olabilirler mi? Bu düşünce aklıma James Churchward'un Uygur İmparatorluğu haritasını getirdi. Bu konudaki düşüncelerinizi bilmek, yazdıklarımda bilgi eksiği var ise peşinen özür dilemek isterim.
James Churchward'ın bütün kitaplarını okudum. Baştan aşağı zırva dolu kitaplar. Bir içinde Uygur lafı geçtiği için Türkiye'de popüler olmuşlar (Atatürk'ün okumasının da etkisi var tabii bunda). Churchward'ın kitaplarındaki Uygurlar tarihte bildiğimiz Uygurlardan çok farklı bu arada, isim ve coğrafya dışında pek bir benzerlikleri yok (coğrafya da tam uymuyor ya, hadi neyse).
Delete